Prof. Dr. Sinsi
|
Sebe' Süresi Meali
sebe' süresi meali Mumine Sitesi
034-SEBE' 34-SEBE'Mekke'de nâzil olmuştur 54 (ellidört) âyettir Yalnız 6 âyeti Medine'de inmiştir Sûre adını, Yemen'de bir bölge veya kabile ismi olan Sebe' kelimesinin geçtiği 15 âyetten alır Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla 1 Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a mahsustur Ahirette de hamd O'na mahsustur O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır 2 Yerin içine gireni ve ondan çıkanı; gökten ineni, oraya çıkanı bilir O, esirgeyendir, bağışlayandır 3 İnkârcılar: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli kalmaz Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır) 4 Allah, inanıp iyi işler yapanları mükâfatlandırmak için (her şeyi açık bir kitapta tesbit etmiştir) Onlar için büyük bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır 5 Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına uğraşanlar için de, en kötüsünden, elem verici bir azap vardır 6 Kendilerine bilgi verilenler, Rabbinden sana indirilenin (Kur'an'ın) gerçek olduğunu bilir; onun, mutlak galip ve övgüye lâyık olan (Allah'ın) yoluna ilettiğini görürler
Bilgi verilenlerin, sahabe-i kiram ve onların izinden giden müminler veya Abdullah b Selam ve arkadaşları gibi ehl-i kitabın alimleri olduğu açıklanmıştır Bu sıralamaya Kur’an ve Hz Peygamber hakkında olumlu ve gerçekçi tutum izleyen objektif ilim adamları da katılabilir
7 Kâfir olanlar (kendi aralarında) şöyle dediler: Çürüyüp paramparça olduğunuz vakit yeniden dirileceğinizi söyleyerek haber veren kişiyi gösterelim mi? 8 "Acaba o, yalan yere Allah'a iftira mı etmiştir? Yoksa onda delilik mi var?" (dediler) Hayır! Ahirete inanmayanlar azaptadırlar ve derin bir sapıklık içindedirler 9 Onlar, gökte ve yerde önlerine ve arkalarına bakmıyorlar mı? Dilesek onları yere batırırız, ya da üzerlerine gökten parçalar düşürürüz Şüphesiz bunda (Rabbine) yönelen her kul için bir ibret vardır 10 Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik "Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin" dedik Ona demiri yumuşattık
Hz Davud’a verilen üstünlük, peygamberlik, kitap, saltanat, güzel ses ve benzeri birçok meziyetlerdir
11 Geniş zırhlar imal et, dokumasını ölçülü yap (Ey Davud hanedanı!) İyi işler yapın Kuşkusuz ben, yaptıklarınızı görmekteyim, diye (vahyettik) 12 Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık mesafe olan rüzgârı da Süleyman'a (onun emrine) verdik ve onun için erimiş bakırı kaynağından sel gibi akıttık Rabbinin izniyle cinlerden bir kısmı, onun önünde çalışırdı Onlardan kim emrimizden sapsa, ona alevli azabı tattırırdık 13 Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş) leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı Ey Davud ailesi! Şükredin Kullarımdan şükreden azdır! 14 Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı
Süleyman (a s ) irtihal edince, naşının uzun süre asasına dayanarak ayakta kaldığı anlaşılmaktadır Cinler için “küçük düşürücü azap” tabiri, güç işlerde çalıştıkları için kullanılmıştır Hz Süleyman’ın ölümünü anlamadıkları için hayatında olduğu gibi, yorucu işlere ölümünden sonra da bir süre daha devam etmişlerdi Buradan cinlerin gaybı bilmediği anlaşılmaktadır
15 Andolsun, Sebe' kavmi için oturduğu yerlerde büyük bir ibret vardır Biri sağda, diğeri solda iki bahçeleri vardı (Onlara Rabbinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin İşte güzel bir memleket ve çok bağışlayan bir Rab!
Sebe’, Yemen’de büyük bir şehre ve orada yaşayan kavmin ismidir Bu şehir, Neml suresinde (27/23-44) kendisinden söz edilen melike Belkıs’ın hükmettiği ülkenin başkenti idi Kurucusu Sebe’ olduğu için, belde ve halkı onun adıyla anılmıştır
16 Ama onlar yüz çevirdiler Bu yüzden üzerlerine Arim selini gönderdik Onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki (harap) bahçeye çevirdik
Arim seli, Sebe’ kavmini cezalandırmak üzere meydana getirilen, şiddetli yağmurun sebep olduğu ve büyük göçlere yol açan bir sel felaketidir
17 Nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık Biz nankörden başkasını cezalandırır mıyız! 18 Onların yurdu ile, içlerini bereketlendirdiğimiz memleketler arasında, kolayca görünen nice kasabalar var ettik ve bunlar arasında yürümeyi konaklara ayırdık Oralarda geceleri, gündüzleri korkusuzca gezin dolaşın, dedik
Yemen-Suriye yolu üzerinde birbirine yakın, kolayca bulunan ve konaklama ihtiyaçlarına cevap veren kasabalara işaret edilmiştir
19 Bunun üzerine: Ey Rabbimiz! Aralarında yolculuk yaptığımız şehirlerin arasını uzaklaştır, dediler ve kendilerine yazık ettiler Biz de onları, ibret kıssaları haline getirdik ve onları büsbütün parçaladık Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için ibretler vardır 20 Andolsun İblis, onlar hakkındaki tahminini doğruya çıkardı İnanan bir zümrenin dışında hepsi ona uydular 21 Halbuki şeytanın onlar üzerinde hiçbir nüfuzu yoktu Ancak ahirete inananı, şüphe içinde kalandan ayırdedip bilelim diye (ona bu fırsatı verdik) Rabbin gerçekten her şeyi koruyandır 22 (Müşriklere) de ki: Allah'tan başka tanrı saydığınız şeyleri çağırın! Onlar ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahiptirler Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur, Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktu 23 Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefâati fayda vermez Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince: Rabbiniz ne buyurdu? derler Onlar da: Hak olanı buyurdu, derler O, yücedir, büyüktür
Ayette şefaat için izin çıkınca, şefaat edenlerle kendilerine şefaat edileceklerin karşılıklı konuşmalarına işaret edilmektedir
24 (Resûlüm!) De ki: Göklerden ve yerden size rızık veren kimdir? De ki: Allah! O halde biz veya siz, ikimizden biri, ya doğru yol üzerinde veya açık bir sapıklık içindedir 25 De ki: Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz; biz de sizin işlediğinizden sorulacak değiliz 26 De ki: Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir O, en âdil hüküm veren, (her şeyi) hakkıyla bilendir 27 De ki: O'na (Allah'a) kattığınız ortaklarınızı bana gösterin Hayır! Bilakis, yegâne galip ve her şeyi hikmetle idare eden ancak Allah'tır 28 Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler 29 Eğer sözünüzde doğru iseniz bu vâdettiğiniz (kıyamet) ne zaman kopacak? derler 30 De ki: Size öyle bir gün vâdedilmiştir ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz 31 Kâfir olanlar dediler ki: Biz hiçbir zaman bu Kur'an'a ve bundan önce gelen kitaplara inanmayacağız Sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda tutuklanmış, birbirlerine söz atarlarken bir görsen! Zayıf sayılanlar, büyüklük taslayanlara: Siz olmasaydınız, elbette biz inanan insanlar olurduk, derler
Mekke kafirleri, ehl-i kitaba Resulullah’ı sorduklarında ehl-i kitap: Onun vasfını kitaplarda bulursunuz, demişler, bunun üzerine kafirler öfkelenerek, inkarlarını böyle ifade etmişlerdir
32 Büyüklük taslayanlar, zayıf sayılanlara (kıyamet gününde): Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Bilakis siz suç işliyordunuz, derler 33 Zayıf sayılanlar da büyüklük taslayanlara: Hayır! Gece gündüz (işiniz) tuzak kurmaktı Çünkü siz daima Allah'ı inkâr etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı bize emrederdiniz, derler Artık azabı gördüklerinde, için için yanarlar; biz de o inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar takarız Onlar ancak yapmakta oldukları günahları yüzünden cezalandırılırlar 34 Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: Biz, size gönderilmiş olan şeyi inkâr ediyoruz, demişlerdir 35 Ve dediler ki: Biz malca ve evlâtça daha çoğuz, biz azaba uğratılacak da değiliz 36 De ki: Rabbim, dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden) kısar; fakat insanların çoğu bilmezler 37 Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlâtlarınız İman edip iyi amelde bulunanlar müstesna; onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükâfat vardır Onlar (cennet) odalarında güven içindedirler 38 Ayetlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlara gelince, onlar da azapla yüz yüze bırakılacaklardır 39 De ki: Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden de) kısar Siz hayıra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir O, rızık verenlerin en hayırlısıdır 40 O gün Allah, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere: Size tapanlar bunlar mıydı? diyecek 41 (Melekler de Sen yücesi, bizim dostumuz onlar değil, sensin Belki onlar cinlere tapıyorlardı Çoğu onlara inanmıştı; diyecekler 42 Bugün birbirinize ne fayda, ne de zarar vermeye gücünüz yeter Biz zalim olanlara, yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın! diyeceğiz 43 Onlara apaçık âyetlerimiz okunduğu zaman demişlerdi ki: Bu, sizi babalarınızın taptığı (putlardan) çevirmek isteyen bir adamdan başkası değildir Ve yine bu (Kur'an) da uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değildir, dediler Hak kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler de: Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir, dediler 44 Halbuki biz onlara okuyacakları kitaplar vermediğimiz gibi senden önce onlara bir uyarıcı (peygamber) de göndermemiştik 45 Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) inkâr etmişlerdi Bunlar, öncekilere verdiklerimizin onda birine erişmemişlerdi (Böyle iken), peygamberimi yalanladılar; ama benim karşılık olarak verdiğim nasıl olmuştu! 46 (Resûlüm! Onlara) de ki: Size bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkın, sonra da düşünün! Arkadaşınızda (peygamberde) hiçbir delilik yoktur! O ancak şiddetli bir azap gelip çatmadan evvel sizi uyaran bir peygamberdir
Kur’an-ı Kerim, sosyal ve psikolojik baskılar altında peygamberi inkar edenleri çifter, tek başlarına düşünerek ve karşılıkla tartışarak peygamber hakkında hüküm vermeye davet ediyor Zira çoklarının inkarı, çevrenin manevi baskısından ileri geliyordu
47 De ki: Ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun Ücretim yalnız Allah'a aittir O, her şeye şahittir 48 De ki: Kuşkusuz, Rabbim gerçeği ortaya koyar Çünkü O, gaybı çok iyi bilendir 49 De ki: Hak geldi; artık bâtıl ne bir şeyi ortaya çıkarabilir ne de geri getirebilir 50 De ki: Eğer (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum Eğer doğru yolu bulursam, bu da Rabbimin bana vahyettiği (Kur'an) sayesindedir Şüphesiz O, işitendir, yakındır 51 (Resûlüm!) Telaşa düştükleri zaman, bir görsen! Artık kurtuluş yoktur, yakın bir yerden yakalanmışlardır
Kafirlerin telaşa düştükleri zaman, ölüm anı, kabirden kalkış vakti veya Bedir savaşı vakti olarak anlaşılmıştır Yakın bir yerden yakalanmaları da, topraktan mezara, mahşerden cehenneme, Bedir sonrasından savaş alanı olan kuyuya götürülmeleriyle tefsir edilmiştir
52 (İş işten geçtikten sonra "Ona inandık" demişlerdir, ama uzak yerden (dünya hayatı gelip geçtikten sonra) imana kavuşmak onlar için nasıl mümkün olur? 53 Halbuki daha önce onu (hakkı) inkâr etmişlerdi Uzak bir yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı 54 Artık, bundan önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzu ettikleri şey arasına perde çekilmiştir Şüphesiz onlar, kendilerini endişeye düşüren bir korku içindeydiler
İnkar edenlerin o gün ahirette arzu ettikleri şey, o günkü imanlarının faydasını görmek, böylece ateşten kurtulmak, cennete kavuşmak veya tekrar dünyaya gönderilip iyi davranışlarda bulunmak gibi boş temennilerdir
|