Türk Tiyatrosunun Tarihi Gelişimi |
|
|
#1 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Tiyatrosunun Tarihi GelişimiTürk Tiyatro Tarihi Türk boyları Anadolu’ya gelirken sözlü ve yazılı edebiyatlarının yanı sıra eğlence ve temaşa geleneklerini de getirmişlerdi Bunlar, bugün de Türkistan’da rastlanan “binam”, Orta Asya’dan Azerbaycan’a değin geniş bir alanda varlığını sürdüren “çadırhayal” gibi kukla oyunlarıyla çeşitli gölge ve seyirlik oyunlardır Şamanlık ve islamlıktan başka zaman içinde, başta Bizans olmak üzere Anadolu’daki yerel kültürlerden de etkilenen bu oyunlar kuşaktan kuşağa aktarılarak ve yeni öpelerle zenginleştirilerek günümüze değin gelmiştir Özellikle İran şiirlerinin Kerbela olaylarına ilişkin taziyeleri ile makteller ve benzeri Muharrem uygulamaları, bazı türk topluluklarınca da benimsenmiş bşirer yarıdramatik gösterilerdir Türkler’in Anadolu’ya getirdikleri seyirlik oyunlarından bir bölümü, tarihin çok eski dönemlerinden kalma bollkuk törenlerinin ve balıcılık inançlarının izlerini taşır Kısa sahnelerden oluşan bu gösterilerde kimi zaman maskelerden yararlanılır, hayvan taklitleri yapılır ve dans edilirdi İslam dünyasında bir başka temaşe türü de meddahlıktı Araplar’ın “kassa”, İranlılar’ın “kıssahan” dedikleri meddahlar, genellikle zamanın bilge kişileri arasından çıkar, en ustalarısaray meddahlığına yükselirdi, Anadolu’nun çeşitli yörenlerinde belirli günlerde oynanan seyirlik oyunlarıda masalları, söylenceleri, kırsal ve tarımsal konuları simgesel öğelerle aktardığı gibi, ayrıca gerçek yaşama ilişkin sahnelere de yer verir Köçekler, çengiler, curcunabazlar da gerek seyirlik oyunlarında, gerekse halk tiyatrosu geleneğindeuzun süre önemini korumuştur Karagöz-hacivat adıyla bilinen gölge oyunu, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında Memluklar’dan Türkler’e geçti, XVII y y ’dan başlayarak Anadolu’ya, Balkan ve Kuzey Afrika ülkelerine yayıldı Karagöz ve Havivat tipleri, XIX Y y’ın başlarında Kavuklu ve Pişekar olarak ortaoyunun da temel tipleri oldu Aynı y y’ın ortalarına doğru birçok avrupalı opera ve tiyatro topluluğunun İstanbul’a gelmesi, bunlardan bazısının padişah ve sarary erkanı için özel temsiller vermesi, ayrıca yabancı elçiliklerde verilen temsillerde hükümet ileri gelenlerinin çağrılmas sonucu, batı tiyatrosuna ilgi yavaş yavaş arttı Gülhane hattı hümayunu’nun okunduğu yıl (1839), İstanbul’da dört tiyatro binası yapıldı Çok geçmeden Abdülmecit döneminde eski Çırağan sarayı içinde geçici bir tiyatro, 1859’da da Dolmabahçe sarayı yakınlarında bir tiyatro yaptırıldı![]() Türkiye’de Tanzimat döneminde hızlanan batılaşma sürecinde, İbrahim Şinasi’nin Şair evlenmesi tek perdelik komedisi, hem türk tiyatrosunun hem de öteki edebi türlerin dönüm noktası olarak kabul edilir Bazı kaynaklara göre yapıt, ocak 1859 başlarında açılışı yapılan Dolmabahçe saray tiyatrosu’nda oynanmak üzere padişah Abdülmecit tarfından ısmarlanmıştır Bu tarihten önce de geleneksel karagöz, kukla, meddah gösterilerinin yanı sıra bazı azınlık topluluklarının da zaman zaman türkçe temsiller verdiği biliniyor Ancak batı tiyatrosu teknik ve biçeminin yazarlarca benimsenmesi ve türkçenin sahne dili olarak yaygınlaşıp yerleşmesi 1860’tan sonradır Sözkonusu dönemde iki önemli gelişme görülür Bunlardan birincisi Güllü Agop’un osmanlı tiyatrosuna on yıl süreyle türkçe piyes oynama imtiyazının tanınması (1870), ikincisi de bu tarihten kısa bir süre sonra Ahmet Necip, Ahmet Fehim gibi müslüman erkeklerin sahneye çıkmalarıdır Güllü Agop’un elde ettiği imtiyaz bir yandan başta Dikran Çuhacıyan’ın operet kumpanyası olmak üzere müzikli oyunların, bir yandan da yazılı metne dayanmayan doğaçlama tiyatrolarının rekabetini körüklerken, Türkler’in sahneye çıkmaları da, ermeni oyuncularının bozuk telaffuzlarının yerini yavaş yavaş düzgün türkçeye bırakmasında etkili oldu Bursa valisi Ziya Paşa,Trabzon valisi Ali Bey gibi yöneticiler, Nazım Paşa , Edouard Blacque (ya da Blak Bey) gibi belediye başkanları bulundukları yerlerde tiyatro binalarının yapımına, tiyatro oyuncuların eğitimine ve korunmasına önem verdiler Özellikle Ahmet Vefik Paşa’yla Ali Bey ayrıca çeviri, uyarlama ve telif yoluyla da tiyatronun gelişmesine katkıda bulundular![]() Şinasi’nin açtığı çığırı başta Namık Kemal olmak üzere Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami, Recaizade Ekrem, Ali Haydar Bey, Feraizcizade Mehmet Şakir vb yazarlar izledi Bu arada Namık Kemal Celalettin Harzemşah piyesinin başına koyduğu Mukaddeme_i Celal ile çeşitli gazetelerde yayımlanan kurumsal ve tanıtıcı yazılarıyla tiyatro kavramını daha geniş kitlelere benimsetmeye çalıştı XIX y y sonlarında ortaya çıkan Edebiyat¬_ı cedide akımından Cumhuriyet’in ilanına doğru uzanan yaklaşık 25 yıllık dönemde, komedilerin ve müzikli oyunların yanı sıra dram ve trajedi türlerinin de birçok yazarın ilgi alanı içine girdiği görülür Edebiyatımıza hem içerik hem de biçim bakımından yenilikler getirmiş olan Abdülhak Hamit’ten (Tarhan) başka Hüseyin Suat (yalçın), Mehmet Rauf, Cenap Şahabettin, Namık Kemal’in oğlo Ali Ekren (Bolayır), Saffeti Ziya gibi Fecri ati yazarlarından birçoğu da (Şahabettin Süleyman, Tahsin Nahit, Müfit Ratip vb ) sahne yapıtları yazdılar![]() Bu dönemin en önemli siyasal olayı İkinci Meşrutiyet’in ilanıdır (1908) Dah önceki yıllarda uygulanan baskıların ve sansürün ortadan kalkması, repertuvarların özgürlükçü içerikli oyunlarla genişlemesi, aynı zamanda çoğu amatör düzeyde yeni toplulukların kurulmasına yol açtı Ancak nicel açıdan gözlemlene bu gelişme, nitel açıdan beklendiği kadar olumlu sonuçlar vermedi Özgürlük ortamından olabildiğince fazla yararlanmak amacıyla kurulan yeni topluluklar genellikle denysiz oyuncularla yetinmek zorunda kaldıkları gibi, repertuvarlarını da çalakalem yazılmış, dramatik yönü zayıf bir çok piyesle doldurdular Bununla birlikte Cumhuriyet döneminin tiyatro yaşamına canlılık getiren ve düzeyli bir sanat anlayışını aktaran yazar ve sanatçıların yetişmesinde ve deney kazanmasında bu sürecin önemli bir işlevi oldu Özellikle Darülbedayi’nin kurulması (1914) ve burada yetişen sanatçıların Cumhuriyeti’in eğitilmiş, disiplinli, tiyatroculuğuna saygın bir meslek gözüyle bakmayı bilen ilk sanatçı kadrosunu oluşturması bakımından, Meşrutiyet döneminin ikinci yarısı, ilk yarısından ayrılır Nitekim bu dönemin en önemli bir başka özelliği de, 1920’li yıllara girildiğinde artık müslüman türk kadınının sahneye çıkma yasağına karşı gösterdiği tepki oldu Hüseyin Suat’ın Yamalar adlı piyesinde sahneye çıkan Afife Jale, polis kovuşturmasına uğradıysa da Seniye (Tepsi), Perran, Melahat Hayri, Nazire Sedat hanımlar ve başkaları çeşitli baskılara karşın Cumhuriyet’in ilanından önce sahnede ve beyaz perdede rol almaktan çekinmediler Öte yandan Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Reşat Nuri (Güntekin), Yusuf Ziya (Ortaç), Ömer Seyfettin, Mithat Cemal (Kuntay), Halit Fahri (Ozansoy) vb , Darülbedayi’nin kurulmasını izleyen evreyi telif, çeviri ve uyarlama yapıtlarla beslerken, İbnürrefik Ahmet Nuri (Sekizinci) ile Musahipzade Celal de özgün ve kalıcı yapıtları arasında yer aldılar Reşat Rıdvan Efendi, Burhanettin (Tepsi), Nurettin Şefkati de bu dönemin belli başlı tiyatro adamları olarak sivrildiler![]() Cumhuriyet dönemi 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, özellikle de yeni devlet düzeninin toplumsal ve kültürel alanda getirdiği radikal değişiklikler tiyatroyu da etkiledi Türk ve müslüman kadınların sahneye çıkma özgürlüğü resmen kabul edildi Halkevleri’nin açılması ve bu kuruluşların bünyesinde yer alana amatör çalışmaların yanı sıra, 1934 yılında kabul edilen 2541 sayılı Milli musiki ve temsil akademisi (sonra Devlet Konservatuarı) yasası, türk tiyatrosunun gelecekteki gelişmeleri için öenmli bir itici güç oldu Aynı tarihlerde İstanbul Belediye konservatuarı yeniden düzenlenirken, yeni bir yönetmelik hazırlanarak şehir tiyatrosu da belediyeye bağlı özerk bir birim haline getirildi 1941’de Devlet konservatuarı’nın ilk mezunları da Devlet konservatuarının tatbikat sahnesi’nin temsilleri aracılığıyla Devlet tiyatro ve operasının temellerini attılar 1940’lı yılların sonlarında Ankara’da hizmete giren Küçük ve Büyük tiyatrolardan sonra Devlet tiyatroları genel müdürlüğü Ankara, İstanbul, Bursa, İzmir, Adana, Trabzon ve Diyarbakır illerinde yerleşik düzende çalışan yeni sahneler açtı, yunan klasiklerinden genç türk yazarlarının ilk yapıtlarına değin yüzlerce piyesi repertuvarına kattı![]() İstanbul Belediye ve Devlet, Ankara Devlet konservatuarlarının yanı sıra tiyatro eğitimi bir bilim dalı olarak üniversitelere de girdi Ankara Üniversitesi dil ve tarih – coğrafya fakültesi’nde Prof İrfan Şahinbaş ve Prof Bedrettin Tuncel’in yönetiminde kurulan (1958) tiyatro enstitüsü, 1964’te dört yıllık bir öğretim programını içeren tiyatro anabilim dalı kürsüsüne dönüştürüldü, kürsünün başına Prof Melahat Özgü getirildi Aynı kürsünün öğretim üyelerinden Prof Özdemir Nutku’da 1976’da Ege üniversitesi güzel sanatlar fakültesi’nde (sonra dokuz eylül üniversitesi) bir tiyatro bölümü açmakla görevlendirildi Bölüm, ilk mezunlarını 1981’de verdi![]() ![]() Cumhuriyet devrimleri, Halkevleri’nin getirdiği yeni ruh ve dinamizm oyun yazarlığına da yeni yönelişler, yeni bakış açıları kazandırdı Aka Gündüz, H F Ozansoy, Nahit Sırrı Örik, Peyami Safa, Y K Karaosmanoğlu, Musahipzade Celal ve R N Güntekin gibi yazarlar Kurtuluş savaşı ve kahramanlık konularının yanında aile sorunları, kuşaklar arası çatışmalar, osmanlı devlet ve toplum düzenindeki yozlaşmalar, batıl inançlar vb konuları işlediler Cevat Fehmi Başkut, Vedat Nedim Tör, Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet, Faruk Nafiz Çamlıbel gibi yazarlar, çoğunlukla birbirinden farklıçizgilerde olmakla birlikte ruhsal çelişkileri değer yargılarının değişmesi karşısındaki bocalamaları, ulusçulğu, türklüğün yüceltilmesi vb konuları işleyen, genellikle toplumsal içerikli tezler taşıyan ve kent-köy ya da kentli-köylü arasındaki sürtüşmeleri ele alan yapıtlar verdiler![]() İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra öz yönünden yenilenmenin gerekliliği, biçimsel yeniliklere gitmenin toplumda yarattığı parçalanma ve bunalımlar, devlet-birey ilişkilerindeki aksaklıklar, kuşaklar arasındaki yabancılaşma vb durumlar Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat, Nazım Kurşunlu, Turgut Özakman, Çetin Altan, Necati Cumalı başta olmak üzere yeni yetişen yazarlar tarfından sahneye aktarıldı Haldun Taner, geleneksel tiyatrodan, türk tiyatrosu tarihinden, halk masallarından esinlenerek Zilli Zarife, Eşeğin gölgesi, Sersem kocanın kurnaz karısı gibi ilginç ve başarılı denemelerle parladı Orhan Asena ve Güngör Dilmen Anadolu mitolojisi ve söylencelerine güncel yorumlar getirdiler Yine bu dönemde Refik Erduran, Recep Bilginer, Aziz Nesin, Sabahattin Kudret Aksal, Cahit Atay, Hidayet Sayın, Tarık Buğra, Aydın Ant, Oktay Arayıcı, Adalet Ağaoğlu, Güner Sümer, Sermet Çağan, İsmail Küntay, Ülker Köksal, Turan Oflazoğlu ve daha pek çok oyun yazarı toplum eleştirisine yönelen, kadınların toplumdaki yerini belirlemeyi amaçlayan, işçi-işveren ilişkilerini vurgulayan, gecekondu sorunlarının, sınıfsal çelişkilerinin, ağa-köylü çatışmasının, ana paracı düzendeki bozuklukların altını çizen ya da tarihsel olaylara bugünün merceğinden bakmayı deneyen oyunlarla türk tiyatrosunun repertuvarını zenginleştirdiler![]() Bu arada 1980’li yıllarda görülen en önemli gelişme, 6 Temmuz 1982 tarihli resmi gazatede yayımlanarak yürürlüğe giren, “Kültür bakanlığı özel tiyatrolara yapılacak yardımlara ait yönetmelik”e dayaılarak başlatılan uygulamayla, özel tiyatro topluluklarına devletin parasal yardımda bulunması oldu Ancak, yardımın gelişi güzel dağıtılması ve yetersizliği tiyatro çevrelerinde tartışmalara yol açtı![]() Yine bu süre içinde Dvelet tiyatroları genel müdürlüğü Ankara ve İstanbul’daki salonlarının sayısını arttırdığı gibi birçok başka kentte yerleşik düzende temsil vermeye başladı ![]() Ödüller: 1992-93 döneminde yazarlık, oyunculuk, yönetmenlik gibi dallarda verilen başlıca ödüller: Kültür ve turizm bakanlığı tiyatro başarı, Ankara Sanat kurumu, Ulvi Uraz, Avni Dilligil, İsmet Küntay, İsmail Dümbüllü, Türkiye İş bankası, İnönü vakfı, Tiyatro eleştirmenleri birliği
|
|
|
|