Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre'nin Sevgi Anlayışı
Yunus Emre'nin Sevgi Anlayışı,
Yunus Emre'nin Sevgi Anlayışı hakkında,
İnsan, sevgi yoluyla Tanrı’ya ulaşır, çünkü insanla Tanrı arasında özdeşlik vardır Ancak, insanın bu madde evreninde bulunması, ruhun Tanrısal kaynaktan uzak kalması bir ayrılıktır Bu ayrılık insanı, yaşamı boyunca Tanrı’yı düşünme, ona özlem duyma olaylarıyla karşı karşıya getirmiştir Gerçekte, insan-Tanrı-evren üçlüsü birlik içindedir, var olan yalnız Tanrı’dır, türlülük bir görünüş’tür Çünkü Tanrı, kendi özü gereği, bütün varlık türlerini kapsar, her varlıkta yansır
Evreni kuran öğelerle insanın gövdesini oluşturan ilkeler özdeştir Bu özdeşlik Tanrısal özün bütün varlık türlerinde, biçimlendirici bir öğe olarak bulunmasından dolayıdır Tanrısal özün nesnel varlıklarda bulunması bir yansıma niteliğindedir Çünkü Tanrı yarattığı nesnede yansıyınca oluş gerçekleşir Sevgi insanda birleştirici, bütünleyici bir eğitim niteliğindedir
Yunus Emre, sevgiyi Tanrı ve onun yarattığı tüm varlıklara karşı duyulan bir yakınlık, bir eğilim diye anlar Sevginin ereği yüce Tanrı’ya ölümsüz olana kavuşmak, onun varlığında bütüne ulaşmaktır Tanrı insanla özdeş olduğundan “kendini seven Tanrı’yı, Tanrı’yı seven kendini sever” Çünkü sevgi kendini başkasında, başkasını kendinde bulmaktır
Sevginin olmadığı yerde öfke, kırgınlık, çözülme ve birbirinden kopukluk gibi olumsuz durumlar ortaya çıkar Sevginin değerini yalnız seven bilir, sevmekte bir bilgelik, bir olgunluk işidir Yeterince aydınlanmamış, Tanrı ışığından yoksun kalmış bir gönülde sevginin yeri yoktur Bütün varlık türlerini birbirine bağlayan, onları Tanrısal evrene yönelten sevgidir Sevgi bir çıkar amacı olmadığından seven karşılık beklemez
Dost kişi gerçek seven kişidir Dost başka bir anlamda da Tanrı’dır, kişinin gönlünde ışıyan özdür Yunus Emre’de yaşamak Tanrısal özün bir yansıması olarak evrende sevinç duymaktır Çünkü bütün varlık türlerinde Tanrı görünmektedir, bu nedenle severek, düşünerek yaşamayı bilen kimse her yerde Tanrı ile karşı karşıyadır Yaşamak belli nesnelere bağlanmak, yalnız gelip geçici varlıkları edinmek için çırpınmak değildir Böyle bir yaşama biçimi kişiyi Tanrısal özden uzaklaştırdığı gibi yetkinlikten, bilgelikten de yoksun kılar
Yunus Emre’nin dilinde bilge kişinin adı eren’dir Eren barış içinde yaşamayı, bütün insanları kardeş görmeyi, kendini sevmeyeni bile seven kişidir Onun gönlü yalnız sevgiyle, dostluk duygularıyla doludur Evreni bir Tanrısal görüş alanı olarak bildiğinden, erenin evrene karşı da sevgisi, saygısı vardır Eren’in gözünde insan, bir küçük evrendir, büyük evren ise Tanrısal özün kuşattığı sonsuz varlık alanıdır Eren olma aşamasına ulaşmış kişide erdem, alçakgönüllülük, eli açıklık, yetkinlik, olgunluk bir bütünlük içinde bulunur
Ölüm ruhun gövdeden ayrılıp tanrısal kaynağa dönmesiyle gerçekleşir Bu nedenle ölüm ruhla gövde arasında bir ayrılıktır Gerçekte ölüm yoktur, ruhun ölümsüzlüğe ulaşması, yüce kaynağa dönüşü vardır Çünkü bütün varlık türleri Tanrısal özün yansıması olduğundan, salt ölüm de söz konusu değildir
Ölümün bir başka anlamı da bilgiden, erdemden, yetkinlikten, sevgiden yoksun kalmaktır Bu nedenle sözün, boş bir kavram olmaması, bir varlık sorununu, bir düşünceyi dile getirmesi gerekir İnsan ancak söz söyleme yetisiyle insandır; konuşan Tanrı durumundadır
Günümüzde onun asıl büyük değerinin ise her dinden, her inançtan insanlara aynı gözle bakan insan sevgisinden kaynaklandığı kabul edilmektedir
|