Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
affetmeyecek, hainleri, tarih

Tarih Asla Hainleri Affetmeyecek

Eski 09-08-2007   #1
TEMUR38
Icontr

Tarih Asla Hainleri Affetmeyecek



Tarih asla hainleri affetmeyecek
2011 YILINDA 40000 KM2 TÜRK TOPRAĞI, 34 TÜRK VİLAYETİ GÜRCİSTAN’A VERİLECEK AHISKA TÜRKLERİ KENDİ TOPRAKLARINDA GÜRCİSTAN VATANDAŞI OLACAKLAR… HEM DE DAVUL ZURNA ÇALACAĞIZ, ZAFER İLAN EDECEĞİZ KİMLERİN SAYESİNDE? TABİİ Kİ, İÇİMİZDEKİ KANIBOZUKLARIN SAYESİNDE…
“Bu milletin tarihini okumamış veya milli hislerden mahrum kalmış olası gelenlere ‘LANET’ OLSUN”
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
AHISKA GÜRCİSTAN TOPRAĞI HİÇ OLMADI
TARİH ASLA HAİNLERİ AFFETMEYECEK
2011 YILINDA 40000 KM2 TÜRK TOPRAĞI, 34 TÜRK VİLAYETİ GÜRCİSTAN’A VERİLECEK AHISKA TÜRKLERİ KENDİ TOPRAKLARINDA GÜRCİSTAN VATANDAŞI OLACAKLAR… HEM DE DAVUL ZURNA ÇALACAĞIZ, ZAFER İLAN EDECEĞİZ KİMLERİN SAYESİNDE? TABİİ Kİ, İÇİMİZDEKİ KANI BOZUKLARIN SAYESİNDE…
“Bu milletin tarihini okumamış veya milli hislerden mahrum kalmış olası gelenlere ‘LANET’ OLSUN” Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
Yukarıda da zikrettiğimiz Ahıska meselesi ve o topraklarımızda yaşamaktayken, mezalimlere, sürgünlere, soykırımlara maruz kalan öz kardeşlerimiz Ahıska Türklerinin önünde hiç bir gelecek kalmadı İçimizdeki satılmış ve kanı bozuklar sayesinde, 2011 yılında Ahıska Türk toprakları resmen Gürcistan toprağı olarak tanınacak Avrupa Şurası ve Gürcistan arasında devam eden görüşmelere, Ahıska Türklerini temsil yetkisiyle kimin katıldığını bilmiyoruz Belki de biliyorum da bilmiyoruz Bu kişi kuklamıdır yoksa vatancüda’mıdır onu da biliyoruz da bilmiyor muyuz? İsim veremiyorum Verdiğim zaman yer gök titreyecek Bilmeden veya bilerek fitne veya fesada mahal vermiş olacağım Hakkımda sayısız dava açılacak Cumhuriyet tarihinin en büyük 5 milyar dolarlık hırsızlık davasında hırsızlara hakaret ettiğim gerekçesiyle tazminat ödemeye mahkum edildim Hırsızlara ne mi oldu? Ellerini kollarını sallaya, sallaya dam üstünde fındık kırmaya devam ediyorlar! Adalete güvenim mi yok? Hadi canım sende, Valla, billa güveniyoruz işte!
Dönelim konumuza Avrupa Şurası Ahıska Türklerinin Gürcistan’a (!) geri dönebilmelerini temin için, Gürcistan’a 2011 yılına kadar süre verdi Bu süre zarfında, 2-3 bin Ahıska Türkü, Gürcistan vatandaşı olarak kendi öz topraklarına döndürülecekler 40000 km2’lik Ahıska ve diğer Türk toprakları resmen 2011 yılında Gürcistan toprağı sayılacak Ahıska Türkleri de Gürcistan vatandaşı olacaklar Ve bunu başarabilmek için başta Gürcistan devlet başkanı ve bakanları olmak üzere bir çok bürokratları Türkiye’yi üs olarak seçtiler İçimizdeki kanı bozukları satın almak için büyük bir gayret gösteriyorlar Başarılı da oldular sayılır? Her türlü milli davamızda olduğu gibi, sivil toplum kuruluşu, derneği veya federasyonu adını verdiğimiz karanlık mihraklarda, aydınlık (!) davul ve zurnalar çalınacak… Zafer işaretleri yapmamız istenecek Niye davul zurna çalacağız, niye zafer işaretleri vereceğiz, neden uluslar arası konferanslar düzenleyip bu konferanslara katılacağız? Elbette ki kanı bozukların şu başarılarından ötürü: “Ahıska Türkleri vatanlarına geri dönüyorlar 2011 tarihinde, 40000 km2’lik vatan topraklarımız artık Gürcistan toprağı sayılacak Ahıska Türkleri kendi ata vatanlarında Gürcistan vatandaşı kabul edilecekler” daha ne istiyoruz ki? Allah’tan belamızı mı, yoksa bu kanı bozukların kellesini gövdesinden ayırabilecek ilahi bir adaleti mi? Kararı kari –okuyucularım- versin HD
14 Temmuz 1918 yılında Kars, Ardahan ve Batum'da referandum yapılmış Bu referanduma katılmış olan 87048 kişiden 85129'u Türkiye'ye bağlanmak taraftarı iken, 1693'ü ise aleyhine oldu Böylece üç vilayet ve bunlara bağlı olan Akbaba, Şavşat, Nahcıvan Posof, Çıldır, Ahıska, Ahılkelek Osmanlı Devleti’ne bağlanmış Kimin umurunda ki…
AHISKANIN TARİHİ GEÇMİŞİ
İslam Öncesi Devir ve Atabekler
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Ahıska Bölgesi, bugünkü Kars İli’nin Kür Irmağı Başlan Bölgesi, çağımızdan yüzlerce yıl önceleri Kafkaslar Kuzeyinden Kür-Aras-Çoruh ırmakları boylarına gelip yerleşen Saka (İskit) adlı göçebe Türklerin "Gogar" Boyu’nun yurdudur
Bu yüzden küçük Arsaklılar sülalesinin "Kuzey-Başbuğları" sayılan "Gogorenli" Sor oymağından Şamşoldeli İlbeyleri Sülalesi "Gogalet Koca Oğlu Şor-Şamsoldin" adıyla anılıyor 1177 yılında Kıpçak/Kuman Türkleri’nin kür boylarında ordu başbuğluğunu ellerine alışlarına kadar 1800 yıl boyunca "Şamşoldeli Orbeliler Hanedanı" "Sbarabed" (Sipeh-bed = Başbuğ) olarak, Kartlı-Kakhet ve İmaret/Açıkbaş Gürcüleri’ne de hükmetmiş Adlı - sanlı Oğuz İlbeyleri olarak yaşadılar
Sultan Alp Arslan, Arsaklılar'ın Baş Vezirleri soyundan Ortodoks Bağratlılar ile onları koruyan Bizanslılar’ın elinden 1068 güzünde bu bölgede bulunan Ardahan ve çevresini fethederek, Selçuklu ülkesine kattı Haziran 1080'de Selçuklu Başbuğu ile Danişmendli Emir Ahmet, Son Bağratı – Bizans Müttefikleri Ordusu’nu Posof’un Kol Kalesi altında yapılan meydan savaşında yenince Çoruh Boyları Muş - Oğuz Türkmenlerin’in yerleşim yeri oldu Fakat Kafkaslar Kuzeyinden gelen Ortodoks Kıpçak/Kuman Türkleri, mezhepdaşları Bağratlıları canlandırarak 40 bin atlı ve ondan daha çok yaya asker ile 1123'de Tiflis ve 1124'te Ardahan ile Çoruh Selçuklular’a bağlı İslam-Türk Beylikleri’nden aldılar ve uç bölgelerine ailelerini de getirip koruyucu savaşçılar olarak yerleştiler Bu yüzden bugüne kadar Ahılkelek-Ahıska-Ardahan-Ardanuç-Oltu-Tortum-Şavşat-Artvin yerli halkının konuştuğu Türkçe, Kıpçak/Kuman ağzına dönmüş bulunuyor Sarı saçlı, gök gözlü, uzun boylu ve insan güzeli olan Kıpçaklar, bugünde kumral tipinde olan halkı oluşturmaktadırlar
İşte bu Ortodoks-Kıpçak/Türkleri’nin Posof’la Çataldere'nin birleştiği yerdeki Çak-su üzerinde bulunan ve eski merkez Çak Kalesi'nde ocaklı olarak yaşayan Kıpçaklı T Sargis, İlhanlılar'ın ilk çağı 1267/8 yılında, Tebriz'de Abaka Handan "Gürcistan-Atabeki" unvanını alarak, Çoruh (Artvin) ve Yukarı Kür (Ardahan-Ahıska-Ahılkelek) Bölgesi’nin "İlbeği"si oldu Böylece ATABEKLER sülalesini kurmuş oldu Anadilleri; Kıpçak Türkçesi olduğundan, bugün Artvin ili ve Kars'ın Kür Boyu’ndaki 5 ilçesinin "Gogaren/Gogarlı ve Çin-Çavat" (Çin/Kaşgar ilinden gelme Çavaklar) diye anılan en eski halkı da, Kuman-Kıpçak ağzı ile konuşurlar
Atabekler - Osmanlı Bağlantıları
Ahıska-Ardahan-Artvin kesimlerinin İlbeğleri olan Kıpçaklı-Atabekler (1268-1578), 310 yıl Ortodoks olarak buraları idare ettiler ve İlhanlı-Çelayirli-Karakoyunlu-Akkoyunlu gibi Müslüman Türk Hükümetlerine bağlı yaşayarak hep Gürcistan Bağdatlıları ve İmaret (Kutayıs) İber (Tiflis) Gürcüleri aleyhine çalıştılar
Gürcülere düşman olan Kıpçaklı-Atabekler'den II Beka (1364-1391) ile oğlu Akboğa (1391-1451) Beyler, Timur’a tabi oldular Ahıska’yı başkent edinen Akboğa Bey'in "Akboğa Yasası" adıyla yaptığı kanun, gerçek bir Türk yasa ve tüzüğüdür Çıldır’da ki "Sabadur" ( = Bodur Yurdu) köyünde adı bugün de yaşayan Atabek Badur (Bahadır) (1466-1475) Akkoyunlu Başbuğu Uzun Hasan'a tabi olarak, Tiflis (Kartil) ile Kutayıs (Açıkbaş) Gürcüleri ile savaşmıştır Bu sırada Şeyh Safı evladından, İran toprağı Şahı Şah İsmail Ahıska Bölgesi’ni ele geçirdi Şah İsmail Ahıska'yı yaylak edinerek bütün Gürcistan halkını kendine boyun eğdirdi Yıldırım Beyazid Han zamanında, Osmanoğulları Vilayetini harap ederek Arpa-Çukuru denilen Sivas'a gelinceye kadar yedi eyaleti eline geçirdi O sırada Birinci Selim (Yavuz) Trabzon Valisi idi Selim Padişah olunca evvela (niyet ettim gazaya) diyerek Şah İsmail'in üzerine deniz gibi askerle yürüdü Çıldır düzünde Şah İsmail'in yüz bin Acem askerini kılıçtan geçirerek bölgeye hakim oldu Selim Han bu muharebeden sonra bütün Gürcistan'ı emrine itaat ettirmiştir
Ardanuç'ta oturan Atabek-Mirza-Çabuk (1506-1516) Trabzon Sancakbeyi Şehzade Sultan Selim’e öncülük ederek, Osmanlı akıncılarını 1509'da Acara-Gürel yolundan Açıkbaş merkezi Kutayıs üzerine yönlendirerek oranın Osmanlılara bağlanmasını sağlamıştır 1514 yılında yine Atabek Mırza-Çabuk Çaldıran Seferi’ne gidiş ve dönüşünde Osmanlı Ordusu’na sürülerle etlik koyun, yüzlerce yük yağ, bal ve un vererek azık yetiştirmiş, İmparatorluk ordularının geri hizmetlerini yürütmüştür Çıldır-Ahılkelek-Ahıska-Ardahan-Ardanuç-Livana (Artvin-Yusufeli)-Tortum, Oltu kesimlerini içine alan "Atabek-Yurdu" nun hakimi Mırza-Çabuk'un ölümünden sonra yerine geçen kardeşi IV Gorgora (15169, Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi (1517) sırasında Şah İsmail'in baskısıyla İranlılara tabi olmuş, Osmanlılara karşı İspir ve Bayburt bölgelerine akın etmiştir Bu yüzden daha sonra KANUNİ, 1536-37'de onun elinden Narman, Oltu ve Livana bölgelerini aldırmış, oğlu II Keyhusrev'i (1545-1573) Şah Tahmasb'a hizmet ettiği için cezalandırarak, 1548-1549'da Tortum, Kâmkhıs bölgelerini de fethettirip Erzurum'a bağlamıştır
Van'dan Erzurum Beylerbeyliği’ne tayin edilen İskender Paşa (1551) bu eyaletteki sancakbeyleri ve çerileriyle Atabekler'in elinde kalan son Çoruh boyu topraklarına yürümüş ve kuşatmasının otuz üçüncü Cuma günü (13 Mayıs 1551) Ardanuç Kalesi’ni fethetti Sonra buradan doğuya yürüyerek, Kür Boyunda Kinzo-Damal ile Ardahan Bölgeleri’ni de zabteyledi
1551-52 yıllarında Gürcistan Beyleri Acem Serdarı’na haraç veriyorlardı 1551'in yazında Şah Tahmâsb Seki Ülkesi’ni alıp buraya düzen vermekte iken, Atabekli Gorgora oğlu II Keyhusrev Şah Tahmasb'a bir kaç elçisini göndererek: Gürcü Vakhuş ile Şer-Mezan ve Kartil Kralı Luvarsab'ın, kendi ülkesinden bir takım yerleri aldıkları ve aynı zamanda İskender Paşa'nın Ardanuç Kalesi’ni kuşattığı için yardım talebinde bulundu Keyhusrev, Şahın haraç veren tâbilerinden olduğu için, Şeki'de olan Şah Tahmâsb Keyhusrev'in yardımına geldi Şah kendi ordusuyla beraber dağ yoluyla ilerleyip Malinkâp, Arkanı, Derzebâd ve buradaki çok süslü olan kiliseyi zapteyledi Artık tutarı ve sığınıkları kalmayan Gürcü Beyleri’nden: Amvan Bey, Şer-Mezan oğlu Luvarsab ile Vakhuş gelerek Tahmasb'a itaatlerini arz eylediler Bu sırada Gorgora oğlu Keygusrev de, pek çok armağanlarla Şahın huzuruna gelince, onun yurduna saldırmış olan Gürcü Vakhuş ile Şer-Mezan oğlu idam edilerek; onların yurdu Tümük Kalesi ile Akşehir (Ahılkelek) ve çevresi ona ihsan eyledi Böylece, Atabekli II Keyhusrev'e Osmanlılar eline geçen Ardanuç ve Ardahan Bölgeleri’ne karşılık Şah, eskiden de Atabekler'in olan Akşehir/Ahılklelek ve Tümük Bölgeleri’ni vererek, Atabekliler'in Adıgen, Ahıska ve Azgur Bölgeleri’ne eklemiş ve Safevilere bağlılıklarının devamını sağlamış oluyordu
1552 yılının baharında 59 yaşında olan Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın on birinci seferinden sonra artık sefere çıkmayıp Macaristan üzerine yine bir vezirini göndermesi, İstanbul'dan casusları eksik olmayan Şah Tahmâsb'ın tecavüz cesaretini artırdığı anlaşılıyor Çünkü Şah Tasmâsb Osmanlı Padişahı’na dostça bir mektup yazarak, Tanrı kullarının refahını sağlamak için çalışmakta olduğunu bildirdi ve Şems-i Felek-i Devvar diye tanınmış olan Velikhan'lı Mir (Seyyid) Şems ile gönderdi Bu mektubunda Tahmâsb "müfsid ve fitneci bir kişi olan İskender Paşa'nın haddini aşan işlere giriştiğini" söylüyordu Bunun üzerine Sultan Süleyman, Şah Tahmâsb'ın gönderdiği mektuba cevap göndererek, İskender Paşa'nın tahrikiyle tehditte bulunup, kendisinin Acem ülkesine geleceğini bildiriyordu
İşte bu mektup üzerine, Tahmâsb bütün ordunun toplanmasını buyurdu Az zamanda Kızılbaş bölükleri, Şah Ordusu’nun bulunduğu Gökçegöl'ün güneyindeki 3570 m yüce ve yaylakları meşhur olan Akmangan Yaylağı’nda toplandılar Şah Tahmâsb, Osmanlı Orduları’ndan önce harekete geçmek isteğindeydi
959 (1552) yazında Şah Tahmâsb toplanan sayısız ordusunu: 1) Erciş ile Bargiri (Muradiye) üzerine; 2) Pasan'a 3) Irak'ı -Arabi yağmalamaya; 4) Dav-Eli/Atabek Yurdu kesimlerini vurmaya memur ederek dört kola ayrıldı Atabek Yurdu’nu işgale Kaçarlu Bayram Bey, Seki hakimi Kaçarlu Tuykun Bey ve Gürcistan Valisi Atabek II Keyhusrev tayin edilmişti Bundan sonra her kol, Şah'ın buyruğuna göre kendilerine ayrılan bölgeler üzerine durmaksızın ilerledi
28 Ağustos Salı günü Akmangan'dan kalkan Tahmâsb, Araş kıyısında konaklamış ve sonra Eleşgrit'e gelmişti Eleşgrit'ten sonra Eylül ayında, Pasın ile Van gölü kuzeyinden dönen kollarla birlikte Ahlak Bölgesi’ne gelen Şah, 1553 Mart -17- dek Van Gölü çevresini yakıp yıkmak ve Erciş ile Bargiri Kalelerini kuşatıp almakla uğraştı
Tahmâsb Ahlat'ta bulunduğu sırada, Atabek Yurdunu kurtarmaya varan akıncı kolundan; Kaçarlu Bayram Bey ile Atabek Keyhusrev'in birlikte yürüyerek iki-üç kaleyi aldıkları sırada, Erzurum'dan İskender Paşa'nın çokluk ordu ile gelip ansızın yetiştiği; Seki hakimi Kaçarlu Tuykun Bey ve yüzbaşı Bedir Bey'in de bulunduğu Kızılbaş Ordusu’yla yapılan savaşı, Osmanlılar’ın kazandığı ve üç yüze yakın ölü veren Kızılbaşlar ile Gürcülerin bozulup kaçtığı haberi geldi Bunun üzerine Şah Tahmâsb, oğlu İsmail Mirza başbuğluğundaki orduyu Erzurum'a gönderdi Bu sırada İskender Paşa ve ordusu Erzurum kalesinde idi İsmail Mirza bundan haberdar olduğundan Erzurum'a vardıklarında ileri bir miktar asker gönderip, ana orduyu arkalarda gizledi İskender Paşa düşmanın çokluğunu bilmeden, köyleri yakıp yıkarak gelen görünürdeki Kızılbaşlar üzerine Erzurum Kalesi'nden dışarı çıktı ve karşılaştığı düşmanıyla vuruştu Onlar da geri, geri çekilerek, İskender Paşa'yı, pusudaki ordunun üzerine getirince, on binlerce Kızılbaş dört yandan hücuma geçti Şehirden yarım fersah dışarı çıktığı söylenen Erzurum çerisinin 2,5 km doğudaki tepelerin ardında İsmail Mirza ordusuyla cenge tutuştuğu anlaşılıyor İki tarafın
sayıca nispetsizliği, Osmanlı kolunun bozulmasına ve Sancak Beyleri’nden bir çoğunun ölümüne sebep oldu Böyle iken İskender Paşa, yaralanarak erlikte döğüşe, döğüşe kaleye çekildi Bundan sonra Şah Tahmâsb'ın ordusu 1552 Eylül'ünde Ahlat Kalesi’ni, 1553 yılın dördüncü ayında Erciş Kalesi’ni teslim aldılar Daha sonra 1553 17 Mart - 17 Nisan arasında Kızılbaşlar (Şah Tahmâsb'ın ordusu) toptan geri dönerek Nahçıvan şehrine vardılar Şah Tahmâsb'ın böylece sekiz ay süren korkunç yıkımı ve yağmalaması sona erdi
Yukarıda bahsettiğimiz gibi, Kafkaslar Bölgesi’ne hakimiyet hakkında, Osmanlılar - Safeviler arasında yaşanan uzun mücadele döneminden sonra Osmanlılar ile İranlılar arasında ilk defa 29 Mayıs 1555 de Amasya Barış Antlaşması imzalandı Bu Antlaşmadan Atabekler'in Çoruh boyundaki bütün ve Kür başlarındaki göle, Ardahan, Meşe - Ardahan kesimindeki eski yurtlarının Osmanlılarda, buranın Kuzey Doğusundaki Varaz-Oğluna kalan yerlerin de İranlılar’a bağlı kalması uygun görüldü Bu yüzden küçük Ardahan (Göle) ile Büyük Ardahan (Ardahan ve Hanak) adıyla kür boyunda iki yeni Sancak kurduran Kanuni; Yeniçeri ve top yerleştirdiği Ardahan Kalesi’nin yeniden ve sağlam bir şekilde yapılmasını emretmiştir
Atabeklerin Osmanlılara Tabi Oluşu
III Murat zamanında Serdar Lala Mustafa Paşa Başbuğluğunda gelen 100 bin kişilik Osmanlı Ordusu, 9 Ağustos 1578 Cumartesi günü Purut ile Zurzuna Köyleri arasındaki düzlükte “ÇILDIR ZAFERİ” İran Ordusu’nu yenerken, şimdiki Çıldır İlçesi bölgesi de Osmanlılar’ın eline geçmiş oldu 8 Ağustos akşamı kendi sancak askeri ile Ulgur Dağı’nı aşan Ardahan Sancakbeyi Abdurrahman Bey de; 9 Ağustos 1578 akşamına kadar bütün Posof Deresi köyleri ile Vale Kalesi ve Ahıska'yı işgal etti Diğer taraftan bilindiği gibi İslam'ın doğduğu ilk asırlarda Hz Osman'ın hilafeti dönemi İslam fetihleri sırasında Şam Valisi Muaviye'nin komutanlarından Habib b Mesleme tarafından fethedilen Ahıska (642) Bölgesi halkı bu zamana kadar büyük bir kısmı Müslüman olmuş gözükmektedir ki; yine o gün 9 Ağustos 1578 günü, Altunkale'de oturan son Türk-Ortodoks Atabekli II Keyhusrev'in oğulları Menuçehr ile Gorgora kardeşler, 5-6 bin atlıları ile Çıldır'a gelerek 10 Ağustos günü Lala Paşa'ya törenle itaatlerini sunup, Osmanlılara tabi oldular
Bu tâbiyeti takiben Menuçehr Bek de, Sardar'ın adıyla "Mustafa Paşa" olarak anılıp İslam dinine girdi Tiflis ve Şirvan’ın fethinden Erzurum'da kışlamaya dönen Serdar Lala Mustafa Paşa, 1578 yazında fethedilen Yukarı Kür Bölgesi’ndeki eski Atabek Yurdu kesimlerini birleştirip, güzün "Çıldır Eyaleti" adıyla ve merkezi Ahıska olarak büyük bir Beylerbeylik yapmıştır
Şark Serdarı Lala Mustafa Paşa'nın 1578'de "Çıldır Eyaleti"nin merkezi yaptığı Ahıska, 250 yıl boyunca Anadolu'nun kuzey-doğu bölgesi olarak "Paşalık" devrine başlamıştır 1628 yılında Ahıska Paşalığı veya Çıldır Beylerbeyliği’ne Sefer Paşa hükmetmiştir
Osmanlılar’ın 1536-1578 arasında Atabekler elinden fethederek Anadolu Birliği’ne kattıkları Çoruh ve Yukarı Kür Boyları’ndaki Artvin, Ardahan ve Ahıska Bölgeleri’ne az sayıda Türkmen ve göçebelerden başka, Anadolu'dan veya Azerbaycan'dan Türk halkını yerleştirdikleri halde, öteden beri ATABEKLER YURDU'ndaki halkın çok güzel Kıpçak/Kuman ağzıyla Türkçe konuşmaları ve Türk folkloru ile etnografyasını en köklü biçimde yaşatagelmeleri Ahıska Türkleri’nin ezeli Türklüğünü ispat etmektedir
1828 Rus- Türk Savaşı ve Ahıska topraklarının Ruslar’ın hakimiyetine terk edilmesi
1801’de Rus Ordusu “Hıristiyan Gürcistan’a yardım etmek” yaygarasıyla gelip, Tiflis’e yerleştiler Kısa zamanda dini farklılık nedeniyle, Ortodoks Gürcüleri ile ihtilafa düştüler Ruslar, 1807-1812 yılları arasında yapılan Türk-Rus Savaşı’nda ilk defa, 16 Kasım 1810 General Tormasov'un 12 grup ve 3000 atlıdan ibaret ordusu Ahıska'yı muhasaraya aldı, fakat Şerif Paşa'nın Türk Ordusu kaleyi korumayı başararak düşman eline teslim etmedi
1828 yılının Nisan'ında İmparator Nikolay Osmanlı’ya savaş ilan etti 1828 Temmuz'unda Tiflis'ten saldıran Ruslar, Arpaçay'ı geçerek Kars'ı muhasaraya aldılar General Kont Paskeviç ordusuyla beraber Kars etrafında kanlı savaşlar yaptı ama bir sonuç alamadı Daha sonra şehirde bulunan Ermeniler tarafından Rus Ordusu’na yardım edilerek Kars işgal edildi Kars işgal edildikten bir kaç saat sonra Köse Mehmet Paşa'nın 20 bin kişilik ordusu Erzurum'dan Kars'ın yardımına geliyor, ama artık şehir Rus Ordusu’nun elinde idi Kars'ın yardımına gelen Türk Ordusu Ahıska'nın yardımına yöneldi Daha sonra Kars'ın fethinden sonra, Paskeviç'in ordusu geri dönüp Ahılkelek’i muhasaraya aldı Güçlü top ateşi ile Ahılkelek Kalesi'ni ele geçirerek, Paskeviç'in Ordusu l Ağustos'ta Ahıska'yı kuşattı O zaman şehirde 50 bin Türk vardı ve anıtları, han ve çarşıları ile burası çok mutlu ve bayındır bir Osmanlı/Anadolu beldesiydi; Ahıskalılar, kadınlı-erkekli Ruslara karşı, destanlar yazarak boğaz boğaza vuruştular, ateşler içinde yanarak ve temiz kanlarını dökerek şehit oldular 28 Ağustos 1828'de Ruslar, yüzkarası bir zaferle çoluk - çocuk 40 bin ahalinin şehit düştüğü Ahıska'yı ele geçirdi Aynı zamanda Erzurum'dan gelmiş olan Köse Mehmet Paşa'nın Ordusu da Ruslar tarafından dağıtılarak diğer köyler ve kaleler, o cümleden Azgur Kalesi, Zanav Kalesi, Artun Kalesi ve diğer bölgeler ele geçirildi
Osmanlı Sultanları Ahıska'yı geri almak için bir kaç defa çaba gösterdiler 1829 yılının Şubat'ında Acar Beylerbeyi Ahmed Bey’in ordusu, 1853 yılının Ekim'inde Ali Paşa'nın ordusu Ahıska'ya hücum ediyor, fakat şehri almak mümkün olmuyor 29 Eylül 1829'de Osmanlı ile Rusya arasında bağlanan Edirne Muahedenamesiyle, Ahıska/Çıldır Eyaleti'nin Kuzey kısmı; Ahılkelek, Hırtıs, Azgur, Bedre, Çeçerek, Ahıska, Kobliyan adlı 7 sancak "savaş tazminatı" yerine Moskoflara bırakılarak, Erzurum, Muş, Kars, Bayazit, Ardahan kesimleri işgalden kurtarıldı Böylece Ahıska'da paşalık dönemi tarihe damgasını koyarak yerini yeni bir tarihi döneme bıraktı
Türk Halkının geleceği ile oynayan Paskeviç'in emri ile ilk önce 30 bin, 1828-29 yıllarında ise 100 binden çok Ermeni Ahıska'ya yerleştirildi Ruslar Türk köy ve mahallerine Ermeni ve Gürcüleri yerleştirerek, Türkleri azınlığa düşürmeye çalışıyordu Bu zor şartlar altında yaşayan Türkler arasında yeniden bir uyanış başladı Ahıska Bölgesi’nde hürriyet hareketleri güçlenerek çeşitli cemiyet ve dernekler kuruldu, 1905'de Posoflu Yusuf Zülalı Efendi cemiyet kurarak, Kars, Batum ve Ahıska'da halka hitap etti 1913'de Kars'da "Hilal-i Ahmer" Cemiyeti kuruldu Daha sonra bu cemiyetlerin başındaki şahıslar, Ruslar tarafından takip edilerek, 1914 Birinci Dünya Savaşı başlangıcında Türklere öncülük eden 150'den çok vatanperver Rusya'nın içlerine sürüldü
1914'ün Kasım'ında Türkiye ile Rusya arasında yeniden savaş başlayınca, Türklere karşı zulüm daha da şiddetlendi 1915 yılının Ocak'ında Ardahan'ı almış Rus alayı üç ay içinde, Kars-Ardahan'da 40 bine yakın Türkü katletti Rusya'da hakimiyeti ele geçirmiş olan Bolşeviklerin 1918 yılının Mart'ında imzaladığı Brest Litovsk Muahedesi'ne göre Sovyet Ordusu Kars, Batum, Ardahan Bölgeleri’nde emniyeti sağlamalı ve buraları boşaltmalı idi Fakat Sovyet Orduları’nın gözü önünde 1918 yılında zalim Andranikin, Kantarciyev, Aganikin, Areşevun, Pyotr ve Muraba Sivili’nin grupları Kars-Ahıska Bölgesi’nde on binlerce Türkü acımasızca katletmişlerdir
Türk Orduları bu zulüm karşısında seyirci kalamazdı 1918 yılının Şubat'ında Türk Ordusu’nun Şark yürüyüşü başladı Mart-Nisan aylarında Erzurum, Sarıkamış ve Kars Ermenilerden kurtarıldı Ahıska-Ahılkelek Türkleri, Ermeni ve Gürcü gruplarının zulmünden kurtulmak için 13 Nisan 1918'de Türkiye'ye müracaatında bulundular Bunun üzerine 14 Temmuz 1918 yılında Kars, Ardahan ve Batum'da referandum yapıldı Bu referanduma katılmış olan 87048 kişiden 85129'u Türkiye'ye bağlanmak taraftarı iken, 1693'ü ise aleyhine oldu Böylece üç vilayet ve bunlara bağlı olan Akbaba, Şavşat, Nahcıvan Posof, Çıldır, Ahıska, Ahılkelek Osmanlı Devleti’ne bağlandı
14 Temmuz 1918'de yapılan referandumu hoş karşılamayan Ermeni, Gürcü ve Sovyetler bundan sonra Türk halkına karşı zulümü şiddetlendirdiler Sovyet Devleti, Türkiye ile dost olduğu görünümündeyse de, 20 Ağustos 1918 yılında Almanya ile Türkiye'ye karşı gizli antlaşma yaptı Türkiye meydanda yalnız kalınca, İngiliz Orduları da İstanbul'u tehdit etmeye başladı Bütün bu zor şartlar sonucunda 30 Ekim 1918 yılında Türkiye "Mondros Mütarekesini" imzalamaya mecbur kaldı ve Cenub-Garb Kafkas'tan ordusunu çıkarmaya mecbur kaldı Kars, Ardahan, Batum, Nahcıvan, Ahıska, Ahılkelek, Goyçe, Akbaba ve Borçalı Türkleri düşman karşısında tek başına kaldılar
Bu ölüm-kalım kargaşasında yerli Türk ahalisi, "Demokrasi" uğrunda çalışmaları güçlendirerek siyasi tedbirler aldılar Bu amaçla "Ahıska Hükümeti", "Araz Türk Hükümeti" ve "Cenub-Garb Kafkas Hükümeti" adlarını alan Türk Devletleri kuruldu Hükümet reisi Türk Dünyasının tanınmış şahıslarından olan Ömer Faruk Numanzâde seçildi 30 Kasım 1918'de, merkezi Kars'da olan, Nahcıvan'dan Batum'a kadar Türk halkını Ermeni-Gürcü işgaline karşı birleştirmek amacı ile kurulmuş olan "Milli Şura Hükümeti"ne bağlandı Daha sonra 3 Kasım 1918'de "Araz-Türk Hükümeti" kurulup, hükümet reisi Emir bey Ekberzade seçilerek, "Milli Şura Hükümeti"ne bağlandı Ermeni ve Gürcülerin tecavüzüne karşı namus ve hayatlarını korumak için Kars Türkleri de 5 Kasım 1918'de "Kars İslam Şurası" adıyla müstakil bir hükümet kurdular Bu hükümetin ilk reisi Borçalı’dan Kepenekçili Emin Ağa, yardımcısı ise Piroğlu Fahreddin Bey seçildi
30 Kasım 1918'de Kars İslam Şura'sının daveti ile Ordubad, Nahcıvan, Kemerli, Iğdır, Akbaba, Serdarbad, Süregel, Şavşat, Çıldır, Ahıska ve Ahılkelek Bölgeleri’nden 60'tan çok milletvekili Kars'da yapılan kongrede toplandılar Kongre, halkı silahlı savunmaya hazırlamak, dış münasebetleri genişletmek kararını aldı Hükümet reisliğine ise Cihangiroğlu İbrahim Bey, Yardımcısı Kepenekçi Emin Ağa seçildi Bu ara Ermeni ve Gürcü fitnelerinin arttığı zamandır Tecavüz ve fitnelerin şiddetlenmesi sonucu 1918 sonu 1919 başlarında Ahıska-Ahılkelek ve özellikle Borçalı’da Ermenistan-Gürcistan Savaşı başladı,
1918 yılının Aralık ayında Türk Orduları uluslararası anlaşmalara göre Ahıska ve Ahılkelek'den çekildi Aynı ayın 4-5’inde Gürcüler Ahıska'yı, Ermeniler Ahılkelek'i işgal ettiler Aralık ayının 8'inde ise İngilizler Batum’u ele geçirdiler Türk vatanperverleri İngilizlerin ortaya attığı Mondros Antlaşması'nın bu ağır neticelerine tahammül edemeyerek , 1919 yılının Ocak ayında, I ve II Ardahan Kongreleri’nde bir araya geldiler Erzurum'da vatanın kurtuluşu için "İstilası Vatan Cemiyeti" kuruldu Ocak ayının 7 ile 9'u arasında yapılan Ardahan Kongresi’nde Ahıska'yı Osman Server Bey, Ahılkeleği Muhammed Ali Bey ve Afzal Bey, Akbaba'yı Hacıabbasoğlu, Kerbela'yı Muhammet Bey temsil ettiler
Ermeni, Gürcü ve İngiliz grupları Türklerin uyanışını ve devlet kuruluşunu yıkmak için planlar hazırladılar 13 Ocak 1919 yılında İngiliz Nunayendeleri Ermenilerden oluşan 60 kişilik hükümet heyeti (elçisi) ile Kars'a gelip, Ermeni Korganov'u Kars valisi tayin etmek istediler Milli İslam Şurası buna karşı çıkıp ve göz göre, göre Türkleri, Ermenilere teslim etmeyeceğini belirtti İngilizler Ermeni heyetini geri götürmeye mecbur oldu, ama bundan sonra Ermeni terörü daha da şiddetlenerek 100 binden çok Türk katledildi
17-18 Ocak 1919'da Doktor Esat Oktay Bey'in idareciliği ile Kars'ta toplanan büyük kongrede merkezi Kars olmakla Cenub-Gerb Kafkas Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilan edildi Yine bu kongrede:
1) Hükümet reisi Cihangiroğlu İbrahim Bey seçildi
2) 18 maddelik Anayasa kabul edildi
3) Türk Dili Devlet Dili ilan edildi
4) Üç renkli -beyaz, yeşil, siyah - zemin üzerinde ay-yıldız olan devlet bayrağı seçildi
Kısa bir zamanda 8000 kişilik ordu oluşturulup, yeterli derecede silahı olmamasına rağmen, bu kahraman ordu halkı katliamlardan kurtarmayı başardı
Böylece, Ordubad'dan Batum'a, Ağrı Dağı’ndan Ahıska'ya kadar 40000 km2 bir arazide yerleşen, toplam 34 vilayet ve kazalı 1763148 ahalisi olan müstakil Türk Devleti kuruldu Ancak bu devletin ömrü 6 ay sürebildi
Zira kurulduğu zamandan itibaren bu devletin yıkılması için Ermeni ve Gürcüler bütün fıtnekârlıklarını ortaya koydular Hiç bir yerden yardım alamayan Kars, İngilizlerin eline geçti İngiliz askerleri ile Milli Meclisi koruyan Türk polisleri karşı karşıya gelerek yapılan bu mücadelede yüzlerce Türk Polisleri şehit oldular Cumhurbaşkanı Cihangirzade İbrahim Bey ve 11 nazir (Bakan ve milletvekili) Tiflis'e, oradan da Batum yolu ile İstanbul'a götürülerek Malta'ya sürüldüler Böylece 12 Nisan 1919 yılında "Cenubu-Garbi Kafkas Cumhuriyeti" İngilizler tarafından dağıtılmış oldu Daha sonra buralara 30 Nisan'da Ermeniler yerleştirildi
Bu arada Türkiye'nin milli mücadelesi için Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Türk toprakları teker teker esaretten kurtuluyordu 7 Mart 1921'de Ahıska, 11 Mart'ta Batum, 14 Mart'ta Ahılkelek Türk Ordusu tarafından düşman elinden kurtarıldı Fakat ne yazık ki; siyasi anlaşmalar sonucunda Türkiye 16 Mart 1921'de Moskova Antlaşması’nı imzaladı Bu antlaşmaya göre, Batum, Ahıska, Ahılkelek, Acar Bölgeleri Rusya'ya bırakılarak Gürcistan SSCB’nin Tiflis vilayetine bağlandı
Ahıska’nın Rusların eline geçmesinden sonra Şâir Gülali’nin şöyle âh etmesi çok mânalıdır:
Ahıska gül idi gitti,
Bir ehli dil idi gitti,
Söyleyin Sultan Mahmut’a;
İstanbul kilidi gitti
Ahıska’nın düşüşünden sonra Rusların hemen, hemen hiçbir direnme ile karşılaşmadan, Osmanlı topraklarından İstanbul’a doğru, çok kısa zamanda yol kat etmeleri de Ahıska’nın bir “kilit” olduğunu ortaya koymuştur
AHISKA FELAKETİ
Böylece tarih kaynaklarında yer alan bilgiler: Osmanlı Devleti'nin du­rumu savaşa elverişli olmasa da, Rus­ya'nın Osmanlı Devleti'ne açtığı sa­vaşa (26 Nisan 1828) karşılık olarak, Osmanlı Devleti "de Rusya'ya savaş ilan etmek zorunda kaldı(20 Mayıs 1828)
Bu ortamda başlayan savaş Balkanlar'da ve Kafkasya'da Osmanlı Devleti'nin ağır yenilgisiyle sonuçlan­dı Osmanlı Devleti Rusya'dan ateş­kes istemek zorunda kaldı Türk ve Rus delegeleri arasındaki barış görüş­melerine Edirne'de başlandı (25 Ağustos 1829)
Bir ay kadar süren görüşmelerden sonra Rusların önceden hazırladıkları barış şartlarını, Osmanlı heyetinin iti­razsız kabul etmesi üzerine, Edirne Antlaşması imzalandı (14 Eylül 1829)
16 Maddelik bu antlaşmanın baş­lıca hükümleri içinde şunlar da vardı: Doğuda sınır AHISKA, Poti, Anapa Ka­leleri Rusya'da kalmak üzere düzen­lenecek; Osmanlı Devleti savaş taz­minatı olarak Rusya'ya on bir buçuk milyon dukalık altın ödeyecek vs
Bu antlaşmayı değerlendiren Prof Dr Yaşar Yücel ve Prof Dr Ali Sevim şunu belirtiyor; "Kazandığı bu başarılara rağmen Çar 1 Nikola, ül­kesinde (Rusya'da) görülen huzursuz­luk, karışıklık ve buhran nedeniyle son derece sıkışık ve güç durumda bulu­nuyordu Fakat bundan faydalana­cak bir durumda bulunamayan Os­manlı Devleti Rusya'dan barış iste­ğinde bulunmak zorunda kaldı"
Yazarlar antlaşmanın neticesini anlatırken de şu önemli noktanın altı­nı çiziyor: "Edirne Antlaşması, Osman­lı İmparatorluğu'nun imzaladığı, maddi, manevi en ağır antlaşma­dır Osmanlı İmparatorluğu'nun çö­küş ve dağılmasının başlangıcı sayıl­malıdır"
Böylece Osmanlı Devleti'nin Rus­ya'ya savaş tazminatı olarak ödeye­ceği meblağın yanı sıra, terk edilmesi öngörülen Ahıska Bölgesi de içindeki Türk nüfus ile birlikte, Osmanlı Devleti­’nin Kafkasya'daki en stratejik bölgesi idi
Uğursuz 1828 savasında Osmanlı Ordusu ile birlikte Ruslara karşı omuz omuza din ve Türklük adına savaşan ve çok sayıda şehit veren Ahıskalılar, bütün mal ve mülklerini bıraka­rak Türkiye'ye göç etmeğe mecbur kaldılar Türkiye'ye göç eden Ahıskalılar’ın yerine 100 bin civarında Ermeni iskan edildi Ayrıca buralara Rus, Gürcü ve Yahudiler de yerleştirildi
Ahıska Bölgesi’nin başlıca köyle­rinde kalan Türklere, Rus, Gürcü ve Ermeni ittifaklı zulümler uygulandı
1853-1854 Rus savaşında Bolşe­viklerin Çarlık Rusya'sını yenmesi ve 1917 güzünde Çar ordusunun Ahıska Bölgesi’nden çekilişi Ahıskalılar’ın ümi­dini bitirdi 1917-1921 yıllarında Erme­ni ve Gürcüler ile yaptığı savaşlarda ki; erlikleri de Ahıska Bölgesi’ne, Türki­ye'ye tekrar kavuşma şansını verme­di
Ahıska'yı Türkiye'ye dahil etmek uğrundaki tarihi şanssız gelişmelerden bazı örnekler: *
Örnek 1:
SKafkasya Tümeni Komutanı Halit Paşa, 4 Nisan 1918'de İngilizlerin desteği ile Ahıska'ya dayanan Erme­nileri Ahıskalıların Milli kahramanı Os­man Servet Atabek ile birlikte yenip şehri teslim aldı Altı buçuk ay sonra 30 Ekim 1918'de Yunanistan'ın Mond­ros Limanı’nda İngilizlere ait Agamemnon Zırhlısı’nda İtilaf Devletleri (Fransa, Büyük Britanya ve Rusya) temsilcileri, İngiliz Amirali Galthorpe başkanlığında Türkiye delegesi ile bir araya geldi Beş oturum süren gö­rüşmeler sonunda İngiliz çıkarlarını öne alan ve İngilizler tarafından ha­zırlanmış, Mondros Mütarekesi aynen imzalandı Anlaşmayla, Türk Ordusu Ahıska'yı boşaltarak 1914 sınırları geri­sine çekildi
Örnek 2:
XV Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, aldığı emir üzerine İngi­lizlerin himayesindeki ve Gürcülerin elinde olan Ahıska'yı yerli milislerin desteği ile 19 Mart 1921'de işgal etti Ama Ahıskalılar’ın sevinci uzun sürme­di Türk Ordusu’nun 6-10 Ocak 1921'de Eskişehir'in batısında Yunan kuvvetlerine karsı kazandığı büyük zaferden sonra Sovyetler Birliği TBMM Hükümeti ile iyi ilişkiler kurma gereği duydu Çünkü Anadolu'nun itilaf Devletleri tarafından işgal edilmesi, Sovyetler Birliği'nin güney sınırlarını tehlikeye sokuyordu
Bunun üzerine Sovyetler Birliği ile TBMM Hükümeti orasında 16 Mart 1921'de Moskova Antlaşması yapıldı Kazım Karabekir komutasındaki Türk Ordusu bu antlaşma gereğince Ahıska'dan geri çekildi Özgün dost­luk adıyla hem de Rusya'nın isteği üzerine Türkiye-Rusya muahede ahit­namesi olarak bilinen 16 maddelik antlaşma Türkiye adına Yusuf Kemal (Tengişenk), Dr Rıza Nur ve Ali Fuat Paşa (Cebesoy); Sovyetler Birliği adı­na da Çiçerin ve Celal Korkmazov tarafından imzalanmıştır Antlaşma­nın birinci maddesine göre SSCB, 28 Kasım 1920 günü İstanbul'da topla­nan Meclis-i Mebusan'ın kabul ettiği Misak-ı Milli sınırlarını tanıyor, ta­raflardan birine zorla kabul ettirilmek istenen bir barış antlaşması ya da uluslararası bağlayıcı bir başka bel­geyi tanımama ilkesini getiriyordu Antlaşma; “bağıtlı taraflardan birine zorla kabul ettirilemez” ilkesini taşıma­sına rağmen Ahıska Sovyetler Birliği’­ne verildi
Bu antlaşmayı Türkiye adına im­zalayıp trenle Kars'a gelen murah­haslarımıza "Gürcistan'la yapılan 1918 Batum Muahedesi’yle Türki­ye'ye katılan Ahıska sancağı neden ihmal edildi?" diye sitem edenlere, Dr Rıza Nur şu karşılığı vermiştir: "Ahıska'da böyle yüzlerce Türk köyü oldu­ğunu maalesef bilmiyorduk! Elimizde neşredilmiş bir vesika bile yoktu Keş­ke daha önce bu hususta bilgi sahibi olsaydık!"
Böylece Moskova Antlaşması’nın zeminini iyi hazırlamadan, otorite sa­hibi bir bilgin olmadan Türk diploma­sisini Moskova'da temsil edenlerin yü­zünden, Edirne Antlaşması’yla Ahıs­ka Türkleri'nin kara günlerinin temeli de atılmış oldu Ahıskalılar için bu se­fer "beton duvarlı esaret kampı kurul­du"
Asırlarca Türkiye'nin bölünmez bir parçası, verimli topraklara, zengin doğaya sahip ve yüzölçümü 6260 km kare olan Ahıska Bölgesi'nin hiç­bir talep veya dayatma olmadan veya hesabın yanlış yapıldığının far­kında olunmadan, o dönemde iç sa­vaş ve mütteliklere karşı kendini zor savunan, dolayısıyla da güçlükle ayakta duran Bolşevik Rusya'nın bir kağıt üzerine yazılmış "Dostluk Antlaş­ması " kelimesi uğruna verilmesi, di­ğer taraftan Ahıskanın Türkiye'ye bağlı kalması uğrunda düşmanlarla mertçe savaşarak şehit düşenleri hi­çe saymak kabul edilemez
Bu antlaşma Türkiye'nin milli men­faatleri açısından muazzam kayıp ve dolayısıyla da affedilmez siyasi bir hatadır Milli Eğitim Bakanlığı’nca il­köğretim okullarında ders kitabı ola­rak onaylanan "Sosyal Bilgiler" kita­bında Türkiye ile Rusya arasında 16 Mart 1921'de Moskova'da imzala­nan bu antlaşma hakkında: "Bu ant­laşma ile Sovyetler Birliği yeni Türk Devleti'ni tanıdı" denilerek bu antlaş­ma Türkiye için çok önemliymiş gibi sunuluyor Fakat milyonlarca öğrenci antlaşmanın perde arkasını yeterin­ce bilmiyor Doğru, aynı antlaşmanın öteki maddeleriyle Türkiye, Çarlık dö­nemi Hükümleriyle yapılmış olan söz­leşmelerden doğan bazı mali yü­kümlülüklerden kurtuluyordu ama bu mali yükümlülüklerin maliyeti Ahıska'nın acı kaybına nispeten cüzi bir miktardır
Bugün Türkiye'de bulunan ve 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması hak­kında bilgi alınabilecek tarihi kay­naklardan anlaşılıyor ki; 1921'de Bol­şevik Rusyası’nın durumu, Ahıska'yı Ruslara vermemek için çok münasip idi Fakat TBMM Hükümeti tarafından Türkiye adına yetkilendirilip Mosko­va'ya gönderilen heyet diplomatik olarak bundan faydalanamadı So­nuçta eşi görülmemiş ölçüde bir ha­taya yol açıldı ve bunun ağır fatura­sını 60 yılı aşkın bir süredir sürgünün pençesindeki Ahıska Türkleri ödüyor
Günümüzde de öyle anlaşılıyor ki Türkiye'yi yöneten liderler, siyaset­çiler hala yapılmış bu hatanın, acı gerçeğin farkına varmamışlar
Meclis-i Mebusan'ın 28 Ocak 1920 tarihli gizli oturumunda kabul edilen Misaki Milli Beyannamesi Türkiye'nin kabul edebileceği barış koşullarını saptayarak özetle şu hükümleri içeri­yordu: "Mondros Mütarekesi sınırları içinde Osmanlı-İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kısımların tümü, gerçekte ya da hükmen hiçbir ne­denle birbirinden ayrılmayacak bir bütündür Bölgelerin geleceği, hal­kın serbest oyu ile belirlenecektir"
O dönem Ahıska Bölge ahalisinin ekseriyetini (%72) Türkler teşkil etmek­te idi ve Misak-ı Milli sınırları içinde bu­lunuyordu 4 Nisan 1918'de Türk Ordu­su İngilizler’in desteği ile Ahıska'ya dayanan Ermenileri püskürterek Ahıs­ka'yı kurtarmış ve Mondros Mütare­kesi imzalandığı tarihten (30 Ekim 1918) önce Ahıska ve Ahılkelek halkı delegeleri Batum Konferansı'nda 13-26 Nisan 1918 tarihinde Türkiye'ye ka­tılmak istediklerini bildirmiştiler 11 Mayıs 1918'de toplanan Batum Kon­feransı'nda, Osmanlı tarafı, bölge halkının isteği doğrultusunda, Ahıska ve çevresinin Türkiye'ye terk edilmesi­ni talep etti 15 Mayıs 1918'de Gürcis­tan bu talebi kabul etmek zorunda kaldı
AHISKA ÖZERKLİĞİNİ İLAN EDİYOR
Osman Servet Atabek tarafından kurulan Güneybatı Kafkas Ahalisinin Haklarını Koruma Merkezi (Ahıska Ahılkelek Müslümanları Milli Şurası), 25 Aralık 1919 tarihinde Gürcistan içinde Ahıska Bölgesi’nin Özerkliği'ni ilan etti
18 Temmuz 1920'de Ankara'da Atatürk ile birlikte TBMM üyeleri de, Milli Misak üzerine ant içtiler, İngilizlerin Batum'dan çekilirken, burayı ve Artvin'i Gürcistan'ın işgaline bırakma­sını, 25 Temmuz 1920'de Türkiye Hükü­meti adına Atatürk resmen protesto etti Kazım Karabekir Paşa Kuman­dasındaki XV Türk Kolordusu Anka­ra'dan aldığı emirle 30 Ekim 1920'de Kars'ı Ermenilerden kurtardı Sıra, Gürcü kuvvetleri işgalindeki yerlerimi­ze gelmişti Türk Ordusu Ardahan ile Artvin'i işgal etmek için hazırlık yapar­ken, TBMM Hükümeti bu bölgelerde­ki tarihi ve etnik haklarını belirten ül­timatomu 22 Şubat 1921'de Gürcis­tan'a verdi
Türkiye Hükümeti Gürcistan'dan ültimatoma 18 saat içinde müspet cevap aldı Böylece diplomasi yolu ile Ardahan ve Artvin Türkiye'ye geri verildi Yukarıda anlatıldığı gibi, Ka­zım Karabekir Paşa'nın ordusu 9 Mart 1921'de Ahıska'yı da işgal etti Ama ne yazık ki 6 gün sonra 16 Mart 1921'de Moskova görüşmelerinde başarısızlığa uğrayan Türk diplomasi­si yüzünden bu sefer Ahıska'yı Kazım Karabekir Paşa kendi eliyle Gürcüle­re teslim etmek mecburiyetinde kal­dı ve Mart sonunda Ahıska'dan geri çekildi
Belki o dönemde kamuoyuna gizli gelişme, düşünce ve kuşkular nedeniyle Ahıs­ka'yı vermek gibi hayli riskli bir adım atılmıştır
Bunun aksini iddia etmek şüpheli ve düşündürücü, çünkü bir taraftan 18 Temmuz 1920'de Atatürk ile birlik­te TBMM üyeleri Misak-ı Milli sınırları üzerine ant içiyorlar; Ankara'nın emri ile 9 Mart 1921'de Kazım Karabekir Paşa Ahıska'yı esaretten kurtarıyor Öte yandan Ahıska'nın kurtuluşun­dan tam 6 gün sonra 16 Mart 1921'de Moskova'dan hiçbir baskı, zaruret olmadan Ahıska'yı Ruslara geri veriyorlar Daha sonra Mosko­va'dan Türkiye'ye dönen murahhas­larımız Ahıska'yı Ruslara verdiklerin­den dolayı pişmanlık duyuyorlar
Ar­dından 13 Ekim 1921'de Kars Antlaş­ması ile tekrar Moskova Antlaşması’n­dan pek farkı olmayan bir antlaşma daha TBMM Hükümeti ile Sovyetler Birliği'nin o zamanki anayasasına gö­re birer federal Cumhuriyet olan Er­menistan, Azerbaycan ve Gürcistan arasında imzalanıyor Bu antlaşma­nın amacı Moskova Antlaşması hü­kümlerinin adları geçen Kafkas Cum­huriyetleri tarafından da tanınmasını garanti altına almaktı Bu antlaşma Türkiye'nin son Ahıska pazarlığı idi Yani verdik gitti, sonsuza dek Ahıska'nın Türkiye'ye geri katılması söz ko­nusu olamaz anlamına geliyor
1921 – 1944 yılları arasında Ahıska Türkleri:
16 Mart 1921 yılında Ahıska'nın Sovyet topraklarına bağlanması ile Ahıskalılar için kara günler yeniden başladı 1956 yılındaki verilere göre bu yerlerdeki Türk nüfusu 138000 kadardır Sovyet yönetimi, zorla Gürcistan sınırları içerisinde bıraktıkları Abhaz, Asetin ve Acarlılara, Özerk Cumhuriyet kurma hakkı tanırken, Ahıska Türkleri yokmuş gibi farz edilerek, göz ardı edildiler Bu yıllarda Ahıskalılar, okullarda önce Arap, sonra Latin ve daha sonra da Kiril alfabesi ile eğitim gördüler
Ahıska'da kolhozlar 1927 yılında kurulmaya başladı 1921'den 1927'ye kadar bu geçen 6 yıllık süre içerisinde Ahıskalıların ileri gelenleri Sovyet yönetimi tarafından hapishanelere atıldı 1930'lu yıllarda başlatılan baskı ve şiddet (Represiya) döneminde binlerce aydın ve din adamı "Kemalist ve Pantürkist" suçlaması ile evlerinden toplanarak cezaevlerine atıldılar Bu insanlardan bir daha hiç bir haber alınamadı Daha sonra Stalin'in de desteği ile Gürcü şovenizmi güçlenerek, Ahıska Türkleri’nin büyük bölümünün soyadlarını Gürcüce’ye çevirdiler 1938 yılında Sovyet Anayasa'sının kabulünden sonra, Ahıskalılar kayıtlara Azerbaycan milleti, dilleri ise; Azerice olarak geçti Fakat bu durumda, Rusların kendi amaçları ve politikaları açısından pek fayda getirmeyeceği anlaşılınca bundan da vazgeçilip, 1940'da Ahıskalıların resmi dili Gürcüce’ye çevrildi Bu uygulamadan anlaşılan Ahıskalılar, bağlı bulundukları Türk kimliğinden tamamen koparılmak istenmiştir
Diğer taraftan bu yıllarda, İkinci Dünya harbinin patlak vermesi, bu harbe Rusya'nın dahil olmasıyla birlikte 1938-40 yıllarında Ahıska ve çevresine, Türkiye'ye mücavir sınırın korunması adı altında, on binlerce Sovyet askeri yerleştirildi 1940 yılına kadar hiç askere alınmayan Ahıskalılar’dan birden bire 40 bin civarında kişi Alman cephesine sevk edildi Askere sevk edilenlerin kız, gelin ve çocukları Borcom'a demiryolu inşaatında çalıştırdılar 1944 yılında Borcom'dan Vale'ye döşenen 70 kilometrelik demiryolu yapımında binlerce Ahıska Türkü kötü koşullar sebebiyle hayatını kaybetti
Kaynaklardan öğrendiğimiz bilgilerden anlaşılıyor ki; Ahıska Türkleri’nin sürgün edilme düşüncesi Rus yöneticileri tarafından 10-15 yıl öncesinden planlanmaya başlanmıştır Çünkü 1921 yılından sonra komünist Sovyet yönetimin, Abhaz, Asetin ve Acarlara Özerk Cumhuriyet kurma hakkı tanırken; Ahıska Türklerine bu hakkı tanımaması; 1930'lu yıllarda halkın lideri durumunda olan binlerce aydın ve din adamının hapse atılması; 1940 yılına kadar diğer özerk Cumhuriyetlerden askere adam alındığı halde, Ahıskalılar’dan askere alınmayıp, ancak Rus-Alman Harbi’nde 40 bin civarında kişinin Alman cephesine gönderilmesi ve geri kalan kadın ve ihtiyarlara da demiryolunun yaptırılması gibi olay ve uygulamalar gösteriyor ki, sürgün olayını daha önceden hazırlanmış bir planı tam istedikleri bir anda gerçekleştirmişlerdir
1944 Sürgünü ve Sürgününü Hazırlayan Koşullar
Bilindiği gibi 1944 yılı Mayıs'ında hazırlanmış olan bir belgeye göre, önce Ahıska Türkleri’ni, SSCB üyesi olan Gürcistan'ın Şark ilçelerine (Rayonlarına) nakletmek kararı alınmış Ancak daha sonra büyük ihtimal ki, bu karar halkın kafasını karıştırmak ve meşgul etmek için hazırlanmış sahte bir belge olduğu ortaya çıkmıştır Öyle anlaşılıyor ki, gerçek niyeti ve planı gizlemek suretiyle; ortaya çıkacak tepkiyi ölçmek, gibi gayelerle aslı olmayan bir dedikodu ortaya atılarak halkın zihni bulandırılmış ve dikkatler başka tarafa çekilmeye çalışılmıştır Daha sonra, aynı yılın Temmuz'unda yeni plan tasdik olunuyor Tasdik edilen bu yeni kararda, ahaliyi Gürcistan Cumhuriyeti'nden dışarıya çıkarmak, Orta Asya ve Kazakistan'a sürmek planı açıklanıp uygulamaya konuluyor
Sürgünün Uygulanması
Bu acımasız Stalin rejimi, Devlet Savunma Komitesi kararına dayanarak sınır güvenliği gerekçesiyle 110 bini aşkın Türkü, Ahıska'nın 209 köyünden alarak kargo trenleriyle Orta Asya'ya sürmüştür
Şimdiye kadar gizli olan belgelerin açıklanmasından sonra sürgün olayını kısaca özetlersek Stalin rejiminin biraz daha iç yüzünü görmüş olacağız
13 Kasım 1944 yılında "Komünist İmecesi" uygulamasıyla yollar, köprüler vs gibi tesisler, daha başlarına geleceklerinden haberi olmayan halka tamir ettirildi 14 Kasım 1944 günü, gece saat 1200'de, daha önce sınıra takviye amacıyla yerleştirilmiş olan on binlerce Rus askeri, silahlarıyla Türklerin evlerine girdiler Dört saat içerisinde kamyonlara doldurulan mazlum ve çaresiz Türk insanı demir yoluna getirildiler Diğer taraftan bu sırada yüzlerce Ahıskalı aile ise, her türlü riski göze alarak, Rus askerleriyle çarpışarak, onlarca şehit verme pahasına Türkiye'ye geçmeyi başardı Bu aileler halen Ağrı, Muş, Kırıkhan, İnegöl, Bursa, Ankara, İstanbul ve diğer yerleşim birimlerinde yaşamaktadırlar
Türkiye sınırına yakın köylerdeki insanlarımızın toplanması için 15 dakika izin verildi Babaları, kocaları, kardeşleri Alman Cephesi’nde bulunan bu kimsesizleri ve ihtiyarları kim, hangi sebeple, nereye sürüyordu? belirsizdi
Böylece 100-120 bin civarındaki Ahıska Türkü, kara kış gününde yük vagonlarına 8-10 aile halinde koyunlar gibi doldurularak kapılar kilitleniyordu Yer gök Allah-Allah haykırışlarıyla inliyor, ağlama, sızlama ve hıçkırık sesleri kulakları sağır ediyordu Halbuki bu yakarışları işitecek vicdana sahip kimse yoktu Vagonlar Hazar Denizi'ne yaklaşmaya başlayınca, bu insanlar kendilerinin denize döküleceklerini sandılar Bu olay karşısında Azerbaycan'ın o dönemdeki yöneticileri, Ahıskalıları Azerbaycan'da iskan etmek istediler Ancak Stalin'in kararı kesindi Azerbaycan yöneticilerini kurşuna dizmekle tehdit etti Azerbaycan Türkleri’nin gayretleri de netice vermedi Üç gün sonra vagonlar tekrar Urallar Bölgesi’ne hareket etmeye başladı Ural Dağları’nın soğuk havası bir çok insanın hayatına mâl oldu Onlara kefen ve mezar bile nasip olmadı Kefenleri Sibirya'nın bembeyaz karıydı Bir buçuk ay süren yolculuk sonunda bu talihsiz insanlar Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'a dağıtıldılar
Ahıska Türkleri sürülürken: Onlara; “Sizleri Alman tehlikesinden korumak için başka yerlere geçici olarak göç ettiriyoruz, en kısa zamanda topraklarınıza geri döneceksiniz” diye yalan söylediler Sürgün yaşamış 100’den fazla insanın anılarını çok kısa olarak şöyle ifade edebiliriz: ”Gece Rus askerleri köyümüzün evlerini kontrol altına aldılar ve iki saat içinde toplanmamızı emrettiler Sonra da silah zoruyla tren istasyonunda topladılar 220’ye yakın Ahıska köyünün Türk ve Müslüman nüfusunun kırk-elli kişi bir hayvan vagonuna dolduruldu Vagonlar hayvan vagonları olduğu için ısıtma sistemi yoktu Tuvaletsiz, susuz, dışarıda -15, -20 derece soğukta, bir buçuk ay bir yolculuk yapıldı Rus askerleri her istasyonda vagonları açarak: açlıktan, soğuktan ve hastalıktan ölenleri trenlerden dışarı atıyorlardı Tren kapıları günde bir kez açılıyordu Erkeklerin gözleri önünde utandıkları için tuvalet ihtiyaçlarını yapamayan kadınların idrar keseleri patlayarak ölenler vardı” Onları bu insanlık ayıbına düşürenler neden utanmadılar? Bu insanların suçu neydi?, Türk ve Müslüman olmak mı, nerde bu insanların cesetleri? Kim bu insanlık ayıbını üstlenecek? Altmış yıl içinde kimse üstlenmemişse, bundan sonra birilerinin üstlenmesi zor olur
Yine, o günlerde Türkiye sınırında görev yapan bir sivil memurumuz şunları söyledi: “Sınırımıza yığılan ve kurşuna dizilmekten kurtulmaya çalışan binlerce aç ve susuz insan vardı Bir kısmı sınırımızı aşmayı başarmıştı Bu insanlar öz vatanı bildikleri Türkiye’ye geliyorlardı Türkiye’ye adımlarını attıkları anda, kurtulduklarını sanarak secdeye kapanıp, toprağı öpüyorlardı Bizim kanı bozuk sınır görevlilerimiz onları bir kampta topladılar Kanı bozuk yöneticimiz bu kardeşlerimizi geri verme kararı aldı Bu kardeşlerimiz geri verildiği takdirde derhal kurşuna dizileceklerini biliyorlardı Ahıskalı 70 yaşlarındaki bir kadın elinde iki bileziğiyle bize seslendi: ‘Bu bilezikleri alın, bizi biraz sonra kurşuna dizecekler Bari alçakların eline geçeceğine siz kardeşlerimizde kalsın’ dedi Ve biz de, ‘emir demiri keser’ misali çaresizlik içinde o kardeşlerimizi gâvurlara teslim ettik Ve onlar da kurşuna dizdiler

__________________
İLLEDE BÜŞŞŞRAAAA :))
:43:43BLACKROSE <3
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.