Prof. Dr. Sinsi
|
Kabul Buyurur Musun?..
Kabul buyurur musun?
“Ben, seni aramak ve bulmak için düştüm yollara  "Aramakla bulunmaz  "diyen söze aldanmadım Bakmadım sözün bu yanına   Susuzluğumu hissediyorsam bana değildi bu söz Zîra devamında "Bulanlar; ancak arayanlardır  " ümidini fısıldayan bir ses vardı Ve ben o sese uyup düştüm yollara  Çünkü içimdeki bu hasret ateşini sen yaktın Bu çağıltılı "ara ve bul" sesi senden geliyordu  Bu senin çağrındı Nasıl dururdum zincirlerimle  Nasıl beklerdim hapishanemde  Kırdım zincirlerimi, yıktım duvarlarımı  Düştüm yola  Artık bir yolcuyum ben de  Ezelle ebed arasında yoldayım şimdi Seni arıyorum ama bilirim ki yoldaşım da yine sensin Çünkü sen olmasan ne yol olurdu ne yolcu Ne kadar yol yürüsem önüm kapı ardım kapıydı  Seslenişim sanaydı bu yüzden: "Aç kapını ben geldim!" diye  Seni bulduğum, bildiğim her yerde, her nesnede rengin vardı, kokun, sesin Ama hiç biri sen değildin O yüzden baygın kokularıyla sermest olsam da gülün bir bir solup düştü yaprakları  Hangi suyu içsem daha da susadım Hangi ekmeği yesem daha da acıktım Hangi Züleyhâ'nın vuslat kapısında bulsam kendimi, bir hiçlik kuyusuna düştüm Düştüm dünya gayyasına, düştüm Düşmeyen kalkmaz, yitirmeyen aramaz ki  Düştüm, kalkacağım, yitirdim arayıp bulacağım Başı dumanlı dağlara düşüyor yolum, denize koşan sulara  Toprakla buluşan yağmura  Açan çiçeğe, uçan kelebeğe  Seni soruyorum "Daha git  " diyorlar  Gidiyorum vadiler aşıyorum, yanardağlar gibi kalbimin ateşini salıyorum her yere  Haramiler çıkıyor önüme  "Dur, bekle  "diyorlar Ama ben, akan sulara, yıldızlara bakıp "Ötesi  ötesi  "diyorum Yürüyorum Ne ten, ne can, ne yâr ne yâran Geçiyorum hepsini  Ne şiir kurtarıyor beni ne söz  Adım ne, kimim ben, kadehimde ne var? Yoldayım ama illerim hani? Bunu da sen biliyorsun ancak Biliyor ve çağırıyorsun kendine Ama ne kadar gitsem, yol uzuyor, kısalmıyor Ben bu dert ile kime yanayım Kime anlatayım sabahtan akşama senin için koştuğumu  Senden gelip sana gittiğimi  Akşam heybetinle kendimden geçip sabah merhametinle kendime geldiğimi Ey kırık gönlün dermanı, ey Mecnun'un Leylâ'sı  Zebur okuyup Davut oldum, İncil okuyup İsa oldum Yeryüzüne indim Gökyüzüne ağdım Çöl gecelerinde Medineli kızlarla şarkılar söyledim sevgilinin aşkına  Artık göster kendini de yeniden bir fidan gibi dikileyim toprağına  Çünkü derdim var, şifa senden, yol senin Sen izin vermezsen yürüyemem Yorgun düşüyor bedenim, güç ver İçimin pencerelerini aç  Ne dünya kalsın ne ukbâ  Ezel günündeki nidanla beni bir daha çağır Çünkü sultan sensin, devlet senin, izzet senin Bak, yağmaya verdim cihanı  Tek yolunda yürüyeyim diye  Çünkü yol da senin, yolcu da  Renkten renge giriyorsun, bir sırrını çözemeden başka bir tecellinle kamaştırıyorsun gözlerimi  Aciz olan benim, kudretli olan sen  Öyleyse tut ellerimden Kapat gözlerimi  Kapat ki açtığımda seni göreyim Kesreti geçip vahdete ereyim Bir çift yeşil göze mahkûm etme beni  Yasemin kokulu bir bahçeye Ne geçmişe ne bugüne ne geleceğe  Rahmet ki bitsin bu mahmur gece  Ben sabahına uyanayım Dağlar aşıyorum, kartallarla söyleşiyorum Söz bitiyor, sen kalıyorsun Denizler geçiyorum, beyaz köpüklü dalgalarla kıyılara vuruyorum Su, bitiyor, yine sen kalıyorsun Vadilerden geçiyorum Çiçekler soluyor da yine sen kalıyorsun Ben lal, ben âmâ  Sen baki, ben fânî  Sen konuşturmazsan ben konuşamam, sen baktırmazsan ben göremem Sen işaretler göstermezsen ben yürüyemem Bak, şehrimin kandilleri sönmüş Lütfet ve yak onları Bak, tarumar olmuş bahçem Solmuş güllerim Sen, dirilt onları  Sen olmazsan bütün vakitler akşam, sen olmazsan ne sefa var ne vefa  Ne dünya var, ne ukbâ Toz toprak oluyorum kudretini görüp bir rüzgâr esiyor, bir gece kuşu ötüyor Bu da senden, o da senden Hepsi senden İşte gecenin elbisesi  Kumaşı senden, işte gece sefaları açıyor Kokusu senden Ama biliyorsun ki, bunlar hep tuzak  Bana ne gül gerekir ne lâle  Mihman ver ki yolun doğru olanında yürüyeyim Değilse yollar uçurumlara çıkar  Karanlık olur her yan Güneşe söyle ki doğsun Bileyim ki sabah oldu Tekrar yürümek vaktidir, düşeyim yola  Kapansın ziyan defterleri, başlasın yeniden yolculuk neşesi  Ney olup inleyeyim, kaval olup ağlayayım Yeter ki seni söylesin dilim, senin elinden tutsun elim Bu cihan ortasında, bu dehlizde yalnız bırakma beni  Ezelden ebede savur beni Savur ki, toprağını arayan bir buğday tanesi gibi senin iklimine düşeyim Orda yeşereyim Pervane kesiliyorum ışığında  Görüyor ve biliyorsun Kerem ediyorsun ve açılıyor perdeler Safalar bahşediyorsun, tazeleniyor sözler  Hû dedikçe bayram ediyor lâleler  Bak, o zaman nasıl da kanatlanıyor gönlüm  Ne doğu kalıyor ne batı  Ne güneş ne ay  Sen gelip gönül mülküne şah oluyorsun, bir bir tükeniyor yollar Kayboluyor gam ve mihnet deryası  Parlıyor ayna Can evinde hüma kuşu  Harabe içinde define Ben ne yaptım da geldi bu saadet Mansur gibi dara mı çekildim Ne yaptım da şad ettin gönül hanemi  Bilirim ki rahmetindir bu  Sen olmasan ne yol biter ne feryadım Ne tedbirim kâr eder ne cehdim Meğer ki, hep sendeymişim, seninleymişim Ne yol varmış ne yolcu  Hasretin vuslat, uzağın yakın imiş Bunu da sen bildirdin Şimdi şahbaz olup devran etmenin vaktidir gökleri  Şimdi selâmlamanın vaktidir melekleri  Tur dağında Musa, gökyüzünde İsa olmanın demi  Kapı açıldı, suret belirdi Bitti kavga, bitti tuzak  Ne daneler var yolda ne avcı kuşları  Sen ki vefa bağının gülüydün, cefa senden uzak  Ben derdim, sen dermanım, sen ikrarımsın benim Saf tutmuş selvinin secdesi sana Bütün yollar sana doğrudur sana  Şimdi ulu divânında yine rahmet, lütfet ki bağışlansın suçum, uzun yoldan geliyorum ama ellerim boş Sâdece hasretimi sunabiliyorum sana bir de aczimi  Kabul buyurur musun?”
|