Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kitap Dünyası

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kültür, medeniyet

Kültür Ve Medeniyet

Eski 07-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kültür Ve Medeniyet



milli kültür nedir - milli kültür hakkında - Kültür tanimi - Kültür ne demektir - Kültür ve medeniyet hakkında
Kültür kavramını en başta sözlük anlamıyla tanımlayabiliriz: Bir toplumun duyuş düşünüş birliğini oluşturan, gelenek durumundaki her türlü yaşayış, düşünce, dil ve sanat varlıklarının topu, belli bir konuda edinilmiş geniş ve sistemli bilgi Bir başka tanımlaması ise şöyledir: Tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan her türlü değerlerle bunları kullanmada, sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümü Üçüncü sözlük tanımı şu şekildedir: Akıl yürütme, eleştirme ve beğeni yeteneklerinin öğrenim, deney ve yaşantılar yoluyla geliştirilmiş olan biçimi

Kültür latince kökenli bir kelime olup dilimize Amerikanca ve Fransızca'dan girmiştir Latince cultura, toprağa birşeyler ekip ürün almak, üretmek anlamında kullanılıyordu Voltaire Fransız Devrimi öncesinde Culture’ü insan zekasının oluşumunu ve gelişmesini belirleyen bir terim olarak kullanınca sözcük değişik bir anlam kazanmıştır Fransızca’dan Almanca’ya cultur biçiminde geçen sözcük daha sonra tüm Avrupa dillerine yayılmıştır Fransızca’da kültürün karşılığı irfandır İrfan kelimesinin sözlük anlamı ise; anlama, bilme, gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziştir Daha çok tinsel ve manevi değerleri içermiştir Amerikanca’da kültürün karşılığı medeniyettir Medeniyet ise uygarlık yani insanların doğaya egemen olma, toplum olarak daha iyi bir yaşama ulaşma çabalarından çıkan sonuçların, bilim, teknik, sanat ve kültürün tümünü kapsar Sonuç olarak bilim ve tekniğin, sanat ve kültürün gelişmesi, ilerlemesiyle yaratılan yaşama koşullarının, yaşama biçiminin incelmesi, yetkinleşmesi durumudur Dolayısıyla Amerikanca kültürün karşılığına maddi kültür daha denk düşer

Medeniyet, insanlığın çalışarak ortaya koyduğu teknik eserlerin bütününden ibarettir Kültür ise, bir toplumu kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür Bunlar ilim, sanat, ahlak ve dine ait değerlerdir Medeniyet, kültür yaratan düzendir Bu durumda kültür ve medeniyet kavramlarını birbirinden ayırdıktan sonra kültürün oluşumuna etken olan değerler, durumlar ve vs önem kazanır Her toplumun kendi kültürü vardır ve kültürün yükselmesi, ilerlemesi ve gelişmesi medeniyetin doğuşunu sağlar Sosyolojik çerçevede en geniş sınırlarına ulaşan kültür kavramı ‘bir yaşama biçimidir’ Bu yaklaşımda bir toplumda bulunan ve bulunmayan bütün ifade ve etkileşim biçimleri önem kazanır Bu anlamda kültür, insan olarak belli bir toplumda öğrendiklerimizle, davranış, düşünce sistemimizin toplamı sayılabilir Bir bakıma ne yediğimiz, ne içtiğimiz, ne okuduğumuz, nelere sempati ile yaklaşırken, nelere tepki duyduğumuz, ait olunan grup, küme ya da toplumu karakterize eder Günümüzde iletişimin son derece hızlı yapılabilmesi kültürel ve bilimsel gelişmelerin, anında yayılmasına olanak sağlamıştır Bu durum kültürlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin ve etkileşimlerinin üzerine düşünülmesi gereğini çıkarmıştır

Aslında sosyal bilimciler 166 farklı tanımı olan kültür kavramı için ‘bir kavramın bu kadar çok tanımı varsa, onun tanımlanamayacağını kabul etmek gerekir’ diyebiliyorlar Kültür tarihçileri insanoğlunun gelişme ve ilerleme göstererek hayatta kalma ve varlığını sürdürme savaşındaki başarısını, kültürel bir varlık oluşuna yani öğrendiklerini birikiminde saklayıp yeni nesillere aktarma yeteneği ile becerisine bağlar

Kültür gelişim sürecinde önce sözlü kültür doğmuş, daha sonra yazılı kültür oluşmuştur Bugün yazılı kültür ile beraber sözlü kültür de devinim ve gelişimine devam etmektedir Sözlü kültür de yazar yoktur, anonimdir, doğaldır, metinsizdir, ezbere dayalıdır, çeşitlenebilir, sürekli akış, dolaşım ve dolayısı ile değişim içindedir Bu kültür de çözümleme ve inceleme yoktur Yazılı kültür yazılıdır, metne bağlıdır, okuru değişebilse bile metin değişmez, üreten yalnızdır, anlatıya istenilen sıklıkta dönülebilir, çözümleme ve inceleme yapılabilir


Aydın ve Aydınlanma


Aydın kişi genellikle öğrenim görmüş, çok okumuş, kültürlü, bilgili, görgülü, ileri ve açık düşünceli, kendisi aydınlanmış olduğu için çevresinide aydınlatabilecek nitelikte münevver, entellektüel kişidir Sosyal posizyonları itibariyle sosyal tabakalarda herhangi bir sınıfa net özellikler göstermeyip, ancak toplumsal ortalamanın çok üzerinde ileri bir eğitime, akla ve yeteneğe sahip bir zümreya entelektüeller denilebilir Entelektüeller aklın, zekanın, yeteneğin ve bilginin toplamıyla yeni düşüncelere, görüşlere ve sonuçlara giderler Dilimizde entelektüel sözcüğü ‘Aydın, Münevver’ kelimeleriyle karşılanmaktadır ‘Aydınlatılmış, ışıklı’ anlamına gelen münevver kelimesi ilahi kökenli bir ışık olan ‘nur’ kökünden türetilmiştir Aydınlığın yani bilgi donanmanın, sadece akılla değil, duygu, sezgi, kalp gibi diğer faktörlerin de katılarak sağlanabilmesi anlamını vurgulaktadır Aydın insan içinde yaşadığı toplumun ve dünyanın dünü, bugünü ve yarını üzerinde düşünen, sorgulayan ve insanoğlunun iyiliğine ve kötülüğüne olan halleri bağımsız olarak irdeleyen bir yapıda olmalıdır Gerektiğinde muhalif olmaktan çekinmeyen, körü körüne inanmayı, bağlanmayı reddeten, kutsallaştırılanı sorgulayan, ezberleri bozan düşüncededir Yapısı gereği düşünen, kuşku duyan, gerektiğinde tüm bunları dile getiren, tabulara karşı eleştirel görüşler geliştirebilen, bağlantıları, geçişleri ve farklılıkları gören kişidir

Aydın kişi içine doğduğu kültürün özelliklerini, değerlerini, eğitimini olduğu ve sunulduğu üzere kabul etmek yerine irdeler, eleştirir ve katkıda bulunur Gelenekleri ve alışkanlıkları başka türlü düşünerek sürekli bir üst gerçeği sorgular, bilinenle tatmin olmaz Kişisel sorumluluklarının içine toplumsal sorumluluğu dahil eder ve böylece etrafındakilere ışık saçmaya başlamış olur Aydın kişi toplumsal konularda uyaran, ortaya koyan ve çözüm yolları öneren kişi olmalıdır Tüm bunları yapabilmesi için aydın kişi gerçekten özgür olmalı ve inandığı doğruları ifade ederken herhangi bir grubun, kurumun, toplumun veya herhangi bir birimin menfaatlerini gözetmemelidir İnandığı doğrular da dahil tek bir fikre veya akıma bağlı olmak yerine her fikre ve düşünceye açık olmalı fakat sorgulamayı asla bırakmamalıdır

Herkes aydın olabilir mi sorusuna bazıları iki farklı yaklaşım ve görüş geliştirmiştir:

Birinci görüş; aydınlanma dönüşümünün aslında tüm insanlarda doğuştan var olan bir yetenek olduğunu ama bazılarının bu yeteneği kullanmaması veya kullanabilecek şartlarda olmaması yüzünden aydınlanma sürecine girilemediğini savunanlardır

Diğer yaklaşım ise, aydınlanmanın ancak insan evriminin belirli bir döneminden sonra oluşabileceği yönündedir

Birince görüşe göre aydınlanma sürecinin başlaması için zaten siz de var olanı fark etmeniz, keşfetmeniz yeterlidir İkinci yaklaşımda ise herkes aydınlanmaya aday değildir Aydınlanmaya aday olabilecek bireyler bu yetiyi bir şekilde (şans) kazanmış kişilerdir Bir bakıma seçilmişlerdir Bu kişiler gelecekte ‘kozmik bilince’ ulaşmış insan türünün öncüleridir Bu yetiye sahip kişiler için gerekli olan ön koşullar zaten var olmuştur Aslında neden, niçin, ne zaman, seçen ve seçilenler kim gibi aydın kişinin sormaktan vazgeçmeyeceği sorular ikinci durumda boşlukta kalmaktadır Aydınlanma varoluşun anlamını arayan, ben kimim, neredeyim, neden soruları ile birlikte toplumsal konuları da aynı şekilde sorgular Aydınlanma yolu, bu sorulara cevap aramaktan bıkmadan, yorulmadan çıkılan bir yolculuktur Avrupa’da Rönesans’tan sonra gelen usun ve bilimin gelişip egemen olduğu aydınlanma çağından itibaren birinci görüşteki aydınlanma akla daha yakın görünmektedir Aydınlanma özünde kolaycılığa teslim olmayan, klişelere, sloganlara sığınmayan akıl yoludur Aydınları sonuç olarak, toplumu değiştirmek için gerekli özel şart ve yeteneklerle donanmış bir kesim olarak ele almak gerekir Ancak unutulmamalı ki, aydınları bir sınıf olarak değerlendirmek tartışmalı sonuçlar getirir çünkü en azından sosyolojideki klasik ölçülere göre net bir sınıf teşkil etmedikleri yönünde görüş birliği vardır Zaten duruma, ülkeye ve zamana göre değişse bile günümüzde aydınlar önce özgür bir birey olarak hep beraber hareket edecek şekilde bir sınıf şuuru taşımazlar ve başta da belirtildiği üzere çok özel şartlar için gerekli olmadığı sürece kişiselliğini ve bireyselliğini korumalıdırlar
Atatürk ve Milli Kültür
“Millî şuurun ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz” diyen Atatürk’ün millî şuur bahsindeki dikkat ve titizliği gözlerimizin önündedir Bir milletin ayakta kalmasında, bir toplumun millî şuura varmasında en büyük ve en kesin rolü oynayanın da kültür olduğu bilinmektedir” (s3)


“ Millî kahramanların doğdukları yıllar, bağlı oldukları milletin bahtında iyiye doğru,gelişip yükselmeye doğru gidişin müjdecisidir” (s4)


“Bir milletin varlığında kültürün önemli bir yeri ve büyük bir değeri olduğunu kuşkusuzca söyleyebiliriz” (s7)


“ İslâm medeniyetinin meydana gelişinde Türk kültürünün büyük katkısı bulunduğu bir gerçektir Bununla beraber, çağlar geçtikçe ve batının tesiri de eklenince millî kültür değerlerimizden bir kısmı da küçümsenir olmuştur” (s8)


“ Kültürün alan ve kapsam genişliği, onun çeşitli biçimlerde tanımlanmasına yol açmıştır Nitekim Atatürk de kültür hakkında birkaç tanım yapmıştır Bunlardan birinde:


“Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mâna çıkarmak, intibah almak, düşünmek, zekâyı terbiye etmektir” (s15)


“Prof Dr Mümtaz Turhan’ın kültür tanımı da şöyledir:

“ Kültür, bir cemiyetin sahip olduğu maddî ve manevî kıymetlerden teşekkül eden öyle bir bütündür ki, cemiyet içinde mevcut her nevi davranış şekillerini içine alır Bütün bunlar birlikte o cemiyet mensuplarının ekserisinde müşterek olan ve onu diğer cemiyetlerden ayırt eden hususi bir hayat tarzı temin eder” (s20)


“ Atatürk’ün ikinci bir kültür tanımı da “İnsanların hayatına, faaliyetine hâkim olan kuvvet, ibda ve icad kabiliyetidir” Şeklindedir” (s 22)


'Atatürk, kültüre yeni Türk Devletinin temeli sayacak kadar büyük önem vermişti “Kültür Birliği”ni ise Türk milletini meydan getiren unsurlar arasında kabul etmiştir” (s35)


“ Milletimizin tarihini, ruhunu, an’anatını sahih, salim, dürüst bir nazarla görmeliyiz” (s40)


“Efendiler! Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine, ananat-ı milliyesine düşman olan bütün anasırla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir” (s62)


'Türk ulusu ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırları ile çevreledikten sonradır ki, onun yüksek kapasitesi ve erdemi, uluslar arasında tanınır” (s62)


“Millî ahlâkımız, medenî esaslarla ve hür fikirlerle tenmiye ve takviye olunmalıdır” (s70)


“Bir milleti yaşatmak için birtakım temeller lâzımdır ve bilirsiniz ki, bu temellerin en mühimlerinden biri sanattır Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata mâlik olamaz Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir Hatta kastettiğim manayı bu söz de ifadeye kâfi değildir Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur…” (s 81)


“Atatürk sanatı şöyle tarif etmiştir:

“ Sanat güzelliğin ifadesidir Bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık,bina ile olursa mimarlık olur” (s83)


“Sanatkâr, cemiyette uzun ceht ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır” (s84)


“Millî kültür ise, hem usulle yapılmayan hem de taklitle başka milletlerden alınmayan duygulardır” (s89)


“ Edebiyatın tanımını yapan Atatürk der ki:

“ Edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır: Söz ve mânayı, yani dimağında yer eden, her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları, çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı Bunun içindir ki, edebiyat, ister nesir hâlinde olsun, ister nazım şeklinde olsun, tıpkı resim gibi, heykeltıraşlık gibi bilhassa musiki gibi, güzel sanatlardan sayıla gelmektedir” (s99)


“ Şairlerimiz esaslı kültür sahibi olmalı ve tarihi iyi bilmelidir” (s106)


“ Bir de Atatürk her milletin istiklâl içinde benliğine kavuşması ve medeniyet yolundan ilerlerken birbirlerine yaklaşmayı dış siyaset bakımından da önemli saymıştır Onun için kendi zamanında dahi yalnız siyasi anlaşmalar değil, kültürel yakınlaşmayı da hedef olarak göstermiştir” (s117)


“İktisadî kalkınma millî hayatın bütün vecheleri ile, fakat en çok toplumun kültür gelişmeleri ile ilgilidir ve kültürden ayrı düşünülemez” (s120)



(x) Dr Müjgan Cunbur, Atatürk ve Millî Kültür Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,1981 Milli Kültürün önem ve UnsurlarıBüyük Önder Atatürk'e göre “Millet, aynı kültürden insanların oluşturduğu toplumdur” Demek ki, “milli kültür”, bir devleti ayakta tutan unsurların en önemlisidir Çünkü, milli kültür oluştuğunda ortaya millet çıkar Millet ise mutlaka bir devlet oluşturur Dünya tarihine baktığımızda, milli kültüre sahip olmanın önemi daha iyi anlaşılır Tarihe gözatıldığında, milli kültüre sahip halkların her türlü zorluğa karşı varlıklarını korudukları görülecektir İkinci Dünya Savaşı'ndan enkaz halinde çıkmalarına rağmen kısa sürede önemli birer güç haline gelen Almanya ve Japonya bunun en güzel örneğidir Aynı şekilde, İstiklal Savaşı'nda Türklere yeni zaferler kazandıran, Türk Milletinin Atatürk milliyetçiliği ile tamamlanan milli kültürünün sağlamlığıdır Milli kültür, milli ve manevi değerlerin öğretildiği eğitim kurumlarında oluşmaya başlar Eğitim kurumlarında, milli ve manevi değerleri öğrenen gençler ise bu değerlere sahip çıktıkları ölçüde devleti, milli birliği ve beraberliği güçlendirirler Atatürk'ün sözleri, ortak bir kültür oluşturan eğitimin milli birlik ve beraberlik açısından önemini açıkça ortaya koyar:“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırları ne olursa olsun, ilk önce ve herşeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir Dünyada uluslararası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişiler ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur Çocuklarımızı aynı eğitim derecesinden geçirerek yetiştireceğiz Kesinlikle bilmeliyiz ki iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır Çocuklarımıza vereceğimiz öğrenim sınırı ne olursa olsun onlara esas olarak şunları öğreteceğiz: Milletine, Türkiye Devleti'ne, TBMM'ne düşman olanlarlarla mücadele; bu mücadelenin sebep ve vasıtaları ile donatılmayan millet için yaşama hakkı yoktur” (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, 1952, Türk İnkılap Tarihi Enstitü Yayınları)Atatürk, bu sözlerle, alınan eğitimin, mahiyeti her ne olursa olsun, milli değerleri yücelten ve her zaman korunması gerekli unsurlar olarak ön planda tutan bir üsluba sahip olması gerektiğini vurgular Çünkü, bir devletin sağlam temellere oturması için öncellikle milli birlik ve beraberliğini koruması gerekir Bir devlet ne kadar gelişmiş olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun eğer ortak bir kültüre sahip değilse parça parça demektir Böyle bir devlet ise tüm gücünü kaybeder Milleti oluşturan unsurların en temel noktasında bireyler karşımıza çıkmaktadır Bireylere milli beraberliğin ne olduğunu öğretmek ve milli şuuru kazandırmak ise ancak eğitimle gerçekleşebilir Bireylere milleti için çalışmanın önemi öğretilmediği takdirde milli eğitim amacına ulaşmamış olur Birey devletine ve dolayısıyla milletine faydasız bir insan haline gelir Atatürk'ün vurguladığı gibi eğitimin mahiyeti ve düzeni her ne olursa olsun, gençler milli şuurun aşılayıcısı olan milli kültürümüzü öğrenecek şekilde eğitilmelidir Ayrıca, milli kültürün temellerini Büyük Önder Atatürk'ün “İlke ve İnkılapları”nın oluşturduğu gençlere anlatılmalıdır Eğitim insanlara milli şuurdan başka daha birçok şey kazandırır İnsanın hayata bakışını, prensiplerini, sanat anlayışını, ideallerini, yaşam şeklini belirler İnsanların aileleri, dini, ülkesi, cinsiyeti, yaşam seviyesinin standartları her ne olursa olsun verilen iyi bir eğitimle aradaki tüm farklar bir anda kalkabilir Böylece insanlar aynı ortak amaçta birleşmiş olurlar Milli şuur da buna eklendiğinde bireyler tamamen kaliteli, yüksek ahlaklı, devletine bağlı ve faydalı bir hale gelirler Bir birey için devletine bağlı ve faydalı olmak, kendisinin ve gelecek nesillerin en iyi yaşam standartlarına ulaşmasına katkıda bulunmak demektir Sonuç olarak, eğitimin amacı, Atatürk ilke ve inkılaplarını kendilerine ilke edinmiş, devletini ve milletini tüm değerlerin üzerinde tutan gençler yetiştirmek olmalıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.