![]() |
Sû-İ Zan Çukuru |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sû-İ Zan ÇukuruSû-i Zan Çukuru Sû-i Zan Çukuru Bu mütalaalar, bir ders mahiyetinde önce nefsimedir Sîgaları çoğul sigasi ile kullanmam, sırf anlatımda kolaylık olsun ve “nefs-i mütekellim vahde sîgasını-ben-” çok kullanmama gayretinden kaynaklanmaktadır Müminiz iman etmişiz Kudret-i Sonsuz'a söz vermişiz O'na kul olmağa kulluğun gereklerini yerine getirmeye biricik Habibine ümmet olmaya bunun gereği iman, ihsan ve ihlasa gönül vermişiz ne dedinse kabul demiş boyun bükmüşüz O bizden isteklerini Kur'an'la ve Habib-i Edîbinin diliyle bildirmiş ve “İnsan yarattım sizi, o halde insan olun, hem de insan-ı kâmil olun” demiş “Benden korkun, haramlara girmeyin, helallerle iktifa edin Kimsenin hakkını yemeyin, hukukuna girmeyin, beyt-i Hüdâ-yı harab etmeyin” demiş Hem pek çok yerde, pek de ağır bir üslupla söylemiş Bunları da okumuşuz, lebbeyk demişiz Meselâ Kur'an, “Ey inananlar! Zandan çok sakının Zira zanların bir kısmı günahtır Birbirinizin gizli şeylerinizi araştırmayın; biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz O halde Allah'tan korkun, şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir” (Hucurât, 49/12) "Onların (müşriklerin) çoğu zandan başka birşeye uymaz Şüphesiz zan, haktan (ilimden) birşeyin yerini tutmaz" (Yunus, 10/36) "Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir Allah onlar hakkında hiç bir delil indirmemiştir Onlar zanna ve nefislerinin aşağı hevesine uyuyorlar" (en-Necm, 53/23) "Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur Sadece zanna uyuyorlar Zan ise; hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez" (en-Necm, 53/27-28) buyurmuş… Hayatın her sahasında rehberimiz olan Kur'an, sosyal hayatımız adına da bizim için çok mühim bir meselede bizi uyarmış Zan … zannın da en kötü kısmı sû-i zan… Kur'an, ondan çetin bir virüsmüş gibi bahsediyor, çabuk düşülecek bir çukurmuş gibi anlatıyor ve bizleri bundan şiddetle men ediyor Adeta diyor, şayet bir ve beraber bulunacak, hakiki kardeşler olacak, dininizi birbirinize dayanarak yaşayacaksanız –ki, beraberliğinizdedir, ihsan ve bereketin kaynağı- harfiyyen bu kurallara uyacak, asla haddi aşmayacaksınız NEDİR PROBLEMİMİZ? Ancak bize ne olmuş ki, b ütün bu ve benzeri dinin en güzel emir ve nasihatlarını okuyor, dinliyor ve hala bunların dûnunda, pespâye bir hayat yaşıyoruz Neden, bildiklerimizi hayata geçiremiyoruz Neden hakiki uhuvveti tesis etmek var iken, yüksek ahlâkla gönderilen Efendiler Efendisinin hayatını hayata hayat yapmak var iken, meleknümûn bir hayatın kapıları bize açılabilecek iken, cenneti burada mikro planda yaşayabilecekken bütün bunları bırakıyor Allah'ın bir kulu olarak, Rasûlüllah'ın bir ümmeti olarak asla bize yakışmayacak, ötede de burada da bizi mahcup edecek böyle sû-i zan gibi bir davranışın içine giriyor hatta fitnenin tetikleyicisi bizler oluyoruz Bir yerde bu bu mevzu hakkında: “İnsanlar hakkında hüsn-ü zan etme bir esas haline getirilmeli ve bir disiplin olarak benimsenmelidir; benimsenmeli, zira hamlığımızın gereği, herkes hakkında hüsn-ü zan edemeyebiliriz; ama İslamiyet'e ait çoğu meselede olduğu gibi böyle bir düşünce tarzı da işletile işletile insan tabiatının bir parçası haline getirilebilir Bu hususta kendini zorlamayan bir insanın, bu şuura ulaşması çok zordur Su-i zan, biraz da psikolojik bir meseledir Yani devamlı kendisini başarılı görüp beğenen bir insan, hiçbir zaman başkalarını beğenmez ve takdir edemez Bu hal ise apaçık bir hastalıktır Araştırıldığında bu insanların beyinlerinin ukdelerinde bir kısım nodulların olduğu görülecektir Toplumun selameti için bu tiplerin çok iyi bir psikiyatrist tarafından tedavi edilmesi gerekir Zira psikolog ve pedagoglar, en kötü karakterlerin bile, belli bir terbiyeden geçince, kötü duygularının baskı altına alınabileceğini ifade ederler Sözlerimizi, Bediüzzaman'ın şu altın sözüyle noktalayalım: "Tezkiyesiz nefs-i emmaresi bulunması şartıyla kendi nefsini beğenen ve seven adam başkasını sevmez" buyuruyor Allah dostlarından biri Evet, kutlular “Hüsn-ü zan mümkün oldukça hüsn-ü zanla memuruz” buyuruyorlar Sû-i zan çok mu tatlı ki, biz hüsn-ü zan imkanı varken genelde sû-i zannı tercih ediyoruz Zaman zaman da bu sayede iftiralara sebebiyet veriyoruz O da uhuvvetin, tesanüdün, dayanışmanın, kaynaşmanın kezzabı oluyor, ahengimizi yok ediyor kokumuzu alıp götürüyor, kapanması zor yaralar, aşılması zor hendekler meydana getiriyor İLKLERİ DEĞİLİZ BU MESELENİN Bu bâbda Cafer-i Sâdık'ın başından geçen manalı bir hadise anlatılır Devrin halifesine bir zât gider, biraz onun yanında nüfûz edinme, biraz da para kazanma muradıyla, Hz İmam Cafer hakkında bir iftira uydurur İşte, gûya halife aleyhine ordu tertip ettiğini, imkan bulunca kıyam edeceğini söyler Halife derhal, İmam'ı makamına celb eder Huzura çıkartır ve aleyhte ordu toplayıp kıyama yeltenmekle itham edip, sert bir üslupla zan altında bırakır Aslında o bu hareketi ile birkaç hatayı birden yapar Birincisi, duyduğu bir haberin aslını araştırmadan adeta hükmünü verivermiş ve direk ithama kalkışmıştır Halbuki Kur'an böyle durumda ne yapılması gerektiğini şöyle anlatır: “ Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz” (Hucurât, 49/6) Bunun yanında herkesçe a lim olarak kabul edilen hürmetkar bir zatı suçu sabit olmadan ayağına çağırmıştır Oysa ilmin ayağına gidilir, ayağa çağrılmaz Bir diğer nokta da Allah Rasûlü'nün torunlarından ümmetin sevdiği birine hiç de ona layık olmayan bir muamelede bulunmuştur Hz İmam bu durum karşısında biraz da kendini çaresiz görür, düpedüz ciddi bir iftiranın orta yerinde kalakalmıştır Hemen yüzleştirilmesini talep eder Adam huzura çağırtılır Yüzsüz adam halifeden korkusuna, elde edeceği mükafaatları da düşünerek iftirayı huzurda yeniler Çaresiz kalan Câfer-i Sâdık “mübâhale” teklifinde bulunur ve der: “Hangimiz yalan söylüyorsa o dakika Allah'ın tasarrufundan çıkmacasına yemin edelim” Adam bunun neler doğuracağını kestiremez ve yemin eder: “Eğer, dediklerim doğru değilse, şu an Allah'ın tasarrufu benim üzerimden kalksın” der Adam onu dediği anda olduğu yere yığılıverir Halife olup bitenler karşısında çok mahcuptur, özür diler, hediyelerle koca İmam'ı uğurlar Evet, maalesef çok ciddi manada yaygın bir hastalık halini alan bu davranışa karşı tavır alma durumundayız Zira bu sû-i zanna hepimiz az çok ya giriyoruz veya maruz kalıyoruz Burada önemli bir başka husus daha var Zannı yapmak en kötüsü tabii, zira kaybetme kuşağı Ancak, maruz kalan pozisyonunda olursak ne yapacağız? Böyle bir durumda, tavsiye edilen, itidali elden bırakmama, ilk anda galeyana gelip daha sonra pişman olunacak söz ve davranış içine girmeme Bir müddet geçtikten sonra sâlim kafa ile hadisenin halline çalışma, en hatarsız yol olsa gerek Bu elbette çok zor, zira ortada sû-i zan paketli bir iftira da bulunabilir ve iftiraya tahammül çok zordur Ancak, bizler bu mevzuda ne ilkleriz, ne de sonuncular olacağız Kulluk hayatımızda, mühim imtihanlara muhatab oluyoruz Ahirzamanın inanan insanları olarak bizler bir hususta daha uyarılıyoruz O da kendi içimizde, kendi kendimizle imtihan ki, işte sû-i zan bu tür imtihanların en çetinlerinden birisi Halli müşkil, iki taraf içinde derin yaralar açabilen bir imtihan Rabbimden diler ve dilenirim ki, bizleri sû-i zannın en küçüğüne bile girmekten ve de maruz kalmaktan masun ve muhafaza eylesin Ali Ünsal Herkulorg |
![]() |
![]() |
|