Prof. Dr. Sinsi
|
Nümismatik
Nümismatik Nedir - Nümismatik Hakkında - Nümismatik Tanımı
Nümismatik, sikke ve madalyonların tarihi ve tanımıyla uğraşan; Tarih biliminin alt kolu olan bilim dalının adıdır Sikke anlamına gelen Grekçe "nomisma"(Kurallara uygun, geçerli olan anlamına gelir ) ile Latince "numisma" kelimelerinden türemiştir Sikkecilik olarak da adlandırılır Para ve paranın tarihi ile ilgili araştırmalar yapan bir bilim dalıdır Bu bilim dalında uzman kişilere "Nümismat" adı verilir Para koleksiyonculuğu da çoğu kez Nümismatik olarak adlandırılır
Nümizmatik, incelediği nesnelerin zamanla bozulmaması sayesinde sikke ve madalyalarda kullanılan alaşımları ve bunların ağırlıklarını, paraların yeryüzünde dağılımı ve yayılım alanlarını ortaya koyarak; coğrafyanın, tarihinin, dinler ve gelenekler tarihinin, sanat tarihinin ve çeşitli devirlerdeki ticaret sistemlerini inceleyen ekonomi tarihinin başlıca yardımcısı olmuştur
Para koleksiyonculuğu anlamında da kullanılır
Para koleksiyonculuğunun başlangıcı Romalılar'a dek ulaşır Dünyaca ünlü Sezar, Pompeius ilk para koleksiyoncularındandır Türkiye'de ise para kolleksiyonculuğu ancak 20 yüzyılın başlarında müzeciler tarafından başlatılmıştır Türkiye'de de "Türk Nümismatik Derneği" adı ile kurulmuş olan dernek, tüm nümizmat ve para koleksiyoncularını bünyesinde barındırmaya çalışmaktadır
İkinci anlamıyla nümizmatik alanı içine giren konular kısaca, madeni ve kâğıt paralar, madalyalar, nişanlar, hatıra madalyonları ve jetonlar gibi ana dallara ayrılır
Araştırma nesnesi
Nümismatiğin en önemli nesnesi Sikke’dir Fakat kâğıt para, Sikke’den önceki ödeme araçları ve madalyon, jeton ya da Tesserār’a (işaretler, ör Boyalı işaretler) kadarki dini madalyonlar gibi Sikke benzeri diğer para formundaki değerli nesneler de Nümismatiğin araştırma alanına girer Sikke benzeri nesnelerin arasında Paranumismatik ya da Exonumia da vardır
Bugüne kadar, dönemine ait az sayıda yazılı kaynak aktarılmış olan çağlarda Sikke’ler oldukça büyük bir değere sahipti Çünkü Sikke’ler ekonomi ve kültür tarihine ilişkin çok önemli kronolojik kaynaklar niteliğindeydi Bu durum özellikle Eskiçağda Yunan ve Roma dönemi için, erken çağ, ortaçağ ve antik Akdeniz kültürleri dışında kalan bölgeler (Parthia ve İskitya İmparatorlukları) için geçerlidir
Bu dönemler için Sikke buluntuları, hatta kazılar sırasında diğer nesnelerle birlikte bulunan ya da defineler arasında tesadüfen ele geçirilen Sikke’ler, arkeolojik araştırmayla elde edilen bulguların dönemsel düzenleme için tarihlendirilmesinde kullanılan önemli bir kaynaktır
Bugüne kadar Sikke kalıntılarının kaynak materyalleri giderek arttığı için, yeni metotlarla çalışan, bölümün en dinamik alanını oluşturan buluntu Sikke’leri inceleyen gerçek bir Nümismatik alanı ortaya çıkmıştır Erken dönemlerde de bulunan Sikke’ler (tekil bulgu ile kayıp bulgular) dikkate değer bulunmuş ve ayrıca buluntu dökümlerine (envanterlerine) de alınmıştır
Ortaçağdan bu yana Nümismatik, gitgide artan yazılı kaynaklarla birlikte, hem tarihsel hem de toplumbilimsel yönleri olan para tarihiyle benzerliklere sahiptir Çok değer kaybeden Sikke para, Nümismatiğin temel araştırma noktasıdır
Nümismatiğin bir yandan özelleşmiş tarihi ve arkeolojik yan dallarla, diğer taraftan da Ekonomi Tarihi, Sosyal Tarih, Sanat Tarihi ya da İsim Bilimi gibi yan alanlarla çok sayıda bağlantıları vardır Bilhassa Eskiçağ Tarihi bölümü içinde Nümismatik en önemli yardımcı bilimlerden biridir
Sikke
Madenin dökümüyle elde edilmiş yuvarlak “Sikke”, az bulunan değerli bir madenden yapıldığı için diğer takas mallarına oranla daha uzun ömürlü bir değere sahiptir
Tahmini ilk metal paraların buluntularına Akdeniz bölgesi ve çevresinde rastlanmıştır ve buluntular İ Ö 2000 tarihine dayanmaktadır İlk buluntular içerisinde bronzdan yapılan evcil hayvan motifleri de tespit edilmiştir
Sikkelerin Özellikleri
Sikkeler, devlet tarafından onaylanıp üretilen ödeme araçlarıdır Modern sikkeler üzerinde üç yazıt bulunmaktadır: Ülke (yani Ülke Ortaklığı), değer (nominal ve para birimine göre) ve yıl Bunun yanında istisnalar da bulunmaktadır: Bazı eski, yabancı, küçük sikke birimleri (örneğin Travancore’da 1949 yılına kadar basılmış tüm Cash-Sikke’ler) İsviçre Rappen’i (İsviçre Franken’inin alt birimi), para birimi içerisinde olmayan nominal bir değer taşımaktadır 1965–1971 yılları, İngiliz Crown’u basımında oldukça önemli bir tarihtir Crown’lar hem nominal bir değere sahiptir hem de para biriminin bir öğesidir II Elizabeth tasviri bulunan İngiliz Sikke’lerinde ülke belirtilmezken, seleflerinde hükümdarın unvanının bir bölümü olarak verilmiştir Avro-Sikke’lerinin bir kısmında da ülke bilgisi verilmemiştir
Sikke’nin ön yüzünde (Avers) devletin armasının da görülebildiği hükümdar kafası tasviri bulunmaktadır Sikke’nin arka yüzünde (Revers) ise değer bilgisi bulunmaktadır Sikke kenarları taraklı ya da yazılı olabilmektedir Sikke yüzeyinde çıkıntıya (kenar çubuğu) çok nadir rastlanmaktadır Nümismatik alanı sikke kenarındaki bir yazıyı Efsane olarak tanımlanmaktadır
Abu (Sikke)
Abu (Arapça أبو, DMG Abū, “Baba”), Levanten ticareti yoluyla Arap dilinin konuşulduğu bölgelerde kullanılan Avrupa sikkelerine verilen addır Sikkelerin takma adlarının genellikle sikke betimlemeleriyle bir bağlantısı bulunmaktadır Bu sebeple Maria-Theresien-Taler’i, Abu Kush (Kuşların Babası) ya da Abu Noukte (İncilerin Babası) olarak adlandırılır, bu yüzden kraliçenin elmaslı tacının üzerinde bir kartal pençesinde bir inci görmek mümkündür Hollanda’nın aslan figürlü Taler’i Abu Kelb (Köpeklerin Babası) olarak adlandırılmaktadır, dört köşeli armalık Abu Taka (Pencerelerin Babası) ile İspanyol sekizlik Real paraları geçerlidir
Sikke tarihinde Yeniçağ’a kadar, benzer şekilde gelişen değer kaybı süreçleri görülmektedir Para, başlangıçta sikke formunda değerli maddeden yapılarak ortaya çıktığında ve takas değeri bu materyalin değerine uygun olduktan sonra, sikkeler daha küçük ve hafif ya da değerli ve daha az değerli materyal alaşımlarından üretilerek, materyal değeri takas değerinden daha düşük olan sikkeler şeklinde üretildi
Ortaçağ Sikkeleri
Geç Antik Çağ’dan erken Orta Çağ’a kadar sikkelerin Avrupa’da kullanımı hızlı şekilde gerilemişti Takas ticareti artmıştı ve büyük para ticaretleri yapılırken genellikle sikke olmayan metaller ile ödeme yöntemi kullanılıyordu Standart para birimleri, farklı gruplardaki Bizans Solidus’u ve Siliqua’sı oldu Yeni imparatorluğu, Batı Roma İmparatorluğu’nun yerine kuran Alman hükümdarlar çoğunlukla Bizans imparatorlarının dökme imtiyazını (kalıp şeklini) tanımışlar ve bunların kalıplarını taklit etmişlerdi Sadece sikkelerin üzerine kendi isimlerini, monogramlarını ya da portrelerini tek tük bastırmışlardı Büyük Karl 800 yılından önce altın ve gümüş para biriminden tek bir gümüş para birimine geçilen yeni bir sikke sistemi oluşturdu Sadece Dinar ve Fenik kullanıma yeni girmiştir Fenik’in farklı türlerinin olması ve sikkelerin gümüş içeriğinin azaltılmasının sonucu olarak, imparatorluk sikke hakkı kutsal Roma imparatorluğunda, dünyevi ve dini anlamda önemli bir nesne olarak oldukça geniş çaplı yayılma gösterdi
12 yüzyılın ortasından 14 yüzyıla kadar Brakteat’lar, neredeyse tüm Almanca dilinin konuşulduğu (Ren Nehri etrafındaki bölgeler ve Alplerin çevresi hariç) bölgelerde kullanılan sikke çeşidiydi Bu ince, tek tarafı basılmış gümüş fenik sikkeler, eski feniklerin büyük ölçüde hafiflemesini sağladı Brakteat’lar zaman zaman “kötü anılmıştır”, bu da bu sikkelerin geçersiz sayıldığı anlamına gelmektedir ve sahipleri bunların az sayıdaki yeni sikkeler karşılığında değiştirilmesini talep etmişlerdir %25’lere varan bir kesim bu sikkeleri reddetmiştir Bu uygulama, o dönemde çokça başvurulan bir vergi yükseltme yöntemiydi
Altın sikkeler Ortaçağ’da çok nadir dökülüyordu İlk olarak 13 yüzyılda altın basımlar yapıldı Bu gelişme İtalyan ticaret şehirlerinden başlamıştır Fransa ve İngiltere’de altın sikkelerin kullanımı yaygınlaşmaya devam etmiş ve sikke parçalarının imparatorluk sikkelerinden fark edilir şekilde daha büyük olduğu gözlemlenmiştir 13 yüzyılın diğer gelişmelerinden biri de Almanya’da Groschen’ın daha büyük gümüş sikke olarak kullanılmaya başlanmasıdır Groschen’in sikke resimleri, ilk defa o zamanki bölgenin prensliğinin izlerini de yansıtmaktaydı
Alman sikke yasasında 1356 yılı önemli bir tarihtir Bu tarihte imparator bir “altın boğa” ile derebeylerin ve dukalıkların sikke hakkını açık bir şekilde tanımış oldu Daha önce, imparatorluğa bağlı olmayan Lübeck’e 1340 yılında ilk defa altın Gulden’lerin basımı konusunda taviz verilmişti Bu tarihten 1871 yılına kadar Almanya’nın sikke tarihi çok yönlü olarak değerlendirmiştir, çünkü çok sayıda devlet kendi paralarını tedavüle çıkarmıştı Sikkelerin ifade ettikleri konusunda edinilen bilgiler arkeolojik araştırmalarda oldukça fazla kullanılmaktadır Çünkü kazı sırasında katmanlar, sikkeler yoluyla çok rahat tarihlendirilebilmektedir
Ortaçağda ortaya çıkan bazı tanımlamalar şu şekildedir:
Heller: Mark’ın kullanıma girişine kadar Heller en küçük sikke/madeni para idi Heller 1200’lü yıllarda ismini aldığı Schwäbisch Hall’de basılmıştır
Pfennig, yani Denar
Kreuzer: Kreuzer ismini ön yüzündeki çift haçtan almıştır 1873 yılında çıkarılmıştır
Schilling, yani Groschen
Batzen
Pfund (İsmi ağırlık biriminden gelmektedir, bkz Karlspfund) ya da: (Florentiner) Gulden (Madde ismi)
Taler (İsmi asıl basım yeri olan Joachimsthal’den gelmiştir )
Diğer ülkelerde ise şu şekildedir:
Dukaten (Latince dux, ducis (m ): komutan, prens)
Louis d’or (Fransa, Kral Ludwig’den türetilen isim; Altından)
Kesin olarak değer bilgileri bulunmamaktadır, çünkü sikkelerin basımlarında saf metal içeriğinde değişmeler olmuştur; yani zamanla azalma olmuştur Yöresel sikke basım hakkının sahipleri düşük saflık oranına sahip yeni sikkeler basmak için özellikle yüksek değerdeki sikkeleri azaltmışlardır Ekonomik başarıların, krizlerin, savaşların ve salgınların etkisiyle sikkelerin alım gücünde de önemli ölçüde değişimler gözlenmiştir
Ayırıcı Sikkeler (İtibari değeri olmayan sikkeler)
Ayırıcı sikkeler o dönemde madde değeri yasal değerinden daha az olan “kurant sikke”ler olarak adlandırılıyorlardı “Ayırıcı sikke” kavramı “alıcının ve satıcının satış esnasında Heler ve Pfennig’i bölmesi” (bozuk para) anlamına geliyordu 1915 yılından beri Almanya’da bugünkü Avro paraları dışında basılan tüm sikkeler “ayırıcı sikkeler”dir
Tarih
Ayırıcı sikkelerin ilk öncüleri 16 yüzyılın sonlarına doğru, kruvazör gibi hala küçük Kurant sikkelerinin temelinin gözle görülür şekilde imparatorluk Taler’ine gerilediği ve büyük gümüş sikkelerin yasal nominal kuruna artık dikkat edilmediği dönemde ortaya çıkmıştır Zirvede olduğu 1621- 1623 yılları arasındaki kriz döneminde küçük sikkelerden büyük sikkelere doğru bir kur gerilemesi görülmüştür İlk olarak, devlet değer azalması görülen bu sikkeleri, kamusal kasalarda talep üzerine “tam” nominal değere dönüştürme görevini üstlendiğinde asıl modern “ayırıcı sikkeler” ortaya çıkmıştır ve 1700 yılına kadar son şekli verilmiştir
Eskiçağ
Eskiçağ’da Roma İmparatorluğu’nun birleşmesinden sonra enflasyonla düşüşe geçen ve sonraki yönetimlerde de istikrarlı bir devlet yönetimi sağlanamadığı için kabul görmeyen Roma As’ı gibi öncü modern sikkeler vardı
İ Ö 6 yüzyıldan 20 yüzyılın başına kadar (Hint-) Çin’de, Kore’de ve Japonya’da tedavülde olan bakırdan, pirinçten ya da bronzdan genellikle kare şeklinde delinerek yapılan “Keş sikkeleri”ni ayırt edici sikkeleri olarak da düşünmek mümkündür Bu sikkeler geçici olarak daha yüksek değerdeki ödemeler için ayrılmış olan Tael külçe sikkelerine paralel bir para birimi olarak da değerlendirilebilir
19 Yüzyıl
Ayırıcı sikkeler yasal ödeme aracı olarak sınırlı sayıda kullanılıyordu 1871 yılından önce genellikle, en küçük Kurant sikke tutarından daha fazla ayırıcı sikke almaya kimsenin ihtiyacı olmadığını öngören yönerge geçerliydi Bu şekilde satın alma gücü düşmüş kurların Kurant sikkelere dönüşmesi için bu sikkeler üzerine “ayrıcı sikke” yazısının yanı sıra Kurantmünze’lere ilişkin yasal durum da basılmaktaydı Resme bkz “3 Pfenning 120 Thaler”
Ayırıcı sikkeler sınıfına sadece bronz, bakır ya da farklı metallerden yazılmış sikkeler girmemekte; aynı zamanda 1871 yılından önce Almanya’da kullanımda olan gümüşten yapılmış Pfenning, Kruvazör ve Groş sikkeleri gibi çok sayıda gümüş sikkeler de dâhildi Bir ayrıcı sikkenin gümüş içeriği %50’nin altında ise milyar sikkesi olma durumu söz konusudur Ağırlıkta olan bakır kısmı fark edilir şekilde kırmızı renkte parıldadığı için gümüş ayırıcı sikkeler, sikke kurumundan teslim alınmadan önce, gümüş nitrat şarap tortusu çözeltisi içinde “beyaz” renk alana kadar kaynatılır Ardından kısa bir kullanım süresinden sonra yüzeydeki zayıf saf gümüş katman kullanımından kısa bir süre sonra parlayana kadar tam değerli bir Kurant sikkesi gibi görünür
Doğal para ya da para yerine geçen eşyalar
Doğal para ya da para yerine geçen eşyalar eskiden çok yaygındı ve tüm kültürlerde ve tüm çağlarda bulunabiliyordu Değerli, faydalı ya da güzel şeyler vardı Örneğin; Mikronezya’daki taş para (Steingeld), Yeni Gine’deki ve Güney Pasifik’teki yüzük ve ziynet parası, Afrika’daki İstiridye Para, Kuzey Amerika’daki Giyim Para ve tüm bölgelerdeki Metal Para Bunlara ek olarak sığırlar, develer, keçiler, postlar, kamalar, kürekler, takı yüzükleri, özel taşlar, tuz ve daha birçok şey sayılabilir Eşya paralardan biri de midyelerdir; özellikle 20 yüzyılın ortasında Afrika’da, Güney Asya’da ve Güney Adalarında yaygın olarak kullanılan Kauri midyeleridir Çin’in 1950 yılındaki istilasına kadar Tibet’te arpa ya da buğday ile ödemeler yapılmıştır Bu tür malların gitgide yayıldığı, ama artık kullanım eşyası olarak bunlara ihtiyaç duyulmadığı anlaşıldığında bu eşyaların küçük ve daha az değere sahip taklitleri ödeme aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır Böylece bıçak para, kürek para ve benzeri ödeme araçları türemiştir
İlk sahte paralar kemik, külte ya da yededen taklidi yapılmış midyelerdir ve bu midyeler İ Ö 2 000 yıllarında Çin’in ilk ödeme aracı olarak kullanılmıştır
Bunlar, para öncesi dönemin ödeme türleridir Ödenebilirlik, saklanabilirlik ve kolay taşınabilirlik özellikleri, önceleri değerlerinin muhafaza edilmesine göre materyallerin seçiminde, önemli bir role sahipti Bu ihtiyaca uygun olarak, değer bakımından oldukça kalıcı ve kolay saklanabilir bronz ya da gümüşten çubuklar ve teller örnek verilebilir
Döviz Tabelası
Döviz tabelası yalnızca sikkelerin göreceli değerlerini göstermektedir Çok sayıda para birimi olduğu için farklı döviz sistemleri bulunmaktadır Bu nedenle 1 Taler 20 ila 48 Schilling ya da Groschen değerine eşit gelmektedir 1 Groschen’in bazen 12 Pfennig’den daha az ya da daha fazla bir değere sahip olduğu görülmektedir 1 Taler de 1 Gulden’e eşit gelebilmektedir
Sikkelerin Delinmesi
Bir sikkenin delinmesi için çok farklı sebepler olabilir Delikler, sikkenin bir kolyede süs ya da muska/nazarlık olarak kullanılabilmesi için çoğunlukla sonradan yapılmaktadır Kazanç sağlamak amacıyla belli başlı metaller, özellikle değerli madenler sikkelerin içeriğinden alınmak istendiğinde sonradan bu tür delme işlemleri yapılmıştır Bu örneği geçerli/yürürlükteki sikkelerde ya da tedavül değeri metalin değerinin altında kalan sikkelerde görebiliriz Koleksiyonculuk alanında sikkeler bu delme işlemi sebebiyle oldukça fazla değer kaybına uğramakta, hatta tamamen değersiz bir nesne haline gelmektedir
Delme işlemi ayrıca sahte para üretimini tamamen önlemek amacıyla da yapılmaktadır Norveç, Danimarka ve Çin gibi belli başlı ülkelerde çeşitli türlerdeki küçük demir paralar (küçük sikkeler) kendilerinden daha yüksek değerdeki sikkelerin kolayca ayırt edilebilmesi amacıyla orta kısımlarından delinmektedir Avustralya’da ve Karaib Adaları’nda gümüş sikkelerin iç kısımları karartılmış ve sikkeler bu şekilde kullanıma sunulmuştur
Sikke Metalleri
Temel olarak sikke yapımı için hemen hemen sadece altın, gümüş, bakır, bronz ya da pirinç kullanıldı 1860 yılından itibaren demir, nikel, çinko, alüminyum ya da krom çeliği gibi farklı metallerin kullanımı artış gösterdi Neredeyse tüm saf metaller, özellikle altın, gümüş ve alüminyum, aşınmaya karşı dayanıklılık gibi nedenlerden dolayı diğer metallerle alaşım oluşturularak kullanıldı (ayrıca bkz altın ve gümüş (elektron) alaşımları) Bununla birlikte özellikle bakır, bakteri taşımazlık özelliği nedeniyle eski çağ ve günümüz sikke alaşımlarının önemli bir parçasıdır Günümüzde en çok kullanılan sikke alaşımı, eskiden “yeni gümüş” olarak adlandırılan bakır nikeldir Bronz ve pirinç alaşımları da sıklıkla kullanılmaktadır Sadece muvakkat para (para yerine geçen karşılık) olarak kullanılan kalay, çinko ve kurşun gibi saf metaller de varlıklarını sürdürememiştir Değerli madenlerin büyük bir kısmı, kimyasal-analitik tepkimeler aracılığıyla madensel bileşimleri belirleyen sikke ayarı yoluyla kesin olarak saptanmıştır
Onlarca yıldır gümüş kaplamalı sikkeler ortaya çıkarılmaktadır Nikel özünden kaplama olarak kullanılan bakır nikeli ("Otomat sikkeler” adıyla manyetik çekirdekli sikkeler) ya da bakır kaplamalı çelikten yapılmış 1 ve 2 Pfennig demir parayı buna örnek verebiliriz Ayrıca günümüzde farklı renklerdeki alaşımlardan yapılan “Yüzük” ve “Hap” şeklindeki daire birleşimlerini da görmek mümkündür Örneğin 1 ve 2 Avro demir paralar
Tedavül değerleri, içerik değerleriyle (Metal Değeri) belirlenen sikkeler Kurant sikkesi olarak adlandırılır Bu sikkeler (çoğunlukla 1915 yılından önce) altın oranı %50’den fazla olan sikkelerdir Ayrıştırıcı özelliğe sahip sikke dediğimiz sikke türleri ise basım değerleri metal değerlerine eşit olmayan sikkelerdir Bu tür sikkeler sıklıkla erken dönemde Billon alaşımından ya da bakırdan yapılırdı Günümüzde kullanılan tüm demir paraların metal değeri genellikle nominal değerinin altındadır Bu nedenle bunlar ayrıştırıcı özellikli sikkelerdir Bu sikkeler, değerleri devlet tarafından güvenceye alınmış, günümüzde kullanılan demir paralar ve madalyalardır Ayrıca bkz Yatırım sikkeleri (külçe sikkeler)
Liydia
İlk Sikke’ler Liydia krallığı döneminde İ Ö 650 ve 600 yılları arasında ödeme aracı olarak ortaya çıkmıştır (bkz: Krösus) Bunun yanında elektrondan (doğal olarak oluşan altın-gümüş alaşımı) şekilsiz parçaların ilk hallerinin resmedildiği de görülmüştür
Sikke’ler üzerine resim yapımı İ Ö 600’lü yıllarda başlamıştır Ardından bu Sikke’leri farklı boyutlarda ve değerlerde altın Sikke’lerin yapımı takip etmiştir
Yunanistan
İlk gümüş Sikke’ler İ Ö 550’li yıllarda Anadolu’da ve Yunan adası Aiginia’da şekillendirilir İ Ö 400’lü yıllara kadar Sikke Yunanistan’da takas aracı olarak kullanılmaya başlanır Ayrıca tek bir Sikke usulü mevcut değildir, aksine her bir bölgede ayrı Sikke çeşitleri hâkimdir Zamanla 17 gram ağırlığındaki, Attika bölgesinde geçerli olan Sikke’ler (Obolos: Yunan parası Drahmi'nin 1/6'sı, gümüş meteliktir) yoğun olarak kullanılmaya başlanmıştır Hükümdarların Sikke’ler üzerinde ilk olarak tasviri Büyük İskender’le beraber Yunan anakarasında ve Diadochoi (on iki selefler) krallıklarında ortaya çıkar Gümüş önemli bir hammadde olarak kalır, daha küçük Sikke’ler için zamanla bakır kullanılmaya başlanır
Çin
Antik dönemde Çin’de Kauri parası, bilinen ilk ödeme aracı olmuştur Shang-Hükümdarlığında da basit bronz parçalarının kullanımı yaygınlaşmış ve geç Zhou-Hükümdarlığında da (İ Ö 500) ilk kez bıçak ve kürek şeklindeki sikkelerin kullanımına başlanmıştır İlk imparator Qin Shi Huangdi, İ Ö 221 yılında imparatorluğun birleşmesinin ardından iki yüz yıl kullanılan yuvarlak delik sikkelerden ortak bir bakır para birimini standartlaştırmıştır
Roma Sikkeleri
Roma imparatorluğu'nun ilk Sikke’leri İ Ö 3 yüzyıla dayanır ve bakır ya da bronzdan dökülmüştür Yarım kilo ağırlığında büyük bakır parçalar (Aes Grave, Türkçesi “ağır bakır”) dökülmüştür Önceleri üzerinde boğa, kalkan ya da silah motifleri bulunan Sikke’lerle ödeme yapılmıştır İlk gümüş sikkeler Yunan örneklerine göre yapılmış ve öncülerinin (yaratıcılarının) isimlerini almışlardır Bronz balyaları geçerliğini kaybettikten sonra bu para birimi bütününü takip eden tüm eski Roma Sikke’leri arka yüzlerinde, Antium donanmasının kuşatmasını anımsatan tekne motifine ve ön yüzlerinde farklı tanrı motifleri ile işlenmiştir İlk Roma gümüş Sikke’si İ Ö 269 yılında tedavüle girer Fakat gümüş Sikke’lere daha büyük boyutta kalıp çıkarılması işlemi İ Ö 210’lu yıllarda Denarius ile birlikte yapılır Julius Iulius Caesar, Roma Sikkeleri üzerine motif olarak kullanılan ilk insandır (İ Ö 44)
İmparatorluk döneminde altın (Aureus), gümüş (Denarius), pirinç (Sestertius ve Dupondius), bakır (As) Sikke’ler basılır Asker imparatorlar döneminde Dinar’ın yerini yavaş yavaş gümüş Antoninianus alır Diocletianus (İ S 284-305) imparatorluğu hâkimiyetinde Argentus ve Nummus ile Follis Sikkeleri gibi Sikke türleri eklenir Roma Sikke’lerinin üretiminde imparatorlar döneminde bariz bir oranda azalma görülür 4 yüzyılın başından itibaren kıymetli taşlarla bezeli Diadem, defne çelengi yerine Sikke’lerin ön yüzlerinde kullanılmaya başlanır İmparatorların yüzleri bu dönemde genellikle daha kötü resmedilmekteydi Bu imparatorların Diadem’lerinin, Sikke’leri üzerindeki normal bir betimlemeden daha önemli olduğunun bir göstergesidir Batı Roma imparatorluğu Sikke’leri üzerinde zaman içinde yazım hataları da görülmeye başlanmıştır Çünkü Sikke yapımcıları çok kötü Latince konuşuyor ve yazıyorlardır Doğu Roma Sikkeleri Roma imparatorluk örneklerinden uzaklaşmış ve kendi resmi diline kavuşur (bkz Bizans) Kavimler göçünün Alman devletleri, kısmen hem Doğu hem de Batı Roma’nın örneklerine bağlı Sikke’ler basıyorlardı
Ortaçağ
Geç antik Çağdan erken ortaçağa kadar Sikkelerin Avrupa’da kullanımı hızlı şekilde gerilemiştir Takas ticareti artınca büyük para işlerinde genellikle Sikke olmayan metaller ile ödeme yöntemini kullanıyordu Standart para birimleri farklı gruplardaki Bizans Solidus’u ve Siliqua’sı idi Yeni imparatorluğu batı Roma imparatorluğunun yerine kuran Alman hükümdarlar çoğunlukla Bizans hükümdarlarının döküm öncelik hakkını (kalıp şeklini) tanımışlar ve bunların kalıplarını taklit etmişlerdir Sadece Sikke’lerin üzerine kendi isimlerini, amblemlerini ya da portrelerini tek tük bastırmışlardır Büyük Karl 800 yılından önce altın ve gümüş para biriminden tek bir gümüş para birimine geçilen yeni bir Sikke sistemi oluşturmuştur Sadece dinar ve fenik yeni kullanıma girmiştir Fenik’in farklı türlerinin olması ve Sikkelerin gümüş içeriğinin azaltılmasının sonucu olarak, imparatorluk sikke ve demir para basma hakkı kutsal Roma imparatorluğunda, dünyevi ve dini anlamda önemli bir nesne olarak oldukça geniş çaplı yayılma göstermiştir
12 yüzyılın ortasından 14 yüzyıla doğru Brakteaten’ler, neredeyse tüm Almanca dilinin konuşulduğu (Ren nehri etrafındaki bölgeler ve Alplerin çevresi hariç) bölgelerde kullanılan Sikke çeşidi idi Bu ince, tek tarafı basılmış gümüş fenik Sikke’ler, eski feniklerin büyük ölçüde hafiflemesini sağlamıştır Brakteaten’ler zaman zaman “kötü anılmıştır”, bu da geçersiz sayıldığı anlamına gelmektedir ve sahipleri bunların az sayıdaki yeni Sikke’ler karşılığında değiştirilmesini talep etmişlerdir % 25lere varan bir kesim bu Sikke’leri reddetmiştir Bu uygulama, o dönemin çokça uygulanan bir vergi yükseltme yöntemi olmuştur
Altın Sikkeler Ortaçağ’da çok nadir dökülüyordu İlk olarak 13 yüzyılda altın baskılar yapılmıştır Bu gelişme İtalyan ticaret şehirlerinden başlamıştır Fransa ve İngiltere’de altın Sikkelerin kullanımı yaygınlaşmaya devam etmiş ve Sikke parçalarının imparatorluk Sikkelerinden fark edilir şekilde daha büyük olduğu gözlemlenmiştir 13 yüzyılın diğer gelişmelerinden biri de Almanya’da Groschen’ın daha büyük gümüş Sikke olarak kullanılmaya başlanmasıdır Groschen’in Sikke resimleri, ilk defa o zamanki bölgenin emirliğinin (prenslik) izlerini de yansıtmaktaydı Alman sikke ve demir para basma hakkı bağlamında 1356 yılı önemli bir tarihtir Bu tarihte imparator bir “altın boğa” ile Kurfürsten’in söz konusu hakkı açık bir şekilde tanımış oldu Daha önce, imparatorluğa bağlı olmayan Lübeck’e 1340 yılında ilk defa altın madeninden Gulden’lerin basımı konusunda taviz verilmişti Bu tarihten 1871 yılına kadar Almanya’nın Sikke tarihi çok yönlü olarak değerlendirmektedir, çünkü çok sayıda devlet kendi paralarını tedavüle çıkarmıştı
Roma Para Birimi
Roma Para Birimi dendiğinde, eski çağda Roma imparatorluğunda yaygın olan ödeme araçlarının bütünü akla gelmektedir Ortak para biriminden önce ekonomi temel olarak iki değer formuna bağlıydı: Roma’da “para” yerine isim olarak türetilmiş ve düzensiz şekillerdeki bronz parçalar olan ve Aes rude olarak adlandırılan Rindern (lat pecus) Bu sade sikkenin değeri ağırlığı ölçülerek belirleniyordu, çünkü bu dönemde tek bir birim mevcut değildi Paranın hangi dönemden itibaren yaygın olduğu bugüne dek belirsizdi, bununla birlikte İ Ö 406 yılındaki Veji kuşatmasından beri Roma ordusu askerlerinin ödemelerinin Aes rude ile yapıldığı da yazılı olarak kanıtlanmıştır Bu da Aes rude’nin önceden de oldukça sık kullanıldığını kanıtlamaktadır
Roma hükümetinin ilk parası İ Ö 4 yüzyıldandır Aes signatum olarak adlandırılan dikdörtgen olarak dökülen “ROMANOM” yazısıyla işaretlenen Bronz külçeler vardı ve genellikle Roma’da dökülürdü Bu külçelerin ağırlıkları aslında beş roma pfund’una (pfund: yarım kilo) denk gelmesine rağmen, külçelerin çok çeşit ağırlıkları vardı Başlangıçta külçelerin yalnızca bir tarafı işleniyordu, daha sonra diğer tarafı da işlenmeye başlandı Külçelerin asıl işlevlerinin farklı şekillerde yorumlanmaktadır; külçeler bir ödeme aracı olmalarına rağmen sikke değildiler, çünkü beş Roma Pfund’unun (beş yarım kilosu) ağırlık birimlerine uygun değillerdi Külçeler tek bir para biriminin uygulamaya geçişinden sonra gitgide değer kaybetti, İ Ö 250 yıllarında basıma başlandı
İlk Sikkeler
İ S 2 yüzyıllarda yaşamış bir konsül olan Pomponius’a göre ilk sikke ustaları İ Ö 289 yılında ortaya çıkmışlar Bu ustalar sikkeleri “triumviri aere argento auro flando feriundo”nun kısaltması olan ve “III VIR AAAFF“ işaretleriyle damgalamışlardır Bu damga “Bu üçü (Sikke ustaları) bronz, gümüş ve altının eritilmesi ve damgalanmasından sorumludurlar” gibi önemli bir anlam içermektedirler
Suda’ya göre Roma sikkelerinin mevkii Kapitol’de Juno Moneta tapınağıdır Bu dönemde Romalılar sikke damgalamayı çok iyi biliyorlardı, Yunan Kolonileri İtalya’da Metapont, Crotone ve Sybaris İ Ö 500lü yıllarda, Napoli de İ Ö 450li yıllarda sikke basmıştır Roma İ Ö 4 yüzyılda orta İtalya’nın büyük bir bölümünü zapt etmişti Sikke yerlerinde büyük miktarda bronz sikkeler basılmıştır, nispeten de az miktarda gümüş sikkelerin basıldığı görülmektedir
Bugün Aes grave adıyla tanınan bronz sikkeler için bir sistem yürütülmüştü Farklı büyüklükte olmaları nedeniyle ve fazla dökülmelerine rağmen az damgalanıyor olmaları ve Akdeniz bölgesinde bu dönemde damgalanan diğer sikkelere göre daha fazla Roma özelliği taşımaları ve kısmen daha kaba ve barbar bir tarzda olmaları nedeniyle diğerlerinden kolayca ayırt edilebiliyorlardı Başlangıçta para Fiat Money idi ve ticari sisteme bağlıydılar Bu da As’nin bir Roma Pfund’u ağırlığında olduğu anlamına geliyordu Bir Roma Pfund’u Unciae’lara ayrılıyordu 12 Unciae bir Roma Pfund’unun bir araya gelmesinden oluşuyordu Uncia 12 Roma Pfund’unu temsil ediyordu ve aynı zamanda bir sikke birimiydi Bu durum İ Ö 270li yıllarda Aes grave’nin ağırlığına göre 10 Unciae’ye dönüşerek değişiklik gösterdi Aynı zamanda ikinci Punya savaşı sırasında 5 Unciae ve İ Ö 211 yılında da 1 ila 1,5 Unciae’ya kadar düşüş yaşadı
Aes grave’ler, Roma sikke damgalamasının başlangıcına kadar işaretlenmemişlerdi, ilk olarak İ Ö 210 yılında sikke ustalarının ilk kısaltma damgası/simgesel motif ortaya çıkmıştır İlk Roma sikkelerinin tümü arka taraflarında gemi iskeleti motifi bulunmaktaydı Bu motif bize Antium donanmasının kuşatmasını hatırlatmaktadır Sikkenin ön kısmında farklı tanrı motifleri bulunmaktadır İ Ö 110lu yıllarda farklı sikke dizileri çıkarılmıştır Her bir diziye ait tüm sikkeler başak motifi ya da onu yapan kişinin portresi gibi belirli işaretler taşıyorlardı Her bir dizi, sıklıkla en büyük sikke birimi olarak Dinar içeriyordu Ardından As (birli), Semis (çifte), Triens (üçlü), Quadrans (dörtlü), Sextans (altılı), Uncia ve bazen de Semuncia görülmektedir İmparatorluğun son döneminde bu diziler neredeyse hiç damgalanmamıştır Sextans ve Uncia gibi küçük birimlerin damgası yapılmıştır
Yunan Formunda Sikke Damgalamaları
Yunan formundaki bronz sikkeler İ Ö 300 yılında “PΩMAIΩN” yazıtıyla az miktarda damgalanmıştır Günümüzde bu sikkelerden çok az bulunmaktadır Bu sikkelerin Roma’nın emriyle Napoli’de damgalandığı sanılmaktadır; Napoliten para birimi gibi kendilerine özgü şekilleri bulunmaktaydı Bu sikkeler İ Ö 312 yılında, Roma’ya ulaşmada başlıca anayol işlevi gören Via Appia inşasının başlamasını sağlamıştı
İ Ö 281 yılında Roma’da Tarent’e karşı bir savaş başladı; Tarent’liler Pyrrhus’un desteğini talep ettiler Bu bağlamda Roma bir Roma Didrachme’sine eşdeğer ilk gümüş sikkelerinin basımını başlattı
Bu sikkenin Avers’inde (ön) sol tarafa bakan, sakallı, Korint miğferi takan, savaş tanrısı Mars başı görülmektedir Revers (arka) üzerinde “ROMANO” yazıtıyla sağa bakan, arkasında bir başak bulunan bir at kafası resmedilmişti
Bu sikke büyük oranda kullanıldığı Magna Graecia ve Roma’nın da içinde bulunduğu Campagna bölgesinde basılmıştı Bu damgalamanın gelişmiş bir tarz olduğu açıktır; Pyrrhus Savaşı’nda Roma askeri birliklerinin ve müttefiklerinin ödemelerinin, yunan sikkelerinin dağılımı için İtalya’daki Apennin’in güneyindeki bölgelerde yapıldığı görülmektedir Günümüzde bu sikkenin Napoli’de döküldüğü sanılmaktadır, çünkü bu sikke o dönemdeki 7,3gr’lık sikke standardına uygundu İtalya’da Metapont’da, Tarent’de ve diğer güney şehirlerinde standart sikke ölçüsü 7,9gr idi, fakat Pyrrhus savaşı sırasında 6,6gr’a gerilemiştir Eskiden bu sikke türünün basım yerinin Metapont olduğu varsayılmaktaydı, çünkü Metapont’dan olan sikkelerin üzerinde başaklara sıklıkla rastlanıyordu Bir diğer belirteç ise Leukippus’un kafasına benzeyen, sikke türlerinden birinin üzerine resmedilmiş, Metapont’da eski dönemde basılmış Mars tanrısı başıdır
Sonraki yıllarda daha başka gümüş sikkeler üretilmiştir Sadece sikkeler üzerindeki motifler değil, ayrıca birim ölçüler de yunan sikke basımından yola çıkılarak yapılmıştır İlk gümüş sikkeler Drachme ya da Didrachme olarak adlandırılır Roma’da damgalandığı anlaşılan ilk Roma gümüş sikkeleri İ Ö 269 yılında dökülmüştür Bu sikkenin tarihlendirilmesi, sikkenin damgası üzerindeki amblem o yılın konsüllerine uygun olduğu için o tarihe denk getirilerek üretilmiştir Konsüllerin ismi Quintus, Ogulnius, Gallus ve onun erkek kardeşi Cnaeus Ogulnius Pictor idi
Bunlar Ädilen para dağıtım evi olarak görev yapmışlardır; kazançların bir kısmı şehrin kurucuları Romulus ve Remus’un dişi bir kurt tarafından emzirilmelerini tasvir eden heykellerinin Ficus Ruminalis yakınına yapımımı için kullanılmıştır Sikkenin ön yüzünde sağ tarafa bakan Herkül heykelini, arka yüzünde de dişi bir kurt tarafından emzirilen ikizler Romulus ve Remus’un tasvirleri görülebilmektedir Aslan kürkü ve gülleli balta ile resmedilmiş Herkül, tanrısal koruyucu kişisi konumundaydı Bazı tarihçiler, elli yıl sonra bu Didrachme’nin değerinin, elli yıl sonra bile tedavülde olan Denar gibi on As değerine denk geldiğini düşünmektedir Bu varsayım Pinius’un İ S 1 yüzyılda kabulüne dayanmaktadır Bazı tarihçiler de bu sikkelerde Denar’ın değil, Diadrachme’nin geçerli olduğunu düşünmektedir
Roma Sikkeleri Quadrigatus’un çıkışına kadar az miktarda dökülmüştür Quadrigatus İ Ö 235 yılından beri gerçek kaplama şeklinde üretilmiştir Bu sikke biriminin ismi tanrıça Victoria’nın Quadriga içinde seyahat ederkenki tasvirinin görülebileceği Revers’den türemiştir Bu sikke birimi 20 yıl boyunca çok miktarda basılmıştır Sikkenin gümüş oranı Punya savaşı sırasında %30’a düşürülmüştür
Dinar, Quinar, Sesterz ve Altın-Asse’nin ortaya çıkışı
Roma İmparatorluğunun dört yüzyıldan fazla süre lider para birimi olan Dinar, İ Ö 211 yılında kullanıma girdi Bu birim, başlangıçta büyük miktarlarda basıldı; bu basım için gerekli gümüş İ Ö 210 yılında Syrakus’un yağmalanmasından elde edilmiştir Dinar on Asse’ye değer gelmektedir ve X değer sayısıyla nitelendirilmektedir Ağırlığı 4,5 gr, değeri ise yetmiş iki Roma Poundudur
Bununla beraber iki ayrı sikke birimi basılmıştır: Biri bir Dinar’ın yarısına eşit değerde olan ve V değer sayısıyla nitelendirilen Quinarius nummus, diğeri ise bir Dinar’ın dörtte birine eşit değerde olan ve IIS değer sayısı ile nitelendirilen Sesterz’dir Tüm bu birimlerin ön yüzlerinde tanrıça Roma’nın miğferli başı görülebilmektedir Arka yüzünde ise at binen Dioskur’lar (dostlar) resmedilmiştir (Regillus lacus savaşına sözde katılımları üzerine bir îma)
Dinar’ın şekli çok çeşitlidir; çünkü her bir sikke ustası sikkelere dilediği gibi şekil verebilmekteydi Bu “Aile Sikkeleri”nin üzerinde çoğunlukla mitolojiden ve Roma tarihinden motiflerin yanı sıra sikke ustasının atalarının da motifleri bulunmaktadır Julius Caesar İ Ö 44 yılında şubat ayı başında ölüm yıldönümünde Roma sikkesi üzerine resmedilen ilk kişidir Caesar ölümüne kadarki dönemde kısa süre içinde büyük miktarda “kendi” sikkesini bastırmıştır Sonraki dönemlerde Romalı politikacıların da portrelerinin resmedilmesi sıklık kazanmıştır, ilkin Konsüller sikkeleri diye adlandırılan (aile sikkeleri de denir) sikkeler üzerinde eşlerinin de resmedildiği görülmektedir
Bronz-Asse’lerin basımları devam etmiştir Bu sikke birimlerinin standart ağırlıkları 55 gram gelmekle beraber bu ağırlık çok geçmeden Roma Pound’unun on ikide birine denk gelecek şekilde 32 grama düşürülmüştür O dönemde askerlerin ücretlerinin ödenmesinde kullanılan Asse, diğer para birimlerine göre daha fazla sayıda basılıyordu Bu ödemelerde Asse oldukça önemli bir yere sahipti
İlk Roma altın sikkeleri İ Ö 216 yılında basılmıştır Bu sikkelerin birimleri Stater ve yarım stater olarak adlandırılıyordu ve her ikisi de Roma’da basılıyordu Bu basımlarda sikkelerin ön yüzlerinde Dioskur’ların (dostlar) (muzaffer olanı simgeleyen) defne çelenkli başları resmedilmiştir Arka yüzlerinde ise üç kişi görülmektedir: Bir Romalı, bir Italikalı ve dize çöken biri; iki tarafında da ayakta duranlar vardır, ve kendisi kılıçla bir domuzu tutar Bu tasvirin altında ise “ROMA” yazısı vardır; çünkü ikinci Punya savaşı sırasında Kartacalı General Hannibal ilerlemeye devam ederken, Roma İtalyan müttefiki ile Hannibal’a karşı birlik oldu Bu tasvir ayrıca Cannae Savaşı zamanında yeni birliklerin silâhaltına çağrılmasıyla bir bağlantısı olan Roma Andı olarak da yorumlanabilir
Bu birim İ Ö 213 yılında “altın -Asse” diye adlandırılan sikke türü ile değiştirilmiştir Altın asse üç farklı değer katmanına sahiptir: XX değer işaretiyle 20, XXXX değer işaretiyle 40 ve ↓X değer işaretiyle de 60 tüm bu sikkelerin ön yüzlerinde miğferli, sakallı bir Mars başı, arka yüzlerinde ise yıldırım işareti üzerinde kanatlarını açmış bir kartal bulunmaktadır; kartal tasviri muhtemelen İ Ö 3 yüzyıldan beri Ptolemaios sikkeleri üzerine basılan kartal tasviri ile bağlantılıdır Bunun yanında IV Ptolemaios’un bu sikkeler için altın kullanımını hizmete sunduğu ve bu şekilde savaşta Kartacalıların yanında yer alan V Philipp’in bu tavrına bir ceza vermek istediği sanılmaktadır
Aynı dönemde çok miktarda, diğer bir gümüş sikke olan Victoriatus basılmıştır Bu birimin Dinar sisteminden oldukça farklı olduğu ve başka bir standarda göre üretildiği görülmektedir Önceki 52 Dinar, Quinar ve Sesterz’in analizleri sırasında % 96, 2± %1,09 oranlarında gümüş içerdikleri görülürken, Victoriat’larde bu değer %72 ve % 93 arasındadır Erken dönem Victoriat’lar genellikle Sicilya’da ve güney İtalya’da bulunmuştur Bu birimin 3,41 gram ağırlığında olduğu ve Dinar’ın 3/4'üne eşit olduğu tahmin edilmektedir Roma sikke sistemi için değil, diğer başka bölgeler için kullanıldığı da sanılmaktadır Bu sebeple hiçbir değer işareti yoktur; değeri, yapı maddesinin değeriyle belirlenmektedir
Ağırlık ve saflık derecesinin oluşumu
Sonraki kırk yılda Dinar, ağırlığını gitgide kaybetmiştir Bunun nedeni ise bilinmemektedir Fakat bu gelişim muhtemelen ikinci Punya savaşı sırasında sürekli devam eden gerginliğe bağlı olarak başlamıştır Bu savaş sonucunda Roma devleti, halkına yaklaşık bir milyon Dinar borçlanmıştır Bu borç Cn Manlius Vulso yönetiminde İ Ö 188 yılındaki Apameia Barışı’nın ganimeti elde edilene kadar 25 yıl boyunca geri ödenmemiştir Bir Roma Pound’u 72 Dinar etmektedir; bu değer zamanla 84 Dinara dönüşmüştür Sonraki on yılda Dinar’ın ağırlığı sabit kalmıştır
Dinar’ın gümüş içeriği Roma İmparatorluğu döneminde, ayrıca Marcus Antonius’un geç dönem basımlarında, özellikle İ Ö 32/31 yıllarındaki daha geç dönemde Aktium Savaşı’ndan hemen önce ağır “lejyoner” basımlarda % 90, hatta % 95 etmekteydi Söylentilere göre ihtiyaç duyulan gümüş de Cleopatra tarafından hizmete sunulmuştur
Bronz sikkelere bağlı olarak gümüş sikkelerin oluşumu
İ Ö yaklaşık 140 yılında -kesin tarih bilinmemektedir- Dinar’ın değeri on altı Asse olarak belirlenmiştir Bu da dinarın ön yüzünde XVI olarak işaretlenmiştir Bu yazı ilk olarak Dinar üzerinde sikke ustası işareti olan İ Ö 141 yılına tarihlenen L IULI (Crawford 224/1) ile birlikte görülmüştür XVI işareti kısa bir süre sonra Roma rakamı olan ve 10 rakamına denk gelen X ile değiştirilmiştir X’in ortasından genellikle XVI işaretinin monogramı olarak yorumlanan yatay bir çizgi geçmektedir Bir Dinar’ın değer değişiminin, ağırlıkların düşmesiyle -“eski” Asse talep edilmesi ve “yeni” Asse’nin ağırlığının düşürülmesi nedeniyle- gelişim gösteren şartların bilinmesi anlamına geldiği düşünülmektedir Bu sebeple bir Quinar’ın değeri sekiz Asse, bir Sesterz’in değeri de dört Asse etmektedir Dinarlar ve Asse’ler arasındaki etkileşim ileriki yüzyıllarda da devam etmiştir Victoriat da İ Ö 2 yüzyılda hala tedavüldeydi Victoriat’lar sonraki dönemlerde Gallia Cisalpina gibi bölgelerde de kullanılabilir durumdaydı
Altın sikkelerin oluşumu
60, 40 ve 20 Altın Asse sikkelerinin basımı çok fazla yapılmamıştır Önceleri altın sikkeler sadece yardım amacıyla kullanılmış sikkelerdir İ Ö 83 yılında Altın Asse’ler Aureus ile değiştirilmiştir Bu sikke birimi Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinde daha fazla değer kazanmıştır ve Roma sikkelerinin içinde oldukça önemli bir yer kazanmıştır Dinar’ların üzerinde olduğu gibi Aurei’nin de ön yüzünde tanrı resimleri resmedilmiştir Arka yüzünde ise sikke ustasına bağlı olarak Roma ordusunun farklı zaferlerinin anlatıldığı çeşitli motifler görülebilmektedir
Sezar ve İmparatorluk Dönemi
Sezar ve Augustus yönetiminde kapsamlı bir Sikke reformu uygulanmıştır Bu reform şu şekildedir:
1 Aureus [Altın] eşittir 25 Dinar [Gümüş]
1 Denarius eşittir 4 Sesterz [Messing]
1 Sesterz eşittir 2 Dupondius [Bronz, daha sonra pirinç]
1 Dupondius eşittir 2 As [Kupfer]
1 As eşittir 2 Semis [Bakır/Bronz]
1 Semis eşittir 2 Quadrant [Bakır]
Değer şeması şu şekilde de gösterilebilir: 1 Aureus = 25 Dinar = 100 Sesterz = 200 Dupondius = 400 Asse = 800 Semis = 1 600
Quadrant
3 yüzyıla kadar yapımında hiç altın kullanılmayan, sadece gümüş kullanılan Sikke basımı büyük bir alanda yerel olarak yapılmaya devam ediliyordu Mısırlıların uzun süre kendi para birimi sistemleri bulunmaktaydı (altın dışında) İmparatorluğun para sistemi şeması yaklaşık iki yüzyıl boyu geçerli olmuş, 220’li yıllarda ortaya çıkan ve 270 yılından beri hızla ilerleyen enflasyondan beri de oldukça gereklilik kazanan çok sayıda başka sikke reformuna hizmet etmiştir Erken ve geç imparatorluk döneminin çoğu Sikke’sinin ön yüzünde imparatorun portresi genellikle “Imperator Caesar (İsim) Augustus Pontifex Maximus - tribunicia potestate (Yıl) Consul (Yıl) Pater patriae” yazıtı ile (bazen farklı kısaltmalarıyla) birlikte resmedilmiştir O dönemki görevleri tanımlayan yıl rakamları, bir Sikke’nin ve aynı zamanda bir arkeolojik buluntunun tarihlenmesi için en önemli yardım malzemesidir Tüm Sikke’lerin açık bir şekilde tarihlendirmesi yapılamamaktadır (özellikle tribunicia potestas ile ilgili eksik bilgi olduğunda) İmparator Claudius yönetiminde ilk kez Sikke’lere aile fertlerinin de darp edildiği görülmektedir Sikke’nin arka kısmında ise çok çeşitli tasvirler bulunmaktadır: Tanrılar, kişileştirilmiş ülkeler, nehirler ya da şehirler, hatta savaşla ya da politikayla ilgili başarıların yanı sıra dönemin imparatoru tarafından yapılan inşa projelerini anlatan resimler Caracalla yönetiminde özel büyüklükte gümüş bir Sikke olan Antoninian çıkarılmıştır Decius döneminde de kısa bir süre büyük bronz Sikke kullanılmıştır
Roma sikkeleri imparatorlar yönetiminde giderek yürürlükten kalkmıştır; Sikke’lerle ilgili kalpazanlıklar ilk olarak Nero ile ortaya çıkmış ve Severern’den itibaren de bu süreç hızlanmıştır Örneğin gümüş Sikke’ler 3 yüzyıl ortasında sadece 1/20 oranında gümüş içeriyordu Kanlı bir ayaklanmadan sonra imparator Aurelian 270 yıllarında yeni bir Sikke reformu oluşturmaya çalışmıştır Fakat bu girişim başarısız olmuştur ve bazı araştırmacılar tarafından da sonraki yıllarda gitgide artan enflasyonun sebebi olarak görülmektedir Diokletian yönetiminde yeni bir sikke reformuna ilişkin uğraşılar artmaya başlamıştır Böylece saf gümüş dinarlar ve bir kısmı gümüş olan yeni bir bronz Sikke olan Follis dökülmüştür Büyük Konstantin 4 yüzyılın başında bir dizi yeni sikke çıkarmıştır: büyük bir altın sikke (Solidus), küçük bir gümüş Sikke (Siliqua) ve bir bakır Sikke (Centenionalis) Solidus başarı göstermiş ve yüzyıllarca istikrarını sürdürmüştür Geç antik dönemde de Roma para birimi sisteminin temelini oluşturmuştur
Erken ve geç imparatorluk döneminde sadece Roma ve Lugdunum Sikke yerleriydi Taşralarda imparatorluğa ait daha küçük Sikke yerleri kısa bir dönem var olmuştur (burada değinildiği gibi söz konusu olan her bir şehre ait bakır ve bronz Sikke dökümleridir, özellikle doğu bölgelerde) Barbarların yağmaları ve imparatorlukta yaşanan krizler nedeniyle Sikke’lerin taşralara taşınması zamanla daha da tehlikeli olmaya başladığı için ilk olarak 3 yüzyılda Sikke basımı merkezileştirilmeye başlanmıştır Bu gelişmeye paralel olarak sanatsal kalite ve Sikke basımında detaylara verilen önem de gitgide azalmıştır Bu durum 4 yüzyılda izlenen bu gelişmelerden sonra 5 yüzyıldan itibaren damga yapımcılarının sanatsal yöndeki eksikliklerine bağlanmıştır 5 ve 6 yüzyılda geç Roma sikke dökümü yavaş yavaş geleneksel motifleri koruyan erken ortaçağ (batıda), örn Bizans (doğuda) Sikke döküm şekline dönüşmüştür
Ostrom
Doğu Roma (Bizans) Sikke’leri 5 yüzyıl içinde (Batı) Roma imparatorluk örneklerinden ayrışmaya başlamıştır 6 yüzyılda da çok sayıda Sikke resmi ve birimleri (özellikle Solidus) yaygın olarak uzun süre kullanılmış olsa da imparator Anastasios 498 yılında Nümizmatikçilerin Bizans Sikke tarihinin “başlangıcı” olarak değerlendirdikleri yeni bakır Sikke’leri çıkarmıştır Buna rağmen döküm resimleri zamanla değişimlere uğramıştır Portrelerin sanatsal anlamda nitelikleri Justinian’dan sonra azalmış ve arka yüzlerinde tarihsel olaylara ilişkin betimlemeler de neredeyse hiç yapılmamıştır, aksine imparator için övgüsel betimlemeler görülmüştür Herakleios’un Pers savaşıyla birlikte basımı yapılan ve Deus adiuta Romanis ("Tanrım, Romalılara yardım et") yazısını taşıyan, 615 yılında çıkarılan gümüş Sikke Hexagram oldukça önemlidir Bu yazı, resmi dil olarak genellikle Yunancanın kullanıldığı Ostrom’daki en yeni Latince Sikke yazısıdır Bir diğer ilginç sikke türü de 11 yüzyıldan beri basımı yapılan, anahtar formundaki kemer şeklinde kabartılmış Scyphaten’dir İslam dünyasının sikkeleri kısmen doğu Roma-Bizans ve Sasani örneklerinin etkisinde kalmıştır Bu Dinarların (Latince Denarius) en eskileri 7 yüzyılda basılmıştır Ayrıca 13 yüzyıldaki Moğol istilası ön Asya Sikke geleneğini de beraberinde getirmiştir İlk olarak Türkiye’nin ve İran’ın çıkışıyla birlikte bu bölgede yeniden Sikke basımına başlanmıştır
Almanya’ya Yayılım
Kavimler göçü zamanı germen İmparatorlukları 6 yüzyıla kadar, batı ve doğu Roma örneklerinden esinlenen ve dönemin imparatorlarının portrelerini resmeden ve şanın bir göstergesi olan Sikke basımları yapmışlardır
Bilinen Tüm Roma Sikke Türlerinin Listesi
Altın Sikkeler
Yarım Stater (İ Ö 215)
Stater (İ Ö 215)
20 Altın-Asse (İ Ö 3 yüzyılın sonu)
40 Altın-Asse (İ Ö 3 yüzyılın sonu)
60 Altın-Asse (İ Ö 3 yüzyılın sonu)
Aureus (İ Ö 100–324)
Quinarius aureus (İ Ö 45 324)
Semissis (230–600)
Solidus (307–1453)
Tremissis (307–500)
9 Siliquae ya da 1,5 Scripula (383-650)
Gümüş Sikkeler
Drachme (İ Ö 240- İ Ö 215)
Didrachme (İ Ö 280- İ Ö 215)
Yarım Litra (İ Ö 235- İ Ö 230)
Litra (İ Ö 300- İ Ö 240)
Çift Litra (Dilitron) (İ Ö 275- İ Ö 240)
Quadrigatus (İ Ö 235– İ Ö 212)
Denarius (İ Ö 211–6 yüzyıl)
Serratus (İ Ö 150– İ Ö 50)
Quinarius nummus (İ Ö 211– İ Ö 500 (?))
Yarım Victoriatus (İ Ö 210- İ Ö 100)
Victoriatus (İ Ö 210– İ Ö 100)
Çift Victoriatus (İ Ö 210- İ Ö 100)
Antoninian (214–294) (274 Aurelianus olarak?)
Argenteus (294–320)
Miliarense (320–620)
Siliqua (320–7 yüzyıl)
Bronz-, Bakır- ve Messing Sikkeleri
As (İ Ö 300–270)
Dupondius (İ Ö 300–280)
Semis (İ Ö 300–6 yüzyıl (?))
Sesterz (İ Ö 300–293)
Triens (İ Ö 300– İ Ö 80)
Quadrans (İ Ö 300–200)
Sextans (İ Ö 300– İ Ö 90)
Uncia (İ Ö 300– İ Ö 100)
Semuncia (İ Ö 300– İ Ö 200)
Quartuncia (İ Ö 215)
Bes (İ Ö 130)
Tressis (İ Ö 260– İ Ö 210)
Quincussis (İ Ö 215)
Decussis (İ Ö 215)
Dextans (İ Ö 210)
Dodrans (İ Ö 125)
Quincunx (İ Ö 250– İ Ö 200)
Follis (294–346)
Centenionalis (340–?)
Maiorina (346–395)
Osmanlı’da Para (Akçe)
Akçe, Osmanlı Devletinin ilk zamanlarından itibaren bastırılan ve kullanılan gümüş para birimine verilen addır İlk Osmanlı sikkesi gümüşten imal edildiği için Ak (beyaz, temiz, parlak) para manasında akçe denildi İlk zamanlar “gümüş para” manasında kullanılan akçe on beşinci yüzyıldan sonra Osmanlı parası karşılığı olarak kullanıldı Osmanlı para birimi olan “Akçe-i Osman” adıyla kullanıldığı gibi, padişahların zamanlarına göre değişik isimler aldı Akçe, Osmanlılara mahsus olup, paranın Selçuklu ve diğer İslam devletlerinin paralarıyla ilgisi yoktur İlk akçe doksan ayar gümüşten olup, altı kırat 1,154 gram ağırlığındaydı Zamanla ayarı düşük ve değişik ağırlıkta akçeler de basıldı Özel olarak bir yüzünde “La ilahe illallah Muhammedün resûlullah” ibaresiyle bu ibarenin dört tarafında Peygamber efendimizin dört halifesinin ismi, diğer yüzünde de parayı bastıran padişahın ismi, basılış yeri, tarihî ve Osmanlıların mensubu oldukları Kayı boyunun damgası bulunmaktaydı On beşinci yüzyıldan itibaren para manasında kullanılan Akçe’ye; “Lala Yürgûç Akçesi”, “Avariz Akçesi”, “Geçer Akçe”, “Kalp Akçe” gibi çeşitli adlar verildi Ayrıca değer düşüşü neticesinde; “Zilyûf Akçe”, “Kirpik Akçe”, “Kızıl Akçe”, “Çil Akçe” adlarını da aldı “Çürük Akçe” deyimi ile kullanılan para ise bakır sikkeyi ifade etmektedir
Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında Selçuklular veya diğer devletler tarafından bastırılan çeşitli paralar kullanılırdı İlk Osmanlı sikkesini Osman Gazi bastırdı Bu gümüş para, 15 mm çapında ve 0,68 gr ağırlığındadır Basıldığı yer ve tarihi belli olmayan bu paranın ön yüzünde “Darebe Osman bin Ertuğrul” ibaresi bulunuyordu En eski Osmanlı Akçe’si, ikinci Osmanlı padişahı Orhan Gazi tarafından bastırılmıştır Orhan Gazi devrine ait en eski akçe 1327 (H 727) tarihînde Bursa’da bastırıldı Bu Osmanlı Akçe’sinin bir tarafında “La ilahe illallah Muhammedün resûlullah” ibaresi yer alır İbarenin etrafında; Ebû Bekr, Ömer, Osman, Ali’nin (r anh) isimleri vardır Arka yüzdeyse, Orhan bin Osman ve basıldığı yeri gösteren Bursa ismi, altında ise Orhan Gazi’nin beyliğe geçişinin üçüncü senesini işaret eden siyakat rakamı ile üç sayısı ve kenarlarında da paranın basıldığı yıl 727 ile Osmanlıların mensubu oldukları Kayı boyunun damgası vardır
Orhan Bey zamanında, tarihsiz ve üzerindeki yazılar geometrik motiflerden oluşan bir çerçeve içine alınmış İlhanlı paralarına benzer paralar da basılmıştır Çerçevesiz olup üzerinde, “Orhan halledallahü mülkehû” ibaresi yazılı akçeler daha sadedir Basıldığı yer ve tarih belli olmayan bu akçeler Orhan Gazi’nin beyliğin idaresini ele aldığı ilk senelere ait olmalıdır Orhan Gazi’den sonra Sultan Murâd Hüdâvendigâr zamanında gümüş akçeler bastırıldığı gibi, üzerlerinde basılış yeri bulunmayan pul, fels ve mangır özelliğinde bakır paralar da basılmıştır
Yıldırım Bâyezîd zamanında basılan gümüş ve bakır paralar üzerinde darb yeri yoksa da, tarih bulunmaktaydı Basılan bu gümüş paraların ayarı % 90 idi Bu padişah zamanında devletin altın parası bulunmadığı için, Venediklilerin altın dukası kullanılıyordu Bir Venedik dükası, kırk akçe değerindeydi
Fetret devrinde Musa Çelebi, Edirne’de kendi adına para bastırmıştır Yıldırım Bâyezîd’in büyük oğlu Süleyman Çelebi de kendi adına bastırdığı paranın üzerine tuğra koydurmuştur
Çelebi Mehmed Han zamanında Amasya, Ayaslug (Selçuk), Bursa, Edirne ve Serez şehirlerinde basılmış akçeler vardı Timur Han’ın Osmanlılar üzerinde hâkimiyet kurmasından sonra, Çelebi Mehmed Han 1404 (H 806)’da Bursa’da bastırdığı paralara kendi adıyla birlikte Timur Han’ın da adını bastırmış ve hâkimiyetini tanımıştır Vezin ve ayar yönünden diğer Osmanlı paralarıyla aynı olan bu paranın bir yüzünde “La ilahe illallah Muhammedün resûlullah, Duribe Bursa 806″, diğer yüzünde ise; “Demûr (Timur) Han Gürgân, Muhammed ibni Bâyezîd Han halledallahü mülkehû” yazılıydı On sene sonra Osmanlı birliğini yeniden kurup, istiklâlini kazanınca paralardan Tîmûr Han’ın ismini kaldırıldı Çelebi Mehmed’in zamanına kadar Osmanlı paralarına hiçbir lakap ve unvan yazılmadığı hâlde o, ilk defa “Sultan” ve “Han” unvanlarını kullanmıştır Bastırdığı akçelerin üzerine “Sultân ibni Sultân Muhammed ibni Bâyezîd Han” ibaresini yazdırmıştır Ayrıca “Halledallahü mülkehû” ibaresini kaldırıp, son Osmanlı paralarına kadar devam eden “Azze nasruhû” ibaresini koydurdu
II Murâd Han zamanında da Edirne, Bursa, Ayaslug, Bolu, Engüriye (Ankara), Karahisar, Serez, Tire ve Amasya şehirlerinde akçe bastırıldı Bursa’da bastırılan ve mangır adı verilen paranın üzerinde II Murâd Han’ın isminin altında Osmanlıların Kayı boyundan geldiğini gösteren bir damga bulunmaktadır Bu damga sadece Bursa ve Edirne’de basılan paralar üzerinde görülmektedir
19 yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nde çoğu Avrupa ülkesinde olduğu gibi madeni para sistemi uygulanıyordu Sistemde altın ve gümüş ihtiyacını gidermek için genelde bakırdan yapılmış paralar kullanılıyordu Kâğıt paranın kullanımı batılı ülkelerde olduğu gibi 19 yüzyılda başlamaktadır Genelde altın ve gümüş kullanıldığı için her iki madenin mümkün olduğunca savaşta kullanılması ve eşya olarak kullanılmamasını öngörüyordu Bu yüzden ülkeye değerli maden girişi destekleniyor, çıkışı da yasaklanıyordu Şahısların ellerinde ve sarayda bulunan altın ve gümüş eşyalar darphanelerde para basımında kullanılıyordu Ulaşımın yetersiz ve riskli olması nedeniyle bazı bölgelerde darphane açılması gerekmişti Dolayısıyla darphaneler başta İstanbul olmak üzere ülkenin önemli yerlerine yapılmıştı Bir darphane açılmadan önce bölgede maden bulunup bulunmadığına ve bölgenin ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığına bakılırdı Bazı darphaneler sadece belirli bir parayı basardı Mesela 16 yüzyılda Urfa'da faaliyet gösteren darphane yalnızca bakır para basardı Darphaneler genelde emanet yöntemi ile emin adı verilen görevli kişiler tarafından idare ediliyordu Darphanelere para basımı için getirilen altın ve gümüş maden ve eşya üzerinden darp hakkı diye nitelendirilen bir kesinti darphaneyi işleten kişinin gelirini oluşturuyordu Altın ve gümüşü cari paraya çevirmek isteyen kişiler darphanede serbestçe para bastırabilirlerdi Serbest darp hakkı darphane gelirlerinin sürekliliğini sağlıyordu Paranın ayarından sahib-i ayar sorumlu idi Kalb para basan sahibi ayar ağır cezaya çarptırılıyordu Osmanlı devleti değerli maden hareketlerinin yaşandığı bir coğrafyada bulunuyordu Gresham kanunu geçerliydi ve kötü para iyi parayı kovuyordu Doğuda altın ve gümüş fiyatlarının yüksek olması sürekli olarak İran ve Hindistan'a kaçışa neden oluyordu Alınan önlemlere rağmen altın ve gümüş kaçakçılığının engellenemiyordu Ülkenin siyasi sınırları içerisinde de hareketlenme vardı Mısır'da basılan altın paraların İstanbul'da basılan altın paralarla aynı ayarda olmayışı nedeniyle İstanbul'da altın para piyasadan çekilerek yerine Mısır altınları çıkarımaktaydı Önlem olarak Mısır'da İstanbul ayarında altın para basılması isteniyordu
16 yüzyılda Amerika ve Güney Afrika’da kıymetli maden yataklarının keşfedilmesinin ardından Avrupa ülkelerinde kıymetli maden hacmindeki artış ve gümüşün altın karşısında değer kaybetmesi yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı’yı etkisi altına alacak ve Osmanlı yöneticilerini yeni arayışlar içine girmesine neden olacaktır Dıştan gelen bu baskıyla birlikte artan nüfus oranında iç güvensizliğin de etkisiyle üretimde artış olmamıştır Fiyat artışları, artan bürokratik harcamalar gibi bir kısım olumsuz gelişmeler ve yüzyılın sonunda yaşanan Avusturya ve İran savaşları sebebiyle de artan savaş harcamaları birbiri arkasını izleyen değer düşüşlerine sebep olmuştur 16 yüzyılın en önemli para operasyonu olarak görülen ve daha sonra da devam edecek ayarlamaların başlangıcı olan 1584 yılı düzenlemesine göre 100 dirhem gümüşten kesilen akçenin miktarı 450 den 800'e, 1600 yılında yapılan bir ayarlama ile de 950'ye çıkarılmıştır Osmanlı paralarının değer kaybetmesi sadece bu yüzyılın ikinci yarısında görülen bir durum değildir Fakat bu zamana kadar paradaki değer kaybı uzun zamandır oldukça az oranda gerçekleşmişti Yapılan hesaplamalara göre 1326 yılından 1740 yılına kadarki 414 yıllık sürede yıllık ortalama değer kaybı %0 24’dür Osmanlı’da Osman Gazi’den Fatih'e kadar sadece gümüş paralar basılmıştır Altın para olarak da Venedik dükası (filori, filorin) kullanılıyordu Fatih 1479 yılında Sultani adlı ilk Osmanlı altın parasını basmıştır Yalnızca iki değerli madenden yapılan bir para sistemi işliyordu Bu yüzden altın ve gümüş fiyatları değiştikçe tedavülde bulunan sikkelerin fiyatları ya da kur farkları da değişiyordu 1688 yılında ise para arzındaki yetersizlikten dolayı mankur basılmış, 1 mankurun 1 akçe üzerinden sonsuz ibra hakkı tanınması kalpazanlık faaliyetlerini hızlandırmış ve piyasaları alt üst etmiştir Bu yüzden 1691 yılında mankur tedavülden kaldırılmıştır
Ülke içinde muhtelif yabancı altın ve gümüş paralar yerli paralar ile birlikte piyasaya sürülüyordu 17 yüzyılda osmani, şahi, pare, mangır, peniz, sikke-i hasene/şerifi adlı yerli paraların yanında sümün, zolata, babka, rub, yaldız/filori/efrenci, engürüs, esedi ve riyal adında yabancı paralar da piyasaya çıkarılıyordu
Osmanlı Devleti’nde para bir finansman aracı olarak kullanılıyordu Darphanelerde kıymetli madenlerden ve eski sikkelerden para basılarak hem para arzı artırılıyor hem de darb hakkı adıyla alınan para darphanelere gelir sağlıyordu Tahta yeni çıkan padişah eski paraları tedavülden kaldırarak kendi adını vererek yeni bastırıyordu Elinde eski para olan kişiler paralarını darphaneye getirerek yenisiyle değiştiriyorlardı Ayrıca paranın ayarında oynama yapılarak sikkeler küçültülüyor, aradaki değer kaybı devlet tarafından bir finansman yöntemi olarak kabul ediliyordu Tağşiş işlemi bütçe açıklarını kapatmak amacıyla devletin ek para basması anlamına da geliyordu Çünkü yapılan yeni düzenleme ile hem tedavüle çıkarılacak para miktarı artıyor hem de devletin kullanabileceği yeni bir fon oluşuyordu 1775 yılında pay ve gelir ortaklığı senetleri anlamına gelen esham uygulaması başlatılmıştır Bu uygulama temsili paraya geçişin ilk habercisi olarak kabul edilir Senetlerin vergiye tabi tutulmak üzere piyasaya çıkarılması serbestti İlk kâğıt para 1840 yılında piyasaya çıkarılmıştır Piyasaya sürülen banknotların değeri hızla kaybolur Esnaf ve köylü halk demir para kullanmayı tercih eder Kaime denilen kâğıt para ile madeni para arasında fiyat farkı oluşur Osmanlı para biriminin dış paralar karşısında değeri düşer
Kaime denemesi 1862 yılında son bulur Sultan Abdulhamid dönemine gelinceye kadar kaime basımı yapılmaz Osmanlı-Rus savaşının finansmanı dolayısıyla ikinci defa 1876-7'de kaime basılarak piyasaya sürülür Bu kaimeler de kısa bir süre sonra piyasadan kaldırılır Kâğıt para basma yetkisi kendisine devredilen Osmanlı Bankası I Dünya Savaşı'na kadar sınırlı miktarda kâğıt para basar 1915 yılında kaime üçünçü kez basılır Bu kaimeler temsili para niteliğindedir Çünkü altın karşılığı vardır ve ne zaman tedavülden kaldırılacağı bellidir Ülkede istikrarlı bir para sistemi oluşturmak için 1844 yılında çıkarılan Kararnameye göre temel para birimleri olarak kuruş, 20 kuruş değerinde gümüş mecidiye ve 100 kuruş değerinde altın lira kabul edilir Osmanlı parası ile yabancı paraların kur değerlerinde ise uzun bir dönem değişiklik gözlenmemektedir Mesela bu tarihten I Dünya Savaşı'na kadar İngiliz sterlini ile Osmanlı parası arasındaki değer eşitliği 1 İngiliz sterlininin 110 Osmanlı kuruşuna denk geldiği bir seviyede kalmıştır
1873 yılından itibaren gümüşün dünya piyasalarında değer kaybetmeye başlaması Osmanlı Devleti'nde 1/16 altın-gümüş değer eşitliğini geçersiz kılar Devletin gelirlerinin gümüş para, giderlerinin altın para üzerinden yapılması hazine kayıplarına yol açar Bu yüzden mecidiye basımına son verilir 1881 yılında para birimi olarak Osmanlı altın lirası kabul edilir Ancak gümüş fiyatlarının düşüklüğü sebebiyle tedavüldeki gümüş paralar gerçek değerinin altında işleme tabi tutulur 20 kuruş değerindeki mecidiyeler hazinece 19 kuruştan işleme tabi tutulur Sarraflarda ise daha düşük düzeyden işlem görür 20 yüzyılda kuruşun Osmanlı lirasına oranla üç değişik değeri ortaya çıkar
Diğer taraftan değişik para birimlerinde çekilen darlık nedeniyle ufak paralar altın lira ve mecidiyeye oranlarından farklı oranlarda işlem görüyordu Piyasaya yeterince ufaklık sürülememesi ve mahalli bazı darlıkların yaşanması da ufaklıkların değerini yükseltiyordu Ticaret erbabı daima müşterilerine büyük para veriyor, halk ise alış veriş yapabilmek için elindeki parayı belli bir komisyonla sarraflara bozdurmak zorunda kalıyordu İktisadi faaliyetlere, yöreye ve mevsimlere göre de ufaklık ihtiyacı değişiklik gösteriyordu Mesela Bursa'da yumurta ticareti bu tür paraların değerini yükseltiyordu Hazinenin bir araştırmasına göre ülkenin değişik bölgelerinde altın ve gümüşün 88 çeşit raici bulunuyordu Yörelere göre de halkın rağbet ettikleri paralar değişiklik gösteriyordu Yabancı paralar da ülke içerisinde serbestçe kullanılıyordu Para sisteminin karmaşıklığı sebebiyle sarraflık kurumu iyice yaygınlaşmıştı
Para düzenini sağlamak amacıyla 1909 yılında kurulan komisyonun önerisi doğrultusunda 1916 yılında Tevhid-i Meskûkât Kanunu çıkarılır, 1 lira = 100 kuruş değer eşitliği benimsenir ve değer ölçüsü altın, para birimi kuruş kabul edilir Ülkenin değişik yörelerindeki farklı para raiçleri kaldırlır Ancak çıkarılan yasanın başarısı sınırlı kalır Çünkü savaşla birlikte artan giderleri karşılamak için piyasaya sürülen kâğıt paralar madeni ve ufaklık paraların piyasadan çekilmesine sebep olur 5 ve 20 kuruşluk olarak basılan kâğıt paralar da ufaklık sorununu çözmez Aynı fonksiyonu görmesi için kısa bir süre sonra 1 ve 2,5 kuruşluk kâğıt ve aynı işlevi görecek 5 ve 10 paralık posta pulları çıkarılır Bu durumda madeni paradan tamamen ayrılınmış kâğıt para sistemine geçilmiş olur Cumhuriyet idaresi aynı sistemi devam ettirir
Darphane
9 yüzyıldan sonra Ortadoğu ve Anadolu'ya yerleşerek farklı devlet ve beylikler kuran Türkler, bu beyliklerin bazı kasabalarında demir para basımı yapmışlar ve para basılan bu mahallelere de "Darphane" adı vermişlerdir 15 yüzyılın sonunda altın sultanini piyasaya çıkarılana kadar, Osmanlı sikkeleri yalnızca gümüş akçe ve bakır mangır idi Akçe ya da akça temel para birimiydi İlk akçeler Bursa, Edirne ve Marmara bölgelerinde üretildi ve basım yerleri belirtilmedi Diğer Türkmen beyliklerinin sikkeleriyle birlikte piyasaya sürüldüler Osmanlılar 15 yüzyılda Selçuklular ve İlhanlılardan esinlenerek, önemli ticaret merkezlerinde ve madenlerde çok sayıda darphane kurdular Bu şekilde Osmanlının topraklarının yanı sıra akçenin tedavül alanı da genişlemiş oldu 14'üncü yüzyıl sonlarında ve 15 yüzyıl başlarında akçe artık Bizans topraklarında ve Konstantinopolis'in içinde de kullanılmaktaydı 15 yüzyılın son çeyreğinde, II Mehmed'in 30 yıllık hükümdarlığı sırasında da 15 ayrı darphanede akçe basımı yapılıyordu Darphanelerin üretim düzeyi kişilerin darphaneye getirdikleri veya devletin sağladığı değerli maden miktarına göre değişiyordu Bu yüzden üretim düzeyleri büyük değişiklikler göstermekteydi Ayrıca, bir padişah tahta çıktıktan sonra, devlet piyasadaki eski sikkelerin darphanelere getirilmesini ve yeni padişahın ismini taşıyan sikkelerle değiştirilmesini talep ediyordu Bu işleme tecdid-i sikke (sikkelerin yenilenmesi) deniliyordu Sayılarının çok olmasına rağmen merkezi devlet, darphaneleri yakından denetliyordu Büyük kent merkezlerindeki darphaneler, genel olarak emanet sistemiyle devlet tarafından işletilmekte ve birer devlet memuru olan eminler tarafından yönetilmekteydi Sahib-i ayar adı verilen bir görevli de teknik işlerden ve sikkelerin ayar ve ağırlıklarının devletin koyduğu standartlara uygunluğunun kontrolünden sorumluydu Darphanelerin işleyişleri ve hesap defterleri devlet tarafından görevlendirilmiş yerel kadılar aracılığıyla da denetlemekteydi Osmanlı darphanelerinde altın, gümüş ve bakır sikkelerin üretiminde kullanılan teknoloji, 17 yüzyıl sonuna kadar oldukça basitti Isıtılmış bir parça metal iki kalıp arasına yerleştiriliyor ve yukarıdaki kalıba bir çekiçle vuruluyordu Bu yöntemle alt ve üst kalıplar üzerindeki desenler sikkenin her iki tarafına da işlenmiş oluyordu Kalıpların üretimi, boş metal parçalarının (pulların) veya alaşımlarının hazırlanması, çekiçle yapılan vuruşlar ve ortaya çıkan malın kalitesinin denetlenmesi, bu pulların ağırlıklarının ölçülmesi beceri gerektirmekteydi Sahib-i ayarın denetimi altında çok sayıda usta zanaatkâr ve işçi önceden belirlenmiş görevleri yerine getirmekteydi İstanbul'da gümüş ve bakır sikke üretiminde çalışanlar birkaç yüz kişiydi, diğer büyük darphanelerde bu sayı yüzü aşmaktaydı Orta büyüklükteki darphanelerde çalışanların sayıları da 50'yi buluyor hatta geçebiliyordu Taşradaki küçük darphaneler, uzmanlık gerektiren işler için sık sık büyük darphanelerden yardım almaktaydılar
Geniş bir coğrafyada sayılamayacak kadar çok merkezde para darp eden Osmanlı Devletinin bugüne kadar ele geçen nümismatik materyallerden tespit edilen ve sayısı 40'ı bulan para darp merkezlerinin başında Bursa, Edirne, Amasya, Erzurum, Konya, İzmir, Serez, Sofya, Şam, Bağdat, Tiflis, Mısır, Tunus ve Cezayir gelir
İstanbul'un fethinden sonra hızla genişleyen imparatorluğun para ihtiyacını karşılamak amacıyla halihazırdaki darphanelere ek olarak çeşitli mahallerde geçici yeni darphaneler kurulmuştur Aynı şehirde Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyazıt Camii civarında yaptırılan Darphane, Türk Darphanesi'nin kuruluşunun başlangıcı niteliğindedir İlk kuruluşun kesin tarihini tespit eden bir belge yoktur bu yüzden Fatih'in burada kendi adına bastırdığı ilk Türk altının tarihi olan 1467 yılı Türk Darphanesinin ilk kuruluş tarihi olarak kabul edilebilir
Darphanenin ikinci kuruluşu, Sultan Üçüncü Ahmet zamandadır 1723 yılında Simkeşhane'den Topkapı Sarayı sahası içinde bugüne kadar işgal ettiği binalara taşınıp faaliyete geçirilen darphane, 1832 yılında yeni atölyelerin inşa ve ilavesiyle genişletilmiş ve ayrıca darphane bahçesinde Hünkar dairesi yapılmıştır
İstanbul'daki bu darphane, devletin ana darphanesi olma özelliğini devam ettirmiştir 1843 yılında diğer darphanelerin faaliyetine son verilmiş ve bu tarihten sonra yalnız İstanbul'daki darphanede para basılmaya devam edilmiştir 8 Temmuz 1967 tarihinde kurulan Darphane'nin üçüncü kuruluş projeleri ile ilgili hazırlık çalışmaları, 1953 yılında başlamıştır Sonraki yıllarda madeni paraya olan taleplerin daha da yükselebileceği düşüncesi, yeni bir binanın inşaası ve yeni makinelerin satın alınması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır Bu nedenle 1961 yılı ortalarında inşaasına başlanan yeni darphane binası, yeni makinelerin alınmasıyla 1967 yılında hizmete girmiştir
1845 yılından itibaren Darphane, "evrak-sahihe"ye damga vurmak amacıyla kurulan Matbaa Müdürlüğü ile 1933 yılında birleştirilmiştir
2996 sayılı Maliye Vekâleti Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun çerçevesinde Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, 1983 yılına kadar Maliye Bakanlığı'nın ana hizmet birimi olarak hizmet vermiştir
Paranın bir diğer türü olarak kredi parası ortaya çıkmıştır Kredi parası, malların ve hizmetlerin ödemesini yapmak için borçludan bir talepte bulunulmaktadır Günümüzde ticarethaneler ve merkez bankaları tarafından imal edilen para krediye dayalı paradır ve bankalara karşı bir yükümlülüğü de içinde barındırır
20 yüzyılın başına kadar birçok ülkede para değerini, kullanılan para birimi birliğinde değerli metal, altın ya da gümüşün belirlenmiş miktarının değeri olarak tanımlayan para birimi standartları vardı Bunlar genellikle Kurant sikkelerin basımı ve kullanımı ile bağlantılıydı Diğer ödeme araçları talep olması durumunda dönemin ihraççıları tarafından, değerli metal miktarı takas yapılan ödeme aracının nominal değerine eşit olan Kurant sikkeleri ile değiştirilirdi
Birçok ülkede ilk olarak gümüş standartları vardı Fiyatlar gümüş miktarıyla belirlenen para birimi birliğine göre verilirdi Gündelik alışverişlerde hem gümüş kurant sikkeler hem de ayrıştırıcı sikkeler kullanılmıştır Bu dönemde tedavülde olan altın sikkelerin, menkul kıymetler borsasının envanterinde okunabilen gümüş kurant para sürümü de vardı Altın sikkeler ülke içinde “yüksek değerdeki” malların karşılığında ödenmesinde “özel para” fonksiyonuna sahipti ve yabancı ticaret ortaklarının ödemelerinde ticaret sikkesi olarak da iş görmüştür
Birçok sanayi ülkesi 19 yüzyılda altın standardına dönüş yapmıştır Almanya’da banknotların teminatı kısmen altın, kısmen de en fazla 3 ay vadesi olan ticari senet yoluyla sağlanmıştır Alman İmparatorluk Bankası, imparatorluk güvenceli banknotları ve ayrıştırıcı sikkelere talep üzerine ana kasasındaki para birimi sikkeleri ile değiştirmiştir Özel Alman bankaları tedavüle çıkardıkları banknotların talep edilmesi üzerine sıkıntı durumunda bastıkları paralarla altın sikkeleri değiştirmişlerdir Birinci Dünya Savaşı öncesinde seyreden para istikrarlı birimi durumları nedeniyle Almanya’da gündelik para akışında altın, kâğıt, ayrıştırıcı sikke ve banka parası arasında herhangi bir kur farkı bulunmuyordu Bu dönemde devam eden istikrarlı döviz kuruyla altın standardı olan ülkeler arasında basılmıştır
20 yüzyılın başında çok sayıda ülke para birimi standardından vazgeçmiştir Böyle bir standart yerine, merkez bankalarının, ücret seviyesinde bir istikrarı garantileyen para politikasıyla ilgili önlemler alınmıştır
Cumhuriyet Dönemi Madeni Paralar
Cumhuriyet döneminin önemli para birimlerinden biri olan 10 para, 1940 yılına ait olmakla birlikte paranın ortası delik ve yazıları değişik şekillerdedir Bugüne kadar bulunan ve bilinen 10 paraları sıralarsak şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır: 1936 (N)-1936 (D)-1940 (N)-1940 (D)-1941–1942–1944 olmak üzere tam sekiz adettir 1930-41-42 yılları dışında basılan paraların ve 10 paraların hepsi numune paralardır 1936 yılı 10 parasına World Coins, 1982 baskısında (Numune para) işaretine rağmen 300 Dolar fiyat koydu
1951 Yılı 1 Kuruş’unun bazılarının önyüzünde, yazı ve tarih arasında kabarık bir nokta bulunmaktadır, yine bu serinin 1 ve 2,5 Kuruş’larının, aynı yılda basılmış olmalarına rağmen küçük delikli ve büyük delikli olanları mevcuttur Keza 2,5 Kuruş’ların bazılarında ortadaki deliğin kenarları biraz kabartılarak çerçeveli hale getirilenleri vardır Bu deliklerin merkezde olmayanları da mevcuttur 1958 -1974 yılları arasında basılan bakır 5 Kuruş’larda önyüz yani ay-yıldız tarafı, modern paralarda olduğu gibi yukarıdan aşağıya çevrildiğinde doğru okunurken, bazılarında eski usuldeki gibi sağdan sola çevrildiği zaman doğru okunmaktadır, yani terstir Yine 1974 yılı 5 Kuruş’larının bazılarında arka yüzdeki meşe palamudunun içi boş veya dolu görülmektedir
Bunların haricinde çift baskılar hemen her yılın her çeşit parasında bulunmaktadır (*) N: Normal, D: Delikli
Cumhuriyer Döneminin İlk Madeni Parası
Cumhuriyet döneminin ilk madeni parası, 1924 yılında çıkarılan 10 ve 5 kuruşluklar ile yüz paradır Harf devrimi o dönemde daha yapılmadığı için yazı ve rakamlar Arap harfleriyle basıldı Bunları bir yıl sonra çıkarılan nikelden yapılmış 25 kuruşluklar izledi
Latin harfleriyle basılmış ilk madeni para 1934 yılında 830 ayar gümüş olan 100 kuruş değerinde tedavüle çıkarıldı 718000 adet basılan bu paralar çok beğenildi Üzerinde yer alan Atatürk portresi Londra darphanesinin ünlü gravürcüsü Medkaley tarafından yapılmıştır Fakat çok kısa bir süre içinde sahteleri bastırıldı O yıllarda para çok değerli olduğundan bir liranın dahi sahtesi bastırılıyordu Bunun üzerine bu para kaldırılarak başka kalıplara basım yoluna gidildi
Cumhuriyet döneminin ortası delik ilk madeni parası 1947 yılında piyasaya çıkarıldı Pirinçten yapılan bu paralar bir kuruş değerindeydi Bunu daha sonra 1948 yılında çıkarılan ortası delik 20 paralar izledi Bazı kaynaklarda belirtildiğine göre bu paradan (20 para) sadece 150 adet basılmış sonradan basımından vazgeçilmiştir Bu özelliği nedeniyle bugün en çok aranan paralar sıralamasında yer aldığı belirtilen paralar arasında olduğu söylenmektedir
Cumhuriyet döneminin kenarları tırtıklı tek parası 1938 yılında çıkarılan madeni bir kuruşluklardır Nikel ve bakır karışımından yapılan bu paraların kenarları 12 dilimlidir Osmanlı döneminde ve cumhuriyetin ilk yıllarında kullanılan on paraların ömrü, 1942 yılında son buldu Alınan bir kararla bu paraların basımı durduruldu Bunu 20 paralar izledi Bir ve beş kuruşlar 1977 yılına kadar hala piyasadaydı 25 kuruşlar 1979’da, 50 kuruşlar ise 1980’de tarihe karıştı Cumhuriyet tarihinin 2,5 lira değerindeki ilk madeni parası 1960 yılında, 5 liralığı ise 1974 yılında çıkarıldı Cumhuriyetin 75 yılında ise en büyük madeni para 50 000 lira oldu 2004 yılında 250 000 lira olan madeni paralara 2005 yılından bugüne kuruşlar hâkim oldu
Madalyonlar
Nümismatik, madalyon olarak, Roma’nın saygı ya da ödüllendirme törenlerinde kullanılan özel sikke dökümlerini betimlemektedir “Madalyon” tam anlamıyla gösterişli şekilde süslenmiş, büyük ebatlardaki sikkeler anlamına gelmektedir Madalyonlar yoğun şekilde geç imparatorluk döneminde kullanılmıştır Bu yıllardan çok az sayıda madalyon kalmıştır
Madalyonların Ayırt Edilmesi
Sikke basmak devletin bir ayrıcalığı olduğu için madalyonlar özel kişiler tarafından basılabilmektedir Ödeme aracı olarak öngörülen damgalar her zaman madalyonların yerine kullanılabilmektedir İkisinin ortasında yasal ödeme arcı olan “sikke taklidi” çeşitleri bulunmaktadır; fakat bu sikkeler özel firmalar tarafından uluslararası koleksiyonculuk pazarı için basılmaktadır Ayrıca gerçeklikte de para değerine de sahip değildir Bunun yanı sıra “Acil durum sikkeleri” ve Jeton’lar gibi sikke benzeri damgalar da bulunmaktadır Bu sikke türleri yetkili devlet makamları tarafından basılmamıştır, fakat ödeme aracı olarak kullanılabilmektedir
Taler
Taler (eski yazımı: Thaler; İsveççe/Norveççe: Daler; Hollandaca: Daler; sonraki dönemlerde: Daalder; İtalyanca: Tallero; İspanyolca: Tálero; Portekizce: Dolera; İngilizce: Dollar; Çekçe/Slovakça: Tolar; Macarca: Tallér; Beyaz Rusya dilinde: Талер, Таляр) ilk zamanlar Guldengroschen olarak adlandırılan önemli bir Avrupa altın sikkesi idi Daha sonra Taler denince akla 1 Çekül’den daha ağır olan çok sayıda Büyük Gümüş Sikke gelmeye başladı Taler, 16 yüzyılın imparatorluk hükmüyle birlikte büyük bir önem kazandı Bunun sonucunda Taler, Gulden’in (Hollanda’nın standart para birimi) yanında İmparatorluk Taleri olarak imparatorluğun resmi para birimleri arasına girdi
Taler’in Yayılışı
Joachimsthaler tüm Almanya’da İmparatorluk Taler’i olarak kullanıldı Avusturya’da da 1909 yılına kadar kullanılmıştır Eski adıyla “Avusturya Hollandası” olan, günümüzdeki Belçika ve Lüksemburg bölgesini içine alan bölgede Kronentaler ortaya çıkmıştır Danimarka ve İsveç’te 1874 yılı sonuna kadar Speziestaler (Özel Taler) ve Reichstaler (İmparatorluk Taleri), yani Reichsbanktaler (İmparatorluk Bankası Talerleri) olarak kullanıldı Kısa süre sonra “Christian-Taler”i ortaya çıktı Gösterişli ve güzel dış görünüşüyle bu Taler günümüzde hala en çok beğenilen ve aranan demir paralardan biridir Taler, Amerika Birleşik Devletleri’nde Dolar adı altında kullanılmaktadır
Avusturya’da 1753 yılından itibaren İmparatorluk sikke yerleri olan Günzburg’da, üzerine Kraliçe Maria Theresia’nın (1740’dan 1780’a kadar) resmedildiği Maria-Theresien-Taler’i basılmış ve bu sikke dünya çapında büyük bir tanınmışlık derecesine ulaşmıştır Bu sikke Avusturya’da 1858 yılında tedavülden kaldırıldı Fakat ticaret sikkesi olarak (üzerindeki 1780 tarihi değişmeden) 20 yüzyılın ortalarına kadar Arabistan’da ve Etiyopya’da kullanılmaya devam etmiştir Maria-Theresien-Taler’i bugüne kadar dünyada en sık görülen gümüş sikkedir ve bugüne kadar koleksiyoncular için basımına devam edilmiştir
Tarihi
Taler, 1484/86 yılından beri Hall in Tirol’de (Avusturya) basılan bir gümüş sikkeydi “Taler” ismi tahminen Inntal’deki ilk basım yeri olan Burg Hasegg’in konumundan dolayı verilmiştir Gümüşü, Fugger’lere ve Paumgartner’e ait olan ve ortaçağın en büyük gümüş madeni olan Schwaz gümüş madeninden elde edilmiştir
Ayrıca 1500 yılından beri Saksonya’da dökülen Altın Groşen, Taler’in yaratıcısı olarak kabul edilir Bu sikke aynı zamanda Klappmützentaler (Tepeli Damga Taler’i) olarak da adlandırılır Bohemya’nın Joachimsthal şehrinde, 1519 ile 1528 yılları arasında çok miktarda gümüş keşfedilmesinden sonra Schlick’in hükümdarları tarafından bastırılan bu Altın Groşen’ler fazla kullanıldığı için bu sikkeler kısa sürede Joachimsthaler ismini alır Daha sonra da daha yalın bir hal alarak Thaler/Taler olur Joachimsthaler Altın Groşen’ler 1 ons (3 gram) ağırlığındadır ve Schlick hükümdarlarının armalarını, Bohemya aslanlarını ve kutsal Joachim’in resmini taşır 1566 yılından 1750 yılına kadar İmparatorluk Taler’i olarak bu sikke 25,984 gramlık saf gümüş içeriğiyle resmi para birimi niteliği taşır Örn Kutsal Roma İmparatorluğu’nun hesaplama sikkesi olarak Avusturya’da, kısa süre sonra da güney Almanya ve Saksonya’da bu sikkenin yerini Konventionstaler (Gelenek Taleri) (Saf Mark gümüşten 10 Taler, yaklaşık 235 g) almıştır Prusya Reichstaler’i (İmparatorluk Taler) 1871 yılı sonuna kadar hemen hemen tüm kuzey Almanya’nın para birliğini oluşturmaktaydı ve ilk olarak 24 Groşen’e, ardından da 1821 yılından itibaren 30 gümüş Groşen’e bölünmüştür
Avro’nun yürürlüğe girişine kadar “Taler” kelimesi halk arasında bazen 5 Mark madeni paranın, bazen de 3 Mark kâğıt paranın tanımında kullanılmıştır
Yeniçağ
Demir para kullanımı Yeniçağ’da, Taler biriminin ortaya çıkmasıyla başlar İlk olarak 1486’da ilk dük Sigismund (Tirol) hâkimiyetinde, Uncialis ya da Guldiner olarak büyük bir gümüş sikke dökülmüştür Bu sikke Bohemya’nın Joachimshall kentinde dökülen, ileri yüzyıllarda Taler için bir örnek teşkil etmekteydi Taler daha önceki sikke türlerinin tüm örneklerinin yerine geçen ilk örnektir Kullanımı tüm devlet topraklarına yayıldığı için, her bir devlet başkanı teknik ve sanatsal anlamda büyük bir kaliteye ulaşan sikke ustalarına bireysel bir düzenleme yetkisi verdi Ayrıca ara sıra “çok katlı Taler” de döküldü 17 yüzyıldan itibaren sikkeler üzerine yeni bir motif olan şehir görüntüleri basılmaya başlandı
Talerler arasında küçük demir paraların büyük çoğunluğunun madde kalitesi bakımından gitgide kayba uğradığı görüldü Bu gelişme otuz yıl savaşı (1618 – 1648) sırasında ortaya çıkan dolandırıcılık anlayışı ile doruk noktasına ulaştı Ayrıca 17 yüzyılda geç antik dönemden bu yana ilk kez bakır para döküldü Daha büyük para miktarlarının dolaşımı için ise altın Dukat’lar üretildi
Metotlar
Nümismatiğin metotları dar anlamda Sikke ile bağlantılıdır; diğer yöntemsel girişimler para tarihi ile ilgili sorgulamalardan yola çıkmaktadır
Sikke’ler aynı formlarıyla büyük ölçüde günümüze kadar gelmiş kitle ürünleridir Bu bakımdan seramiğin arkeolojik buluntu türlerine benzerler
Bu yüzden, her Sikke’nin, üretim şekli itibariyle, usulsüzlüklere karşı önlem niteliğinde bazı özel işaretleri (basım hataları, materyal hataları, şekilsizlikler) bulunur
Sikke dökümünün asıl dizisinin yeniden üretilmesini sağlayan en önemli Nümismatik metodu ise damga analizidir Bu analizde her sikkenin ön ve arka yüzlerinde iki ayrı damga olup olmadığı incelenir
Çekiç dökümünde üst ve alt damga olarak kullanılan her iki damga, farklı oranlarda yıpranır Üst damga alt damgaya nazaran genellikle daha önce değiştirilmelidir Bu durum farklı “Damga Kombinasyonlarına” neden olur: Farklı kombinasyonlar birbirleri ardına gelerek damga zincirleri oluşturur ve bu her bir Sikke’nin üretiminde yeniden sıraya uygun bir hal alır Damga analizi ilk olarak 19 yüzyılda Friedrich Imhoof-Blumer tarafından Yunan Nümismatiği’nde kullanılmıştır Bugün de bu teknik, isimsiz Sikke’lerin yazımında kullanılmaktadır
Bunun yanında tipoloji ve şekil analizi, Sikke çeşitlerinin kronolojisini ve benzerliklerini saptamak için önemli metotlardandır Bu ilk basılan paraların, sadece çok azının bugüne kadar gelebilmiş olması tüm bu metotların kullanımı dâhilindedir; Sikke buluntularından yola çıkılarak yapılan tahminler, bugün ilk Sikke’lerin yaklaşık % 10’dan daha fazlasının elimizde olduğunu ortaya koymaktadır Para ekonomisinin nesnesi olarak, ağırlıkları belirli bir öneme sahip değerli metal Sikke’ler bulunmaktadır
Metroloji, sorunların mümkün olduğunca çok sayıdaki tek tek ağırlıkların listelere alınması yöntemiyle, hangi ağırlık ölçütünün elde edilmeye çalışıldığı konusuna yönelmiştir
Günümüzde, Sikke metallerinin nereden geldiğine ve Sikke politikasının sorunlarına ilişkin bilgi veren metal analizi gibi bilimsel araştırmalar hala revaçtadır (Devalüasyon durumunda saflık oranındaki değişiklikler gibi)
Buluntu Sikke’leri inceleyen nümismatik, Sikke buluntularının farklı kategorileri formunda daha çok grup Sikke’ler üzerinde araştırma yapmakta, tek tek Sikke’leri nadir durumlarda incelemeye almaktadır Para dolaşımı ve ekonomi tarihi, ulaşım tarihi ve ticaret tarihinin sorunları doğrultusunda Sikke türlerinin coğrafi yayılımı ve bölümlemelerini araştırır (Ekonomi bölgeleri, Ticaret ve Ulaşım yollarının çöküşü vb )
Araştırma ve Kuram
Nümismatik, 19 yüzyıldan beri bir uzaklaşma süreci nedeniyle tipik bir Müze Bilimi halini almıştır Çünkü mantıklı çalışma genellikle sadece kaynak materyallerin yanında mümkündür (Bernd Kluge) Büyük kamusal Sikke koleksiyonları bu yüzden araştırmanın merkezini oluşturmuştur Londra Britisch Müzesi, Paris Louvre Müzesi, St Petersburg Hermitage Müzesi ve New York Metropolitan Müzesi’nin yanında, ayrıca Berlin Devlet Müzeleri Sikke Galerisi (Prusya Kültür Mirası) ve Viyana’daki Sanat Tarihi Müzesi'nin Sikke galerisi de dünyaca ünlü ve önemli Sikke koleksiyonlarından sayılır İsviçre’de bunlarla karşılaştırılabilecek büyüklükte bir koleksiyon yoktur, fakat orta ve daha küçük boyutta çok sayıda Sikke galerisi bulunur
Bunun yanında, alanlarının uzmanı olan kişiler, araştırmaya genellikle ayrıntılı çalışmalarla ya da Sikke kataloglarıyla büyük katkılar sağlamaktadır
Modern yöntemlerle disiplinler arası çalışan Nümismatik sadece Sikke’lerden değil, yazılı kaynakları ve Sikke buluntularını da içine alan çok çeşitli kaynaklardan yararlanır Sadece müzeler değil, üniversiteler ve üniversite dışındaki bilim yapılan alanlar da Nümismatik’den yararlanır Özellikle Almanya için etkili bir şekilde çalışan, verimi artıran çok sayıdaki büyük enstitüler için de, Federal Almanya şehirlerindeki Nümismatik komisyonları koordinasyonlu bir şekilde bilimsel organizasyonlar ve uzun vadeli projeler için çalışmaktadır Üniversite eğitiminde Nümismatik, tarih bilimleri alanına yardımcı bir alan olarak görülür ve bu doğrultuda üniversitelerde tarih ve klasik eskiçağ bilimleri bölümünde kullanılır Nümismatik bugüne kadar kıyıda köşede kalmıştır; bir örnek olarak Alman dilinin kullanıldığı bölgede Nümismatik için sadece tek bir kürsü vardır (Viyana’da) Yüksek öğrenim mimarisinin yerleşmesinin etkisiyle Avrupa’da mimari alanda eğitime başlama kapsamında Nümismatik anabilim dalı 2008 yılından beri, dünyada ilk ve tek yan dal olarak Viyana Üniversitesi’nde açılmıştır
Günümüzde birçok yerde Nümismatik çalışmak mümkündür Farklı üniversitelerde, Almanya’da Berlin, Dresden, Göttingen, Marburg, Münih, Münster ve Tübingen’de düzenli eğitim hizmetleri mevcuttur Münih’te bu alanda yüksek lisans ya da doktora yapma imkânı vardır Köln’de de yan dal olarak yüksek lisans yapılabilmektedir Frankfurt’taki Johann Wolfgang Goethe-Üniversitesi’nde, Roma kültürü ve tarihi ile ilgili kürsüye, Eskiçağ Nümismatiği de dâhildir İsviçre’de de Basel ve Zürich, Avusturya’da Viyana ve Salzburg üniversiteleri de bu gruba dâhildir
Tarih
Roma biyografi yazarı Suetonius’un (İ S 69-140) betimlemelerine baktığımızda, imparator Augustus (İ Ö 27 İ S 14) 2000 yıl önce “krallığa ait sikkeleri ve yabancı ülkelerin Sikke’lerini” biriktiren ilk kişilerden biridir Roma dönemine ait başka koleksiyonculara ve koleksiyonlara ilişkin açıklamalar da bulunmaktadır; sanat eserlerinin aksine bu dönemde Sikke koleksiyonculuğunda estetik zevk ön planda değildir
Sikkeler üzerine bilimsel anlamdaki araştırmalara ilişkin ilk girişim 14 ve 15 yüzyıllara dayanmaktadır Bu dönemden şair Petrarca ve Piskopos Stefan Mathias von Neidenburg ilk akla gelenlerdir O zamanlar söylendiği gibi “Tüm ülkelerin Sikke’leri” ve tarihi Sikke’lerin kapsamlı koleksiyonuna sahiplerdir Almanya’da, Duka’lar ciddi anlamda ilk Sikke koleksiyoncularındandır
Münih’teki Devlet Sikke Koleksiyonu, Dresden’deki Sanat koleksiyonuna bağlı Sikke arşivi, Württemberg şehir müzesinin Sikke arşivi ve Berlin Sikke Arşivi gibi büyük Sikke müzeleri, kendi bünyelerinde eski Duka’lardan miras kalan koleksiyonlara dayanır 19 yüzyılın ilk yarısında, yeni oluşan tarih topluluklarının bir uzantısı olan ve araştırma için oldukça önem kazanan bölgesel Sikke arşivleri ortaya çıkmaya başlar
Günümüz Gelişmeleri
Günümüzde ödemelerde sikkeler ve banknotların artık maddesel değerleri ön planda değildir ve istendiği zaman değerli metallerle takas edilememektedir İtibari paralar buna örnektir Artık geçerli olan Kurantgeld değil kredi parasıdır; fakat sikkelerin değer incelemelerinde üretim maliyetiyle madde değeri birbiriyle karıştırılmamalıdır Buna en iyi örnek imalatında yaklaşık 2 fenik tutan fakat madde değeri olarak 1 feniğin de altında gelen 1 alman fenik parasıdır Kurant sikkelerinde önceleri oldukça az miktardaki üretim ve alaşımlama masrafları, bu sikkelerin nominal değerleriyle karşılaştırıldığında oldukça az taleple karşılaşılıyordu; altın sikkelerde %1in altında Thaler’lerde ise maksimum %3gelmekteydiler Ayrıca bkz Seignorage (devletin metal para basımında sağladığı kâr)
Değerli maddeden yapılmış, bankalardan alınan modern sikkeler dendiğinde söz konusu olan kurant sikkeler değildir, çünkü bu sikkeler ödemelerde kullanılmamakta aksine yalnızca yatırım yapan kişiler (külçe sikkeler) ya da koleksiyoncular tarafından ilgi görmektedir Bu sikkeler genellikle kendi madde (altın-platin) değerlerinin altında bir değere sahip bir para biriminin nominal değerini taşırlar Enflasyon ve/ya da madde fiyatı artışlarıyla bir scheide sikke yıllar geçtikçe yavaş yavaş küçük sikke değerleri oluşumuyla, sikke maddesini ucuzlatma yoluyla (Bakır alaşım yerine alüminyum kullanılması gibi), saf içeriğin azaltılması ya da küçük sikke boyutlarının unutulmasıyla farklı ülkeleride kullanıma giren bir “kurant sikke”ye dönüşebilir Örnekler: 1957 yılından sonraki İngiliz çeyrek peni (1/4 d) sinin kaybı, İsveç’teki 1 ve 2 Rappen (bir frakın yüzde biri)’in kaybı, 5 şilin sikkenin 1968 yılından sonra Avusturya’da gümüşten, bakır-nikele dönüşmesi, 1975 yılından sonra 5 Markın gümüşten, nikel/bakır-nikel kaplamasına dönüşmesi
Kredi Parası
Kredi parası, mal edinmek ve hizmet almak için kullanılan bir değer karşılığıdır Scheide sikkeler, banknotlar, banka parası ve elektronik paralar kredi paralarından birkaçıdır ve onu tedavüle çıkaran bankalar için bir değer karşılığıdır Kredi paralarının kabulü, paraları tedavüle çıkaran bankaya ya da yasal talimatlara göre şekillenir Yasal talimatlara göre kabul edilen bu kredi paraları İtibari para (yalnız hükümet kararına dayanan kâğıt para) olarak tanımlanır
Para değeri
Para değeri yasal bir ödeme aracının (para birimi) nominal ya da itibari değeri anlamına gelmektedir ve böylece mal ve para takasında devlet bankası tarafından saptanan kendi değerini tanımlamaktadır Bu şekilde paranın alım gücüyle eşdeğer tutulan piyasa değeri arasındaki ayrım yapılmış olur Özellikle Gümüş külçeler (metal) ya da sikkeler gibi koleksiyon nesnelerinin nümismatikçiler ya da yatırımcılar için değerli olmalarının nedeni yalnızca metallerinin yüksek değerde olması değildir Mal değeri genellikle bu nesnelerin yasal ödeme aracı olarak itibari değerlerini de artırmaktadır
|