Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Kur’Ân Mucizesi: Ebu Leheb
Bir Kur’ân mucizesi: Ebu Leheb
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
Ebu Leheb’in iki eli de helâk olsun—nitekim oldu da
Ne malı bir fayda verdi ona, ne kazandıkları
Yakında o alev alev bir ateşe girecek
Karısı da beraber girecek: O odun hamalı,
Boynunda liften örülmüş urganıyla
Tebbet (Mesed) Sûresi
KUR’ÂN, hayatın en önemli gerçeklerini, yine hayatın kendisi içinden alınmış gerçek kesitler halinde bize sunar Bunu yaparken de bir olay veya bir şahıs içinde, pek çok ibret nümunelerini birden toplar O canlı vak’aya ibret gözüyle bakanlar, geçmişte yaşanmış bir olayın veya orada sözü edilen fâni bir şahsın kendisine takılıp kalmaz; o vak’anın içinden, kıyamete kadar bütün insanlık için geçerli olacak dersler çıkarırlar
Ebu Leheb ile ilgili sûre de Kur’ân’ın bize sunduğu canlı ibret levhalarından birisidir Burada, biz iman ehline düşmanlıkta sembolleşen bir tiple karşılaşırız Bir defa bu sembol kişinin adı, “alev babası” anlamına gelmektedir ki, onun kişiliğine de, hak ettiği âkıbete de bundan daha doğal bir isim düşünülemez Kur’ân da zaten onu “alev alev bir ateşle” müjdeliyor
Ayrıca bu kişi, kendisinden düşmanlık beklenebilecek en son kişilerden birisidir Eğer Hz Peygambere kendi yurdunun insanları da dahil olmak üzere bütün dünya karşı çıkacak olsa, herhalde onun yanında yer alacak birkaç kişiden birisi, yahut en başta geleni, kendi öz amcası olmak gerekirdi Peygamber Efendimizin yetimliğini de dikkate alırsak, Ebu Leheb’den beklenecek şeyin bir baba şefkat ve himayesinden başka birşey olmayacağı açıktır Lâkin o, Peygambere yakınlığına hiç mi hiç yaraşmayacak ve ona nesep itibarıyla en uzak kimseden bile beklenmeyecek bir şekilde, Hz Peygambere ve onun getirdiği dine karşı düşmanlık gösterdi—karısı da onunla beraber Akrabalığın en yakın ve samimî noktasında düşmanlığın en uç noktası olarak beliren bu ibret levhası, bizi, hayatın çok önemli bir gerçeğiyle karşı karşıya getirir ve her zaman, her yerde görülebilecek düşmanlıklar karşısında hazırlıklı bulunmamız gerektiğini hatırlatır
Bu dersi verirken, Kur’ân, aynı zamanda, mucizelerinden birini de sergiler:
Ebu Leheb’in istikbalini, dosdoğru bir şekilde bize haber verir
Bu âyetler indiği zaman, Peygamberimizin etrafındaki bir avuç Müslüman, Mekke döneminin ağır şartları altında var olma mücadelesi veriyordu Daha sonra İslâm adım adım ilerledi Müslümanlar birer ikişer çoğaldı Bu arada, inkârda ve Müslümanlara düşmanlıkta en ileri giden kimselerden bile birçoğu kendi iradeleriyle İslâmı seçti Ve tabii, bu kimseler, Allah ve Resulünün vaadlerine uygun şekilde, Müslüman olmakla geçmiş günahlarını affettirdiler Hattâ onlardan birçoğu da hayatlarını İslâm uğruna feda ederek şehidlik mertebesine erişti
Onların elindeki fırsat, aslında, Ebu Leheb’in elinde de vardı Diğerleri gibi, Ebu Leheb de birgün gelip “Ben de Müslüman oldum” diyebilirdi Bunu içtenlikle söylediği anda da geçmiş günahları bağışlanır, anadan doğmuşçasına tertemiz bir şekilde yeni bir hayata başlardı
Tabii ki, o zaman, Kur’ân’ın Ebu Leheb hakkındaki haberi—hâşâ—asılsız çıkmış olurdu
Lâkin Ebu Leheb, bu sûrenin inişinden sonra on beş sene kadar daha kâfir olarak yaşadı ve kâfir olarak öldü
Pek garip ve ibret verici bir durumdur: Ebu Leheb’in elinde, Müslüman olmak suretiyle Kur’ân’ın bir haberini yalanlamak ve kendi bâtıl iddiasını ispat etmek imkânı vardı
Fakat o kâfir olarak yaşamak suretiyle Kur’ân’ın haberini tasdik etti
Böyle bir istikbali, sûrenin ilk âyeti “Nitekim oldu da” ifadesiyle vurguluyor Zira Kur’ân’ın âyetlerinde geçmiş zaman kipiyle geçen ifadeler, çoğu zaman, istikbale ait ince işaretler taşır Bazan bu işaretlerde geleceğin bilimsel buluşlarına, bazan da ileride doğruluğu anlaşılacak haberlere göndermeler bulunabilir ki, burada da Ebu Leheb’in istikbaldeki helâki, zamana ezel tarafından bakan Kur’ân tarafından, gerçekleşmiş bir hadise şeklinde haber verilmiştir
Evet, Kur’ân bir haber verdiği zaman, onu yalanlayabilecek kimse olmaz
Zaman da onu tasdik eder, dost da, düşman da
Hattâ Ebu Leheb ile karısı da
Ümit Şimşek
|