Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilgi, epistemoloji, felsefe, felsefesi, hakkında, kavramları, temel, özelikleri

Felsefe, Bilgi Felsefesi, Epistemoloji, Hakkında, Özelikleri, Temel Kavramları,

Eski 07-30-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Felsefe, Bilgi Felsefesi, Epistemoloji, Hakkında, Özelikleri, Temel Kavramları,



Felsefe






Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)

Bilgi Felsefesinin Konusu : Doğa ve evrenle ilgili sorunlara tanrı ve ruh bağlamında getirilen fizik açıklamalar duyu organlarının verileri ile açıklanamadığından bilginin kaynağına doğrudan yönelmek gereği doğmuştur Böylece bilgi, felsefenin ana konularından birini oluşturmuştur


Bilgi Kuramı (teorisi) :


Sübje (bilen) ile obje (bilinen) arasındaki ilişkiyi inceleyen bilgi felsefesi alanına bilgi kuramı denir Sübjenin, objeyi incelerken ulaşacağı sonuçlar felsefe açısından tartışmalıdır Bu tartışmalar bilgi kuramında iki temel çerçevede ortaya çıkmaktadır


Bilgi Kuramının Temel Kavramları


Doğruluk (Hakikat) :

Bilginin bilgi konusu ile tam uygunluk içinde bulunmasıdır Bir bilginin doğruluğu, onun kanıtlanabilmesi ile mümkündür Çünkü doğruluk düşünce ile nesne (obje) nin uygunluğudur


Gerçeklik :


İnsan bilincinden bağımsız olarak var olanlardır Gerçeklik varlığın bir özelliği başka bir deyişle var oluş tarzıdır


Temellendirme :


Bir yargının doğruluk iddiasının dayanağının gösterilmesidir Felsefede ileri sürülen her yargı gerekçeleri gösterilerek temellendirilir Temellendirme yargıları derinliğine ve genişliğine araştırarak yapılır


Bilginin kaynağı :


“İnsan bilgiye hangi araçlarla ulaşır?” sorusuna yanıt arar Bu soruya verilen yanıtlar farklı felsefi sistemlerin doğmasına yol açar Bilginin kaynağı akıldır, çünkü duyu organlarının bilgisi zorunlu ve kesin değildir diyen rasyonalizme karşı empirizm, bilginin kaynağı deneydir, doğru ve kesin bilgiye duyu organları aracılığı ile yapılan deney ve gözlem ulaştırır görüşünü savunur Entüisyonizm (sezicilik) ise bilginin kaynağının sezgi olduğunu ileri sürer


Bilginin değeri :


Neleri ne derece bilebiliriz? Bilginin insan yaşamındaki yeri ve önemi nedir? Nelere bilgi demek gerekir? Sorularına bilgi kuramı yanıt arar


Mantık :


Doğru bilgiye ulaşmak için düşünceler arasındaki ilişki ve düzeni yöneten ilke ve yasaları saptayan alan mantık (lojik) tır Mantık doğru düşünmenin kurallarını koyar, ilkelerini saptar Bilgi kuramı, bilginin objesi ile uygunluğunu temellendirirken mantığın kural ve ilkelerine dayanır


Bilgi Felsefesinin Temel Problemleri

(Doğru Bilginin Olanağı Problemi) :

Bilgi felsefesinin tartıştığı temel sorun, doğru bilginin olanaklılığı sorunudur Mutlak, kesin bilgilere ulaşılıp ulaşılamayacağı sorununa verilen yanıtlar iki başlıkta toplanabilir:


Doğru Bilginin Olanaklılığı :


Mutlak, doğru bilginin mümkün olduğunu savunan sistem ve felsefeciler, doğru bilgiye nereden, nasıl ve hangi araçlarla ulaşılacağı konusunda farklı görüşler ileri sürerler


Rasyonalizm (Akılcılık) :


Rasyonalizme göre, zorunlu, kesin ve genel geçer bilgilere ancak akılla ulaşılır O halde doğru bilginin kaynağı akıldır Duyu organlarının verileri geçici ve doğruluğu kesin olmayan bilgilerdir ve bu verilere güvenilemez Felsefe evreni ve insanı kavrarken aklı kullanarak doğru bilgilere ulaşabilir

Temsilcileri :


Sokrates :

İÖ 5 yüzyılda yaşamıştır Sofist göreliliğe (relativizme) karşı çıkmış, bilgilerimizin doğuştan var olduğunu savunmuştur Sokrates’e göre öğretmenin görevi yeni bir şey öğrenmek değil insanın aklında saklı olan bilgileri doğurtmaktır Sokrates’in bu yöntemine diyalektik adı verilir ve karşılıklı konuşmaya, tartışmaya dayanır


Platon :

Platon’a göre bilginin kaynağı duyu organları olamaz Çünkü duyu verileri kişilere göre değişir Oysa matematiğin bilgileri kesindir Platon’a göre iki türlü dünya vardır : idealar ve görünenler (fenomenler) dünyası İçinde yaşadığımız nesneler dünyası gerçek değildir Fenomenler dünyası dediği bu dünyanın bilgisi doxa (sanı) dır Gerçek olan idealar dünyasıdır ve bu dünya ancak akılla kavranır Duyularla kavradığımız fenomenler dünyası idealar dünyasının bir gölgesi bir kopyasıdır


Aristoteles :


Aristoteles’e göre idealar nesnelerden bağımsız değildir İdealar, tek tek nesnelerin özünde tümel kavramlar olarak vardır Bilginin amacı tekil yani bireysel olanı bilmektir Çünkü gerçekten var olan tek tek şeylerdir Ancak tekilin bilgisine genelin bilgisinden yani tümelden ulaşılır Gerçek bilgi genel yargılara dayanan önermelerdir Bunun yöntemi de tümdengelim (dedüksiyon) dir Tümdengelimin en mükemmel biçimi ise kıyas (tasım) tır


Farabi :


Farabi’ye göre, bilginin üç kaynağı duyular, düşünce ve akıldır Düşünme ve akıl yürütme yoluyla tekil bilgiler biçimlendirilerek hakiki bilgiye ulaşılır Böylece genel geçer ve kesin bilgi elde edilir Farabi’ye göre akıl, iyi ve kötüyü, güzel ve çirkini, doğru ve yanlışı birbirinden ayırarak en yüce erdem olan bilgiye ulaşılır; böylece Tanrı’ya ulaşmanın da yolunu bulmuş olur


Descartes :


Descartes, bilgi modeli olarak analiz ve senteze dayanan matematiği benimser Matematik bilgilerin kaynağı akıldır Araştırmaları sırasında ünlü “metodik şüphe” yöntemini kullanır Bu yönteme göre;

> Her şeyden şüphe ederim

> Şüphe ettiğimden şüphe edemem

> O halde şüphenin kaynağı olan kendi varlığımdan şüphe edemem Düşünüyorum, öyleyse varım (Cogito, ergo sum)

> İnsanın Ben’inde (Ego) Tanrı kavramı vardır

> Tanrı’nın yarattığı evrenin varlığından şüphe etmem


Spinoza :


Spinoza da fiziği ve geometriyi bütün bilimlerin ideal modeli olarak görür Çünkü, fizik ve geometrinin sonuçları kesin ve zorunludur Bu özelliği de kullandığı yöntemden gelir O halde felsefe alanına da bu yöntem uygulanmalı ve felsefede de açık ve seçik bilgilere ulaşılmalıdır Spinoza “Etika” adlı yapıtında felsefi sorunları, tıpkı geometri problemlerini çözer gibi ele almıştır


Leibniz :


Leibniz’de Spinoza gibi matematiğin yöntemini felsefeye uygulamak istemiş, matematik dili kullanarak yapılan bir felsefe düşünmüştürDuyu verilerini inkar etmeyen Leibniz, bunların yeterince açık seçik olmadığını savunur Mükemmel bilgi, matematiğin bilgisi olan rasyonel bilgidir Çünkü matematiğin kavramları arasındaki ilişkiyi akıl kurar Leibniz’e göre, Tanrı fikri ve aklın ilkeleri, insan zihninde deneyden önce ve doğuştan vardır


Hegel :

Kesin bilgiye akılla ulaşılabileceğini savunan Hegel, duyu verilerinin varlığın özünü vermeyeceğini savunur Hegel’e göre, gerçeğe, diyalektik adı verilen “kavram” la ulaşılabilir Diyalektik, tez, anti-tez, sentez aşamalarından geçerek bilgiyi oluşturur Önce ide (fikir) kavram olarak vardır (tez) İde kendi dışına çıkarak doğayı oluşturur (anti-tez) Kendine yabancılaşan ide ahlak, din, hukuk, sanat gibi alanlarda tekrar kendi tinsel (ruhsal) varlığına döner (sentez)


Empirizm (Deneycilik) :

Doğru bilgiye duyu verileri ve deneyle ulaşılabileceğini savunan akımdır İnsan aklında doğuştan bilgi olmadığını ve bilgiye dış dünyadan gelen deney verileri ile ulaşılabileceğini ileri sürer Bilginin kaynağı deneydir Empirizm deneye dayanan fiziği temel alır Empirizmin ilk örnekleri ilkçağda Epiküros’ta görülür Ona gör bütün bilgilerin ilk kaynağı duyudur


Temsilcileri :

John Locke :

Locke, rasyonalizme karşı çıkarak insan aklının doğuştan “boş levha” (tabular asa) olduğunu savunur Boş levha deneyler ve alışkanlıklarla sonradan dolar ve bilgiye dönüşür Locke’a göre insan aklında doğuştan bilgi yoktur Locke bilginin oluşumunu hep ikili gruplara ayırarak inceler Önce bilgiyi oluşturan deney alanını ikiye ayırır :


Dış Deney :


Dış dünyayı duyularla tanımamızı sağlar


İç Deney :


Zihinsel işlemlerle içimizde oluşan olayları bildirir Dış ve iç deney düşünce ve tasavvurlarımızın (ideal) kaynağıdır Düşünce ve tasavvurlar da iki biçimde oluşur


Yalın Tasavvurlar :

Duyumlar ve ruhsal olaylarla ilgili tasavvurlardır


Bileşik Tasavvurlar :

Yalın tasavvurları birleştirerek düzenleyen, zihin tarafından üretilen tasavvurlardır


İkincil nitelikler :


Algılayan sübjeye bağlı olarak duyumsanan ve tasavvur edilen niteliklerdir


Birincil nitelikler :

Nesnelerin sübjeden bağımsız olarak kendiliğinden sahip oldukları özelliklerdir


George Berkeley :

Empirizmi, doğrudan duyu algısı olarak kabul eder Duyu algılarının dışındaki bilgi kaynaklarını reddeden Berkeley, zihnin soyutlama gücüyle elde ettiği kavramların bilgi olduğunu da reddeder


David Hume :


Hume’a göre tek deney alanı vardır O da dünyayı duyularla tanımamızı sağlayan dış deneydir Zihinde yalnızca duyumlar ve izlenimler ile fikirler (idealar) vardır Düşünme ilkelerinin kaynağı da dış dünyadır Nedensellik ilkesi aklın zorunlu sonucu değil, olayların ard arda yaşanmasının yarattığı bir “alışkanlık” ya da “çağrışım” dır Olaylar arasında objektif bir nedensellik bağı yoktur Ona göre deneysel bilimler yalnızca olaylar arasındaki ilgiyi saptamalı daha ileriye gitmemelidir


Condillac :

Empirizmi tümüyle duyumculuğa (sensüalizm) indirger Condillac’a göre tüm bilgilerin kaynağı duyulardır Duyu verilerinin dışında hiçbir sonuç bilgi değildir İnsanınki gibi iç organları olan bir heykelin dışı mermerle kaplı olduğu için hiçbir etkilenimi olmaz Ancak heykelin mermer kabukları kaldırılınca duyumlar ortaya çıkar Böylece heykel ruhsal ve zihinsel bir yaşama ulaşır


Kritisizm (Eleştiricilik) :


Kristizm, bilgi teorisine aklı inceleyerek yaklaşmaya çalışır Bunun için de bilgiyi sağlamada aklın rolünü ve deneyin rolünü ayrı ayrı ele alarak rasyonalizmle empirizmi uzlaştırmak ister


Temsilcisi


Immanuel Kant :

Kant’a göre, “Bütün bilgi deneyle başlar ama deneyden doğmaz” Deney bilginin hammaddesini sağlar, dolayısı ile deney verileri tek başına bilgi değildir Deney verilerini bir düzene koymak için akla gereksinim vardır Akılda, deneyden gelmeyen (a priori) kategoriler (kalıplar) vardır O halde bilgi, deneyden gelen (aposteriori) verilerin zihinde doğuştan bulunan ve deneyden gelmeyen kategorilerde düzenlenmesi ile elde edilir


UYARI :

Kant deneyden gelen bilgi ve verilerini bilginin hammaddesi kabul ederek empirizme; ancak bu deney verilerinin zihinde doğuştan bulunan kategorilerde işlenerek bilgiye dönüştüğünü kabul ederek de rasyonalizme yaklaşır Kant ayrıca, doğru ve kesin bilgiye ulaşılabileceğini savunan dogmatizm ile tüm bilgilerin duyu verilerinden kaynaklandığı için göreli olduğunu savunan septisizmi de uzlaştırmaya çalışır Kant bu uzlaşmayı sağlarken bilgi alanını ikiye ayırır Fenımenler ve numenler alanı Fenomenler (görünenler) alanının bilgisi duyu verileriyle oluşur ve nesneler dünyasının bilgisi duyu organları ile kavranır Bu bilgi insanlara göre değişmez, bu nedenle nesneldir (objektiftir) Ancak duyu organlarının bilgilerinin dışında kalan numenler alanının bilgilerini bilemeyiz Çünkü bunlar zihinde doğuştan bulunan kategorilere göre biçimlenmez Numenler alanının bilgisifizik bilgilerdir ve fizik bilgiler kesin değildir Kant, duyu verilerinin bilgilerinin tüm insanlar için aynı olduğunu savunarak nesnelliği ön plana çıkartıp dogmatizme yaklaşırken, numenler alanının fizik bilgilerinin göreli (relatif) olduğunu savunarak septisizme yaklaşır


Pozitivizm (Olguculuk) :

Doğa bilimlerinin hızlı bir biçimde geliştiği 19 yüzyılda doğmuştur Felsefi sistemler yaşadıkları çağın özelliklerinden etkilenerek biçimlenir Pozitivizm de 19 yüzyıla damgasını vuran doğa bilimlerinden etkilenerek doğmuştur Pozitivizm ancak duyu verilerine ve deneye dayanan olgusal dünyanın bilinebileceğini ve bu bilgiye de bilim aracılığı ile ulaşılabileceğini savunur


Temsilcisi :


Auguste Comte :

Pozitivizmin kurucusu Comte’a göre, insan yalnızca, duyu verilerine dayanan dış dünyayı bilebilir Deneyle denetlenemeyen her türlü felsefi soru anlamsızdır Bu yüzden, olguların arkasında yatan nedenler değil, olguların arasındaki ilişkilerin bilgisine ulaşmayı amaçlamak gerekir Felsefe, deney sonuçlarını sistemleştirerek ahlak, din, siyaset gibi alanlarda kullanmalıdır Felsefenin görevi bilimin içine karışan fizik unsurları, bilimden ayıklamak olmalıdır Comte, insanlığın bilimin egemen olduğu pozitif döneme ulaşana dek üç aşamadan geçtiğini söyler Comte’un bu görüşüne üç hal yasası denir


Teolojik dönem :


İlkel toplumlar dünyayla ilgili tüm soruların yanıtlarını tanrıda ve tanrısal güçlerde aramışlardır Teolojik dönemin ürünü dindir


Fizik dönem :

Bu dönemde insanlar dünyayı soyut güçlerle açıklamaya çalışmış ve felsefe bu döneme damgasını vurmuştur


Pozitif dönem :

Bu dönemde insan dünyayı doğa yasarlı ile açıklama yolunu seçmiştir, tüm soruların yanıtları bilimde aranmıştır


Analitik Felsefe :


Analitik felsefe, felsefeye bilimlerin dilini analiz etmek işlevi yükler Böylece felsefe, düşünsel bir etkinlik alanı olmaktan çıkarılır, yalnızca dil analizleri yapan bir alan haline getirilir Felsefe, bilimlerin dilini çözümleyecek, onların kavram yapılarını araştıracaktır Bunu yaparken de sembolik mantığı kullanacaktır Neo pozitivizm (yeni pozitivizm) ya da mantıkçı empirizm adıyla da anılan analitik felsefe, felsefeyi modern (sembolik) mantık alanı olarak görür


Temsilcisi :


Ludwig Wittgenstein, Schlick, Rudolf Carnap ve Reichenbach’dır


Ludwig Wittgenstein :


Wittgenstein’e göre, dilin sınırları ile gerçekliğin ve düşüncenin sınırları aynıdır O halde dilde kullanılan anlamlı önermeler gerçekliğin yansımalarıdır Varlık ancak dili bilmekle olasıdır Bu nedenle doğruya dil analizleri ile ulaşılır Dil ile anlatılamayan konularda susmak gerekir


Entüisyonizm (Sezgicilik) :


Kesin ve değişmez bilgilere sezgi aracılığı ile ulaşılabileceğini savunan akım enstüisyonizmdir


Temsilcileri :

Henri Bergson :

Bergson’a göre doğru bilgiye sezgi ile ulaşılır İnsanları bilgiye ulaştıran iki yeti vardır Zeka ve içgüdü Zeka, madde dünyasının durağan (statik) halini kavratır İçgüdü, sürekli hareket ve değişim içinde olan gerçek yaşamı kavratır Böylece madde dünyasının anlık bilgilerini veren zeka ile değişen yaşamın bilgilerini veren içgüdünün birleşmesinden sezgi oluşur ve insan kesin ve değişmez bilgilere ulaşır Zeka + İçgüdü = Sezgi


Gazali :


Orta Çağ İslam dünyasında Gazali sezgiyi hakikate götüren tek kaynak olarak kabul eder Gazali’ye göre duyularla elde edilen verilere güvenilmez Akıl da her konuyu kavramada yetersiz kalır Nitekim akla dayalı bütün felsefi sistemler birbiri ile çatışmaktadır Gazali’ye göre kesin bilgiye imanla ulaşılır ama akla da gereksinim vardır Bilginin temelinde akıl olmasına karşın, onu kesin bilgiye dönüştüren “iman” dır İmana dayanan din, akla dayanan felsefeden her zaman üstündür Kesin bilgi, Tanrı bilgisidir Tanrı bilgisine de iman ve sezgiyle ulaşılır


Pragmatizm (Faydacılık) :


Bilgiye fayda açısından yaklaşan pragmatizm bir yaşam felsefesidir Amerika Birleşik Devletleri’nde doğan bu akım, felsefi bir akım olmanın ötesinde geniş halk kitlelerinin yaşam biçimine dönüşmüştür Temeli İlkçağ filozoflarından sofistlere kadar inen pragmatizm bilgiyi faydaya dayandırır Pragmatizme göre, ne ki faydalıdır o bilgidir, ne ki bilgidir o faydalıdır

Temsilcileri :


William James :

İnsanın teme amacının kendini korumak olduğunu söyleyen W James bilgiye de bu açıdan yaklaşır Ona göre doğrular pratik yaşam içinde, eylem içinde oluşur Doğruluğun ölçütü faydadır Bilimlerin verileri, pratik yaşamamızı kolaylaştırıyorsa, bilgidir Yaşamda insanların gereksinimlerini sürekli değişir Bu yüzden doğrulukta bu değişime paralel olarak değişir


John Dewey :


John Dewey’e göre düşünce, doğadan yararlanmayı sağlayan, mutlu olmayı öğreten bir araçtır Dewey, insanın biyolojik işlevlerinden yola çıkarak, bilgiye çevreye uyum sürecini sağlayan bir araç olarak bakar Pragmatizm felsefeyi fizik sorunların dışına taşıyarak yaşanan olgularla sınırladığından pozitivizme yaklaşır Ancak faydanın zamanla değişebileceğinden söz etmesi de bu akımın relativist yönünü ön plana çıkarır


Fenomenoloji (Görüngübilim) :

Fenomenoloji, pozitivizmin duyusal verileri yani olguları ön plana çıkaran anlayışına karşı “genel objeler” in ruhsal (tinsel) olarak kavranabileceği anlayışını ortaya koyar Görünenler (fenomenler) içinde bulunan “öz” doğru bilgidir ve bu “öz” ancak bilinçle kavranır


Temsilcisi :

Edmund Husserl :

Husserl, fenomen kavramını olay karşılığında değil, görünenlerin içindeki öz olarak kullanır Bu yüzden ona göre, gerçek bilgiye özden ulaşabilir Bilginin bir yanında özne (sübje), diğer yanında nesne (obje) vardır Özne, nesne dünyasındaki özleri bilebilir, ve bu özler özneye önceden verilmiştir Bilgiye ulaşmak için duyuların sağladığı verilerden vazgeçip, bilinci ve özü incelemek gerekir Husserl, felsefenin bütün bilimlerin özlerini ortaya koyan bilimler bilimi işlevini de üstlenmesini ister


Doğru Bilginin Olanaksızlığı :


İnsanın açık, kesin ve mutlak bilgiye ulaşamayacağını savunan felsefi sistemler, Sofizm, Septisizm (Kuşkuculuk) ve Akademi kuşkuculuğu akımlarıyla karşımıza çıkar


Sofizm :


Sofist felsefe İÖ 5 yüzyılda, doğa filozoflarına tepki olarak doğar Sofistlere göre duyu verileri insanlara göre değiştiğinden kesin bilgilere ulaşmak olanaksızdır Bu yüzden bilgi görelidir (relatiftir)

Protagoras’a göre insan her şeyin ölçüsüdür

Gorgias ise “Hiçbir şey yoktur Olsa bile bilinemez Bilinse bile başkasına aktarılamaz” diyerek doğru bilginin olanaksızlığını dile getirmiştir


Septisizm (Kuşkuculuk, Şüphecilik) :

Kuşkucu Pyrhon (Piron), verilen her yargının çelişiği için de güçlü nedenler olduğunu söyleyerek, hiçbir konuda kesin yargıya varılamayacağını ileri sürer Duyumcu (Sensüalist) kuşkuculardan Sextus Empricus’a göre doğru bilgi olanaksızdır

Çünkü;


Aynı şeyler farklı insanlarda farklı etkiler yapar

Her insan duyu bakımından farklı yaratılmıştır

Algılar, içinde bulunduğumuz duruma göre değişir


Septisizmin Eleştirisi :

Septisizm hiçbir konuda yargıya varmadan her konuda şüphe ederek yaşamayı savunan uç bir görüştür Ancak septisizm, dogmatizmin “mutlak doğrucu” anlayışına karşı insan zihnini uyarmış böylece bilimsel şüphenin doğuşunun ortamını hazırlamıştır Bilimde şüphe araç, septisizmde şüphe amaçtır Bilim, doğru bilgiye ulaşana dek her şeyden şüphe eder Oysa septikler yaşam boyu her şeyden şüphe etmeyi savunmuşlardır


Bilim Felsefesinin Konusu :

Bilim felsefesi, bilimlerin ortaya koyduğu kavram kuram (teori) ve yasalarla bunların ait olduğu olayları inceler Felsefe, bilim felsefesi aracılığı ile bilim üzerinde düşünme, bilimin mantığını oluşturma gereğini duymuştur


Bilim felsefesinin yanıt aradığı başlıca sorular şunlardır :


Bilimsel bilgi birikerek ilerleyen bilgi midir?

Bilimsel yasalar kesin midir?

Bilimsel önermeler doğrulanarak mı, yoksa yanlışlanarak mı kabul edilmelidir?

Bilimler hangi yöntemleri izlemelidir?


Bilimin Tarihsel Gelişimi :

Zamanla konularını ve yöntemlerini belirleyen alanlar felsefeden ayrılıp bağımsız bilimler haline geldiler İlk olarak Euclides (Öklid), geometriyi felsefeden ayırarak bağımsız bir bilim haline dönüştürdü

Rönesansla birlikte Kopernik, Kepler, Galilei gibi düşünürler ve Newton’un çalışmaları fizik biliminin kurulmasını sağladı

Rönesansla tümevarım yönteminin yaygınlaşması doğa bilimlerinin gelişmesinin önünü açan temel etkenlerden biridir

19 yüzyılda Labochevsky, Bolyai ve Rieman, Euclides dışı geometri anlayışının temellerini attılar Euclides dışı geometrilerin yarattığı yeni fizik anlayışı bilimin kendi içindeki alternatiflerini çoğalttı

De Morgan, Boole, Frege, Peano’nun çalışmalarıyla, önermeleri ve çıkarımları matematiksel dille ifade eden modern (sembolik) mantık doğdu

Doğa bilimlerinde ve geometride doğan alternatif anlayışlar, felsefedeki yaygın nedensellik açıklamalarına karşı olasılığa dayalı nedensellik anlayışlarını doğurdu


Bilime Farklı Yaklaşımlar :

Düşünce tarihi sürecinde bilime farklı bakış açıları hep görülmüştür Bu farklı bakış açılarının ikisi bilimi ürün olarak ve etkinlik olarak gören görüşlerdir


Ürün Olarak Bilim :


Yeni pozitivizmde (Mantıkçı Empirizm) ifadesini bulan bu görüşe göre, bilimsel sonuçlar birer orandır ve felsefe bu ürünleri tarihsel gelişim sürecinde anlamaya çalışır Bilimsel ürünler önermelerle ifade edilir Felsefe, bu önermelerin doğrulamasını mantıksal analizlerle yapar

Pozitivizmin başlıca sayıtlıları (ön kabul) şunlardır :

Bilim olgular hakkında araştırma yapma tekniğidir

Gerçek tektir; bilimlerin yöntemi de tektir

Bilim, birikerek ilerler

Bilim olguların bir arada görülme sıklığını araştırmalıdır

Yeni pozitivizme göre felsefenin görevi bilimin içine karışan fizik unsurları mantık aracılığıyla ayıklamaktır Yeni pozitivizmin temsilcilerinden Carnap’a göre, bilimsel önermeler duyu verileri ve gözlemlerle pekiştiriliyorsa, ondan çıkan önermeler de pekiştirilmiş olur Duyu verilerine ve gözlemlere dayanmayan önermeler,fizik önermelerdir ve bunların bilimde yeri olmamalıdır

Reichenbach’a göre olgusal dünya ile örtüşmeyen önermeler fizik önermelerdir ve bilgi değildir Olasılığın yüksek derecede belirlenmesi bilgiyi geçerli kılar Hempel ise,fizik ve mantığın fiziksel dünyanın özünü ortaya koyamayacağını savunur Wittgenstein’a göre, her cümleye karşılık bir olgu vardır ve böylece dilin yapısına bakarak evrenin yapısını ortaya koyabiliriz


Etkinlik Olarak Bilim
(Yaygın Bilim Anlayışına Getirilen Eleştiriler) :

Bilime ürün olarak bakan pozitivizme karşı bilime etkinlik olarak bakanlar şu eleştirilerden yola çıkarlar :

Bilim adamları, bilime objektif bakamazlar

Farklı bilimleri, matematiksel fiziğin yöntemine bağlamak dünyayı anlamakta yetersiz kalır

Bilimler birikerek ilerleyen bir süreçte değil, her çağın değerler sisteminden (paradigmalarından) kopuşlarla, yani sıçramalı devrimlerle gelişir

Thomas Kuhn, bilimin birikerek ilerleyen bir süreçte geliştiğini reddeder Bunu da paradigma kavramı ile açıklar Bilim adamları, kendilerinden önceki dönemlerin bilim yapma anlayışını (paradigmasını) reddederek yeni paradigmalar ortaya koyarlar Bu da sıçramalı bir devrimle yeni bir bilim anlayışına geçiştir Her çağın kendi paradigmalarına göre doğrular vardır İlkçağın paradigmalarına göre Aristoteles fiziği Newton fiziği, günümüz paradigmalarına göre de kuantum fiziği doğrudur

Toulmin, Darwin’in evrim teorisinden esinlenerek bilim anlayışının da evrimleştiğini söyler Darwin’e göre nasıl ki çevreye uyum sağlayamayan canlılar yok oluyorsa bilimde de gereksinimleri karşılamayan anlayışlar yok olur Yeni gereksinimler yeni bilim teorileri oluşturur


Bilimin Değeri :


Bilim insanların doğayı ve toplumu daha iyi tanıyarak doğayı denetlemesini ve toplumsal yaşamı düzenlemesini sağlar 19 yüzyılda bilimsel gelişmelerden etkilenen felsefe, bilimleri dünyadaki her türlü sorunu çözebilecek bir araç olarak görmüştür Bilimlerin amacı insanı, toplumu ve evreni tanımak, gerçeği aramaktır Teknoloji insan yaşamını kolaylaştıran bir işleve sahip olabileceği gibi toplumlara zarar veren bir işleve de sahip olabilmektedir
Bilimsel çalışmaların sonuçlarının kullanımı sorunlu olabilmektedir İnsanlar, bu sonuçların olumlu kullanılmasının yollarını araştırmak zorundadırlar Bilimi tümüyle reddetmek de, insanın varoluşunu yok saymaktır

Bilimin olumlu sonuçları, olumsuz sonuçlarından çok daha fazladır Bilim, sayılamayacak kadar çok yararı ile insanların daha rahat yaşamasının ortamını hazırlamıştır


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.