Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bin, esved, mikdâd, resulullahın, süvârilerinden

Resûlullahın Süvârilerinden: Mikdâd Bin Esved

Eski 07-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Resûlullahın Süvârilerinden: Mikdâd Bin Esved



Hicretin ikinci yılında Bedir savaşı başlayacağı sırada, Peygamberimiz Eshâbın ileri gelenlerini toplayıp onlarla istişâre etti Henüz Müslümanlar çok azdı

Harp için hazırlıkları yok sayılırdı Maddî imkânları azdı Önce Hazret-i Ebû Bekir’in ve Hazret-i Ömer’in fikirlerini aldı Onlardan herbiri:
- Hiçbir hizmet ve fedâkârlıktan geri durmayız, diyerek, Resûlullahın dilediği gibi hareket etmesini istediler

Ne ise bize bildir
Hazret-i Mikdâd şöyle konuştu:
-Ey Allahın Resûlü! Cenâb-ı Hakkın emirleri ne ise, bize bildir Biz, size itâat ederiz Yahûdîlerin, Hazret-i Mûsâ’ya söyledikleri gibi, “Sen, Rabbinle beraber git de, düşmanlarla savaş! Biz burada, seni bekleyicileriz” demiyoruz Biz hepimiz, senin sağında, solunda, önünde, arkanda harp etmeye hazırız

Bu sözleri işiten sevgili Peygamberimizin mübârek yüzleri aydınlandı Çok memnun oldular Çünkü kuvvetli bir müşrikler ordusu üzerlerine geliyordu

Onun, bu ferâgat ve şecâat misâli sözlerinden son derece memnun olan Peygamberimiz, ona duâ etti

Hazret-i Mikdâd’ın söyledikleri çok te’sîr etti Diğer Eshâb da, onun gibi konuştular Böylece, İslâmın ilk harbi ve ilk zaferi gerçekleşti

Bedir savaşında büyük bir kahramanlık gösteren Mikdâd bin Esved, bu savaşta İslâm ordusunda süvâri idi Bunun için kendisine, Resûlullahın süvârisi denilirdi

Hazret-i Mikdâd, ok atmakta, binicilikte son derece mâhir bir yiğitti Bedir’deki kahramanlıkları siyer ve hadîs kitaplarında anlatılmaktadır

Hazret-i Mikdâd, Müslümanlığı kabûl eden ilklerdendir

Sütleri paylaşınız
Bir gün Hazret-i Mikdâd ve iki arkadaşı, iyice yorgun ve aç idiler Sonunda, Efendimize gittiler Avluda, 3 keçi bulunuyordu Sevgili Peygamberimiz onları, perişân hâlde görünce buyurdu ki:
- Şunları sağınız da, sütleri paylaşınız!

Sevinerek öyle yaptılar ve açlıktan kurtuldular Sonraki günlerde de, aynı şekilde hareket etmeye başladılar

Her akşam hâne-i saâdete, Peygamber Efendimizin huzûr verici evlerine gelirler, kendilerine ayrılan odaya girmeden önce, keçileri sağarlar, karınları doyuncaya kadar içerler, Peygamber efendimizin paylarını da ayırırlardı

İki cihânın Sultânı, şâyet onlardan sonra gelirlerse, uyanık olanların duyacağı, fakat, uyuyanları uyandırmayacak bir sesle; selâm verirler, gece namazlarını kılarlar, süt kabındaki kendi paylarına ayrılan sütü içerlerdi

Bir akşam Peygamber efendimiz, Ensâra da’vetli idiler Hazret-i Mikdâd, “Nasıl olsa orada, izzet ve ikrâm edilecekler Evdeki sütü içmeye, ihtiyaç duymayacaklar!” diye düşündü

Bir türlü uyuyamıyordu
İşte o duygularla, Peygamber efendimizin süt payını da içiverdi Ama içtiği anda, pişman oldu ve, “Peki şimdi, ne olacak? Biraz sonra Peygamber efendimiz gelip, sütlerini içmek isterlerse Sütü bulamayınca da üzülürlerse” diye düşünmeye başladı

Yattığı yerde, bir türlü uyuyamıyordu Üzerinde, bir örtü vardı Başını örtse, ayakları; ayaklarını örtse, başı açıkta kalıyordu

Nihâyet Peygamber efendimiz teşrîf ettiler Her zamanki gibi yavaşca selâm verip, gece namazlarını kıldılar Süt kabına baktılar Tabiî kap bomboştu!

Hazret-i Mikdâd’ın yüreği, hızlı hızlı çarpıyordu Peygamber efendimiz ellerini kaldırdılar ve;
- Yâ Rabbî! Bize yedirenlere, Sen de yedir İçirenlere, Sen de içir! diye duâ ettiler

Kulaklarına inanamıyan Hazret-i Mikdâd, sevinçle üzerindeki örtüyü attı Yavaşca doğrulup, keçilerin bulunduğu yere vardı

Az önce onları sağmıştı, fakat, “Hangisinde süt bulursam, biraz alayım da, Peygamber efendimize takdîm edeyim” diye karar verdi

Hayretle gördü ki, keçilerin hepsi de sütlüydü Hemen sağdı Kap tamamen dolmuş, üzeri süt köpükleriyle süslenmişti

Dökmeden getirdi Kâinâtın Efendisine dedi ki:
- İçiniz yâ Resûlallah!

Peygamber efendimiz hayretle sordular:
- Yâ Mikdâd! Sizler bu gece, süt içmediniz mi?

O tekrar ricâda bulundu:
- İçiniz, yâ Resûlallah!

Ne oldu, yâ Mikdâd?
Sevgili Peygamberimiz alıp içtiler Sonra da süt kabını, kendisine uzattılar Artan kısmı da, o içti

Büyük lezzet ve haz duymuştu Peygamber efendimizden artan sütün, harareti söndürücü olduğunu hissedince güldü O zaman Resûl-i ekrem sordular:
- Ne oldu yâ Mikdâd?

O da, bütün yaptıklarını ve üzüntüsünü bir bir anlattı İki Cihân Güneşi tebessüm ettiler ve buyurdular ki:
- Bu hâl, cenâb-ı Hakkın bizlere rahmetidir Allahü teâlâya şükredelim!

Hazret-i Mikdâd, uzun boylu, iri; fakat yakışıklı bir zât idi Bir arkadaşının akrabâsıyla evlenmek istedi Nedense arkadaşı râzı olmadı O da durumu, Peygamber efendimize bildirdi

Çok kırıldığını anlayan sevgili Peygamberimiz, kendisini memnûn etmek istediler Öz amcalarının kızı, Hazret-i Dıbaa ile evlenmelerini sağladılar Bu sâyede, Allahü teâlânın Resûlüyle akrabâlık şerefine erişmiş oldu

Hazret-i Mikdâd bütün müşküllerini Peygamber efendimize sorarak hallederdi Bir gün Peygamber efendimize sordu:
- Yâ Resûlallah! Ben bir kâfirle dövüşürken, o, bir kolumu kesse, sonra da, ağaç arkasına sığınıp, “Allah rızâsı için, Müslüman oldum” dese, onu öldürmek, benim için câiz midir?

Peygamber efendimiz buyurdular ki:
- Hayır! Onu öldürme!
- Fakat o, benim kolumu kestikten sonra Kelime-i Şehâdet getirmiş bulunuyor Böyle olduğu hâlde, onu öldürmiyeyim mi?

Onu öldürme!
Allahü teâlânın Resûlü tekrar buyurdular ki:
- Onu öldürme! Çünkü, Müslüman olduktan sonra öldürürsen, onun “şehâdet” getirdikten önceki hâline dönersin O da senin, onu öldürmenden önceki hâline döner

Hazret-i Mikdâd, Peygamber efendimizin vefâtlarından sonra da gazâdan gazâya koştu Kılıç kullanması ve ok atması kadar, hâfızlığı da mükemmeldi Savaş meydanlarında mücâhidleri, Kur’ân-ı kerîm okuyarak da coşturuyordu

Hazret-i Ebû Bekir devrinde yapılan, Ecnadin muhârebesinde akılları şaşırtan işler başardı Yüzlerce hâfız-ı Kur’ânı etrafına toplamış, İslâm askerlerine heyecan ve şevk veriyordu

Hazret-i Ömer zamanında, Mısır seferi açıldı Oraya giden İslâm kumandanı, Halîfeden yardım istedi Hazret-i Ömer, ona gönderdiği mektupta şunları yazdı:
“Sana yardım için, dört Müslümanı yolluyorum! Çünkü onların her biri, bin askere bedeldir Haydi, Allah yardımcınız olsun

“Bin kişiye bedel” Müslümanlardan biri de, Hazret-i Mikdâd idi Evvel Allah, sonra onların yardımıyla; bereketli Nil vâdisi fethedildi Mısır’ın karanlık toprakları, İslâm ışıklarıyla nûrlandı

Peygamber efendimizin Medîne’ye hicretlerinden 24 yıl sonra idi Hâinin biri, halîfe Hazret-i Ömer’i hançerledi Hayatından ümit kesildi Yerine geçecek halîfeyi bildirmesini istediler O da en kıymetli altı Müslümanı seçti Onların hepsi sevgili Peygamberimiz tarafından Cennetle müjdelenmiş kimselerdi

Halîfe daha sonra, Hazret-i Mikdâd’ı çağırdı Kendisine;
- Ey Resûlullahın süvârisi! Beni kabrime koyar koymaz, sen de, bu 6 Müslümanı bir eve topla! Aralarından birini halîfe seçmedikçe onları bırakma, emrini verdi

Hazret-i Ömer’in bu derece güvenini kazanan Hazret-i Mikdâd, vazîfesini eksiksiz yerine getirdi Hazret-i Osman, halîfe seçildi

Toprakla bulayınız!
Bir müddet sonra Halîfenin huzûruna, ba’zı işadamları geldiler İşlerini anlatırken, Hazret-i Osman’ı, yüzüne karşı övmeye başladılar O zaman Hazret-i Mikdâd, yerden bir avuç toprak aldı Övücülerin yüzlerine fırlattı

Niçin böyle yaptığını soranlara da buyurdu ki:
- Çünkü Resûl-i Kibriyâ; “Yüzünüze karşı sizi övenlerin yüzlerini, toprakla bulayınız” buyurmuşlardı

Hazret-i Mikdâd, Hazret-i Ebû Bekir’in halîfeliği sırasında mürtedlerle yapılan savaşa katılmıştır Hazret-i Ebû Bekir, Kur’ân-ı kerîm âyetlerinin bir araya getirilip toplanması için kurduğu heyete Hazret-i Mikdâd bin Esved’i de almıştır

O devirde yaşasaydınız!
Hazret-i Mikdâd gittiği her yerde, Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîf öğretmeye gayret ediyordu Mısır’da iken adamın biri, onun yüzüne bakıp, “Resûl-i ekremi gören, bu gözlere ne mutlu!” deyiverdi Hazret-i Mikdâd biraz da üzülerek şunları söyledi:
- Sizleri bunu söylemeye sevk eden nedir? O devirde yaşasaydınız, Resûlullaha karşı tavrınızın ne olacağını biliyor musunuz? Allaha yemîn ederim ki, Resûlullah efendimiz, kendisine uymayan ve tasdîk etmeyen pek çok kavimle karşılaşmıştı

Hâlbuki Allahü teâlânın sizi bu devirde yaratması sebebiyle, Resûlullahın size getirdiklerini tasdîk ederek, yalnız Allah'ı biliyor ve ona îmân ediyorsunuz Sizin sıkıntılarınızı başkaları çekti

İnsanların azgınlıkları sebebiyle Peygamberler gönderilmiştir Resûlullah efendimiz, insanların puta tapmaktan başka hiçbir şey tanımadıkları câhiliyet ve vahşet devrinin en şiddetlisinde gönderilmiştir

O Kur’ân-ı kerîmi getirdi, onunla hakkı ve bâtılı birbirinden ayırdı O kadar ki; bir kimse, kalbine îmân yerleştikten sonra, îmân etmeyen babasının, çocuğunun veya kardeşinin küfürde olduğunu görüyor ve karşı duruyordu

Kimsenin Cehenneme gitmesine katiyyen sevinmezdi ve îmân etmesini arzûlar, bunun için çırpınır, Cehennemden kurtulmasını isterdi Bu husûsta Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde Furkân sûresi 74 âyet-i kerîmesinde meâlen şöyle duâ etmeyi emretti: “Ey yüce Rabbimiz! Hanımlarımızdan ve çocuklarımızdan gözlerimizi aydın edecek, bizi sevindirecek olanları bahşet

Sevmemi emir buyurdular
Hazret-i Mikdâd 653 yılında 70 yaşlarında hastalandı Çok geçmeden Hakkın rahmetine, Resûlünün hasretine kavuştu Hazret-i Osman buyurdu ki:
- Ey Müslümanlar! Sevgili Peygamberimiz bizlere bildirdiler ki:
Allahü teâlâ, Eshâbımdan 4 kişiyi çok sevdiğini; benim de, onları sevmemi emir buyurdular Onlar: Ali, Mikdâd, Selmân ve Ebû Zer’dir

Cenâze namazını bizzat, Hazret-i Osman kıldırdı

Hazret-i Mikdâd’ın doğum yeri olan Behrâ, Arab Yarımadası’nın güneyindedir Kabîlesi diğer kabîlelerle, kan da’vâsı içinde idi Bu yüzden önce Kinde taraflarına, sonra da Mekke’ye geldi

Mekke’de, kendisini çok seven Esved bin Abd-i Yegus, Hazret-i Mikdâd’ı evlâd edindi Asıl babasının ismi Amr olduğu hâlde, Esved’in oğlu olarak tanındı

Hazret-i Mikdâd ilk Müslümanlardandır Müslüman olduğunu gizlemeyen yedi mücâhidden biri oldu Mekkeli müşrikler, Peygamber efendimize îmân edip, putlara tapınmaktan vazgeçerek Müslümanlığı yeni kabûl edenlerin hepsine eziyet ve işkence etmeye başladılar

Hicrete izin verildi
İslâmiyeti kabûl eden Hazret-i Mikdâd ve diğer kimsesiz Müslümanları yakalayıp, elbiselerini soydular Demirden zırhlar giydirerek güneşin altında, kızgın kumların üzerine yatırarak saatlerce, hattâ günlerce, işkenceleri artırarak devam ettiler

Müslümanları her gördükleri yerde yakalayıp hapsediyorlar, akla ve hayâle gelmedik işkenceler yapıyorlardı İşkenceler, sonunda dayanılmaz bir hâl alınca, diğer Müslümanlarla beraber Habeşistan’a hicret etmelerine izin verildi Mikdâd bin Esved de, Habeşistan’a hicret eden ikinci kâfilenin içinde yer aldı Peygamberimizin Medîne’ye hicretine kadar orada kaldı Buradan Medîne’ye döndü

Mikdâd bin Esved Medîne’ye gelince, Resûlullah efendimiz, onu haber toplaması için Meke’ye gönderdi Çünkü Peygamberimiz Mekke’deki müşriklerin durumunu araştırıp, Müslümanlar için ne düşündüklerini öğrenmek istiyordu Nitekim daha önce Utbe bin Cezvan da, bu maksatla Mekke’ye gönderilmişti

İşte bu sıralarda Mekkeli müşrikler, birkaç koldan Medîne’ye akın için hazırlanmışlar, keşfe çıkmışlardı Hazret-i Mikdâd ile Hazret-i Utbe de bunların arasına sokularak beraberce ilerlediler Resûlullah efendimiz de tam bu sırada Ubeyde bin Hâris’i keşif için göndermiş olduğundan, bunların ikisi hemen ona iltihak ederek, Medîne’ye döndüler

Hazret-i Mikdâd cesûr, gözüpek ve fedâkâr bir Müslümandı Bütün önemli hâdiselerde, ona vazîfe verilirdi Hîleyle esîr ve şehîd edilen, Hazret-i Hubeyb’in mübârek cesedi, müşriklerin elindeydi Bunu istemeyen Efendimiz, Hazret-i Ebû Zer ile Hazret-i Mikdâd’ı vazîfelendirdiHer husûsta, Kur’ân-ı kerîme ve sevgili Peygamberimize uygun hareket ederdi Kur’ân-ı kerîmi baştan başa ezberlemişti Hâfız idi Çünkü Resûl-i ekrem buyurmuştu ki:

(Kur’ân-ı kerîme sarılınız! Çünkü o şefâ’at eden ve şefâ’ati kabûl edilendir Kendisine uymayanların yenilmeyen hasmıdır Kim Kur’ân-ı kerîmin emirlerine uyarsa, Kur’ân-ı kerîm, onu Cennete götürür

Kim de Kur’ân-ı kerîmin emirlerine sırt çevirirse, Cehenneme gider Kur’ân-ı kerîm en hayırlı yolu gösterir Güzellikleri sayılamaz Âlimler ona doymazlar O hakîkate ulaşmak için Allahın sağlam ipidir Dosdoğru yoldur Cinlerin Kur’ân-ı kerîmi duydukları zaman, hayretten, “Doğrusu biz, doğru yola götüren, hayrete düşüren bir Kur’ân dinledik ve hemen inandık ve artık Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız” dedikleri hakîkattir)

İnsan kalbi
Hazret-i Mikdâd bin Esved, herkes hakkında son derece ihtiyatlı konuşurdu Ancak işlerinin netîcesine bakarak hüküm verirdi Bu husûsta kendisi şöyle bildiriyor:

Ben, bir adamın sonunu görmeden onun hakkında iyi veya fena bir şey söylemem! Çünkü buna dâir Resûlullahtan bir şey sorulmuştu da, şu cevâbı vermişti: “İnsan kalbi kadar değişen bir şey yoktur!”

Cenâb-ı Hak bizleri de, Onlara kavuştursun, âmin


alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.