Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
alakası, gücüyle, imanın, kalkamamanın, kalkmanın, mıdır, namazına, sabah

Sabah Namazına Kalkmanın Veya Kalkamamanın İmanın Gücüyle Alakası Var Mıdır?

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sabah Namazına Kalkmanın Veya Kalkamamanın İmanın Gücüyle Alakası Var Mıdır?






Sabah namazına kalkmanın veya kalkamamanın imanın gücüyle alakası var mıdır? Mumine Sitesi
Sabah namazına kalkmanın veya kalkamamanın imanın gücüyle alakası var mıdır?


Değerli Kardeşimiz;


Yaklaşık on beş sene önce, bir arkadaşımızı ziyarete gidiyorduk

Arkadaşlarımızla birlikte otobüsümüzde yol alırken sabah namazının vakti girmişti Açıkçası, yolun ne kadar süreceğini, sabah namazına yetişip yetişmeyeceğimizi bilmiyordum Her yolculukta yaşadığım “namaz sancısı” öylesine kaplamıştı ki her yanımı, uyuyamıyordum

Bu güzergâhta ilk defa seyahat ettiğimden, nerede mola verileceğini ve gideceğimiz yere ne zaman varılacağını bilmiyordum Tecrübeli arkadaşlarımdan birine yaklaştım:

“Namazı ne zaman kılacağız? Ben buraları bilmiyorum, namazı kılacağımız yere geldiğimizde bana haber ver” dedim

Uykulu gözlerle cevap verdi:

“Tamam kılarız, merak etme” Sonra da gözlerini kapayıp uyumaya devam etti

Hem de namazını kılan, çok dindar bir arkadaşımızdı o “Merak etme” dedi, ama merak etmemem mümkün mü?

Ne zaman uyanacak, nasıl uyanacak, belli değil Hani dese ki, “Seni uyku tutmuyorsa, beni şu saatte uyandır ki hazırlık yapalım” Tamam Ama yok

Dakikalar birbirini kovalıyor, sabırsızlık içerisinde sayıyorum saniyeleri Güneş ışığı doğmak için saniyede 300 bin kilometre hızla koşuyor Etrafta hiçbir çaba yok

Keşke, güzergâhın nasıl olduğunu bilip abdestli olsaydım, hiç değilse arabada kılardım Şimdi bu da mümkün değil

Çaresiz, bir diğer arkadaşımıza yöneldim: “Namaz geçmek üzere Ben şoföre namaz için ricada bulunacağım Durmazsa ineceğim” dedim Kaşlarını çattı, alaycı bir ifadeyle:

“Ya sen aklını mı kaçırdın?” dedi

Şaşırdım, üzüldüm, kırıldım Namazlarını kıldığını bildiğim bir kimseydi o

Gerçekten ben aklımı mı kaçırmıştım? Otobüste mışıl mışıl uyuyup, uslu uslu, ses çıkarmadan, Rabbimi düşünmeden oturmalı mıydım?

Kendimi sorguladım Sabah namazını bu kadar düşünmekte haksız mıydım? Cevabını, merhum babamdan dinlediğim şu hatırada bulabilirsiniz:

Babam, 1950’lerde Emirdağ’da, dayısına misafir oluyor Onların iş yeri, büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Hazretlerinin kaldığı evin tam karşısında

Geceyi dayısıgilde geçiren babam, sabahleyin bir ağlama sesiyle uyanıyor

Şöyle anlatıyor babam: “Baktım ki, dayımın oğlu hıçkıra hıçkıra ağlıyor Kocaman delikanlı, ama çocuk gibi gözyaşı döküyor

Bu durum karşısında, başına kötü bir olay geldiğini veya acı bir haber aldığını sanıyor

“Hayrola Ceylan, neyin var, niçin ağlıyorsun?” diye soruyor Aldığı cevap ilginç:

“Sabah namazına kalkamadık Baksana, güneş doğmuş Onun için ağlıyorum

İşte ikinci bir örnek:

Olay, Mehmed Paksu Hocanın dedesinin başından geçiyor Dedesi tarlaya ekin biçmeye gidiyor Tabiî, uzun yaz günlerinde geç saatlere kadar çalışıyor

Yorgun ve bitkin bir şekilde uyuyor Sabah kalktığında bir de ne görsün? Güneş doğmuş ve sabah namazı kaçmış

Namazı kaçırdığına o kadar üzülmüş ki, hıçkırıklara boğulmuş Beyaz sakalını kırmızı toprağa sürerek, ağlıyor ve sürekli şöyle diyormuş:

“Ben ne yaptım, ben ne yaptım da sabah namazını kaçırdım?”

O kadar ağlamış ki, beyaz sakalı, toprağa sürmekten dolayı kırmızılaşmış

Evet, namaz için ağlanır, namaz için akıl kaçırılır, ona can ve canan feda edilir

Ama şimdi bu gerçek tam anlaşılmıyor

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, sabah namazını düşünmek “delilik”, kalkamayınca ağlamak “gariplik” olabiliyor!


Gerçekten sabah namazını kaçırınca üzülmemiz gerekmez mi?“


İmandan sonra en büyük ve en mühim mesele olan namaz”ın bir vakti geçirilince hiçbir şey olmamış gibi normal mi karşılamalıyız?

Bir vakit namazı kaçırmak sıradan bir hadise mi?

Sabaha kadar dünya kupası maçlarını izlemek mantıklı, ama sabah namazını düşünmek gereksiz mi?

Oysa, uykusundan uyanamadığı için üniversite imtihanını kaçıran bir genç, üzüntüsünden, kahrından, yeri göğü yıkabiliyor

Peki, Peygamberimizin (asm), iki ayrı hadiste, “Dünya ve içindekilerden hayırlıdır” dediği sabah namazının sünneti ve farzı, bir maç kadar önemli değil mi?

Dünya ve içindeki tüm hazinelerden daha değerli olan sabah namazı, bir üniversite imtihanı kadar ehemmiyet taşımıyor mu?


Namaz için ağlamak, üzülmek gerekmiyor mu?


Büyük velîlerden Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri bir gün sabah namazına uyanamaz

Sabah olduğunda o kadar üzülür, o kadar ağlar, nefsini suçlayıp yüreği yanarak öylesine bir istiğfar eder ki, bu yüzden sabah namazının sevabından daha fazla ecir kazanır

Bunu gören şeytan ertesi gün o zatı erkenden sabah namazına uyarır Çünkü, mü’minler sevap kazandıklarında şeytan kahrolur Madem ki, o zatın namaz kılamaması Allah’a daha çok yalvarmasına sebep olmuştur; şeytana düşen onun ikinci kez gözyaşı döküp yalvarmasını engellemektir

Acaba bu zamanda, sabah namazını kaçırdığında ağlayan, pişman olan, tövbe ve istiğfar eden, nasıl kalkabilirim diye çırpınan ne kadar mü’min var dersiniz?

Elimizde çok sağlıklı bir istatistik yok Ama şu kadarını söyleyebiliriz: Üç büyük ilimizdeki üniversiteli gençler arasında yapılan bir ankete göre, beş vakit muntazam namaz kılanların oranı yüzde 10 Bunların da en çok kaçırdıkları namaz, hiç şüphesiz sabah namazı

Beş vakit namaz kılan mü’minler içinde, haftada, ayda veya birkaç ayda bir sabah namazı kaçıranların sayısı oldukça fazla İsterseniz, başta kendi nefsinizde, sonra çevrenizde küçük bir araştırma yapın Bu acı gerçeği bütün çıplaklığıyla göreceksiniz

Oysa sabah namazı ve tüm farz namazlar, başta Peygamberimiz (asm) ve onun güzide ashabının üzerinde titrediği muhteşem bir ibâdettir Bir mü’min sabah namazını kaçırdığında “aklını kaçırmış gibi” deli divane olmalı, tepesi atmalı, dünyası kararmalı, kahvaltı yapacak bir iştah bulamamalı, akşama kadar kendini cezalandırmalıdır

Sabah namazı kaçtığı gün, yer yerinden oynamalı, aklı başından gitmeli, tövbe ve istiğfar için Allah’a el açmalı, yalvarmalı, af dilemelidir

Ve hepsinden önemlisi, sabah namazını kaçırma işini kesinlikle “sıradan” görmemeli, “olabilir” kabul etmemeli; nefsine, gafletine, uykusuna isyan etmelidir

Hemen, “Nerede hatâ ettim? Hangi tedbiri almalıyım ki, bir daha bu acıklı azaba düşmeyeyim?” diyerek çözüm arayışına girmeli, çözümü bulmalı ve derhal uygulamalıdır

Çünkü, söz konusu olan çocuk oyuncağı değil, sıradan bir olay değil, üç günlük dünya hayatını ilgilendiren bir mesele değil

Sözünü ettiğimiz; bizim, kâinatın ve her şeyin Sahibi, Sultanı, Yaratıcısı olan Allah’ın huzuruna girme; Onun dergâhında secdeye kapanma; canımız, cananımız, biricik varlığımız, sevenimiz, sevgilimiz olan Zât-ı Zülcelâle ibadet etme meselesidir

Dünyada hiçbir şey bundan daha mühim, daha lüzumlu, daha sevimli, daha vazgeçilmez olamaz

Eğer burada bir eksiğimiz varsa, hatâ bizdedir

Bir mü’min, haftada bir, ayda bir sabah namazı kaçırmayı normal göremez, kabullenemez!

Namazlarımızı kaçırıyorsak, bu gidişe dur demek, silkinmek, titremek, ihmalimize isyan etmek, “Artık yeter” demek durumundayız

Kulu olmakla iftihar ettiğimiz Rabbimiz bizden böyle bir umursamazlık, böyle bir vurdumduymazlık istemiyor

Ümmeti olmakla şereflendiğimiz Sevgili Peygamberimiz (asm), bize ihmalkârlığı ders vermiyor Onun bütün ömründe kaçırdığı sabah namazı sadece bir tanedir O da, savaş dönüşü, aşırı yorgun ve uykusuz olduğu bir zamanda, nöbetçinin uyuması yüzünden ve belki de ümmetine böyle durumlarda nasıl davranması gerektiğini ders vermek hikmetiyle olmuştur

Gerçek bu iken sabah namazına duyarsız kalamayız

Sabah namazı için nasıl bir durumda olursak olalım, ister onu haftada bir, ister yılda bir, hattâ birkaç yılda bir kaçırıyor olalım; yeni bir ubudiyet şuuruyla donanmak, yeni bir cehd ve gayret kılıcını kuşanmak, yeni bir tebliğ ve ikaz harekâtı başlatmak durumundayız

“Namaz için ne yapabilirim?” diye çırpınan bir ruhun, zonklayan bir beynin çözüm arayışlarıdır Allah’a karşı hiçbir hasenesini göremeyen, “günah hamalı” olmaktan başka elinde bir sermayesi bulunmayan, ama Allah’ı sevdiğine inanıp, Ona hakkıyla ibâdet edemediğine yanan bir kardeşinizin çözüm önerileridir

Bazı Müslümanlar, “Niçin namaz kılmıyorsunuz?” sorusuna çok basit mazeretler gösteriyorlar İleriki bölümlerde daha geniş işleyeceğimiz gibi, “İşim çok, zamanım yok, hastayım” gibi, hiçbir geçerliliği olmayan bahaneler üretiyorlar

Oysa namazın ölümden, bayılmadan başka hiçbir ciddi mazereti yoktur Çünkü namaz, savaşta, yoğun iş anında, hasta iken, yolculuk esnasında da kılınır Namaz bu tür basit bahanelerle aksatılamaz Sadece bazı kolaylaştırıcı yöntemler vardır

Çünkü, namaz Rabbimizle buluşmaktır Bizi yaratanla buluşmaya hiçbir şey engel olamaz, olmamalıdır Namazın vakti girdi mi, uygun zaman, uygun ortam ve uygun yer yok diye namaz kazaya bırakılamaz

Bir yolculuk sırasında sabah namazının vakti girmişti Otobüsümüz bir caminin önünde durdu Hava şiddetli soğuktu ve her taraf karla kaplıydı Caminin avlusunda bir tulumbadan başka abdest alacağımız çeşme yoktu Hemen tulumbadan su çekerek sırayla abdest aldık Cami henüz açılmamıştı Kıbleyi camiye göre belirleyerek karlar üstünde namazımızı kıldık Soğuktu, üşüyorduk Ama, içimiz sımsıcaktı Görevimizi yapmış, huzur içinde yola devam etmiştik


Namazı terk etmenin azabı çok şiddetlidir


Namazı hiçbir mazeret olmadan kazaya bırakmanın cezası çok büyüktür Namazı kılmamak, Cehennem azabını hiçe saymak demektir Bir kibriti yaksak, sadece çöp sönünceye kadar elimizi ateşine tutmaya kalksak, acısına dayanamıyoruz Yüz derecede kaynayan suya elimizi sokamıyoruz

Allah’ın azabına karşı umursamaz olabilir miyiz?

Şu ayet meali, Allah’ın azabına karşı kendini güvende hissetmenin büyük bir hata olduğunu gösteriyor:

“Yoksa onlar, nimetler içinde yüzerken Allah’ın azabının ansızın gelmeyeceğinden mi emin oldular? Hüsrana düşmüş bir topluluktan başkası ise Allah’ın azabından emin olmaz” (A’raf Suresi: 99)

Hiç kimse, Allah’ın azabına karşı korkusuz ve ilgisiz olamaz Üstelik namaz gibi bir ibadet söz konusu olduğunda, kendimizi rahat hissedemeyiz

Bazı kimseler, “Ben yanmayacağım, ruhum yanacak” gibi gerçekle ilgisiz sözler sarf ediyorlar Cehennem azabı, bedene ve ruha uygulanacaktır Hem ruha bile uygulansa, ruh bizim değil mi? Üstelik Cennete gidip sonsuza dek mutlu olmak varken, niye azaba talip olalım?

Namazı hiç kılmayan veya sık sık kaçıran insanlar, birçok bahane uydururlar Namaza engel gösterilen hiçbir şeye “mâzeret” gözüyle bile bakmadığım için, ısrarla “bahane” kelimesini kullanıyorum Çünkü, namazın mazereti ancak ölüm riski, koma hâli ve bayılma gibi aşılamayacak engeller olabilir Bunun dışında bizim nefsimizin gösterdiği engeller, çok basit ve kolayca aşılabilecek bahanelerden başka bir şey değildir


Namazı hiç kılmayan veya sık sık kaçıran insanlar, birçok bahane uydururlar Namaza engel gösterilen hiçbir şeye “mâzeret” gözüyle bile bakmadığım için, ısrarla “bahane” kelimesini kullanıyorum Çünkü, namazın mazereti ancak ölüm riski, koma hâli ve bayılma gibi aşılamayacak engeller olabilir Bunun dışında bizim nefsimizin gösterdiği engeller, çok basit ve kolayca aşılabilecek bahanelerden başka bir şey değildir Şimdi bu bahaneleri tek tek işleyerek çürüteceğiz


Önemini bilmemek


Namaz kılmamanın en büyük sebebi, önemini bilmemektir Namazın ne büyük bir ehemmiyet ve kıymet taşıdığını bilmeyen nice Müslüman, “İşin var, sonra kılarsın”, “Neyse sonra kaza edersin” gibi cümleler kullanırlar

Oysa namaz o kadar önemlidir ki, insanın yaratılış sebebinin en büyüğü budur

Düşünün bir kere: Rabbimiz Kur’an’da meâlen, “Ben cinleri ve insanları, ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım” buyuruyor (Zâriyât Sûresi: 56)

Daha ötesi var mı?

Hem Rabbimiz, hem Peygamberimiz (asm), en büyük ibadetin namaz olduğunu belirtiyorlar Bu kadar açık gerçek ortada iken farklı bir şey düşünmek mümkün mü?

Bizim ve her şeyin yaratıcısı, bizi dirilten ve öldüren, ahirette bizi hesaba çekerek sonsuz bir mükâfat veya azap verecek olan Allah, çok açık ve net bir şekilde, bizi ibadet ve namaz için yarattığını buyuruyor, ısrarla namazı emrediyor Bizim farklı bahanelerle namazı terk etmemiz, kendi kendimizi aldatmak ve başımızı kuma sokmak olmuyor mu?

Evet, içinde bulunduğumuz gafletten uyanalım Namazı vaktinde, hiç kaçırmadan, ezan okunur okunmaz, dosdoğru ve hakkını vererek kılalım Eğer hemen uyanmazsak, bilelim ki, Cehennemde uyanmak çok geç olacaktır


“Allah Gafûr ve Rahîm’dir, affeder” düşüncesi


Namaz kılmayan insanlardan bazıları ve en başta nefsimiz, “Canım ne olacak, Allah affeder” der Namazı terk eden nice insan, Rabbimizin af ve mağfiretinin sonsuz olduğunu, Onun her şeyi affedeceğini söyler Oysa bu, şeytanın bir tuzağıdır

Elbette Rabbimiz şirkin dışında bütün günahları affeder Ama nasıl?

Şu ayet meali bizi bu konuda daima uyanık tutmalıdır:

“Ey insanlar! Rabbinizin emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakının Ve öyle bir günden korkun ki, ne babanın evlâdına, ne evlâdın babasına hiçbir faydası olmaz Allah’ın vaadi şüphesiz haktır; sakın dünya hayatı sizi aldatmasın O çok aldatıcı şeytan da, Allah’ın azabını unutturup sadece affına güvendirerek sizi isyana sürüklemesin” (Lokman Suresi: 33)

Son cümle apaçık bir şekilde “Nasıl olsa Allah affeder” diyerek, namaza karşı ilgisiz olmanın yanlışlığını ortaya koyuyor

“Gafûr ve Rahîm” olduğu için namaz konusundaki ihmalimizden dolayı bizi affedeceğini umduğumuz Rabbimiz, açıkça bu konuda bizi uyarıyor, aldanmamızı istemiyor

Biz şimdi, Rabbimizi Kendisinden daha mı iyi tanıyoruz ki, “Affeder, affeder” diye namazı terk ediyoruz? Sanki, “Allah her ne kadar Kur’an’da 70 defa namazı emrediyorsa da, merak etmeyin O merhametlidir, affeder” diyoruz

Öncelikle şu gerçeği unutmayın: Rabbimizin merhametine ve affına güvenerek günah işlenmez Ancak gafletle günah işlenmiş, ama sonunda pişmanlık duyulup af dilenmişse, o başka Şu uyarıya dikkat edin:

“Allah katında makbul olan tevbe, o kimsenin tevbesidir ki, onlar bilmeyerek kötülük işlerler de, çok geçmeden pişman olup tevbe ederler İşte onların tevbesini Allah kabul eder ” (Nisâ: 17)

Demek ki, tevbenin kabul olabilmesi için günahın “bilmeyerek” işlenmesi ve çok geçmeden pişman olunması gerekir Oysa namazını kılmayan nice insan, hem bile bile bu günahı işliyor, hem de hiç pişman olmadan her gün aynı günahı işlemeye devam ediyor

Evet, Rabbimizin güzel isimleri içinde en fazla olan, “şefkat, af ve merhamet” manasını taşıyanlardır Rahmetinin, gazabını geçtiğini belirten de Odur Kendisine ortak koşmaktan başka her şeyi affedeceğini de belirtmiştir

O kadar ki, ömründe bir namaz bile kılmadan affettiği ve Cennete koyacağı insanlar vardır Ama, bütün ömrünü namazla geçirdiği halde ayağı kayıp Cehenneme yuvarlananlar da bulunmaktadır

Gafletle günahı işleyip, sonradan ayılan, kendine gelen, şuurlanan bir insan, “Ben ne yaptım, ne büyük hata işledim” diye sarsılır, ciddi bir pişmanlık duyar ve affedilmesi için yalvarırsa, Rabbimiz affedebilir

Dikkat edin: “Affedebilir” diyoruz Çünkü, Allah’ın af ve mağfireti hiç kimsenin ipoteği altında değildir Hiç kimse Ona ait bir yetki hakkında fikir yürütemez, Onu etkileyemez

Ve en büyük günahlardan birisi, “Allah bana azap etmez” düşüncesi, bir başkası, “Ben nasıl olsa Cennetliğim” anlayışıdır

Tabiî, “Allah beni affetmez”, “Allah beni Cennetine sokmaz”, “Ben kesinlikle Cehennemliğim” gibi düşünceler de yanlıştır

Çünkü, Allah’ın ikramı, ihsanı, affı, bağışı, adaleti hiç kimsenin etkisi altında değildir Rabbimiz, her hususta olduğu gibi, bütün fiillerinde de tek, bağımsız ve sorumsuzdur

Bunun için diyoruz ki, bırakın günah işlemeden önce, samimiyetten uzak ve çelişki içinde, “Allah affeder” diye düşünmek; günahtan sonra içten ve yürekten tevbe ve istiğfar etsek bile neticeyi bilemeyiz Ne, “Affedildik” dememiz, ne de, “Affedilmedik” diye düşünmemiz doğrudur Ölünceye kadar affını ümit eder, azabından korkarız

Bu bakımdan namaz kılmayıp, “Allah affeder” diye düşünmek, büyük hatadır ve namaz için bir özür olamaz



Selam ve dua ile

Sorularla İslamiyet Editör


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.