Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
günlüğüsultanın, mütevâzî, ramazan, sofrası

Ramazan Günlüğü-Sultanın Mütevazi Sofrası

Eski 07-28-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ramazan Günlüğü-Sultanın Mütevazi Sofrası






Ramazan Günlüğü-Sultanın Mütevazi Sofrası
BİR SEYYAHIN RAMAZAN ANILARI Abdülhamid Han’ın Kadir Gecesi Alayı

Yılın bu tek gecesinde sultan sarayından dışarıya namaza gider Bunun için düzenlenen alay görülmeye değer manzaralar verir Eski bir gelenek uyarınca Kadir Gecesi’nde sultanın camiye gidişi bir şenlik niteliğindedir Bu, özellikle atalarının töresine bağlı İkinci Abdülhamid zamanında böyleydi Ben onun son Kadir Gecesi alayını gördüm Yıldız Sarayı’ndan Hamidiye Camii’ne kadar olan her yer ışık halkalarıyla doldurulmuştu Caminin kendisi çepeçevre küçük yağ kandilleriyle aydınlatılmış ve daha arkalar Arapça yazılar ve mimari desenlerle süslenmişti Limanın ve şehrin karanlık bir geceye karşı oluşturduğu etki, bir peri masalı gibiydi, uzaktaki gemi direkleri ve minarelerin soluk altın yaldızlarıyla parlıyordu Tam o sırada bando sesleriyle askerler geldi, süngüleri lambanın ışığı altında ışıl ışıldı Sonunda minareden müezzin sesi duyuldu Biri adeta bir minör tatlılığında bir ezan okumaya başladı Derken bando Hamidiye Marşına başladı, maytaplar gökyüzünü renkli yıldızlarla doldurdu ve imparatorluk korteji saray kapısından aktı Çok güzel iki atın çektiği saltanat arabasının etrafında büyük beyaz fenerler taşıyan süslü üniformalara bürünmüş kalabalık dalgalanıyordu Kırmızılar ve altınlar içinde arabanın üstünde oturan arabacı ve gri sakallı, omzuna askeri bir palto almış İkinci Abdülhamid belirdi Sultan, “Padişahım çok yaşa!” selamına eliyle karşılık verdi Gösteri alayı caminin avlusuna daldı ve majesteleri camiye girdi Bir saat boyunca maytaplar patladı, kalabalık adeta bir şenlik havasındaydı İçeriden zaman zaman tatlı bir ilahi sesi yükseliyordu Derken majesteleri tekrar göründü, kalabalık ve askerler tekrar, “Padişahım sen çok yaşa!” diye haykırıyordu Yüksek beyaz saray kapısı bir kez daha İslam halifesini içine aldı

İstanbul’a yolu düşen her seyyah, ülkelerine döndüklerinde ramazana dair hiç olmazsa birkaç sayfa yazmadan edemez Halkın bu aya olan hürmetini takdirle anılarına not düşen seyyahlar bile bu coşkuya kendilerini ister istemez kaptırır İkinci Abdülhamid döneminde ramazan ayını İstanbul’da geçirmiş seyyahlardan H G Dwight’ın 1913 yılında İngiltere’de basılan “Constantinople Old and New” isimli eserinde bu aya dair düştüğü notlardan bir bölümü şöyle:

Güneşin gökyüzünde olduğu sürece gerçek müminler dudakları arasından hiçbir yiyecek veya içecek maddesi geçmez Bir sigaranın tatlı avuntusuna bile müsaade edilmez Ancak güneşin batışını haber veren topun ateşlenmesinden, bir beyaz saç telinin siyahından ayırt edilebildiği aydınlığa kadar yiyip içilir

Ramazanda güneş ufka doğru yaklaştıkça ışıklar yakılır, masalar kurulur, ekmekler bölünür, sular doldurulur, sigaralar yemeğe başlama beklentisi içinde eller ağza giden yolun yarısına kadar kaldırılır Gün boyu süren bu perhizin bozulduğu an, iftar olarak adlandırılır Bu, yemek içmek veya şölen anlamındadır Ve bizatihi bir gelenektir Gerçek bir iftar çeşitli ordövrlerle başlar; zeytin, peynir, yuvarlak ve sert bir hamur işi olan tatlı simitler ile reçeller ve pide denilen sıcak mayasız yuvarlak ekmekle devam eder Daha sonra bir sebze çorbası ile peynir veya pastırma, ülkeye has bir çeşit kurutulmuş et (pastırma) ile pişirilmiş yumurtalar gelir ve yine mevsimine göre şaşırtıcı çeşitlikte sayısız yiyecek Mekke’den gelen kutsal zemzem suyu ile mideye indirilir Zenginler bütün bir ay boyunca kapılarını herkes açık tutarlar Gecenin son yemeğine sefer kelimesinde türetilmiş olan sahur denir Bekçiler sahur için insanları zamanında uyandırmak amacıyla sokaklara davullarıyla dolaşırken bir başka top atışı da orucun yeniden başladığını haber verir

İstanbul Işıl Işıl

Asırlar boyunca her zaman kutsal ve kıyılırken bile gururlu İstanbul, hiçbir zaman İslam’ın bu kutsal ayı için aydınlatıldığı kadar gurulu ve kutsal gözükemez Ramazan ayı adı altında sayısız minarenin şerefesine dizilmiş ışık halkalarıyla bezeli karanlık bir kenti görmek dünyanın en güzel manzaralarından biridir Yükselen çatıların üzerinden olağanüstü bir siluet olarak görülen camilerin iki, dört veya altı minaresi birden ışıklandırılır Bunlar bir büyüleyici oyunda daha kullanılır Minareler arasına ipler gerilir ve bunlara camdan minik yağ kandilleri dekoratif bir sıra ile asılır Sanki altın kıvılcımlar saçıyormuş gibi, “Ya Allah” veya “Ya Muhammed” gibi sözler yer alır Ayın on beşinden sonra karanlık gökyüzüne çoğu kez bir çiçeğin veya bir geminin şekli çizilir Bu yıldızlara benzeyen zarif aydınlatmalara Türkler mahya ay ışığı derler

Başka zamanlarda İstanbul’un sokakları geceleyin terkedilmişken, ramazan geceleri boyunca hayat doludur

Sıra Teravih Namazında

Bu kutsal ay boyunca dini hamiyet diğer aylardan daha çok artar Müminlere Kur’an okumaları ve diğer dini vazifelerini tam olarak yerine getirmeleri emredilir Gün batımından iki saat sonra yapılan günün son ibadeti özel bir önem taşır Bu genellikle yatsı olarak bilinir Ondan sonra yapılan ibadete teravih denir Ve her zamanki beş rekât yerine iki rekat kılınır Kimileri bunun ağır bir iftar yemeği yemiş bir kişinin hazmına yardımcı olduğunu söyler Camilerde her akşam vaaz verilir

Türkler ramazanın yirmi yedinci gecesine çok önem verirler Kadir gecesi diye adlandırdıkları bu gecede Kur’an’ın cennetin en yüksek katından yeryüzüne gönderildiği ve Cebrail’in (aleyhisselâm) bunu Peygambere vermeye başladığına inanırlar Kadir gecesi akşamlarını çoğu insan camilerde geçirir Her zamankinin yerine özel bir ibadet yapılır ve ondan sonra kalabalık bir cemaat, kutsal günlerin olaylarını anlatanlar etrafında oluşan gruplara dağılır

Bu ayda Ayasofya Camii’nde sıra sıra namaz kılanlar görmeye değer bir manzara verir Hepsi ayakkabısız olan erkekler, elleri bağlı ve başları aşağıda, yan yana ayakta dururlar Kılıç ve fetih sancağıyla birlikte tepelikli minberinden imam, akşam duasını okur Yüksek bir platformda bağdaş kurmuş oturan bir müezzin, ruhunun derinliklerinden gelen bir sesle artan tenorda Kur’an’dan mukabeleler okur Ara sıra tutkulu bir “Allah!” nidası fırlar ya da ayaktaki binlerce kişiden derin bir “Amin” sesi yankılanır O kalabalık cemaat, başlarını öne eğer, elleri dizleri üzerinde eğilir ve doğrulurlar Sonra bir kez daha eğilir dizlerinin üzerine çöker ve kubbede yankılanan pes perdeden uzun bir gök gürültüsüyle alınlarını yere değdirirler Kutsal bilgelik tapınağı bundan daha etkileyici bir saygı ve inanç gösterisine pek az tanıklık etmiş olmalıdır Tolgay Uslubaş,"Ramazan Günlüğü", 28 Eylül 2006

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.