Prof. Dr. Sinsi
|
Anadolu'nun Grek Anakarasına Etkileri
Tanrıça Athena Hakkında - Deniz Tanrıcası Hakkında - Tanrıcalar Ve Efsaneler
Klasik uygarlığın kökeni araştırılınca, klasik kültürün apaçık olarak ilk belirdiği - yani kendilerine sonraları Hellenik diyen toplumun, kendilerine barbar dedikleri yabancılardan ayırdıkları ve Olymposlu tanrıları teşkil ettikleri - yerin, Anadolu'da İonya olduğu anlaşılır (MÖ 9 veya 10 yy)Grekçede ne üzümün, ne şarabın, ne incirin ve özellikle ne de zeytinin adlarının Grekçe aslından olmayıp, birçok dağ, burun ve körfez adları gibi, bir Anadolulu dilin kökeninden oldukları anlaşılmıştır Delice zeytini, Portekiz'den Hindistan'a kadar vardır Ama zeytinin bir besin maddesi olarak kullanışı, Yunanistan'a Anadolu'dan geçmiştir Çünkü Homeros, Anadolu'da zeytinyağının, tuvalet yağı olarak, hatta yazısının başka bir yerinde ilaç olarak kullanıldığını anlatır Tabi ki, bir besin maddesi olarak kullanıldığını yazmaya gerek görmemiştir
Tanrıça Athena'ya atfedilen bir efsane, zeytinin (aşılı) Yunanistan'a nasıl geldiğini ima etme bakımından önemlidir Tanrıca Athena ile denizler tanrısı Poseidon, Atina şehrinin koruyuculuğu için yarışmaya girerler Şehre en faydalı şeyi getiren kazanmış sayılacaktır Poseidon atı, Athena ise zeytin ağacını getirir Athena kazanır ve şehrin koruyucusu olur (İspanyollara da zeytin yiyecek maddesi olarak Araplardan geçmiştir )
Anadolu'dan Yunanistan'a getirilmiş olan bir iki önemli şey arasında, Fenike'den alındığı iddia edilen bir alfabe vardır Bu fonetik alfabe, ilk önce Anadolu'da kullanıldı O zaman Yunanistan, yazıya şiddetli bir gereksinim duymayacak kadar geri idi Hatta orası tamami ile kültürsüz ve vahşi bir yer sayılabilirdi Ve böyledir ki, Homeros ve ondan iki yüzyıl sonra babasıy ile birlikte Anadolu'dan Yunanistana göç eden Hesiodos, düşlerini, anılarını ve düşüncelerini, ancak İon lehçesinde yazabildiler İon lehçesi ise, en eski Grek lehçesidir Yani ondan önce gelmiş ve kullanılmış bir başka lehçe yoktur
Yunanistan'da Atinalı Solon, Grek kültürünün Yunanistan'daki ilk temsilcisi sayılır İsa'dan önce Altıncı Yüzyılda yaşamış olan bu adam, bir tüccardı ve işlerini görmek üzere Anadolu'ya gidip gelirdi Anadolu'da gelişmiş sosyal kurulları gördü Anadolu'da öğrendiği İon lehçesinde şiirler yazdı Ama şiirlerini, kendisinden önce gelen Midillili Sappho ya da Paroslu Arkhilokhos gibi şair olduğu için değil, o devirde yazı manzum olarak yazıldığı için yazdı Yoksa Solon yüz yıl sonra gelseydi, mutlaka nesir yazardı Solon, o sıralarda, okuma yazma bilen, dünya görmüş bir adam olduğu için, arkhon (kanun yapıcı hakim ) seçildi
Yunanistan'da Hellen bilincinin Anadolu'dan Yunanistan'a geçmesi, İsa'dan önce 6 y y da olmaya başladı Ancak İsa'dan önce, 560-527 yılları arasında yani Atina'da Peisistratos zamanındadır ki, Homeros'un eserleri Yunan yarımadasına geçti ve Atina'nın Panathenaia festivallerinde bile belli sıra ile okunmaya başladı İşte o zaman, bu eserler, Atina'da kutsallaştırıldı ve oradan bütün Yunanistan'a yayılarak Hellenik bilinç ortaya çıktı Bu arada, Anadolu'dan Yunanistan'a geçen Olymposlu tanrılar ile Hellenlerin dini de bulundu
İonlu bilinç, Anadolu'da geliştikten ancak üç yüzyıl sonra Yunanistan'a geçebilmiştir
Herodotos: '' Homeros ile Hesiodos, Grek tanrılar hanedanını kurdular, görevlerini ve sanatlarını tayin ettiler '' diye yazar ve bu işin, kendi gününden (M Ö 430) dört yüz yıl önce olduğunu ekler (Anadolu Tanrıları -Halikarnas Balıkçısı)
Homeros ile Hesiodos, bu tanrıları tutup yoktan var etmediler Anadolu'dan dillerini, klasik bilinci ve Hellenik denilen uygarlığın temelleri ile birlikte tanrıları da aldılar
M Ö 490 yılına doğru Yunanistan'ın Persler tarafindan istilası, klasik kültürün ve Yunan uygarlığının geçirdiği en büyük ikinci tehlikedir Çünkü Persler Anadolu'da zaptettikleri İonya'nın ve Karya'nın sosyal kurumlarına dokunmadılar Ve Güney Anadolu'daki klasik kültür hareketi devam etti, gelişti Halbuki anakarada baş gösteren birinci büyük tehlike, M Ö Yedinci Yüzyılda Yunanistan'da Orfik'lerin mistik tarikat ve dininin yayılmasıydı Yakın Doğudaki bu yeni din, eğer Yunanistan'da bütün hurafeleri, sırları ve sihirleriyle kökleşseydi, muhakkak akılcılığı, felsefeyi ve ruh özgürlüğünü boğar, hayatı akla ve güzelliğe dayanan bir uygarlığı tamamen söndürürdü Orfizm temelleri üzerine gelişmiş bir tarih ve uygarlık zincirini bugün düşünmek bile insanı ürpertiyor
Anakarada yaşam koşularının Anadolu'ya göre daha ağır olmasından dolayı kötümser yapıya sahip halk tarafından Orfizm çabuk sayılacak bir sürede Yunanistan'da benimsendi Eleusis'te tutunan Orfizm akımına, ''Eleusis sırları'' diye yeni bir ad takıldı Bu sırlara göre alt dünya tanrısı İakkhos, tanrıcalar ise Demeter ile Persephone idi Bu sıralarda Sisam adasında dahi bilgin Pythagoras (Büyük bir matamatikçi olmasına rağmen), Sicilyada da Batıni yeni bir Orfik mezhebini yaymaya koyuldular Orfizm o dönemde başta Aiskhylos ve Pindaros olamak üzere edebiyatta etki yaptı Hatta Orfizm Platon'a bile uyumlu geldi
İonya burnunun dibinde ki bu zehire karşı panzehir vazifesi gördüler Anadolu'da tanrı bilim ile fen bilimlerini birbirlerinden ayıran hareket Orfizm'den çok önce başlamıştı Anadolunun bu iki bilimi birbirinden ayırması klasik uygarlığı, rahipler tarafından dogmatik bir biçimde yorumlanarak, bir dinin baskısı altında mahvolmaktan kurtardı Anadolu'da diyalektik felsefenin kurucuları sayılan Ephesos'lu Herakleitos ve Kolophon'lu Ksenophanes'un bulunması hem Anadolu'yu Pers istilasından hem de Orfizm tehlikesinden kurtardılar
Ksenophanes, Anadolu'yu terkederek Yunanistan ve İtalya'da şehir şehir dolaştı ve Greklerin dinine ve ideallerine şiddetle hücüm etti Özellikle atlet idealini komik buldu Bir yarışı veya atletik müsabakayı kazanana karşı gösterilen saygıyı delilik saydı ''Aklımız ölümlü hayvan ve beygir kuvvetinden daha iyidir'' Tanrılar için ise ''Eğer öküzlerin, beygirlerin ve aslanların kendilerine tanrı yapan elleri olsaydı, onlarda tanrılarını öküz, beygir ve aslan biçiminde yaparlardı'' dedi
Ksenophanes, yanında tambur ve bağlama çalan bir köle ile devrimci düşüncelerini diyar diyar yaydı Ksenophanes, yalnız yıkıcı değil aynı zamanda yapıcı idi Felsefede baş prensibi, tek tanrı idi Ama bu tanrı evren ile birleşiyordu Bu tek tanrı ile birlikte doğaya hayat veren birkaç ikinci derece tanrı kabul etmişti
Öteki dev Ephesoslu Herakleitos ''Hep akar ve hiç bir zaman hiç bir yerde durmaz'' diyerek, dünyada bir ''statuko'' nun var olduğunu ilk anlayandır
Herakleitos, Ksenophanes ile büyük farklılıklar gösterir O siyasette bir aristokrat idi, ancak aydın olan birkaç seçkin zenginin anlayabileceği güç bir üslup ile yazıyordu Yaşlanınca felsefe kitaplarını Ephesos'ta Artemis tapınağına bırakarak, son günlerini yaşamak üzere, şehrin yakınındaki bir ormana yapayanlız yerleşti Sürekli değişmeyi, varlışın değişmeden (akmadan) ibaret olduğunu tespit eden doktrini buldu ''Hep akar'' ve ''Biziz ve değiliz'' dedi Bununla kalmayarak, görecelilik (rölativite) doktrininin filizlerini attı: ''Kötü ve iyi aynı şeydir '' diyordu Kendinden önce gelen tüm İonya filozoflarının hepsinden daha büyük bir dehaya sahip olan bu adam, kendinden sonra gelenleri de heybeti ile etkilemiştir
Klasik uygarlığın dayanağı, iskeleti felsefeydi Anadolu İonya'sının bu kişileri ve onlar gibi olanların verdiği savaş sonunda klasik uygarlığı tehdit eden Orfizm tehlikesi ortadan kansız ve savaşsız bir şekilde kalktı Bu devre ''Yedi Hakimler'' devri denir
Bunlar:
Atinalı Solon,
Koentli Periandros,
Spartalı Kylon,
Midillili Pittakos, (*)
Prieneli Bies, (*)
Miletli Thales, (*)
Lindoslu Kleobulos (*)
Yukarıda ki listede işaretlenmiş olanlar Anadolu'ludur Kalanların birinin Atinalı, diğerinin Koentli, ötekinin Spartalı olması anakaradaki üç önemli bölgeden birer temsilci bulunması politikti Bu bölümde yazdıklarımız, İon kültürünün tamamen Anadolu'dan Yunanistan'a geçtikten sonra bile, Yunanistan'da başgösteren tehlikenin gene İon'larca yok edildiğini göstermektedir
Plastik sanatlara gelince, anakaranın Mora yarımadası ile Batı Anadolu'da aynı zamanda gelişti Her ikisi de Girit'in etkisi altında kaldılar Karya ve İonya'da Girit'ten başka doğal olarak Batı Anadolu etkisi de oldu İonya, Mora yarımadasına oranla zerafeti, ayrıntıları ve yumuşaklığıı ile üstündür
İlk çağın başlıca heykeltıraşları: Myron, Polykleitos ve Pheidias'tır İkinci dönemde ise Praksiteles, Skopas ve Lysippos'tur Bunlardan Praksiteles hariç hepsi Yunanlı ve çoğu Atinalıdır Üçüncü dönemde (Büyük İskender zamanı) ve sonrasında Rodos ile Bergama başta gelir
Ne yazık ki, ilk çağdan hiç resim kalmamıştır O zamanın ressamları hakkında bildiklerimiz Pausanias, Plinius ve Lucianus gibi tarihçilerin anlatıları ile sınırlı kalıyor Ama vazo gibi kazılardan elde edilen buluntuların üzerlerindeki resimlere bakarak o devirde resim sanatının oldukca ileri bir düzeyde olduğunu söyleyebiliriz Eski tarihin en büyük ressamı Apelles Anadolu'da Kolophonludur Kendisi Ephesoslu Ephoros stüdyosunda çalışmıştır Ressam Parrhasios Ephesoslu, Polygnotos Thasoslu ve Parrhasios İtalyandır
|