|  | Bilinemezcilik Nedir? Açıklaması |  | 
|  07-28-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Bilinemezcilik Nedir? AçıklamasıBilinemezcilik Nedir? Bilinemezcilik Nesnelerin kendiliklerinin hiç bir zaman bilinemeyeceğini ilerisüren felsefe akımı    Bilinemezcilik terimi, ilkin, İngiliz düşünürü Huxley tarafından Yunanca bilinemez anlamını veren agnôstos sözcüğünden türetilerek kendi öğretisini adlandırmak için kullanılmıştır ve pek yenidir  Terim, daha sonra, geriye götürülerek bütün bilinemezci öğretileri kapsamıştır  Bilinemezcilik, tarihsel olarak, bilimin denetinden yoksun insan düşüncesinin düştüğü büyük yanılgılara bir tepki olarak belirmiştir  Bu tepkiyi ilkin antikçağ Yunan bilgicileri göstermişlerdir, duyumcu olan bu sofistlere göre bilgi duyuların sonucudur, duyularımızla elde ettiğimizin dışında başkaca hiç bir bilgiye erişemeyiz  Her kişinin duyusu kendine göre olduğundan her kişinin bilgisi de zorunlu olarak kendine göre olacaktır, herkes için geçerli bir bilgi olamaz  İnsan, kendisi için bilinebilecek tek şeyle, kendisiyle yetinmelidir  Antikçağ Yunanlıları, tarihsel koşulları içinde, bu tepkiyi göstermekte haklıydılar  Ne var ki bilinemezcilik akımı Kant'dan, Auguste Comte'dan, Spencer'den, William James'den geçerek yüzyılımızın ilginç düşünürleri Sartre'lara ve Camus'lere kadar sürüpgelmiş bulunmaktadır  Kant'a göre ancak görünen bilinebilir, öz bilinemez:, "Bizler sırlarla dolu bir evrende bir rüyanın rüyasını görmekteyiz  Gerçekte bildiğimiz hiç bir şey yoktur  Bildiğimizi sandığımız şey sadece olaylardır  O olaylar ki, bilmediğimiz bir objeyle asla bilemeyeceğimiz bir süjenin birbirlerine olan ilişkisinden doğmuştur"  Amerikalı pragmacı William Jamese göre, "İnsanın evrendeki durumu, bir kedinin kitaplıktaki durumu gibidir  Görür ve işitir, ama hiç bir zaman anlayamaz"  Pozitivist Auguste Comte'a göre, "Nesneler üstü metafizik kadar nesnelerin kendisi fizik de bilinemez  Bilim, bu iki bilinemez alanın ortasında, sadece duyularımızla algıladığımız deney ve gözlemlerin konusu olan olgularla uğraşabilir"  Akıma adını koymuş olan on dokuzuncu yüzyıl İngiliz düşünürü Huxley de aynı kanıdadır  Yirminci yüzyılın Fransız düşünürü Camus'ye göre de, "Evren uyumsuzdur ve bilinemez  İşte ağaç sertliğini duyuyoruz  Bu kadarla yetinmek zorundayız  Bilim, giderek bize elektronların bir çekirdek çevresinde toplandıkları görünmez bir gezegenler takımından söz edecektir  Bu bir varsayımdır  Böylece dönüp dolaşıp şiirin alanına geldiğimizi ve hiç bir şeyi bilemeyeceğimizi anlarız"    Bütün bu yanlış düşünceler çağdaş diyalektiği bilmemenin ya da bilmez görünmenin sonucudur  Metafizik bilinemezcilik haklıdır, çünkü metafizik birtakım gerçekdışı tasarımlarla uğraşır, gerçek olmayan şey yok demektir ve yok olan şey de elbette bilinemez  Oysa bilimci olduklarını iddia eden bütün bilinemezcilik'ler bilimdışıdırlar, çünkü bilimin konusu olan nesnelerin kendilikleriyle bilimin amacı olan bilinebilirliği yadsımaktadırlar  Bu bilinemezcilik'lere, çağdaş diyalektikten çok önce, Alman düşünürü idealist Hegel gereken karşılığı vermiştir: "Bir nesnenin bütün niteliklerini biliyorsanız nesnenin kendiliği (Fr  Chose en soi, Al  Ding an Sich, Os  Bizâtihi şey)'ni de biliyorsunuz demektir  Geriye bu nesnenin sizin dışınızda vorolmasından başka hiç bir şey kalmamaktadır  Duyularınız size bu gerçeği de öğrettiği zaman Kant'ın o ünlü bilinmez'inin geri kalan yanını da kavramış olursunuz"  Bununla beraber Kant, yaşamının son yıllarında, "inana yer bırakmak için bilgiyi sınırlandırmak" istediğini itiraf etmiştir  Gerçekten de bilinemezcilik her zaman Tanrıbilimden ve dolayısıyla egemen sınıflardan yana olmuştur  Çünkü nesnel gerçekliğin bilinemeyeceğini söylemek, insanları inana çağırmak demektir  Ünlü bir diyalektikçi şöyle der: "Böylesine görüşlerin niçin ilerisürüldüğü sorulabilir  Çünkü bilgi ışık saçar, ışıksa herkesi hoşnut etmez  Karanlık çıkarlar ancak karanlıklarda elde edilir  Bilgiyle aydınlanan insan daha önce göremediği ve yapamadığı birçok şeyi görebilir ve yapabilir  Buysa karanlık saçan sömürücülerin ölesiye korktukları bir şeydir"  Bilinemezcilik, biçimle özü ayrıştırmaktan ve görünüşten gerçeğe geçememekten doğmuştur  Antikçağ Yunan felsefesinde şüphecilik biçiminde belirmiş olan bilinemezcilik giderek bilimi yadsımaya varmış ve bilmeye uğraşmaktansa bilinemez saymanın kolaylığı ve rahatlığı içinde hızla yayılmıştır  Şüpheciler ya şüphe ettikleri için bilinemez sayıyorlar ya da bilinemez saydıkları için şüphe ediyorlardı  Onlar için bu bir yöntemdi, doğa bilimlerinden yararlanamayan düşünsel felsefenin aşırı tasarımlarına bir tepki olarak ilerisürülmüştü  Ama XVIII  , XIX  ve XX  yüzyıl bilinemezcilerinin, böyle bir durumda bulunmadıkları gibi böylesine tepkileri de gereksemedikleri kesindir  Ünlü bir diyalektikçinin dediği gibi, "kauçuk yapıyoruz, demek ki kauçuğun ne olduğunu biliyoruz"  Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm adlı yapıtında şöyle der: "Kavranamaz nesneler, bilimin dev adımlarıyla ilerlemesi sırasında kavrandılar, çözümlendiler, üstelik yeniden üretildiler  Üretebildiğimiz şeyin bilinemez olduğunu elbette düşünemeyiz    Bugün de bilmediklerimiz vardır, ama bugün bilmediklerimizi yarın bileceğimizden şüphe etmeye hiç bir neden yoktur"   | 
|   | 
|  | 
|  |