Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kitap Dünyası

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anlamına, arası, edebiyat, galat, gelir, sözlüğü, terimleri, yanlış

Edebiyat Terimleri Sözlüğü | G - L Arası, Galat: Yanlış Anlamına Gelir ...

Eski 07-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Edebiyat Terimleri Sözlüğü | G - L Arası, Galat: Yanlış Anlamına Gelir ...



G

GALAT

Yanlış anlamına gelir Bir kelimenin ilk veya kitapta yazılmış şeklinden başka söylenmesi Çokluk şekli galâtat’tır Yanlış olduğu bilindiği halde kullanılmasında sakınca görülmeyen kelime veya kelime grubuna galat-ı meşhur adı verilir Örnek:

Aslında çokluk olan evlat, eşkıya, evrak kelimelerinin evlatlar, eşkıyalar, evraklar şeklinde tekrar çokluk yapılarak kullanılması gibi

"Galat-ı meşhur, lügât-ı fasîhten evlâdır" sözüyle yanlış kullanılan yerleşmiş kelimelerin tercih edilebileceği belirtilir

Genellikle latife, alay isteği ile bir kelimeyi şekil, üslûp ve anlam bakımından dildeki kullanışına aykırı kullanmaya galat-ı tahakkumi veya kıyasa muhalefet denir

GARABET

Dilden düşmüş veya çok az kullanılıp henüz ayılmamış kelimelerin kullanılmasıyla meydana gelen fesahat bozukluğu Böyle kelimeler için garib, vehşî isimlerinin kullanıldığı görülür

Bu durum eski edebiyatta çok ortaya çıkardı Şair ve yazarlar ya ustalık göstermek için ya da seci, kafiye zorlamalarından dolayı Arapça ve Farsça’dan işitilmedik kelimeler alarak kullanmışlardır

Söylendikleri zaman uygun olan, ancak bugün terkedilmiş sözler garib-i hüsn, hiçbir devirde benimsenmemiş sözler de garib-i kubh diye adlandırılır

Bir mecburiyet karşısında kullanılan garip kelimelere muvafık, zorunluluk olmadan kullanılanlara ise muhalif denir

GEÇİŞ

İki parafraf arasında bir düşünceden diğerine geçilirken bu fikirlerin bağlanması Paragraflar arasındaki geçişin azlığı veya çokluğu yazının açık, doğal oluşuna göre değişir Bağlanma açıksa geçişe gerek kalmaz Geçişlerin kısa olmasına dikkat edilir Geçiş için, fakat, bundan dolayı, kaldı ki gibi edatlar yeterli görülebilir

GEZMECE

Aşıkların yolculukta uğradıkları yerleri anlatan methiyeli veya taşlamalı deyişler Gezmeceler onbirli destan veya sekizli kesik (semai) biçiminde söylenir Gezilen yerler sırayla anlatılırsa, deyiş, sıra gezmece veya sıralı gezmece adını alır Kerem’in (Aslı’nın âşığı) Pasin, Erzurum köyleri için söylediği deyişler bilinen en eski gezmecelerdir


GİRİZGÂH

Kasidelerin nesip bölümünden sonra medhiye bölümüne geçerken söylenen beyit veya beyitler Aslı girizgâhdır ve kaçış yeri anlamına gelir Kasideler çokluk bir tasvirle başlar Ardından girizgahla asıl amaca geçilir Şair esprili bir sözle övgüye başladığını belirtir

GNOMİK

Anlamlı sözleri nazımla anlatan manzum türü


GRAMER

Bir dili meydana getiren ses, sözcük yapılışı, sözcük haznesi, anlam değişmeleri, cümle kuruluşu gibi unsurları inceleyip kurallara bağlayan dil bilgisi Yunanca gramma kökünden geliyor


GÜLDESTE

Seçme manzum ya da nesir yazılarının toplandığı dergi Antoloji de denebilir


GÜNLÜK

Bir kişinin düşüncelerini, duygu ve gözlemlerini günü gününe yazdığı ve o günün tarihini koyduğu yazılar Ruzname olarak da bilinir Günlük bir tür anıdır Ancak günlük günü gününe yazılır, anı ise olayların yaşanmasından sonra kaleme alınır

H

HÂBNAME

Bir olay, bir kişiyle ilgili düşünceleri sanki rüyada görmüş gibi anlatarak yazılmış eserler Hâbnameler nesir ya da nazım olabilir Ziya Paşa ile Namık Kemal’in "Rüya" adlı eserleri bu türe örnektir

HÂCİB

İki ya da daha fazla kafiyeli olan manzumelerdeki bazı sözcük ya da sözcükler Sözcük anlamı perdeci, perde ağasıdır Bu şekildeki kafiyelere mahcub adı verilir Örneğin


Âlem esir-I dest-I meşiyyet değil midir

Âdem zebun-I penç-I kudret değil midir

Avnî

HÂFIZ-I KÜTÜB

Kitapları koruyan kişi Eskiden kütüphaneciler bu isimle adlandırılırdı

HANE

Divan ve halk edebiyatında dörtlüklerden kurulu nazım türlerinin her bir dörtlüğü

HASASET

Sözcük anlamı cimrilik Ahlaka aykırı sayılan sözcükleri edebi eserlerde kullanmaya denir Ters anlamlısı "asalet"tir


HAŞİYE

Bir metnin altına ya da kenarına konuyla ilgili açıklayıcı bilgiler yazmak Eskiden yeni kitaplar yazmak yerine mevcuk kitaplar bu notlarla zenginleştirilirdi Haşiye yazmaya tahşiye, tahşiye yazan kişiye muhaşşi, haşiyeli eserlere de muhaşşa ismi verilir

HAŞV ya da HAŞİV

Yazıda gereksiz söz bulunması Eş anlamlı sözcüğü sık sık kullanmak, anlam için gerekli olmayan kelimeler bulundurmak, aynı fikri değişik kelimelerle tekrar etmek, aynı anlama gelen kelimeleri art arda söylemek, yazıya yabancı fikir ve hayal karıştırmak haşivdir Eskiler seci, söz sanatları ve vezin için yazı veya şiire fazla söz katarlardı Edebiyatımızda haşiv örnekleri çok fazladır Ü (ve) edatıyla bağlanan eş anlamlı sözler sık sık kullanılmıştır Örnek:

Ahd ü peyman, bey ü füruhi, ceng ü harb, etraf ü cevanib, feth ü küşad, ferid ü yekta, ilm ü irfan, medh ü sitayiş, sehl ü asan, vak ü zaman

Şeyh Galib’in şu beyti haşvin açık bir örneğidir:


Var mı hele söylenmedik söz

Kalmış mı meğer denilmedik söz


Haşv müfsid ve gayr-i müfsid olmak üzere ikiye ayrılır

1 Haşv-i müfsid: Anlatımı bozan söz kalabalığı için kullanılır Yazarın neyi nasıl anlatacağı hakkında kesin fikri olmazsa fikir anlaşılmaz hale gelir, maksat ifade edilmez

2 2 Haşv-i gayr-i müfsid: Fikri anlaşılmaz hâle sokmayan söz kalabalığı için kullanılır Kabîh, malih ve mutavassıta olmak üzere üçe ayrılır

a Haşv-i kabîh: İfadeye çirkinlik veren fazlalıklar Söylenmiş bir fikrin eş anlamlı kelimelerle tekrarlanmasında kabîh haşiv görülür

b Haşv-i melih: Söze güzellik ve kuvvet kazandırmak için söylenir Gereksiz gibi görünen bu sözler ikinci derecede anlam ifade ederler

c Haşv-i mutavassıta: İfadeye güzellik vermediği gibi çirkinlik de vermeyen fazla söze denir Pek fark edilmeyen eş anlamlı kelimelerin tekrarıyla meydana gelir

Bir beytin iki mısrasının baş ve son parçaları arasında bulunan parçalara da haşiv denir

HATIRAT

Bir kimsenin kendi hayatını, yaşadığı devrede gördüğü veya duyduğu olayları anlattığı yazılardır Hatıratı, otobiyografiden ayıran özellik şudur: Otobiyografilerde yazar doğrudan kendi hayatını anlatır, duygu ve düşünceleri geniş yer tutar Hatıratta ise, kendi hayatıyla birlikte dönemini ve çevresini anlatır Bazen yazarın kendisini geriye çekerek sadece çevresini verdiği de görülür


HAYFA

"Yazık, eyvah!" anlamlarına gelen bu kelime Arap harfleri ile bir kelime, noktalı, bir kelime noktasız düzenlenen yazıların adıdır Tarih mısralarında keder ifadesi için kullanılır


HÂYÎDE

Ağızdan ağıza dolaşmış, herkes tarafından kullanılmış, çok duyulmuş söz Edebiyatta bu tür sözlerin kullanılması kusurlu sayılır Örnek:


Hâyîde edâya sanma kim el

Bir kerre daha demişler evvel


Şeyh Galib

HAZF

"Giderme, kaldırma" anlamına gelir Bir ifadedeki kelimelerin bir veya bir kaçını ya da bazı cümleleri kaldırma suretiyle yapılan söz kısaltmasına denir Kasdedilen anlamı tek bir kelime ile söylemeye de hazf ü takdir denir Arap harfi Türçe metinlerde noktasız harflerle meydana getirilen söz için de bu tabir kullanılır Bî-nukat, tecrid gibi sözcükler de aynı anlama gelir

HİCVİYE

Kişilerin veya toplumun kötü yönlerini, kusurlarını, gülünç durumlarını alaylı bir dille ortaya koyan manzum yazılar Medhiye’nin tersi kabul edilir Yergi de denen hicviye halk edebiyatında taşlama adını alır Hicviyelerde mübalağalı üslûp kullanılır Hicvedilen kişi şahsiyetinin gerçek yönleriyle ilgisi olmayan yergi ve sövgülerle aşağılanır


HİKMET

Doğadaki nesnelerin mahiyetini, asıllarını anlatan bilgi, ahlaki ve öğüt verici sözdür Edebiyatta, dini-ahlaki konuları işleyen, nasihat eden, atasözleri ve öğütlerle süslü nazma denir Bu tür şiirler hikemi şiirler diye bilinir

HİLYE

Hz Muhammed’in iç ve dış vasıflarını anlatan yazılar Kelime, "Süs, ziynet, cevher, güzel yüz, güzellikler" anlamında Hilyelerde Hz Muhammed’in göz ve saç rengi, şekli, boyunun uzunluğu, konuşması, sesinin tonu, belli başlı tavrı, bedeni ve diğer maddi özellikleri tanımlanır Mevlid ve mirâciyeler gibi İslamiyet’in gelişme döneminde ortaya çıktı Osmanlı döneminde yaygınlaşarak orijinal eserler yazıldı Hilye ismi de bu dönemde verildi


HİTABET

Söz söyleme sanatı Bir topluluğa bir fikri, bir davayı aşılamak, bilgi vermek için yapılan konuşma

HÜSN-İ TA’LİL

Anlamla ilgili edebi sanat Divan edebiyatında bir olayın meydana gelişini hayali ve güzel bir nedene bağlama yoluyla yapılır Bu nedenin gerçekle ilgili olmaması ve kesin bir etkeninin bulunması gerekir Hüsn-i tevcih diye de anlandırılır Eğer neden, güya, sanki, acep, acaba, meğer gibi sözcüklerle olasılıklara dayandırılırsa şibh-i hüsn-i ta’lil (yani yarım hüsn-i ta’lil) yapılmış olur Örnek:


Aceb bi bağ kenârında dursa lâle hacil

Ki lâlezâr-ı cemâlinde hûr u zârındır

Ahmet Paşa

(Lale bağ kenarında utungaç dursa şaşılır mı? Çünkü o lale bahçesine benzeyen yüzünün güzelliği yanında senin bir düşkünündür Yani şair, sevgiliye, "senin yanakların o kadar kırmızı ki, lale bile onun yanında utanır kızarır" diyor Lalenin kırmızılığı güzel bir nedene bağlanıyor)






İBDA

Yaşanılan dönemin sanat anlayışı içinde olağanüstü bir eser yaratma Örneğin Fuzûlî’nin Leyla vü Mecnun’u, Şeyh Galib’in Hüsn-ü Aşk’ı birer ibda kabul edilir İbda eser verebilenlere mübdi, ibdakâr, eserleri de bedia olarak adlandırılır

İBHAM

Bir edebi eserde isteyerek ve bilinçli olarak yapılan kapalılıktır Sanatçı, sözün anlamını hemen anlaşılmayacak şekilde kapalı tutarak, okuyucusunu düşündürmeyi amaçlar Sanatçının istemeden, bilinçsiz olarak yaptığı kapalılığa ise "te’kid" adı verilir Örnek:


Nasıl istersen öyle dinle, bakın:

Dalların zirvesindeyiz ancak

Yarı yoldan ziyade yerden uzak

Yarı yoldan ziyade mâha yakın


Ahmed Haşim

İCAZ

Bir düşünceyi çok az sözcükle özlü bir şekilde anlatmadır Kısaltmanın anlamı güçleştirmemesine dikkat edilir Buna icaz-ı muhil denir Az söz yüklü anlamla ifadeye makbul icaz denir Atasözleri, vecizeler, hikmetli sözler bu gruba girer Makbul icaz iki türdür: Hafz yoluyla icaz: Anlama zarar vermeyecek şekilde bazı sözcükler atılır Bu cümle çıkarılarak da yapılabilir Sözcük çıkarmaya icaz bi’l-harf denir Örnek:


Bir pâreye bini âferinin

Pâpûşu atıldu Gevherî’nin


Ziya Paşa


Şair burada "papucu dama atıldı’yı "papucu atıldı" diye kısaltmış

İcaz, cümle çıkarılarak yapılırsa icaz bi’l cümel adını alır Örnek:


"Ahmet ders çalışsaydı…" Burada "başarılı olacaktı" cümlesi çıkarılmış

Tazammum yoluyla icaz: İfadeden sözcük ve cümle atılmadan yapılan icazdır İki türü vardır

İcaz bi’t-takdîr: Amaç az sözcükle anlatılırken ihatalı anlam da çıkar Örneğin "Ateş düştüğü yeri yakar"

İvaz bi’l-kasr: Hiçbir sözcük atılmadan anlamca zengindir Örneğin "Akacak kan damarda durmaz" gibi

İDGAM

Birbirine yakın iki harfi tek yazarak vurgulu okumak Örneğin çakal yazıp çakkal okuma gibi

İDİL

Eski Yunan şiirinde mitolojik, epik ve pastoral şiirlerin genel adı Günümüzde sevgi ve mutluluk işleyen şiir türü

İDMAC

Sözcük anlamı sıkıştırmak Edebiyatta sözde ve yazıda övgü içinde övgü ya da aşagğılama içinde aşağılama yapmayı tanımlar Övgü içinde övgü yapmaya istitbâ adı da verilir Örnek:


Sadrında seni eyleye Hak dâim ü bâki

Hep âlemin etdikleri şimdi bu duâdır


Nedim

Şair sadrazama dua ediyor ama bu duanın herkes tarafından yapıldığını belirterek övgü içinde övgü yapıyor


İFRAT

Bir sıfatı aşırı ölçüde şiddetlendirmektir Mübalağa (abartma) sanatının bir türüdür

İGARE

Bir şairin şirinin bir başka şair tarafından benimsenmesi anlamındaki sirkat’ın türü Benimsenin şiirde bazı değişiklikler yapılır veya sadece bazı sözcükler alınırsa sirkat, igare (nesh olarak da adlandırılır) olur Şiirin sözcükleri değil anlamı benimsenmişse ilmâd ya da selh adı verilir Örnek:


Rıza Tevfik’in 1925’te yazdığı Cüniye başlıklı şiirin ilk dörtlüğü:

O gece ne kadar güzeldi kâinat

Havvâda bir safâ cereyânı vardı

Dağlardan taşlardan taşıyordu hayat

Guyibâr-I aşkın fezeyânı vardı


Nihal Atsız’ın 1933’te yazdığı Dün Gece başlıklı şiirin ilk dörtlüğü:

Dün gece ne kadar güzeldi âlem

Göklerin şanlı bir mehtâbı vardı

Sevdânın topraktan taştığı bu dem

Günâh-I aşkın da sevabı vardı

İHAM

Anlamla ilgili edebi sanat İki ya da daha fazla anlamı olan sözcüğün en uzak anlamıyla kullanılması Eğer sözcügün iki anlamının da konuyla ilisi olursa "ilham", sözcüğün özellikle gerçekten çok mecaz anlamı kastedilirse "kinaye" yapılmış olur Örnek:


Sahn-ı çemende durma saalınsun sabâ ile

Azâdedir nihâl bugün berg ü bârdan


Bakî

("Fidan bugün yaprak ve bardan kurtulup serbet kaldı, artık bahçenin ortasında rüzgarla salınsın" Bâr sözcüğü hem meyve hem yük anlamındadır Bâr’dan kurtulmakla ağaçlar hem meyveden hem de yükten kurtulurlar Şair burada bâr’ın bu iki anlamını kastederek iham yapıyor


İHTİRA

Daha önce hiçbir şairin kullanmadığı sözcük, deyim ve üslupları tanımlar

İHTİSAR

Bir düşüncenin az sözle anlatılmasıdır Geniş açıklamalara, tanımlamalara girilmeden konu yalın ve doğal bir şekilde anlatılır Bu bakımdan icaz’a benzer


İKMAL

Bir cümledeki anlamı, ardından gelen cümleyle tamamlamak Her iki cümlenin öznesi de çoğunlukla ortaktır ve ilk cümlede yer alır Örnek:


Merd olan kizbe tenezzül etmez

Zillet-i kizbe tahammül etmez


Nabî

İKSAR

Kusur sayılan sanatlardandır Bir düşünceyi gereksiz şekilde uzatılan ve tekrarlanan sözcüklerle anlatmaktır Örneğin "Ali gitti mi?" sorusuna karşılık "evet" ya da "hayır" yerine "Ali gitti, gelmedi" yanıtı vermek gibi


İKTİBAS

Anlamı güçlendirmek için söze ayet ve hadisler katılmasıyla yapılan sanat Ayet ve hadisler aynen kullanılabilir ya da çevirisinin bir bölümü tercih edilebilir Örnek:


Zalimlere bir gün dedirtir kudret-i Mevlâ

"Tallahi lekad âsereke’llahü aleyna"


Ziya Paşa

(Yusuf Suresi ayet 91: Tanrı hakkı için Allah seni bize üstün kıldı)

İLMAM

Bir şairin, başka bir şairin şiirini biraz değiştirerek sahiplenmesi Örnek:


Şâdî-i vuslat niçin tahammîl-i nâz eyler bana

Rind-i şâdî-düşmenim ben gam niyâz eyler bana


Nâil-î Kadîm


Tiğ-ı istisnâ çekip gamzen ne nâr eyler bana

Afet-i aşkın kazâ arz-ı niyâz eyler bana


Namık Kemal

İLTİFAT

Sözü konuyla ilgili bir başka yöne çevirme şeklindeki edebi sanat Bir yeri, olayı, duyguyu, düşünceyi anlatırken birden söz yine konuyla ilgili başka bir yere, olaya, düşünceye, duyguya çevrilir


İLTİZAM

Şiirde kafiyeyi sağlayan ya da düzyazıda "seci" olarak kullanılan sözcükten önce gelen ve kafiye ile aynı sayıda harf içeren benzer sözcükler kullanarak yapılan sanattırÖrnek: Merasim-i tevkîr-i tevfirinde ihmal-ü taksîr olunmayup hıl-i fâhire ve in’âmât-ı zâhire ve ziyâfât-ı vâfire ile Zülkadiroğlu tâifesi muğtenem oldular


İNSİCAM

Sözün düzgün, tutarlı ve birbirine bağlanak söylenmesi Sözcükler titizlikle seçilir, art arda gelen cümlelerde anlamlı bir diziliş aranır

İNŞA

Divan edebiyatında edebi sanatlarla yüklü, süslü düzyazılara verilen isim İnşa yazanlara "münşi" denir Günümüzdeki anlamı kompozisyon

İNTİHAL

Başkasına ait eserlerden parçalar alıp kendisininmiş gibi gösterme Aşırma veya ahz u sirkat tabirleri de aynı anlama gelir İntihal şiirde olursa şirkat-ı şi’r bu işi yapan da düzd-i sühan (söz hırsızı) diye anılır Sünbülzâde Vehbi, Sirkat-ı şi’r (şiir çalma) olayı için şu beyti söylemiştir:


Sirkat-ı şi’r edene kat’i zeban lâzımdır

Böyledir şer-i belâgatle fetâvâ-yı sühan


İRSAL-I MESEL

Anlamla ilgili sanatlardandır Söylenen fikri kuvvetlendirmek için araya atasözü veya atasözü değerinde örnekler katmaya denir İleri sürülen düşünce, kendisiyle ortak nokta bulunmayan başka bir düşünceyle birlikte kullanılır İrad-ı mesel de denir Örnekler genellikle herkes tarafından bilinen, söylenen, kabul edilen atasözleri, vecizeler ve hikmetli sözlerden seçilir


Örnek: Tok olanlar bilemez çektiğini aç kalanın

Sırtı pek kimseye ahvâl-i şita yaz görülür


Samî

İSTİDRAD

Uygun bir yerde konu dışında bir şey anlatmak Konuya açıklık getirmek, okuyucunun veya dinleyicinin istifadesini sağlamak için bu yola başvurulur Bu tür ara girişler "İstidrad" başlığı ile yazılır, bitiş yeri ayrıca belirtilirdi Sonra bu yöntem bırakıldı, başlık koymadan açıklama yapıp "Sadede gelelim" sözüyle asıl konuya dönülmeye başlandı Zamanımızda istidradlar kısa olmak kaydıyla parantez veya iki çizgi arasında yapılır


İSTİDRÂK

Anlamla ilgili sanatlardandır Över gibi görünerek yerme ve yerer gibi görünerek övmek
1 Övme yoluyla yerme: Eskiler te’küdü’z-zemm bi-mâ yüşebbihü’l medh derlerdir Kişi övmeye benzer sözlerle, kuvvetle yerilir

Ali Paşa’nın Girit’teki başarısızlığını dile getiren Ziya Paşa’nın Zafernâme’sinden alınan şu beyitler bu sanatın en güzel örneklerinden


Bârek-Allah zehî kevkebe-i âlel’al

Levhaş-Allah, aceb nusret-i feyz ü ikbâl!


Hak bu kim görmedi ağaz edeli devre elek

Böyle bir tefh ü zafer böyle şükûh ü iclâl


Lerze saldı feleğe nâre-i "Hayyâk Allah"

Râşe verdi küre’yi gulgule-i "Ya Müteâl"


Kimseler olmadı bu feth-i mübîne mazhar

Ne Skender ne Hülâgâ ne Sezar ü Anibal


Âferin himmetine âsaf-ı âli-kadrin,

Oldu şâyeste-I tevfik-i Cenâb-I Müteâl


Girid’I aldı geri himmet-i seyf ü kalemi

Hakkına gelmiş iken dâiye-i istiklâl


Devleti eyledi bir öyle belâdan âzâd

Yoksa pek müşkil olurdu şu zamânda ahvâl


İhtiyar eyledi bu kışda şu müşkil seferi,

Yoksa kim etmiş idi kendisini istiskâl!

2 Yerme yoluyla övme: Eskiler te’kîdü’l-medh bi-mâ yüşebbıhü’z-zemm derlerdi Kişi yermeye benzer sözlerle kuvvetle övülür Örnek:


Dehrde anlamayup bilmediği varsa meğer

Tama’u buğz u nifak u hased u gadr u sitem

Nabî

İSTİFHAM

Anlamla ilgili sanatlardandır Cevap alma gayesi gütmeksizin art arda sorulan sorularla yapılır Sevgi, nefret, teessür, üzüntü, öfke, kin, kıskançlık, ümitsizlik, acz, şaşkınlık, hayret ve hayranlık gibi heyecan verici duygular bu yolla ifade edilir Şair duyguya bağlı olarak kendi kendisine, herkese veya her şeye soru yöneltebilir Düşünce ve kavram üzerine dikkati çekmek için bu sanata başvurulur Aşırı heyecan ve gerilim istifham’ı alelâde soru cümlelerinden ayrılır Örnek:


Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?


Cahit Sıtkı Tarancı


İSTİHDAM

Anlamla ilgili sanatlardandır İki anlamı olan bir kelimeyi, bu iki anlama gelecek şekilde kullanmak Birinde gerçek, diğerinde mecazlı anlam kasdedilir Örnek:


Bahar erdi açıldı sevdiğim hem fasl-ı dey hem gül

Bir sahn-i gülistandan biri fasl-ı gülistanda

Muallim Naci

Bu beyitte açıldı fiili birinci mısrada fasl-ı dey (kış mevsimi)nin uzaklaşması, sona ermesi; ikinci mısrada ise, çiçeğin açılması anlamına geliyor


İSTİHLAF

Türkçedeki sesli harfleri bazı durumlarda uzatmak Örnek:


Verseydi âh-ı mecnûn feryadumun sedâsın

Kuş mı karâr iderdi bâşımdaki yuvâda


Fuzûlî

"başındaki" ve "yuvadaki" kelimelerinde "a"lar uzun okunur

İŞTİKRAR

Sözle ilgili sanatlardandır Aynı kökten türeyen veya aynı köke bağlı harflerin benzerliğinden dolayı aynı kökten türemiş gibi görünen seslerin birarada kullanılmasına denir Örnek:

Kılmagıl muhkem gönül dünyaya akd-i irtibât

Sen bir avâre müsafirsen bu vîrân ribât


Fuzûlî

Ribât ve irtibât aynı kökten gelir


ÎTİLÂF

Uygunluk Kelimenin anlamla uygunluğu, kelimelerin vezinle uygunluğu, kelimelerin diğer kelimelerle uygunluğu, anlamının vezinle uygunluğu ve anlamın anlamla uygunluğu


İTNAB

Sözü, gerektiğinden fazla kelime veya cümle ile uzatma İcaz’ın karşıtı İkiye ayrılır:
1 İtnab-ı makbul: Makbul sayılan söz katmadır Bu çeşitte anlam pekiştirilir, anlatılacak şey abartılır, kastedilen husus fazla tasvir edilir ve üçü birden sağlanır Örnek:

"Yalıların en tabii ve en lüzumlu gezinti vasıtası sandallar! Sade yalıların mı? Boğaziçi’nde herkesin her an, en çok, onlar işine yarıyor Mehtapla gezginci, sâzende köşkü onlar, saz dinleyicilerin mevkibi onlar, yerine göre madrabazların balık deposu onlar, sebze dükkanı, dondurmacı dükkanı, onlar; yörük manav sergisi onlar, tatlı su damacanalarının ambarı onlar, hasta sedyesi onlar"

Ruşen Eşref Ünaydın

2 İtnâb-ı mümel: Makbul sayılmayan söz katmadır İtnab-ı mühil de denir Haşv-ı kabih’ler ve tekrarlar makbul sayılmayan söz katmanlarıdır Örnek:

Duâ ile sözü hatmedelim, zîrâ hakikatte

Sözün gevher olursa yeğdir itnâbından îcâze


Nef’î

K

KALB

Sözle ilgili sanatlardandır Arap harflerine göre bir kelimenin harflerinin yerleri değiştirilerek yapılır Cinas sanatının bir çeşididir Cinas-ı kalb, tecnis-i kalb ve maklûb adlarıyla da bilinir İkiye ayrılır:

1 Kalb-i kül: Tersinden okunduğu zaman da anlamlı olan kelime çıkan sanattır Buna kalb-i muntazam veya aks-i müfred de denir Örnek:


Mûr gibi emrine kılmış itâat halk-ı Rûm

Râm olupdur nitekim Mûsâ’ya ey şeh şihr-i mâr


Sururî Kadim

Mûr: Karınca, Rûm: Anadolu, Râm: İtaat etme, Mâr: Yılan anlamına gelir


2 Kalb-i ba’z: Bir kelimenin harfleri değiştirilerek kelime yazma sanatıdır Buna maklûb muavvec de denir Örnek:


Tahlîsine yok mu duâcı

Câniler içinde kaldı Nâcî


Muallim Naci

Câni: Katil, Nâci: Şairin adı

KARAVELLİ

Asıl hikaye arasına katılan küçük, müstakil hikayeler Hikayelerin içinde manzum parça bulunmaz İbret verici veya güldürücü niteliktedirler Genellikle uzun hikayelerin anlatıldığı toplantılarda zaman zaman dikkatleri başka noktaya çevirmek ve sahneyi değiştirmek için söylenirler


KAT’

Anlamla ilgili sanatlardandır Susmanın söylemekten etkili olacağı yerde sözü kesmeye denir Heyecanın doruğa ulaştığı noktada bu yola başvurulur Genellikle nesirde kullanılan bir sanattır Örnek:


Bu dağın çilesi dolmaz,

Bu dağın çilesi solmaz,

Bu dağ bir

Sus şair,

Hepsini demek olmaz!


Halide Nusret Zorlutuna


KATAR

Halk edebiyatında alt alta sıralanan dörtlüklerin hepsine birden katar denir

KAYABAŞI

Halk edebiyatımızda bir koşma türü Özel ezgiyle okunur Türkülerin ezgilerine göre bölümlenmesinde usulsüz okunan türküler bölümüne girer Konuları kır ve köy hayatıyla ilgilidir Çobantürküsü olarak da bilinir

KELAM-I KİBAR

Ulu söz demektir Velilerin, büyük kişilerin, ahlakçıların özlü sözlerini tanımlamak için kullanılır

KEREM HAVALARI

Saz, bağlama, bozuk düzenler eşliğinde özel bir ezgiyle söylenen türkülerdir Adını öykü kahramanı Kerem’den aldığı sanılıyor Akıcılığından dolayı çok tutulan bir üsluptur Anadolu’nun hemen bütün bölgelerinde söylenir Kerem, yanık Kerem, kesik Kerem, kandilli Kerem gibi bölümlere ayrılır


KESİK

Halk edebiyatımızda hece sayısı 7 ve 8 olan şiirlerin genel adı

L

LÂEDRİ

Arapça sözcük anlamı "bilmiyorum" demek Yazarı bilinmeyen eserler için kullanılır

LEBDEĞMEZ

İçinde "dudak sessiz harfleri" (yani b, f, m, p, v) diye tanımlanan harfler bulunmayan sözcüklerle yazılmış şiirlerdir "Dudakdeğmez" adı da verilir Divan edebiyatında az başvurulan bir yöntemdir Asıl halk edebiyatımızda kullanılır Bu türde şiirler söylemek bir ustalık işareti sayılır Örnek:


Tarik-i aşka gir ehl-i Hüdâ ol

Gönül gel layık-i her itilâ ol


Dilersen dehrde âzâde serlik

Gurur-i câhı terk eyle gedâ ol


Cidâl-i kîl ukale yok nihâyet

Ricalû’llah ile hâl-âşina ol


Çekil izzetle uzlet gûşesine

Azîz ol derd-î şöhretten cûda ol


Dokunmaz leb lebe Remzi okurken

Dehân-i dil-bere nükte nümâ ol


Ahmet Remzi Dede

(Sadece son beyitte dudak sessiz harfleri var)

LİRİK ŞİİR

Din, doğa, aşk, özlem, gurbet, vatan, ölüm gibi konularda kişisel duygulanımların dile getirildiği, çoşkulu bir anlatımın kullanıldığı şiirlerdir Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini genellikle lir eşliğinde söylediği için isim buradan kaynaklanır Türk edebiyatında bir dönem bir tür telli saz olan rebab ile şiir söylendiği için lirik şiire "rebabi" denildi Divan edebiyatında gazel, murabba, şarkı, halk edebiyatımızda koşma ve semailer lirik şiire örnek verilebilir



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.