Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
enbiya, meali, süresi

Enbiya Süresi Meali

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Enbiya Süresi Meali






Enbiya Süresi Meali Mumine Sitesi
021-el-ENBİYÂ 21-el-ENBİYÂEnbiyâ sûresi, 112 (yüzoniki) âyettir ve Mekke'de nâzil olmuştur Başka konular yanında bilhassa bazı peygamberler ve onların kavimleriyle olan münasebetlerinden bahsettiği için Enbiyâ (Peygamberler) sûresi adını almıştırRahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla1 İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler2 Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak dinlerler 3 Kalpleri hep eğlencede(gaflette),hem o zalimler şu gizli fısıltıyı yaptılar: Bu (Muhammed), sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz? 4 (Peygamber) dedi ki: Rabbim, yerde ve gökte (söylenmiş) her sözü bilir O, hakkıyla işiten ve bilendir5 "Hayır, dediler, (bunlar) saçma sapan rüyalardır; bilakis onu kendisi uydurmuştur; belki de o, şairdir (Eğer öyle değilse) bize hemen, öncekilere gönderilenin benzeri bir âyet getirsin"6 Bunlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir belde iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecekler?7 Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz

Bu ayette geçen “ehlü’z-zikr” yani “bilenler”den maksat, müfessirlere göre, Tevrat ve İncil hakkında doğru ve yeterli bilgisi olan ehl-i kitap alimleridir
8 Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset olarak yaratmadık Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdir9 Sonra onlara (verdiğimiz) sözü yerine getirdik; böylece, hem onları hem de dilediğimiz (başka) kimseleri kurtuluşa erdirdik; müsrifleri de helâk ettik

Burada müsriflerden maksat, iman ve hidayete ermek için kendilerine sunulan fırsatları değerlendirmeyen, peygamberleri yalanlamakta ısrar eden kafirlerdir
10 Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik Hâla akıllanmaz mısınız? 11 Zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arkasından da nice başka topluluklar vücuda getirdik 12 Azabımızı hissettiklerinde bir de bakarsın ki oralardan (azap bölgesinden) kaçıyorlar! 13 "Kaçmayın! İçinde bulunduğunuz refaha ve yurtlarınıza dönün! Çünkü size sorular sorulacak!"14 "Vay başımıza gelenlere! dediler; gerçekten biz zalim insanlarmışız"15 Biz kendilerini, kuruyup biçilmiş ekine, sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu feryatları sürüp gider 16 Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık 17 Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik (Bu irademizin eseri olurdu Ama) biz (bunu) yapanlardan değiliz 18 Bilakis biz, hakkı bâtılın tepesine bindiririz de o, bâtılın işini bitirir Bir de bakarsınız ki, bâtıl yok olup gitmiştir (Allah'a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size! 19 Göklerde ve yerde kimler varsa O'na aittir O'nun huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar 20 Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah'ı) tesbih ederler 21 Yoksa (o müşrikler), yerden birtakım tanrılar edindiler de, (ölüleri) onlar mı diriltecekler? 22 Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti Demek ki Arş'ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir

Bu ayet, Allah’ın birliğini gösteren en güçlü delillerden birini ortaya koymaktadır Bu delil, alemin nizamıdır Gerçekten, eğer birden fazla ilah olsaydı, bunlar ya birbiri ile anlaşır veya anlaşamazlardı Birbiri ile anlaştıkları, beraberce aynı şeyi yaptıkları, yarattıkları, aleme beraberce nizam verdikleri takdirde, ya biri diğerine muhtaç olurdu ki, muhtaç olan ilah olamaz; veya yardıma muhtaç olamazdı; bu durumda da diğerlerinin varlığı gereksiz olurdu Şu halde Allah birdir Öte yandan, eğer bu ilahlar birbirleri ile anlaşamazlar, birinin yaptığına, yarattığına diğeri karşı çıkarsa, o zaman da alemde nizamdan eser kalmaz; ayette de buyurulduğu gibi “Yer ve gök bozulup giderdi” Halbuki alemde eşsiz bir nizam mevcuttur Şu halde Allah vardır ve birdir
23 Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir 24 Yoksa O'ndan başka birtakım tanrılar mı edindiler? De ki: Haydi delillerinizi getirin! İşte benimle beraber olanların Kitab'ı ve benden öncekilerin Kitab'ı Hayır, onların çoğu hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler25 Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: "Benden başka İlâh yoktur; şu halde bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım26 Rahmân (olan Allah, melekleri) evlât edindi, dediler Hâşâ! O, bundan münezzehtir Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır 27 O'ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece O'nun emri ile hareket ederler28 Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler Onlar, Allah korkusundan titrerler! 29 Onlardan her kim: "Tanrı O değil, benim!" derse, biz onu cehennemle cezalandırırız İşte biz, zalimlere böyle ceza veririz!30 İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?

Tabiat ilimlerindeki gelişmeler, bu ayetin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmuştur Nitekim, bazı ilim adamlarına göre uzaydaki cisimler, vaktiyle bir gaz kütlesi halinde idi Zamanla, bu gaz kütlesinden küreler halinde parçalar kopmuş ve uzay boşluğuna fırlamıştır Aynı şekilde, dünyamız da, bir gaz kütlesi olan güneşten kopmuş ve zaman içinde soğuyarak kabuk bağlamıştır Bu arada, dünyamızdan yükselen gazlar ve buharlar, yoğunlaşarak yağmur şeklinde tekrar dünyaya dökülmüş ve böylece denizler ve okyanuslar meydana gelmiş, suda yosunlaşma ile başlayan canlılar, ilahi kanunlara göre gelişmiştir Allah en mükemmel canlı türü olarak da yine içinde suyun bulunduğu özel bir çamurdan insanı yaratmıştır
31 Onları sarsmasın diye yeryüzünde bir takım dağlar diktik Orada geniş geniş yollar açtık; ta ki maksatlarına ulaşsınlar 32 Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık Onlar ise, gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirirler

“Korunmuş tavan” bir benzetmedir Dünyayı saran atmosfer ve onun ötesindeki gök cisimleri akıllara hayret verecek bir düzen ve denge içinde yaratılmıştır ve bu düzen korunmaktadır
Müfessirlere göre, burada, inkarcıların yüz çevirdikleri ifade buyurulan “gök yüzünün ayetleri”nden maksat; her biri, Allah’ın varlığının ve kudretinin birer delili olan ay, güneş ve diğer gök cisimleridir
33 O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı yaratandır Her biri bir yörüngede yüzmektedirler 34 Biz, senden önce de hiçbir beşere ebedîlik vermedik Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar?35 Her canlı, ölümü tadar Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz 36 (Resûlüm!) Kâfirler seni gördükleri zaman: "Sizin ilâhlarınızı diline dolayan bu mu?" diyerek seni hep alaya alırlar Halbuki onlar, çok esirgeyici Allah'ın Kitabını inkâr edenlerin ta kendileridir 37 İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır Size âyetlerimi göstereceğim; benden acele istemeyin 38 "Eğer, diyorlar, doğru iseniz, ne zaman (gerçekleşecek) bu tehdit?" 39 İnkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından (saran) ateşi savamayacakları, kendilerine yardım dahi edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi! 40 Bilâkis kendilerine o (kıyamet) öyle âni gelir ki, onları şaşırtır Artık, ne reddedebilirler onu, ne de kendilerine mühlet verilir 41 Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; ama onları alaya alanları, o alay konusu ettikleri şey kuşatıverdi 42 De ki: Allah'a karşı sizi gece gündüz kim koruyacak? Buna rağmen onlar Rablerini anmaktan yüz çevirirler43 Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilâhları mı var? (O ilâh dedikleri şeyler) kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler Onlar bizden de alâka ve destek görmezler 44 Evet, onları da, atalarını da barındırdık Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi Oysa onlar, bizim gelip (kâfirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceğimizi görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?

Müfessirlerin yorumuna göre ayette, Allah’ın, çevresinden eksilteceğini haber verdiği arazi, müşriklerin o zaman üzerinde yaşadıkları topraklardır Bu ayet Mekke’de indiğine göre, Allah Teala’nın Resulüne, müşriklerin yaşadığı toprakların, bir zaman sonra müslümanların eline geçeceğini müjdelemesi, Kur’an’ın bir mucizesidir Bazı müfessirlere göre ise sure Mekki olmakla beraber bu ayet Medine’de nazil olmuştur Buna göre meal: “çevresinden eksiltmekle olduğumuzu” şeklinde olacaktır Araziyi eksiltmekten maksat, müşriklerin toprak kaybetmeleridir ki bu da müslümanların fetihleri ile gerçekleşmiştir
45 De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar 46 Andolsun, onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, hiç şüphesiz, "Vah bize! Hakikaten biz zalim kimselermişiz!" derler 47 Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz48 Andolsun biz, Musa ve Harun'a, takvâ sahipleri için bir ışık, bir öğüt ve Furkan'ı verdik

Ayetteki “Furkan” kelimesinin, terim olarak anlamı, hakkı batıldan, yani iyi ve doğru olanı, kötü ve yanlış olandan ayıran, bunun için ölçüler getiren şey demektir ki, Kur’an-ı Kerim’de bu kelime, daha ziyade semavi kitaplar için kullanılmıştır Nitekim Kur’an’ın bir adı da Furkan’dır
49 (O takvâ sahipleri ki) onlar, görmedikleri halde Rablerine candan saygı gösterirler Yine onlar, kıyametten korkan kimselerdir 50 İşte bu (Kur'an) da, bizim indirdiğimiz hayırlı ve faydalı bir öğüttür Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz?51 Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüşdünü vermiştik Biz onu iyi tanırdık

Tefsirlerde, ayetteki “rüşd” kelimesinin peygamberlik anlamına, yahut Hz İbrahim’in risaletten önce de sahip olduğu hidayet ve doğruluk manasına geldiği belirtilmiştir
52 O, babasına ve kavmine: Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor? demişti53 Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk 54 Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi 55 Dediler ki: Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?56 Hayır, dedi, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şahitlik edenlerdenim57 Allah'a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!

Hzİbrahim’in bu sözü gizli olarak söylediği ve kendisini sadece bir kişinin duyduğu rivayeti de vardır
58 Sonunda İbrahim onları paramparça etti Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye

Tefsirlerde nakledildiğine göre Hzİbrahim, putları kırdıktan sonra baltayı, sağlam bıraktığı büyük putun boynuna asmıştı Bir bayram şenliğine giden halk, dönüşte putların kırılmış olduğunu gördüler
59 Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler 60 (Bir kısmı Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş, dediler61 O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin Belki şahitlik ederler62 Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler 63 Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi64 Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler

Ayet şu şekilde de anlaşılmıştır: Sonra birbirlerine dönerek “(Putları yalnız ve savunmasız bıraktığımız için) asıl siz zalimsiniz” diyerek birbirlerini suçladılar
65 Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler66 İbrahim: Öyleyse, dedi, Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hâla tapacak mısınız? 67 Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?68 (Bir kısmı Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin! dediler

Hzİbrahim’in kavmi, bu teklifi kabul ederek onu yakmak için büyük bir ateş hazırladılar ve eli kolu bağlı olarak ateşe attılar İbrahim (as) ise, “Bana Allah’ın sahip çıkması yeter; O ne güzel bir sahip!” diyerek Allah’a sığınıyordu
69 "Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!" dedik 70 Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk 71 Biz, onu ve Lût'u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık

Hz İbrahim, eşi Sare ve yeğeni veya amcazedesi Lut, putperestlerin elinden kurtarılmış, irşadlarını yayacakları bir ülkeye ulaştırılmışlardı
Müfessirlere göre bu bereketli ülke, Şam ve Filistin yöreleridir Bu yörelerin cümle alem için bereketli olması ise, peygamberlerin pek çoğunun oralarda yetişmesi ve dinlerini oralardan yaymalarından ileri gelmektedir
72 Ona (İbrahim'e), İshak'ı ve fazladan bir bağış olmak üzere Ya'kub'u lütfettik; herbirini sâlih insanlar yaptık 73 Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi74 Lût'a gelince, ona da hüküm (hakimlik, peygamberlik, hükümdarlık) ve ilim verdik; onu, çirkin işler yapmakta olan memleketten kurtardık Zira onlar (o memleketin halkı), gerçekten fena işler yapan kötü bir kavimdi 75 Onu (Lût'u) rahmetimize kabul ettik; çünkü o, sâlihlerden idi 76 Daha önce Nuh da dua etmiş, biz onun duasını kabul etmiştik Böylece, kendisini ve (iman eden) yakınlarını büyük sıkıntıdan kurtarmıştık77 Onu, âyetlerimizi inkâr eden kavimden koruduk Gerçekten onlar, fena bir kavim idi; bu yüzden topunu birden (suya) gömdük

Müfessir Beyzavi’ye göre, Hz Nuh’un kavmi, hem hakkı yalanlamışlar, hem de kötü ve zararlı faaliyetlerde bulunmuşlardı Bu iki fenalık bir kavimde bulundu mu, Allah mutlaka o kavmi helak eder
78 Davud ve Süleyman'ı da (an) Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı: bir gurup insanın koyun sürüsü, geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti Biz onların hükmünü görüp bilmekte idik

Tefsirlerde anlatıldığına göre, ekin sahibi ile koyun sürüsü sahipleri arasındaki davada hakimlik yapan Davud ile Süleyman, farklı hükümler vermişler idi Hz Davud, tahrip edilen ekinin kıymetinin, koyunların kıymetine denk olduğunu göz önüne alarak, koyunların ekin sahibine tazminat olarak verilmesine hükmetmişti Oğlu Süleyman ise, şu hükme varmıştı: Ekin tarlası koyun sahiplerine verilmeli, onlar, ziyandan önceki haline gelinceye kadar tarlanın bakımını üslenmelidirler Koyunlar da tarla sahibine verilmeli, tarlası eski bakımlı haline gelinceye kadar bu koyunların sütünden, yününden ve kuzularından yararlandırılmalıdır Hz Davud, oğlunun bu ictihadını beğenerek kendi görüşünden vazgeçmişti
79 Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman'a biz anlatmıştık Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim verdik Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud'a boyun eğdirdik (Bunları) biz yapmaktayız

Kur’an-ı Kerim’in bir çok yerinde güneş, ay, gece, gündüz, denizler, dağlar gibi tabii varlık ve olayların insana müsahhar kılındığı, boyun eğdirildiği ifade buyurulur; bundan maksat, bundan, insanların istifadesine sunulduğunu anlatmak ve insanların bunlardan olabildiğince yararlanmasını öğütlemektir Dağların tesbihi bütün tabii varlıklar gibi onların da, en ufak bir sapma göstermeksizin ilahi kanuna boyun eğmeleri veya bizim anladığımız bir dil ile Allah’ı anıp tenzih etmeleri şeklinde anlaşılabilir
80 Ona, savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması için zırh yapmayı öğrettik Artık şükredecek misiniz? 81 Süleyman'ın emrine de kasırga (gibi esen) rüzgârı verdik; onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere doğru eserdi Biz herşeyi biliriz82 Şeytanlar arasından da, onun için dalgıçlık eden (ve inciler çıkaran) ve bundan başka işler görenler vardı Biz onları gözetim altında tutuyorduk83 Eyyub'u da (an) Hani Rabbine: "Başıma bu dert geldi Sen, merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti

Müfessir Beyzavi’nin naklettiğine göre Hz Eyyub, varlıklı ve aile efradı geniş bir zat idi Fakat evinin yıkılması sonucu aile fertlerinin çoğu öldü Malı mülkü elinden gitti On yıldan fazla süren ağır bir bedeni hastalığa müptela oldu Bütün bu felaketlere rağmen, halinden şikayet eder duruma düşmemek ve takdire rızada sebat etmek için durumunu Cenab-ı Hakk’a arzederek O’ndan sıhhat ve afiyet istemekten çekiniyordu Nihayet eşinin ricası üzerine ancak yukarıdaki ayette ifade buyurulan sözlerle niyazda bulunmakla yetindi
84 Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik85 İsmail'i, İdris'i ve Zülkifi de (yâdet) Hepsi de sabreden kimselerdendi 86 Onları rahmetimize kabul ettik Onlar hakikaten iyi kimselerdendi87 Zünnûn'u da (Yunus'u da zikret) O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti Nihayet karanlıklar içinde: "Senden başka hiçbir tanrı yoktur Seni tenzih ederim Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti

Zünnun, Yunus Peygamber’in lakabıdır ve “balık sahibi” anlamına gelir Ona bu lakap, kendisini balık yuttuğu için verilmiştir Yunus (as) uzun bir süre kavmini dine davet etmiş, fakat inandıramayacağına kanaat getirerek öfkeli bir halde, onlara isabet edecek bir musibetten kendisini kurtarmak için onları terkedip gitmişti Başka bir rivayete göre kavmine, inanmadıkları takdirde bir azaba uğrayacaklarını bildirmiş, ancak onlar tevbe edip imana geldikleri için bu azap tahakkuk etmemişti Onların imana geldiklerinden habersiz olan Hz Yunus, belirttiği azabın vaktinde tahakkuk etmediğini görünce kendisinin alay mevzuu olacağını düşünerek kızgın bir halde ayrılıp gitmişti Bir gemi yolculuğunda, fazla yükten gemi batmak üzere iken, yükünü hafifletmek ve gemiyi kurtarmak için çekilen kur’a sonucu denize atlamak zorunda kaldı Onu iri bir balık yuttu İşte bu balığın karnında Allah’a, ayette ifade buyurulan duayı yaptı
88 Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık İşte biz müminleri böyle kurtarırız 89 Zekeriyya'yı da (an) Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, vârislerin en hayırlısısın, (her şey sonunda senindir)90 Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya'yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık Onlar (bütün bu peygamberler), hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler 91 Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem'i de an) Biz ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu cümle âlem için bir ibret kıldık 92 Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir Ben de sizin Rabbinizim Öyle ise bana kulluk edin93 (İnsanlar) kendi aralarında (din ve devlet) işlerinin birliğini bozdular Halbuki hepsi bize döneceklerdir94 Bu durumda her kim mümin olarak iyi davranışlar yaparsa onun çabasını görmezlikten gelmek olmaz Zira biz onu yazmaktayız 95 Helâk ettiğimiz bir belde için artık (yeniden mâmur olmak) imkânsızdır; çünkü onlar geri dönemeyeceklerdir96 Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman;97 Ve gerçek vaad (ölüm, kıyamet) yaklaşınca, birden, inkâr edenlerin gözleri donakalır! "Yazıklar olsun bize! (derler), gerçekten biz, bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalim kimselermişiz"

94 ayette iyi davranışlarda bulunan müminlerin çabalarının boşa çıkmayacağı ifade buyuruldu 95 Ayette, inkarcılıkları ve kötü davranışları yüzünden helak olanların, hayata dönmek veya tevbe etmek imkanından yoksun oldukları için artık iyi davranış ve makbul çabalarda bulunmaktan da mahrum kaldıkları anlatıldı 96 Ayette de, bu insanların mahrumiyetlerinin, bir kıyamet alameti olarak gösterilen Ye’cuc ve Me’cuc sedlerinin açılmasına ve onların, her tepeden yeryüzüne yayılmalarına, veya –başka bir yoruma göre- insanların kabirlerinden boşanmalarına kadar süreceğine işaret edildi 97 Ayet ise, inkarcı ve kötü yaşayışlı kimselerin, ancak, vuku bulacağı önceden bildirilen kıyametin gelip çattığını görünce yanlış yolda olduklarını anlayacaklarını, fakat artık kendilerini kınamaktan öte bir şey yapamayacaklarını ifade etmektedir
98 Siz ve Allah'ın dışında taptığınız şeyler cehennem yakıtısınız Siz oraya gireceksiniz 99 Eğer onlar birer tanrı olsalardı oraya (cehenneme) girmezlerdi Halbuki hepsi (tapanlar da tapılanlar da) orada ebedî kalacaklardır100 Orada onlara inim inim inlemek düşer Yine onlar orada (hiçbir iyi haber) duymazlar101 Tarafımızdan kendilerine güzel âkıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar cehennemden uzak tutulurlar 102 Bunlar onun uğultusunu duymazlar; gönüllerinin dilediği nimetler içinde ebedî kalırlar 103 En büyük dehşet dahi onları tasalandırmaz Melekler kendilerini şöyle karşılar: İşte bu size vâdedilmiş olan (mutlu) gününüzdür 104 (Düşün o) günü ki, yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz (Bu,) üzerimize aldığımız bir vaad oldu Biz, (vâdettiğimizi) yaparız

Tekrar o hale getirmekten maksat, ya her şeyi yok etmek yahut da yok ettikten sonra yeniden eski haline getirmek, diriltmektir
105 Andolsun Zikir'den sonra Zebur'da da: "Yeryüzüne iyi kullarım vâris olacaktır" diye yazmıştık

Ayette geçen “Zikir”den maksat, -tercihe şayan görüşe göre- Tevrat’tır Ancak müfessirler, “Zikir” tabirinin levh-i mahfuz, “Zebur”un ise, Allah tarafından inzal buyurulan bütün kitaplar olabileceğini de belirtmişlerdir
Kötülerin ve kötülüğün sürekli payidar olamayacağını, iyiliğin asıl, kötülüğün ise arızı olduğunu, hakimiyetin eninde sonunda iyilerin eline geçmesinin mukadder olduğunu anlatan bu ayet, İslam dininin dünya hayatı konusundaki iyimserliğini ifade etmektedir
106 İşte bunda, (bize) kulluk eden bir kavim için bir mesaj vardır107 (Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik 108 De ki: Bana sadece, sizin ilâhınızın ancak bir tek Allah olduğu vahyedildi Hâla müslüman olmayacak mısınız?109 Eğer yüz çevirirlerse de ki: (Bana emrolunanı) hepinize açıkladım Artık size vâdolunan şey (mahşerde toplanma zamanınız) yakın mı uzak mı, bilmiyorum110 Şüphesiz Allah sözün açığını da bilir, gizli tuttuklarınızı da bilir 111 Bilmiyorum, belki de o (azabın ertelenmesi), sizi denemek ve bir zamana kadar sizi (imkânlardan) faydalandırmak içindir112 (Muhammed Rabbim! (Onlar hakkında) adaletinle hükmünü ver Bizim Rabbimiz Rahmân'dır Sizin anlattıklarınıza karşı yardımı umulandır, dedi

Müşriklerin anlattığı durum, güya ileride müslümanların uğrayacağı zillet ve mağlubiyet durumu idi Onlar, akıllarınca, kısa zamanda müslümanların zayıflayacağını, sonra da İslam’ın büsbütün ortadan kalkacağını savunuyorlardı Ayetten anlaşıldığı üzere Hz Peygamber, onların bu temennilerine karşı Allah’ın yardımına güveniyordu Başka bir yoruma göre, müşriklerin anlattıkları durumdan maksat, onların, Kur’an’ “sihir, hayal mahsulü,uydurma” gibi vasıflarla nitelemeleridir, işte Hz Muhammed (sa), onların bu bühtanları karşısında Kur’an’ı muzaffer kılmak için Allah’a sığınıyor ve O’nun yardımına güveniyordu

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.