![]() |
Gül Dalına Bülbül Kondu |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Gül Dalına Bülbül KonduGül Dalına Bülbül Kondu Gül Dalına Bülbül Kondu Büyüklerimizin aktardığı hoş ve nükteli bir hikâyecik vardır Olay şöyle: Şarkta, büyüklerin toplandığı bir ziyâfet meclisidir Bir sürü ağa, hizmetlileriyle beraber yemek toplantısındadır Ağalardan birinin, yemek yerken sakalına biraz yemek, birkaç dane pirinç pilavı bulaşır Bunu gören karşısındaki hizmetlisi (halâyık), “Sultanım! Gül dalına bülbül kondu, beş kardeşleri gönder de uçuruver onları!” der Ağa meseleyi anlamıştır Hemen elini çenesine-sakallarına götürür ve oradaki pilav tanelerini alır Mesele tavazzuh etmiştir Gül dalıyla sakalına, bülbülle pirinç tanelerine işâret etmiştir, hizmetlisi Ama bu ne edeptir, bu ne saygıdır, bu ne üsluptur… Bu durumları müşâhede eden karşı sofradaki bir başka ağa, hemen kendi hizmetlisini çağırır, onu meclisin dışına, helâ (affedersiniz) yolundaki koridora götürür ve ondaki edepsizliği, usûl usturup bilmeyişini dile getirerek: “Gördün mü bak, adamın hizmetlisi ne kadar edepli konuştu, sakalına pirinç taneleri bulaşınca, gül dalına bülbül kondu… filân dedi Sen de böyle edepli olsana!” türünden bir güzel fırçalar Neyse, zaman geçmiş, yeniden akşam olmuş, aynı ekip bir başka ziyâfettedir Bu ikinci ağa, yani biraz üslupsuz gördüğü hizmetlisini fırçalayan ağa, adamını denemek istemektedir Biraz sakalına yemek artığı gibi bir şeyler bulaştırır, kasten Tabi imtihana hazırlıklı olan hizmetlisi görmüştür durumu ve hemen milletin arasında ortaya atılarak: “Sultanım! Hani o helâ yolunda bana söylediğin şeyler var ya, işte onlar senin gül dalına kondular, onları uçur!” diye bağırır Edeb, insan olmanın bir gereği, insân-ı kâmil olmanın da biricik yoludur Edeb, insanlık târihi boyuncu her devre mührünü vurmuş, kendisinden sonraki çağlara da sözünü dinletmiş yüce şahsiyetlerin hayat hikâyelerinin özü, özeti ve muhassalasıdır İnsanoğlunun önünde, bir yönüyle engellerle dolu bir hayat vardır Ve insan, bütün bunları aşmakla görevlidir Bu amansız yolları aşabilmenin yegâne yolu da edepten geçer Yine onun önünde birçok hedef de vardır Bu gâye ve hedeflerin en büyüğü de, onun, Allah’ın rızâsına nâil olmasıdır İşte bütün bu hedeflere ve hedeflerin biriciği olan Allah’ın rızâ ve rıdvânına kavuşmaya ancak edeple yürünebilir İnsanlık ne zaman hayâ ve edebe elvedâ dediyse, ardından kesinlikle bir takım sıkıntı ve buhranlara düşmüştür İnsan, edepten uzaklaştıkça özünden de uzaklaşmış ve zaman gelmiş kendisini, kendi bile tanıyamaz bir hâle gelmiştir Şu upuzun insanlık târihine baktığımızda her ne zaman edep sınırlarının ötesine geçilmiş ise, işte o zaman birtakım problemler baş göstermiş, kanlar dökülmüş, insanlık buhrandan buhrana sürüklenmiş ve ızdıraplarla kıvrım kıvrım hâle gelmiştir Târih, bu mânâda yüzlerce örnekle doludur Yüce Kur’ân’ımız bizden, kelimenin tam mânâsıyla “EDEB İNSANI” olmamızı istemektedir Kur’ân’ın çizdiği rotada yaşayan bir mü’min her yönüyle edep âbidesidir Hz Kur’ân’ı yaşayan bir edep insanının, nezâket ve nezâhetin dışına çıkması imkânsız değilse bile çok zordur Çünkü Hz Mevlânâ’nın buyurduğu gibi, Hz Kur’ân, baştan sona edepten ibârettir Uzun zamandır ve bilhassa şimdilerde hayat git gide yozlaştırılıyor, edepten yoksun hâle getiriliyor Buna bir “dur!” çekmek elbette ki lâzım Bunu da ancak, kendimizi bilerek, haddimizi idrâk ederek ve Yüce Yaratıcı’yı (Celle celâlüh) tanıyarak ve O’nun bizden istediği hayat çizgisine kavuşarak, yani edeple ancak elde edebiliriz Bütün bunların özü ve üsâresini, Yüce Kitâbımız ve ondan süzülüp gelen yüzlerce Muhammedî (Aleyhisselâm) gönlün yazmış olduğu edep âbidesi eserler bize en açık ve net şekilde göstermektedirler Bir zamanlar edebin kaynağı tekyelerdi, zâviyelerdi, medreselerdi Asrın başında edebin kaynağı sayılan bu birçok müessese kurutuldu âdeta Edeb yuvaları yerle bir edildi Günümüze doğru gelirken edeb kaynakları bir başka tarz ve keyfiyette zuhur ederek, günümüz insanına tekrar “merhaba!” demektedir Önemli olan bu duru kaynaklardan, bu ölümsüz eserlerden istifâde etmek, hak dostlarını tanımak ve onların bitip tükenmek bilmeyen hazinelerine, nur deryalarına koşabilmektir Şimdilerde bahara kayan günler, eski edep dolu günlerin tekrar arz-ı endâm ettiğini/edeceğini göstermektedir İnşaallah yakın bir zamanda “edep” tekrar gündemimize oturacak ve hayat topyekûn edep çizgisine kayacaktır Zaten edepten yoksun bir hayatın da pek devam edeceği söylenemez Onun yaşanmaya değer hâle gelmesi ancak edeple, ahlâkla ve terbiyeyle mümkün olabilecektir Aslında edebin kaynağı Yüce Kitâbımızda ve Efendiler Efendisi’nin (Aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) hayat-ı seniyyelerinde dercedilmiştir Yine Hz Mevlânâ’nın buyurduğu gibi Kur’ân’ımız harf harf, kelime kelime, cümle cümle edepten ibârettir Edebi, bir hayat tarzı hâline getiren büyüklerimiz esas dersi oralardan almışlardı Eserlerini de oralardan devşirdikleri edep timsâli meyvelerle süslemişlerdi Efendiler Efendisi (Aleyhisselâm) da, o muazzam ve yüce edebini gökler ötesi âlemlerden öğrenmiş, oradan da bizlere taşımıştı Edep, bir kültürdür, bir hayat tarzıdır, bir incelik ve nezâket timsâli olmaktır Edep yaşaya yaşaya, hayatın içinde olgunlaşa olgunlaşa kazanılmaya başlanır Edep Kur’ân’ı bilmekle, onu yaşamakla, Yüce Yaratıcı’ya karşı saygılı olmakla, Medine’nin Gülü Habîb-i Edîb’e yürekten bağlanmakla elde edilebilir Edep, insanı tanımak ve onu, Yüce Yaratıcı’nın koymuş olduğu üstün konumda görmekle ve ona göre davranmakla elde edilebilir Edep, makâm-mevki ve bir kısım ârızî şekillerden ziyâde Allah ahlâkıyla (Celle celâlüh) ahlâklanıp onun gereği şekilde davranmakla elde edilebilir Ne yazık ki günümüz çoğu yönleri itibâriyle şekilden, şekilcilikten, merâsimden, makâmdan ve mevkiden anlamaktadır Muhammedî ve Kur’ânî ahlâk ve edeb’e nâil olma umut ve duâsıyla, edep nesline saygı ve selâmlarımı sunuyorum Bayram Kusursuz |
![]() |
![]() |
|