Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
descartestöre, mektuplar, üstüne

Descartes-Töre Üstüne Mektuplar

Eski 07-22-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Descartes-Töre Üstüne Mektuplar



Descartes, Prenses Elizabeth'e 4 ağustos 1645 günlü mektubunu yazmamış olsaydı bunu hiçbir zaman bilemeyecektik Çünkü bu asıl amacın kurallarını hiçbir yazısında, hiçbir kitabında söylememiştir
Prenses Elizabeth'e yazdığı kısa mektup, sonradan Töre Üstüne Mektuplar (Lettres sur la Morale) adlı bir kitaba alınarak Descartes'ın bütün bir ömür boyun eğişinin amacı biraz olsun aydınlatılabilmiştir
Descartes bu mektubunda asıl töreye, asıl erdeme, gerçek mutluluğa erişebilmek için şu ilkeleri koymaktadır:


1 Yapılması ya da yapılmaması gerekeni bilmek için elden geldiği kadar düşünceyi kullanmak
2 Aklın öğütlediği her şeyi, tutkulara kapılmaksızın yerine getirebilmek için sağlam ve değişmez bir karar sahibi olmak
3 Bizim edilmesi elimizde olmayan bütün ergilere (nimetlere) istek duymamaya alışmak
4 Gerçeğin bilgisinde aklımızla ilerleyerek üstün iyiye ve onun vereceği hoşnutluğa (mutluluğa, béatitude anlamında) varmaya çalışmak
Geçici kurallarıyla sağladığı rahatça düşünmek süresi sonunda Descartes'ın vardığı bu kesin ilkelerden erdemin tanımını çıkarabiliriz Descartes'a göre erdem, düşünce, ölçüsünü kullanmaktır Mektubunda açıkça söylediği gibi, yaşamaktan hoşnut olmamız için yalnız erdem yeter


Descartes, İsveç Kraliçesi Christin'e yazdığı 20 kasım 1647 günlü mektubunda, vardığı bu sonucu daha da açıklıyor: Böylelikle eskilerin en ünlü ve en karşıt iki görüşünü uzlaştırdığımı sanıyorum Madam Bunlar da Zenonia Epikouros'un görüşleridir Zenon üstün iyiyi erdem ya da namusta, Epikouros zevk ya da şehvet adını verdiğimiz hoşnutlukta görüyordu
Bütün kötülükler bilgisizlikten doğan ve pişmanlıklar doğuran kararsızlıktan geldiğine göre erdem, iyi sandığımız şeyleri işlemekte gösterdiğimiz karardan ibarettir Yaptığımız kötü bile olsa, biz onu iyi sandığımıza göre, erdemli davranmış oluruz Nitekim, yaptığımız iyi bile olsa, eğer biz onu kötü sanarak yapmaya başlamışsak, erdemli davranmış olmayız Erdem, bizim kararımızdadır

Övülmeye değer biricik şey erdemdir Ondan başka bütün iyiler övülmeye değil, beğenilmeye değerler Amacımız iyi olanı bilmek ve onu istemektir İyi sandığımızı istemek erdemiyle yetinelim Meğer ki bu iyi sandığımız şeyler, Tanrıdan elde edildiklerine inandığımız şeyler olsun Şunu açıkça görüyorum ki, bizde kendiliğinden bulunan en soylu biricik şey özgür iradedir Çünkü özgür irade bizi her bakımdan Tanrıya benzer kılmakta ve ona bağlı olmaktan kurtarmaktadır

Şu halde onu iyi kullanma, bütün iyilerin en büyüğüdür Böylece, en büyük hoşnutluklarımız ancak ondan gelebilir İyiyi bilmek için olduğu kadar elde etmek için de ellerinden geleni yapmaktan geri kalmadıklarını bilenlerin benliklerinde duydukları mutluluk, hiçbir zevkle ölçülemeyecek kadar tatlı, sürekli, sağlam bir zevktir
Descartes'ın yaptığı, bir yıkma ve yeniden kurma işidir Nitekim bu düşüncesini bir yapıtında daha da açıklıyor: Oturduğumuz evi yeniden yapmaya başlamadan önce nasıl yıkmak, araç ve gereçler bulmak, planını çizmekle yetinmeyip yeni evimizi yapıncaya kadar içinde rahatça oturabileceğimiz geçici bir ev bulmak gerekirse (Discours de la methode pour bien conduire sa raison et chercher la verite dans les sciences, üçüncü bölüm)

İçinde rahatça oturulabilecek bu geçici ev şudur: Tanrının, çocukluğumdan beri içinde yetişmeme izin verdiği ve bana bağışladığı dine sıkıca bağlı kalmak (aynı kitap ve bölüm) Kendilerinden kuşkulandığımız her şeyi yanlış sayarken ne Tanrı, ne gök, ne de yerin var olmadığını, bedenimizin de bulunmadığını kolaylıkla düşünüyoruz Ama kendimizin var olmadığımızı düşünemiyoruz

Varız, çünkü düşünüyoruz Bizim için ilk doğru, bu olsa gerektir (Principes de la Philosophie, birinci bölüm, yedinci ilke)


Günümüzde olduğu gibi, XVII yüzyıl Fransa'sında da her değerin karşısına dikilen ufaklıklar bütün güçleriyle saldırıyorlar, Descartes'ı Tanrısızlıkla suçluyorlar
Descartes, bir dostuna yazdığı mektupta şöyle yakınmaktadır:

Tanrının varlığını kanıtlamaya çalıştığımı kanıt olarak ileri sürmekten başka hiçbir kanıt gösteremeyenler beni Tanrısızlıkla suçluyorlar (Chanut'ye Mektup, 1 kasım 1646)

Buna karşı, onu büyük bir Tanrıcı sayanlar da vardır
Descartes'ı inceleyen Charles Adam, incelemesini şu sözlerle bitirmektedir:

Descartes sadece bilim alanında önemli bir yer tutmakla kalmaz, bütün çağların metafiziği de ona çok şey borçludur O, metafizikte fiziğin zorunlu temelini kurmuştur

Fizik, bu temel olmadan, eski ahlak gibi, kocaman bir yapı olurdu, ama sadece kum üstüne otururdu (Charles Adam, Descartes'ın Hayatı ve Yapıtları)

İt ürür kervan yürür deyimince ufaklıklar saldıradursun, Descartes güzel yeni evinin temellerini atmaktadır
O, olağanüstü bir mimardır ama, ne edelim ki XVII yüzyıl araç ve gereçleriyle böylesine bir yapı kurabildi

Nitekim on üçüncü ilkeden sonra tuğlalarını dizmeye başlamıştır:

Tanrı bilinmedikçe başka hiçbir şey hakkında kesin bir bilgi elde edilemez (on üçüncü ilke)

Peşin yargılar, çoğumuzun, var olmak zorunluğunun Tanrıdan geldiğini anlamamıza engel olur (on altıncı ilke)
Bir şeyde ne kadar olgunluk varsa o şeyi meydana getiren Tanrıda da o kadar olgunluk vardır (on yedinci ilke)
Tanrının varlığı, sadece bununla bile, bir daha kanıtlanabilir (on sekizinci ilke)

Tanrıda bulunanları tümüyle anlayamadığımız halde hiçbir gerçeği, onu bildiğimiz açık seçiklikle bilemeyiz (on dokuzuncu ilke)
Biz kendi kendimizi yaratmadık, yaratanımız Tanrıdır ve sadece bu yüzden bile Tanrı vardır (yirminci ilke)

Bir an için var olduğumuza göre bir an sonraki varlığımızı saklayan bizden başka bir güç var demektir, buysa Tanrıdır (yirmi birinci ilke)
Tanrının nitelikleri ancak doğa ışığında bilinebildiği kadar bilinebilir (yirmi ikinci ilke)

Tanrı, cisim değildir, günah işlemez (yirmi üçüncü ilke)

Önemli olan, Descartes'ın, bu metafizik tuğlaların arasına insan özgürlüğü harcını nasıl karıştırdığıdır

Descartes'ı yetkiyle incelemiş bulunan La Bertoniere bunu şöyle belirtiyor:

Önce, pratik bir güçlüğü karşılaması gerekiyordu İlahiyata saygı göstermek, ona boyun eğer görünmek, sonra da serbestçe bir bilim kurmak, her iki alanı birbirinden kesin olarak ayırmak, bu iki alandan birinde çözümlenecek sorular bulunduğunu ve bunun da ancak düşünce gücüyle çözümlenebileceğini kanıtlamak (La Bertoniere, Descartes Üstüne İnceleme)

Descartes, insan gücünü, gene İlkeler kitabında, yavaş yavaş Tanrı gücünün arasından şöylece çekip çıkarmaya başlar:

Kuşkulandığımız şeylere inanmaktan sakınmamızı sağlayarak aldanmamıza engel olan özgür bir irademiz vardır (altıncı ilke)

Sonsuzu anlamaya çalışmak hiç de gerekli değildir Sınırını bulamadığımız her şeyin sınırsız olduğunu düşünmemiz yeter (yirmi altıncı ilke)

Tanrı, yanılmalarımızın nedeni değildir (yirmi dokuzuncu ilke)

İnsanın başlıca olgunluğu özgür bir iradeye sahip olmasıdır, insanı övülür ve yerilir kılan da bu özgür iradesidir (otuz yedinci ilke)

İrademizin özgürlüğü, kendinden edindiğimiz deneyle, kanıtsız olarak bellidir (otuz dokuzuncu ilke)

Kırkıncı ilkeye gelince

Çatışma, zorunlu olarak, başlıyor:
Tanrının her şeyi önceden düzenlediği kesindir
Descartes, bizlerden önce davranmak telaşı içinde, kırk birinci ilkede, gerekli soruyu ortaya atmaktadır:

Özgür irademiz, Tanrının kurduğu bu düzene nasıl uydurulabilir?

Sorunun karşılığını verirken, aradan bunca yüzyıl geçtiği halde, zavallı Descartes'ın nasıl terlediğini gözlerinizle görebilirsiniz:
Tanrının sonsuz, düşüncemizin sonlu olduğunu göz önünde tutarsak bu güçlükten kurtulabiliriz Gücün Tanrıda olduğunu anlayacak zekamız var, ama bu gücün bizleri nasıl özgür bıraktığını kavrayacak zekamız yok

Özgürlüğümüzden kuşkulanamayız Tanrının büyük gücü bu özgürlüğe inanmamıza engel olmamalıdır Çünkü, içten bildiğimiz ve deneylerle doğruladığımız bir gerçekten (irade özgürlüğünden) kuşkulanmamız mümkün olmadığı gibi yapısı gereği anlaşılmaz olduğunu bildiğimiz şeyleri (Tanrı gücünü) anlamaklığımız da mümkün değildir (kırk birinci ilkenin açıklaması)

Filozofumuz, Düşünceler adlı kitabının Doğru ve Yanlış Üstüne başlığını taşıyan dördüncü bölümünde gene bu konuya dönmek ve gene böylece kıvranmak zorunda kalmıştır Şöyle diyor:

Tanrının bizi aldatması mümkün değildir Öyleyse bize verdiği aklı iyi kullanacak olursak hiçbir zaman yanılmayız Ama yanıldığımız da bir gerçektir Öyleyse bizde bir eksiklik var Ama Tanrının bizi böylesine eksik bırakması da imkansızdır
Öyleyse biz yeteneklerimizi iyi kullanamıyoruz
Algımız (müdrikemiz) ve irademiz ayrı ayrı yetkindirler, yanlış yapamazlar Ancak biz onları çalıştırırken irademizi, algımızda bulunan bilgimizin sınırında tutmalıyız
İrademiz, bilgimizin sınırı içinde kaldıkça doğru, bu sınırı aşınca; yanlış işler Bize özgürlük vermiş olması Tanrının kusuru değil, tersine, bu özgürlüğü iyi kullanmamak bizim kusurumuzdur Bununla beraber Tanrı bu özgürlüğü iyi kullanmamızı sağlayabilirdi
Ne edelim ki, yanılmamak gücünü de verdiğine göre, yanılmamıza engel olmadığından ötürü yakınmaya hakkımız olmamalıdır (Les Méditations Métaphysiques Touchant la Première Phllosophie, dördüncü düşünce)

Descartes'ın bütün bu sözlerinden çıkan sonuç nedir? Bu sonuç şöyle özetlenebilir:

Bilmiyorum Üstüme varmayın Önceden kurulmuş düzenle özgürlük, öyle bir çıkmazdır ki çözmeye uğraşmak saçmadır Yapmak istediğim de bu değil Ben, sadece insan düşüncesinin gücünü araştıracağım Sokrates gibi baldıran zehiri içmek istemem Lütfen yakamı bırakın

Nitekim, İlkeler kitabında, o büyük üslupçulara özgü terbiyeli deyişiyle, bunu açıklamaktan da çekinmiyor:
Tanrının dünyayı niçin yarattığı üstünde durmayacağız ve büyük amaçlara yönelen nedenleri felsefemizden büsbütün çıkaracağız Biz, sadece akıl gücümüzle algılarımızın nasıl meydana geldiğini araştıracağız (yirmi sekizinci ilke)
Başka bir yapıtında da şunları söylemektedir:

Sağduyulu insan, bütün kitapları okumak zorunda değildir Ömür süresini iyice hesaplayarak birtakım iyi işler yapacaktır Bu' işleri ona sadece kendi aklı öğretir
İnsan, yöntemini bilirse, bütün yaşamı boyunca gerekli olan bilimi kendisinde bulabilir

İşte ben yalnız bu yöntemi öğretiyorum (La Recherche de la Vérité par la Lumiére Naturelle, önsöz)

*
Orhan Hançerlioğlu-Düşünce Tarihi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.