Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
doğal, koruruz, tarihi, varlıklarımızı

Doğal Ve Tarihi Varlıklarımızı Nasıl Koruruz

Eski 07-26-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Doğal Ve Tarihi Varlıklarımızı Nasıl Koruruz



Doğal varlıklarımızı nasıl koruruz - Tarihi Varliklarimiz Nasil Koruruz - Doğal ve Tarihi Varlıklarımızı Nasıl Koruruz Hakkinda - doğal ve tarihi varlıklarımızın korunması


Koruma konusunda utanç verici düzeyde bulunmamızın nedenleri, mevzuat, yani yasalar, yönetmelikler ve onlara dayalı olan uygulamalar ile fonlar, yani para ve kaynak yetersizliği olarak gözüküyor


Kaynak deyince yalnız para kaynağı değil, insan kaynağı da söz konusu Ama mevzuat ve para olarak görülen yetersizlik, ne yazık ki çok daha temel, çok daha derin bir soruna dayalıdır


Bu sorun, tek bir kelimeyle bilinç sorunudur


Şimdi izninizle bazı rakamlar vererek sorunun ciddiyetini ve neden utanç verici düzeyde olduğunu belirten bir açıklama yapayım


Kültür Bakanlığının genel bütçe içindeki payı binde 5 dolayındadır Yani %1 bile değildir


Koruma uygulamalarına tahsis edilen miktarın Kültür Bakanlığı Bütçesi içindeki, yani Kültür Bakanlığı bütçesine oranı %3 dolaylarındadır %3 ile %05'i çarptığınız zaman yüzbinde 15, yani onbinde 15 gibi bir orana erişiyorsunuz


Bir ülkenin bırakınız gayri safi milli hasılasını, bırakınız milli gelirini, sadece bütçesinin onbinde 1'i ile o ülkenin, üstelik de Türkiye gibi doğası ve tarihi ile övünen, hemen hemen bütün açık alanlarında birkaç müzeyi dolduracak bulguları olan, bir ülkenin tarihini ve doğasını nasıl korursunuz?


Hep övündüğümüz güneşimiz, denizimiz, kumumuz ve yine hep övündüğümüz bütün uygarlıkların geçiş yolu olan Anadolu'nun sahip olduğu bu çeşitli ve güzel tarihsel kalıt için onbinde 1 oranıyla ne yapabilirsiniz Bu oran aşılmadığı sürece, bu utanç verici koruma düzeyinde kurtulmamız mümkün değildir


Bu, işin en çarpıcı tarafıdır Onun için konuya buradan başladım Kamu, genel ve katma idareler bütçesinden, hem yerel yönetimler bütçesinden, hem sivil toplum örgütlerinden, hem de özel teşebbüslerden, yani ülkemizin ulusal gelirini oluşturan bütün kaynaklardan, korumaya yeterli pay aktarmamız gerekir Bütçemiz ve hatta milli gelirimiz içindeki payımızı belki yüzde 10'lu rakamlarla ifade edilen bir seviyeye yükseltmediğimiz sürece, bu utançtan kurtulabileceğimiz kanısında değilim


Bu durum, bir de mevzuat eksikliği, mevzuatın eskimişliği ya da yetersizliği ile birleştiği zaman, konu iyice içinden çıkılmaz oluyor


Belki sevinebileceğimiz, güvenebileceğimiz tek bir kaynağımız var: İnsan kaynağımız Uzman düzeyimiz ve bu uzmanların bilgi birikimi, uluslararası bakımdan çok kötü değil


Bilinç Eksikliği ve Yağmacılık


Bu onbinde birlik bir rakamla ülkemizin tarihini ve doğasını korumaya çalışmamızın altında ne yatıyor? Bunun altında tek kelimeyle bilinç eksikliği yatıyor


Bilinç eksikliğini somuttan en soyuta doğru irdelediğimizde, meselenin ne kadar tuhaf olduğu bir defa daha görülecek Nedir bilinç eksikliği, koruma bilinci eksikliği? Buradan hareket etmemiz lazım


Koruma bilinci eksikliği nereden kaynaklanıyor? Koruma bilinci eksikliği, ülkenin, hepimizin ortak malı olan doğa ve tabiat taşınmazlarının bireyler düzeyinde algılanamamasından kaynaklanıyor


Bu ne demek? Kamunun yararı veya çıkarı çerçevesinde sahip olunan bir değerin, bireysel olarak algılanma eksikliği demek "Kamuyu" halk anlamında kullanıyorum, yönetim anlamında değil Bu algılamama ne getiriyor?


Yağmacılığı getiriyor Yani tek tek bireyler, tarihsel, kentsel ve doğal zenginliklerimiz açısından hem köylüler hem kentliler, yani nüfusumuzun her iki kesimi de, olaya kesinlikle bireysel çıkarları açısından baktıkları için, sonuç, büyük rant getirmesi nedeniyle bireysel toprak yağması biçiminde ortaya çıkıyor


Nüfumuzun hem kırsal kesimi, hem kentsel kesimi, olaya, bireysel mülkiyet açısından ve ortak malımız olan ülkenin tarihini ve doğasını ne kadar özelleştirebilir, ne kadar özel mülkiyetine alabilirse, o kadar karlı ve o kadar başarılı olacağı inancıyla baktığı için, bu halkın yönlendirdiği bütün kurumlar da ortak malımızın, ortak güzelliklerimizin, değerlerimizin bireysel olarak yağmalanmasında aracı oluyor




Yağmacılığın Mekanizması: Siyasal Sistem


Yağmanın mekanizması siyasal örgütlenmede yatıyor


Halkın temsilcileri iki yerdedir Mahalli ve merkezi yönetimde Yani belediyelerde ve parlamentodadır


Dolayısı ile halktan gelen bu büyük yağmacılık baskısı ülkenin, tüm insanlığın malı olan bu güzellikleri, tarihi ve doğayı, kendi kişisel mülkiyetine geçirme arzusu, yansımasını doğrudan belediyelerde ve parlamentoda buluyor


Bu kaçınılmaz olarak ortaya çıkan bir süreç Hiçbir belediye başkanını veya parlamenteri kişisel olarak suçlamıyorum


Ama şu gerçeği ifade etmekten de kendimi alamıyorum: Siyasal ve demokratik mekanizmanın işleyişi içinde menfaatlerini korumakla yükümlü olduğu kitlenin mantığıyla, bütün mahalli ve merkezi kurumlarımız, toplu değerlerimizin bireysel yağmalanmasında araç ve aracı olmaktadır


Yine mahalli ve merkezi hükümetin aracı olarak ortada bulunan idare yani kamu yönetimi, merkezde ve yerel düzeyde bu isteklerin biçimlendirdiği baskıları uygulamada, daha keskin bir kurum olmaktadır


Böylece yalnızca bireyler değil, bütün yönetim, tüm bakanlıklar ve belediyeler hiçbir ayrım olmaksızın kamu kurumları niteliğindeki örgütlenmeler de, kültür ve tabiat varlıklarımızı, belki bireylerin mülkiyetine değil ama, toplumun yararını zedeleyecek biçimde belli teşkilatların, örgütlenmelerin, kurumların mülkiyetine geçirmek için çaba harcamakta ve baskı yapmaktadır


Siz, korumacı iseniz, toplumun böyle bir genel yaklaşımından, ahlak değerlerinden, siyasal anlayışından kaynaklanan bir baskıyla karşı karşıya kalıyorsunuz


Koruma Kurulları, onun bağlı olduğu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ve onun bağlı olduğu Kültür Bakanlığı bu baskılar karşısında, eğer h>â l>â görevini yapabilme gücünü kendimde buluyorsa, toplumun gözünde adeta engelleyici, işleri durdurucu, insanların mutluluklarına ve menfaatlerine karşı çıkıcı, baskıcı, ayakları toplumdan kesik, birtakım ne idüğü belirsiz soyut ve evrensel değerler adına devleti, mahalli idareleri durduran, onların olumlu ve verimli iş yapmasını engelleyen bir kurum haline getiriliyor


Böyle bir baskıya hiç bir kurumun uzun dönemde dayanması olanaklı değildir Hele hele genel kamuoyuna duyarlı olan hiç bir politikacı böyle bir "yağmacı" baskı karşısında direnemez


Sonunda, belli istisnai dönemler hariç, Kültür Bakanlığı da, Belediyeler de, korumakla yükümlü oldukları tarih ve tabiat varlıklarının yağmalanmasında etkin kurumlar haline dönüşüyor


Bu gerçeği böyle açıkça ifade etmekte yarar vardır


Büyük bir üzüntü ile belirteyim ki, bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bürokrasisinde ve kamuoyunda tarihimize ve kültürümüze sahip çıkan bir avuç şövalye bilim adamından başka hiç kimse yoktur Hiçbir örgüt te yoktur Siyasal iktidarlar, ne yazık ki bu bir avuç korumacı hocamıza bile tahammül etmemekte, yağmayı hızlandırmak için, koruma kurullarına ya kendi memurlarını ya da yağmadan yana olan kişileri atayarak, onları görevden almaktadır


Öte yandan çevreyi korumak amacıyla yeni kurulan bürokratik örgütler, çok doğru bir yaklaşımla bizim koruma kurullarımızın getirdiği koruma kurullarımızın getirdiği koruma standartlarını düşürecek değil, yükseltecek yetkilerle donatılmış olmasına rağmen, uygulamada gabari'den tutun, arazi kullanım yüzdelerine kadar, daima bizim koruma kurullarının getirdiği standartları düşürücü kararlar almaktadır


Yağmayı Durdurmanın Yolu: Demokrasiyi Yeniden Yapılandırmak ve İşletmek


Şimdi tekrar bilinç meselesine döneceğim Bu öyle bir kısır döngü ki, tek çözüm yolu bilinçte Hangi bilinçte? Koruma bilincinde Koruma bilincinin bir üst bilinci nedir? Ortak değerler bilincidir Yani, toplumun sahip olduğu tarih ve doğa, hepimizin malıdır


Ortak değerler ve o ortak değerlerden aldığımız pay, bizim bireysel refahımızı, bireysel mutluluğumuzu, bireysel zengiliğimizi çeşitlendiren ve yücelten bir öğedir


Bir toplumun ortak değerini, kendi kişisel mülkiyetimize geçirdiğimiz zaman, bireysel olarak zenginleşiyormuşuz gibi görünmekle birlikte, aslında herkesle birlikte fakirleşiriz


Bir defa, bu bilincin ortaya çıkması lazım Bu bilincin ortaya çıkması için, koruma bilincinin bir üstünde kamu yararı bilincinin ve o kamu ile özdeşleşme, bireyin o kamudan yararlanma bilincinin gelişmesi lazım Bu bilincin de bir üst bilinci, çok ağır bir şekilde gözüküyor ki, demokrasi bilincidir


Şimdi soruyorum: Demokrasi, ülkenin tarihini ve doğasını yağmalamanın ve ortak değerlerimizi bireysel mülkiyete geçirmenin aracı mıdır?


Dünyada hiçbir siyasal sistem, bir halkın çıkarlarını gözeten hiçbir sistem, kamunun yararını, ortak yaşamları ve ortak çıkarları, bireyin yararına yağmalatmaya izin veremez Özellikle demokrasi veremez Dolayısıyla en üst düzeyde bir demokrasi bilincinin, demokrasinin, ortak değerlere dayalı bir sistem olduğu bilincinin geliştirilmesi lazım


Konuya bir de tersinden bakalım Türkiye'de çok yetenekli mimarlarımızın, şehir plancılarımızın, restoratörlerimizin, bölge plancılarımızın, yani çok nitelikli insanların bulunduğunu biliyorum Bu insanları, demokrasi bilincinin, ortak çıkarlar bilincinin eksik olduğu bir sistem içine, dolayısıyla ortak değerlerin egemen olmadığı, bireysel değerlerin, köşe dönme ideolojilerinin, bireysel sıçrama ideolojisinin hüküm sürdüğü, tarihin ve tabiatın korunması bilincinden yoksun bir yapıya koyduğunuz zaman, olumlu anlamda hiçbir şey yapmaları mümkün olmuyor


Gerçekten birşeyler yapmak isteyenler de, ister istemez o düzenin, yani toplumsal değerleri ve güzellikleri birey adına yağmalatan düzenin, bir anlamda destekçisi olmak durumunda kalıyorlar


Vermek istediğim mesaj, ne kadar değerli, ne kadar bilgili olursa olsun, tek bir bireyin, böyle bir yapı içerisinde hiçbir şeyi kurtaramayacağının veya çok küçük şeyleri kurtarabileceğinin anlaşıldığıdır Yani çözüm önerilerinin birşeyler yapmak isteyen çabaların, demokrasinin ve toplumsal yararın anlamı üzerinde odaklaşması ve tarihin, tabiatın ortak değerler olduğunu vurgulaması gerektiğine inanıyorum


Bu yapılmadığı takdirde, bireysel çaba bazında gerçekleştirilen bütün güzellikler, katkılar, ancak bireysel kalmak durumundadır


Asla bireysel iţ yapılmasın demiyorum Bilakis, küçük küçük örneklerin, toplumsal bilincin ortaya çıkmasında katkıda bulunacağını biliyorum


Ama güzelliği yaratan insanların kendi güçlerini, bilgilerini, beyinlerini ve uygulamalarını o noktada tutarak değil, toplumun genelindeki bu bilinç sorununu çözmekte kullanmaları gerektiğine de inanıyorum


Belki, son günlerde moda olan deyimiyle "temiz toplum" çabalarının; rüţvetin ve siyasal çürümenin önlenmesine yönelik çabaların başına, "toprak yağmasını" engelleyici önlemleri koymak gerekir diye düţünüyorum


Tabii burada, ülkenin güvenliğini yasadışı çetelere ihale edenlerin, aynı zamanda toprak yağnasına da çanak tutanlar olduğu görüşünde olduğumu, bu nedenle de "temiz toplum" özlemleri gerçekleşmeden, toprak yağmasının da durdurulamayacağını düşündüğümü belirtmeliyim


Planlamanın Önemi ve Kötüye Kullanımı


Şimdi toprak yağması konusunda, "temiz toplum" oluţturma konusunda bir eksiklik olarak burada bir ara aşamayı daha belirteceğim O ara aşama da planlama aşamasıdır


Demokrasi bilincinin ve demokrasiye dayalı ortak değerlerin ve ortak çıkarların korunması ve geliştirilmesi bilincinin aracı, siyasetteki mekanizması nasıl demokrasi ise ve bunun kurumları ülke düzeyinde parlemento, yerel düzeyde belediyelerse, korumadaki aracı da planlamadır


Merkezi ve yerel bürokrasinin, yani belediyelerin İmar Müdürlüklerinin ve İmar İskan Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Koruma Kurulları gibi Bakanlıkların ve kurulların, demokrasi anlayışına dayalı ortak çıkarlar meselesini, tarih ve tabiatın korunmasında kullanmalarının aracı planlamadır


Ancak planlama etkinlikleri, zorunlu olarak ülke çapında işlevsel kılındığı zaman, benim sevgili restroratörümün, dünya çapındaki değerli mimarının bütün hayatını şehir planlamaya, bölge planlamaya vermiş insanımın çabalarının bir anlamı olacaktır


Bu planlama olayı ise, yine maalesef doğrudan bilince dayalıdır Yani ortak çıkarların geliştirilmesi, korunması ve demokrasi, bilince dayalıdır


Para olarak kaynak eksikliği bu bilincin yokluğunun getirdiği bir eksiklikter Kültür Bakanlığı bütçesinin %05 olması, onun içindeki korumaya ayrılabilecek fonların %3 olması ve sonuçta yüz binde 15 gibi bir garip rakamın bu işe tahsis edilmesinin altında yatan öge, işte bu bilinç eksikliğidir


Sorun, bu bilinç eksikliğine dayanan planlama yetersizliği, o planlama yetersizliğinin arkasında yatan ortak çıkarlar anlayışının gelişmemişliği, yani demokrasi anlayışımızın yanlışlığıdır


Ayrıca büyük bir üzüntü ile belirtmeliyim ki, son yıllarda, "koruma amaçlı imar planları" bile yağmacılığın, imar talanının bir aracı olarak ortaya çıkmıştır


Pek çok yerel yönetim, seçim vaadi olarak ortaya attığı "yeni yerleţim yerleri" üretimini, doğanın ya da tarihin korunması gereken araziler üzerinde gerçekleştirmekte, bir de bunu, "plan" maskesi altında gerçekleştirmeye çalışmaktadır


Bu açıdan, yerel yönetimlerin "planlama" çalışmaları, mutlaka, merkezi yönetimin ve tercihan daha önce de "meslek odaları" uzmanlığının denetiminden geçirilmelidir


Sonuç: Demokrasi ve Koruma Konusunda Bilinç Geliţtirilmesi ve Meslek Odallarının Denetiminin Gerçekleştirilmesi Tek Çözümdür


Türkiye'deki kültür ve tabiat varlıklarımızın korunma uygulamalarının ve sorunlarının ardında yatan en üst düzey sorun, demokrasi sorunudur


Onun altında yatan eksiklik ortak çıkarlar bilinci, bireysel zenginliğin ve bireysel yağmanın karşısında olması gereken bilinçtir


Buna bağlı olarak planlama eksikliği ve onun sonuçları olarak özellikle kaynak, para ve tabii ki mevzuat meselesidir Çünkü mevzuat bildiğiniz gibi, yasalar ve yönetmeliklerdir ve onları yapanlar da parlamento ile yerel örgütlerdir


Bu konuda çalışma yapan herkesi, mutlaka ve mutlaka bilinç düzeyindeki kampanyada çalışma yapmaya davet ediyorum ve bunun zorunlu bir görev olduğuna inanıyorum


Türkiye'deki her mimarın, her restoratörün, her arkeoloğun tabiatını ve tarihini seven her insanın, demokrasi konusu üzerinde ortak çıkarlar, toplum çıkarları üzerinde, buna yatırılacak fonlar üzerinde, yani Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde ve bunun aracı olan planlama üzerinde mutlaka ve mutlaka kamuoyu yaratması; yaşamının önemli bir faaliyet alanını, vaktini, kaynağını, meslek örgütünü buna ayırması gerektiğine inanıyorum


Aslında yapısal çözüm, tüm koruma etkinliklerinde, gerek yerel yönetimler, gerekse merkezi yönetim düzeyinde "meslek odaları denetiminin" getirilmesidir


Gerek planlama, gerek restorasyon gerekse koruma projelerinde, "meslek odalarının" onayı yasal bir zorunluluk haline getirilmelidir


Bu sorun çözülmediği takdirde, biz, dünya çapındaki değerli beyinlerimizle buralarda daha çok sempozyumlar yaparız Ağlaya ağlaya sorunlarımızı anlatır, bu salonlardan çıkarız ve hiçbir sorunu çözemeyiz


Alinti

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.