![]() |
Osmanlı’Da Kıyafet Yasağı Varmıydı |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Osmanlı’Da Kıyafet Yasağı VarmıydıOsmanlı’da Kıyafet Yasağı - Osmanlı’da Kıyafet Düzeni - Osmanlı Dönemi Kıyafet Yasağı Osmanlı’nın fert, toplum ve devlet hayatında dengesizliğe ve başıbozukluğa yer yoktur ![]() ![]() Moral Dünyası dergisinde Yavuz Bahadıroğlu’nun kaleme aldığı yazıda Osmanlı insanının nasıl kıyafetler giydiğini yazdı ![]() Osmanlı tebaasının kıyafetleri de, bu çerçevede düzenlenmişti ![]() ![]() ![]() Öncelikle belirtmeliyim ki, Osmanlı Devleti hayatın hiçbir alanında boşluk bırakmayan mükemmel bir organizasyondur ![]() ![]() Anlayacağınız, Osmanlı’nın fert, toplum ve devlet hayatında dengesizliğe, başıbozukluğa, kargaşaya yer yoktur ![]() ![]() Osmanlı tebaasının kıyafetleri de, bu genel nizam ve intizam içinde düzenlenmişti ![]() ![]() Ama devletin belirlediği ayrıntı değil, kaba çizgilerdi ![]() ![]() ![]() Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden hemen sonra, Galata Kulesi çevresindeki köylerde yaşayan Hıristiyan Cenevizlilere hitaben yayınladığı “Amanname”de, Hıristiyanlara ve sair dinlere mensup olanlara inanç-ibadet özgürlüğünün hemen arkasından “kıyafet” özgürlüğü tanıması, konunun ne kadar önemli olduğunu ve ecdadımızın bu konuda ne kadar hassas, hatta demokratik davrandığını göstermektedir ![]() Kıyafet konusunda devlet, bugünkü Türkiye’de, İran’da ve başka bazı ülkelerde olduğu gibi, belirli kıyafetlerin giyilmesi konusunda halkı zorlamaz (başını aç ya da kapa demez, bunlar doğal süreç içinde oluşurdu) kendi dinî yahut millî tercihini dayatmazdı ![]() ![]() ![]() ![]() Müslüman Osmanlılar, kendi inançlarını dosdoğru yaşar, kendi kıyafetlerine inançları çerçevesinde özen gösterir, bu konuda başka dinlere mensup olanlar zorlanmazdı ![]() ![]() Rum ve Musevi kadınlar, Fatih’in “Amanname”si mucibince özgürce giyinirler, tercih ettikleri kıyafetle İstanbul’un ve ülkenin her yerine gidebilirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Devr-i Saadet modeline uygunluk Sırası gelmişken, şu kadarını ifade etmeliyim ki, Osmanlı sistematiğinin özü “devlet” olsa da kökleri “cemaat”ti ![]() ![]() ![]() Her gayrimüslim cemaat ayrı bir “millet” olarak algılanır, her gayrimüslim birey de bu topluluğun mensubu olarak saygı görürdü ![]() Kıyafet meselesi de işte bu genel çerçevenin bir parçasıdır ![]() Devir devir farklılıklar göstermekle birlikte, genel olarak Osmanlı insanının kıyafeti, Devr-i Saadet insanının kıyafetine benziyordu ![]() Ama gayrimüslimler buna zorlanmıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Erkekte ve kadında başlar örtülüydü ![]() ![]() Osmanlı Devleti’nde resmî devlet görevlileri ile bir kısım bürokratlar, doğal olarak belirli kıyafetler giymek zorundaydılar ![]() ![]() ![]() Saray görevlileri, sadrazamlar, paşalar, divan kâtipleri, harem ağaları, cariyeler, ihtisap memurları, bostancıbaşılar, asesler, ilmiye sınıfı mensupları vs ![]() Kullanılan şekiller ve renkler, bazen kişilerin makam ve sosyal konumlarına göre sembolik anlamlar taşırdı… Mesela, Osmanlı Devleti’nde, ilmiye sınıfına mensup âlimler mavi çizme giyerlerdi ![]() ![]() ![]() On sekizinci yüzyılın en ünlü şairlerinden Nedim bir gazelinde, mavi renk çizmeyi şöyle açıklar: “Menhec-i ilmin nice hasm olmasın erbâbına, “Çarhı pâ-mâl etmedir kasd âsmânî mûzeden ![]() Yani, ”İlim adamlarına düşmanlık yapılmasına şaşmamak lazım/ Çünkü onlar mavi renkli çizmeleriyle bulutlara basarlar ![]() ![]() Osmanlı kıyafetleri konusunda, ülkemizde ”Çocuk Kalbi” isimli eseriyle tanınan İtalyan edebiyatçı ve gezgin Edmondo De Amicis’te bazı teferruata rastlıyoruz ![]() “İnsanlar, görevlerine göre, sarıklarının şeklinden, elbise kollarının kesiminden, kürklerin cinsinden, astarların renginden, eyer süslerinden, bazıları çember sakalından, bazıları da bıyığından tanınabiliyor ![]() Şeyhülislam beyaz giyiyor; vezirler açık yeşil, mabeyinciler kızıl… Koyu mavi kıyafet ilk altı kanun zabitine, Mekke, Medine ve İstanbul kadılarına aittir; büyük ulemanın üstünde mor, şeyhlerin üstünde açık mavi renklerin hakimiyeti vardır; çok açık mavi, tımarlı çavuşları ve vezir ağalarını işaret ediyor; koyu yeşil, üzengi ağalarının ve Sancak-ı Şerif’i taşıyanların imtiyazıdır; ıstablıâmire hizmetkârları soluk yeşil giyerler; ordu paşalarının ayaklarında kırmızı, kapı zabitlerinin sarı; ulemanın mavi çizmeleri var…” (Kültür Bakanlığı Yayınları, s ![]() ![]() İlk kıyafet kanunu Bilebildiğim kadarıyla, ilk “kıyafet kanunu”nun altında Kanuni Sultan Süleyman’ın tuğrası var (1520 sonrası) ![]() ![]() ![]() İlk kıyafet tartışması ise Sultan İkinci Mahmud (Padişahlığı: 28 Temmuz 1808-1 Temmuz 1839) döneminde açılmıştır ![]() ![]() Aynı dönemde sarığın yerini fes almıştır ![]() ![]() Sultan İkinci Mahmud, kılık kıyafet mevzuunda halkına örnek olma açısından, önce kendisi kılık kıyafetini değiştirmiş, hatta yeni kıyafetiyle bir de yağlıboya tablosunu yaptırmıştır ![]() ![]() Buna göre “imame” denilen geleneksel sarıkla, “ferace” denilen geleneksel cübbe yalnızca din adamları tarafından giyilebilecek, devlet memurları başta olmak üzere diğer vatandaşların kıyafeti tepeden tırnağa değişecekti ![]() Böylece sarığın yerine fes, şalvarın yerine “setre pantolon”, cübbenin yerine “kaput”, topuklara kadar uzanan iç gömleğin yerine de “İstanbulin” denilen bir nevi “Frenk gömleği” gelmiştir ![]() Gerçi bu Avrupa insanının giydiği kıyafetin motomot taklidi değildi ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı grupların tepkisi o seviyeye çıktı ki, Sultan İkinci Mahmud’a “Gavur Padişah” demekte bir mahzur görmediler ![]() Kaynak: tarihname |
![]() |
![]() |
|