|  | Anı Nedir? Anı Türleri Nelerdir? |  | 
|  07-28-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Anı Nedir? Anı Türleri Nelerdir?Anı Nedir? Nasıl Yazılır? Anı Türleri Nelerdir? Anı Nedir? Nasıl Yazılır? Anı Türleri Nelerdir? Anı Hakkındda Açıkalamalar ANI: Yaşanmış olayları anlatan yazı türü, hatıra  ANININ ÖZELLİKLERİ: 1- Gerçek deneyimleri anlatır  2- Herhangi bir düşünceyi kanıtlama amacı yoktur; bilgilendirme amacı vardır  3- Söyleşi havasındadır, dili yalındır  4- Genellikle öyküleyici anlatım biçimiyle yazılır  5- Konusunu bir yerden alır  İLK AYRILIŞ - Ezgi kızım, yağmurluk koydun mu bavuluna? Biliyorsun çok yağmur yağıyormuş oralarda  - Evet annecim, biliyorum, koydum  … - Ezgicim, acil durumlar için ilaçlarını hazırladın mı? Neyi nasıl kullanacağını iyi biliyorsun değil mi kızım ? - Evet baba, biliyorum, sağol  … - Ezgi, canım bak, bu kutuya vitaminleri koydum  Hergün almayı ihmal etme olur mu? - Sen merak etme anneannecim, alırım  … - Abla? - Efendim tatlım  - Peki Tavşi ne olacak? (Tavşi, kardeşimle, oyuncak tavşanımıza koyduğumuz bir isimdi  Benim için çok özeldi sessiz dostum  Çoğu kez umutsuzluğumda onu bulurdum karşımda  Onu çok özleyecektim  ) - Öykücüm, Tavşi’yi bir aylığına sana emanet ediyorum  Beni özlediğinde ona sarılırsın, canım  Gideceğime en çok üzülen kardeşimdi aslında  Son zamanlarda huzursuzluğu iyice artmış, olur olmadık şeylerde beni azarlar olmuştu  Kolay değildi tabii onun için  Gözlerini ilk açtığı andan itibaren ben vardım yanında  Bu onunla ilk uzun ayrılışımızdı  Aslında bana ne kadar belli etmeseler de herkesin içinde bir burukluk, bir hüzün vardı  Odam bile üzülüyordu sanki gideceğime  Gözünde hiçbir zaman büyüyemeyeceğim babam, elinde büyüdüğüm anneannem ve bana kendime güvenmeyi öğretmiş olan annem, şimdi kendilerini sorguluyorlardı  Acaba “küçük” kızlarını göndermekle hata mı ediyorlardı, yoksa bunun benim için harika bir deneyim olacağına ve bir ayın çabuk geçeceğine inanmışlar mıydı? Bildiğim tek birşey vardı  Bu yurtdışı kampıyla, ailemin bana olan güvenini sağlamlaştıracak ve bana sağladıkları bu imkanı en iyi şekilde değerlendirecektim  “ Sana güveniyoruz ve bunu da başaracağını biliyoruz” demişti bir keresinde babam  Onun bu sözleri beni çok mutlu etmiş ve kendime güvenim gelmişti iyice  Benim duygularım aileminkilerden de karışıktı  Evden ilk ayrılışım olması işleri zorlaştırsa da, farklı bir ortamda bulunma, farklı bir kültürü tanıma fikri beni heyecanlandırıyor, ailemden uzak olmanın vereceği özgürlük de çok hoşuma gidiyordu  Ne de olsa, erken yatıp uykumu almam gerektiğini hatırlatacak babam, ya da soğuk havalarda giydiğim kıyafetleri eleştirecek annem olmayacaktı  Benim sorumluluğum tamamen bana aitti bu ay  Gidişimden bir önceki akşam, İngiltere’ye birlikte gideceğimiz, çok yakın arkadaşlarım olan Gizem ile Zeynep’i aradım  Onlar da çok heyecanlıydılar  Birlikte, götüreceklerimizi tekrar kontrol edip, ertesi gün saat üçte havaalanında buluşmak üzere telefonu kapattık  İkinci dönemin başından beri gideceğimi bilmeme rağmen, bu son telefon konuşması, bunun bir hikaye olmadığını ve gerçekten gitmek üzere olduğumuzu hatırlattı aslında  Genellikle buluşma yeri seçerken, saat 12’ de Karum’un önünde, ya da üçte Bilkent’te gibi sözlerden sonra “saat üçte havaalanında” demek, bir hayli ilginç gelmişti  Büyük gün geldi de çattı sonunda  Uyandıktan hemen sonra, son hazırlıklarımı tamamlayıp, bavulumu kapattım  Sevgili anneannemin baskıları üzerine birkaç lokma bir şeyler yeyip evden ayrıldık  Yolda, genellikle sürekli konuşan ve şaklabanlıklarıyla hepimizi güldüren kardeşim çok sessizdi  Bu sessizlik hiç hoşuma gitmiyor ve ben de her zaman olduğu gibi durmadan konuşuyordum  En sonunda havaalanına vardık  Arkadaşlarımı ve grup liderimi görmek neşemin yerine gelmesini sağlamıştı  Annemler, diğer veliler ile muhabbete dalmışken, ben de arkadaşlarımla konuşuyordum  En sonunda bavullar uçağa verildi, biniş işlemleri tamamlandı, uçuş kartları alındı ve grup liderimiz, gitme zamanının geldiğini söyledi  Ben yine neşeli olmaya çalışarak annemlerle vedalaşıp, gümrükten geçmek üzere ayrıldım  En son arkama bakıp el sallarken, annemin gözlerinin yaşlı olduğunu gördüm  O sahneyi, şimdi bile unutamam  Çok fazla etkilenmeme karşın, daha fazla kötü hissetmemek için önüme döndüm  İşte, 9 Temmuz 2000 Pazar günü, Ankaranın 40 dereceyi geçen sıcağında ayrıldık Türkiye’den  Farklı bir dünyayı keşfe doğru… BiR BAKIŞTA LONDRA Türkiye ile bazı benzerlikleri bulunmasına rağmen, farklı bir dünya gibi gelmişti Londra bana  Saatleri iki saat geri almakla birlikte, Avrupa’nın en gözde şehrine adım attığınızda, kendi büyülü dünyasına çekiyordu sizi  Bunu uçaktan bile farkedebilmek mümkündü, gecenin karanlığında ışıl ışıldı Londra… İlk günlerde sanki bize “Hoşgeldiniz” diyerek kendini göstermiş olan güneş, ikinci haftamızda bizi İngiltere’nin alışılagelmiş yağmurlarıyla yalnız bıraktı  Bu hava değişimi, temmuzun ortasında sıkı sıkı giyinmemize, ilk girdiğimiz mağazalardan kazak almamıza, neredeyse saniyede bir hapşırarak, hergün aspirin yutmamıza neden olmuştu  Buna rağmen, Londra’ya varışımızın ertesi gününden, son günümüze kadar durmadan gezmiştik  İlk hafta, yolda yürümek bile bizim için bir maceraya dönüşmüştü adeta  Yollardaki uyarıları çoğu kez görmeyen bizler, alışmadığımız trafik düzeni yüzünden kaç kere ezilmenin eşiğinden dönmüş, İngiliz sürücülere zor anlar yaşatmıştık  Neyse ki, bu duruma çabuk alışmıştık  Üç buçuk hafta boyunca en önemli ulaşım aracımız olmuş olan “undergound”umuz, yani metro, bizim en eğlenceli oyuncağımız olmuştu  Kaybolmaya mahkum olduğunuz bu metroda, birçok İngiliz ile sohbet etmiş, Türkiye’yi anlatmıştık uzun yollar boyunca  Kimi zaman yorgunluktan uyuklamış, kimi zaman da bırakılan gazeteleri okumuştuk  Ne var ki, gazeteler çok sıkıcı gelmişti Türkiye’nin hergün değişen haberlerinden sonra   Uzun yollar katederek gittiğimiz her yer çok güzeldi ve her gezimiz de çok eğlenceliydi  Tarihi yansıtan eski binalar insanı büyülüyor ve oyuncak arabalara benzeyen şirin kırmızı otobüsler ve kırmızı telefon kulübeleri Londra sokaklarını renklendiriyordu  Ülkemizde duymaya alıştığımız ezan seslerinden sonra, “Trafalgar Square” gibi ünlü meydanlarda duyduğumuz çan sesleri, tanımlayamadığım bir mutluluk veriyordu insana  İndirim diye bağıran mağazaların ise Türkiye’den pek bir farkı yoktu  Hatta, mağazalarının zevksiz olduklarını söylemek yanlış olmazdı  İngiltere’nin en büyük mağazaları olan “Harrods” ve “Miss  Selfridge” turistlerin ve tabii bizim de ilgi odağımız olmuştu  Şort ve uygunsuz kıyafet giymiş olan insanlar mağazaya alınmıyor ve birçok insan sırf Harrods’tan bir şeyler almış olmak için gereksiz şeylere tonlarca para harcıyordu  Bizler de, Harrods dışındaki birçok mağazanın indiriminden yararlanmış, dönüşte bavulumuzu zor kapatmıştık  Alışveriş merakımızın Türkler’in kanında olduğunu söylemişti annem bir keresinde… Bu bir aylık kamp süresince, “Madame Tussaud”, “National Art Gallery” ve “Natural History Museum” gibi birçok müzeye gitmiş, ilginç şeyler görmüştük  Madam Tussaud müzesindeki mumyalar ile fotoğraf çektirmiş, ünlü ressamların resimlerini incelemiş ve bilim tarihini öğrenmiştik  Ünlü Victoria Tiyatrosunda müzikal izlemeye gitmiş, yarısında yorgunluktan uyumuş olmama rağmen çok eğlenmiştim  Ayrıca, Londra’nın tek ve muhteşem lunaparkı “Chessington”da başımız dönünceye kadar aletlere bindiğimiz hiç unutamam  Bu gezdiğimiz yerlerin bana göre en güzeli, “Coventgarden” adlı çok ünlü bir meydandı  Bu meydanın özelliği, geçimlerini sağlayabilmek için, birçok insanın hiç hareket etmeden, heykel gibi saatlerce durmaları; bir kısmının ufak skeçlerle insanları güldürmeleri ve bir kısmının da uzak doğunun mistik müziklerini çalmasıydı  Bizler de, bu insanları seyrederken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor ve durmadan fotoğraf çekiyorduk  Ayrıca, Coventgarden’ın bir başka özelliği ise yakınında sabun fabrikasının bulunmasıydı  Fabrikadan içeri girdiğinizde, adeta nefes almak zorlaşıyor ve biribirinden farklı kokular insanın başını döndürüyordu  Hayatımda, hiç bu kadar ilginç bir yer görmemiştim! Bu üç buçuk hafta süresince elimizden geldiğince gezmiş ve çok farklı yerler görmüştük  Gezip gördüğümüz bu yerler belki Londra’nın yarısını bile oluşturmuyordu ama, Türkiye’ye dopdolu, öğrendiklerimizi, gezdiğimiz gördüğümüz yerleri, edindiğimiz deneyimleri; ailemize, arkadaşlarımıza anlatma heyecanıyla dönmüştük  Bir dahaki sefere, keşfedemediğimiz yerleri keşfedebilme ümidiyle… | 
|   | 
|  | 
|  |