Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
imandandir, olmak, sadik, sözüne

Sözüne Sadik Olmak İmandandir

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sözüne Sadik Olmak İmandandir






Sözüne Sadik Olmak İmandandir
SÖzÜne Sadik Olmak İmandandir

Verdiği sözde durmak, ahdine vefa göstermek, anlaşmalarına sadık olmak, insanı insan eden en belirgin vasıflardandır Doğruluktan ayrılanlar, söz verip aldatanlar, anlaşmalarla güvendirip ardından yüz üstü bırakanlar, insanlıktan nasibi kıt zavallılardır
Ahit öyle büyük, öyle önemlidir ki, dünya bir söz, bir ahit üzerine döner Tevhid eden, dosdoğru olan ve her zaman doğruluğu emreden bir söz üzerine Bu sözün tutulmadığı, ahdin bozulduğu yerde ise her şey bozulur Ne göklerde, ne yerde ne de insanda huzur kalır Her şey temelinden sarsılır
Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “Verdiğiniz sözü yerine getirin Sözlerinizden elbette sorumlusunuz” (İsra, 34) Vaadinden cayan, verdiği sözden dönen, sözleri yalan olan kimse Allah'a isyan, insanlığına ihanet etmiş olur; münafıklar güruhuna katılır Ahirette de münafıklarla birlikte azap görür
Ecdadımız, “Var ikrar verme, öl ikrarından dönme!” demişler Yani iyice düşünmeden, yapabileceğinden emin olmadan bir söz verme Lakin bir kez söz verdi isen, sonunda ölüm olsa da dönme Kaç iş, sonu ölüm bile olsa yapılır? İşte söz böyledir Ashab-ı Güzin, gerektiğinde ölmek üzere Rasulullah sav'e biat etmiş, söz vermiş ve niceleri sözleri uğruna şehit olmuşlardır
Ahde vefa, Allah yolunun şiarı, temel kuralıdır Müslümanlığımızın işaretidir Yalancılığın, ihanetin Allah yolunda işi yoktur Cenab-ı Mevlâ kullarından yalnızca doğruluğu ister: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Seninle beraber tevbe edenler de dosdoğru olsunlar Ve aşırı gitmeyin (Allah'ın sınırlarını aşıp doğruluktan ayrılmayın) Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görür Zulüm yapanlara da yakınlık göstermeyin ki, size de ateş dokunmasın Ve sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur Sonra size kimse yardım edemez” (Hud, 112-113)
Dünya menfaati için yalan sözle, hileyle, kandırmayla kazanç elde ettiğini zannedenler, aslında önce kendi nefslerine en büyük vefasızlığı yapmaktadırlar Belki emeklerinin karşılığını alacak, dünyada mal-mülk, makam-mevki sahibi olacaklardır Fakat bütün kazanacakları buraya kadardır Çünkü emekleri batıldır Doğruluktan ayrılanların ebedi saadetten nasipleri yoktur
İnsanın birinci görevi ahdine vefadır Çünkü insan bu dünyaya gelmeden önce Cenab-ı Mevlâ'nın huzurunda durmuş ve “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sualine “Şüphesiz sen bizim Rabbimizsin” (Araf, 172) diyerek Allah'ın kulu olduğunu ikrar etmiştir Her insanın fıtratında bu şuur vardır Rabbine yöneldikçe insanın huzur bulması da bu fıtrî ahdine uyum göstermiş olmasındandır İnsan her yalan söylediğinde, vefasızlık ettiğinde, doğruluktan ayrıldığında, yaratılışında mevcut olan doğruluk vicdanını sızlatır Durum böyle iken doğruluktan ayrılması, öncelikle kendine büyük zulümdür
Din-i Mübin'in esası imandır İman da vefakârlığın bir sonucudur Zira vefakâr, ruhlar aleminde Rabbimiz'i tasdik ve ikrara bu dünyada sadakat göstermektedir ve bu vefa bütün hayata yansımakta, müslümanın güzel ahlâkı ortaya çıkmaktadır
Müslüman önce Hakk'a karşı samimidir Bu samimiyet, onun insanlara da niyet ve hareket olarak samimi yaklaşmasını, doğru sözlü ve dürüst olmasını sağlar Aksi halde kalbî bir problemin mevcudiyeti söz konusudur ki, bir an önce şifa için gayret göstermek lazımdır
Vefa, peygamberlerin, velilerin en belirleyici özelliklerinden olup, beşeri hayatı yüce bir seviyede taçlandıran manevi bir sıfattır Bu itibarla bazı müfessirler, İslâm'ı dil ile ikrar ve kalp ile tasdikten sonra, Allah Tealâ'nın kaza ve kaderine teslimiyet ve vefa olarak tarif etmişlerdir
Vefakâr kullar, ateş parçası olan nefslerini adeta bir gül bahçesine çevirmişlerdir Bu öyle bir bahçedir ki, içinde iman, zikir, irfan, lütuf çiçekleri yetişir ve amel-i salih ırmakları akar Böyle bir gönülün mükafatı da kendi haline uygun olur ki, bu Cennet-i Alâ ve Cemalullah'dır Böyle gönüllerin önünde ateşler bile vasıflarını değiştirerek gülistana dönerler Nitekim Allah'ın halili Hz İbrahim as Nemrut tarafından ateşe atıldığında, Mevlâ'nın emriyle ateş, Hz İbrahim'e serinlik ve selamet olmuştur Zira “çok vefakâr olan İbrahim” (Necm, 37), nefs ateşini söndürmüş, Cenab-ı Hakk'a samimiyet ve sadakatini göstermişti
Cenab-ı Mevlâ'ya vefalı olanlar, bunun sonucunda Allah'ın kullarına karşı da vefalı olurlar İlâhi ahde vefa bütün hayata yansır Fahr-i Cihan sav Efendimiz Mekke'nin fethinden sonra orada on beş gün kalınca, Ensar, Hz Peygamber'in bir daha Medine'ye dönüp dönmeyeceğinden endişe etmişlerdi Onların bu tedirginliğini sezen Hz Habib-i Edip sav de, “Öyle bir şey yapmaktan Allah'a sığınırım Ben sizin memleketinize hicret ettim Hayatım hayatınızdır Ölümüm de sizin yanınızdadır” buyurmuşlardır
İlk ünsiyet ve onun neticesi olan vefa, Cenab-ı Hakk'adır Zira ilk ahdimiz O'nunladır İnsan, kulluğunu hayatı boyunca en güzel şekilde devam ettirmekle vefasını göstermiş olur Sadece dil ile ikrar bu vefakârlık için yeterli değildir Bunun doğurduğu bir takım aklî ve vicdanî sorumluluklar vardır Bunlar da ancak Allah'ın emirlerine riayet ve yasaklarından kaçınmakla gerçekleşir
Rabbimiz'e karşı vefadan sonra en ulvî ve en gerekli vefa, alemlerin sultanı Habib-i Kibriya sav'e olan vefadır Cenab-ı Mevlâ'dan ümmetinin selameti için feryad eden O'dur Allah'ın kulları ateşe düşmesinler diye binbir zorlukla dolu bir hayata razı olan O'dur İnsanların hidayetine vesile olmak için gösterdiği çabadan dolayı Rabbül Alemin tarafından “neredeyse kendini parçalayacaksın” diye uyarılan O'dur O'na vefa, Sünnet-i Seniyye'sine sıkıca sarılmaktır
Fahr-i Alem sav'e bu bağlılık ve vefa ümmeti içinde öyle derecelere ulaşmıştır ki, mübarek saç ve sakallarından, ayak izinin bulunduğu taşlara kadar her emaneti baş tacı edilmiştir Tebliğ ettiği dinimizle birlikte, hırkasından asasına, kılıcından mühr-ü şerifine varıncaya dek günümüze kadar gelen bütün emanetlere ecdadımızın göstermiş olduğu itina, hürmet ve vefakârlığın eşsiz örneği olmuştur
Her mümin, din büyüklerine karşı da vefasını göstermelidir Rabbimiz'in emir ve yasaklarını, güzel ahlâkı, ilmi, bizlere kadar ulaştıran İslâm büyüklerimiz, rabbanî alimlerimizdir Cemiyetler onların irşad ve talimleriyle istikamet bulur ve manevi alemlerini tezyin ederek, ahirete hazırlanırlar
Ana ve baba hakkı da üzerinde çok durulan, çok önemli hususlardandır Onlara hizmet, güzel söz ve ikram, evlatların en büyük vefa borcudur Ana-babadan sonra hısım ve akraba muhabbeti ve onlara vefa gelir Akrabalık iki çeşittir Biri bütün müslümanlar arasındaki iman ve fazilet akrabalığıdır Diğeri ise kan bağı ile akrabalıktır Akrabalarla ilgiyi kesmek kötü, çirkin ve günahtır
Bilinmelidir ki, Cenab-ı Mevlâmız'ın gazabına uğrayan nice kavimlerin helâk olma sebebi, Hakk'a verdikleri sözde durmamaları, ahdlerine vefa göstermemeleri olmuştur Ahde vefa etmek insanlık borcu ve gereği iken buna yanaşmadılar Böylece idrak ve iz'andan mahrum kalarak helâk oldular Onların halleri, görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakiler için de bir öğüt vesilesi kılındı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.