Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ayasofya

Ayasofya

Eski 07-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ayasofya



Ayasofya

Dünyanın 8harikalarından birisi sayılan Ayasofya, Sanat Tarihi ve mimarlık dünyasının 1 numaralı yapısı hüviyetindedir Bu yaşta ve bu ebatta zamanımıza gelebilmiş ender eserlerdendir Orijinal adı Hagia Sofia olan, Türklerin Ayasofya dedikleri yapı yanlış bir şekilde, Saint Sofia olarak bilinir Bazilika, Sofia isimli bir azizeye değil, Kutsal Hikmet’e ithaf edilmişti Önceki bir pagan mabedinin yerinde yapılmış 3 ayrı bazilika aynı isimle anlatılmıştı İmparator Büyük Konstantin devrinde kilise yapılmadığı halde, bazı kaynaklar, ilk Ayasofya Bazilikasının onun tarafından yaptırıldığını iddia ede gelmiştir Küçük ölçülerdeki ahşap çatılı ilk yapı 4 yy ikinci yarısında Büyük Konstantin’in oğlu Konstantinus zamanında yapılmıştı 404 yılında, bir isyan sırasında yanan ilk yapının yerine, daha büyük ölçülerde inşa edilen 2 kilise 415 yılında törenle açılmıştı 532 yılında Hipodromda yapılan bir araba yarışı sonucu çıkan kanlı isyan on binlerce şehirlinin ölümüne ve pek çok binanın yakılmasına sebep olmuştu “Nika” isyanı diye bilinen ve İmparator Justinyen aleyhine gelişen bu isyanda Ayasofya Kilisesi de yakılmıştı
İsyanı zorlukla bastıran İmparator Justinyen “Adem’den beri hiçbir devirde görülmemiş ve görülmeyecek” bir ibadethane yapmak için harekete geçti Önceki bazilikanın klarının üzerine 532 yılında yapılmaya başlanan, Hıristiyanlık âleminin bu en büyük kilisesi beş yılda tamamlanarak, 537’de merasimlerle açıldı İmparator hiçbir masraftan kaçınmayarak devlet hazinesini mimarların önüne saçtı (Tralles’li Anthemius ile matematikçi, Miletoslu İsidorus) Kubbe inşaatı Roma mimarisi tarafından geliştirilmiştir, Bazilika planı da eski devirlerden beri tatbik edilmekte idi Yuvarlak yapıların üzerleri çok büyük ölçüde kubbe ile örtülebilmişti Ancak Justinyen Ayasofya’sındaki gibi dikdörtgen bir mekan ortasında, dev ölçüde bir merkezi kubbe yapımı, mimarlık tarihinde ilk kez deneniyordu Rahiplerin koruyucu duaları okumaları devam ederken, İmparatorluğun hemen her yerinde mevcut olan erken devir klarından getirtilen çok sayıda ve değişik mermer parçaları, sütunlar yapıda kullanıldı Sonraları da bu devşirme malzeme ve bilhassa sütunlar için, neye yarayacağı anlaşılmaz, bir sürü orijin hikayesi uyduruldu Justinyen devrinde Ayasofya bir zevk ve gösteriş ürünü olarak ortaya çıkmıştı Sonraki devirlerde ise bir efsane ve sembol olarak kabul edilmiştir Bin yıl süre ile aşılamayan ölçüleri yanında finans zorlukları ve teknik yetersizliklerden ötürü efsanevi görülmüş, böyle bir yapının ancak kutsal kuvvetlerin yardımı ile yapılabileceği zannedile gelmişti Ayasofya bir 6yy Bizans devri eseri olmakla beraber, ön misali olmayan, sonraki devirlerde de taklit edilmeyen Roma mimari geleneğine bağlı bir “Deneme” dir Dış ve iç görünüşteki aaaat ve iri kubbe Roma’nın mirasıdır Dış görünüş zarif değildir, proporsiyonlara dikkat edilmemiş, bir kabuk gibi yapılmıştır Bunun tersine iç görünüm saray gibi görkemlidir, göz alıcıdır; yapı, dev bir “İmparatorluk” eseridir Açılış merasiminde heyecanına hakim olamayan İmparator atların çektiği arabası ile içeriye dalmış, Tanrıya şükür ederek, Süleyman Peygambere üstün çıktığını haykırmıştı Bazilika etrafını çevreleyen yüksek binaları ile büyük bir dini merkez olarak gelişmişti Bizans İmparatorları ile Doğu Hıristiyan kilisesinin yüzyıllar sürecek çekişmeleri için sahne artık hazırdı Eşsiz ve üstünlüğüne rağmen yapının hayati önemde hataları vardı En önemli mesele kubbenin iriliği ve yan duvarlara yaptığı basınç idi Böylesine bir kubbenin ağırlığının temellere aktarılması için lazım olan mimari unsurlar o devirde henüz tam gelişmemişti Yanlardan dışa doğru eğilen duvarlar orijinal, basık kubbenin 558 yılında yıkılmasına şahit oldular Yapılan ikinci kubbe daha yüksek ve daha küçük çaplı tutulmuştu Bu kubbenin de yarıya yakın kısmı 10 ve 14 yy'’arda 2 defa daha çökmüştür
Ayasofya her devirde hazineler dolusu sarflar yapılarak ayakta tutulabilmiştir Türk’lerin şehri 1453 yılında fethetmeleri, harap durumdaki Ayasofya’nın derhal camiye çevrilerek kurtarılmasına sebep olmuştur Türk mimarı Koca Sinan’ın 16yyda eklediği payanda duvarları, 19 yy ortasında Mimar Fossati kardeşlerin ve 1930’dan itibaren yapılan diğer restorasyonlar ve kubbenin demir kuşak ile çevrilmesi önemli tamirlerdi 2000 li yılların restorasyonları, mevcut madeni portatif iskele ile daha seri yapılabilecektir Ayasofya 916 yıl baş kilise ve 477 yıl cami olarak, aynı tanrıya inanan 2 değişik dinin hizmetinde olduktan sonra Atatürk’ün emri ile müze yapılmıştır 1930-1935 yılları arasında ortaya çıkartılıp temizlenen bir kısım mozaikler Bizans'ın önemli sanat eserleri arasında yer alırlarBizans ve Osmanlı döneminin izlerini taşıyan muhteşem mimarisi ile ülkemizin en çok ziyaret edilen ilk üç müzesinden biridir

Ayasofya’ya bakan!

Cennet mekân Fatih Sultan Mehmet Han, fetihten beş buçuk asır sonra bir kültür bakanının kendi vakfı bir cami olan Ayasofya’nın ibadete açılması talebine karşı, “Ayasofya’nın özel statüsüyle durmasından yanayız Ayasofya için sadece bir tek dinin değil, birçok dinin talebi olabilir Hepsine birer gün verdiğimiz zaman müze olma vasfını yitirir…” diyebileceğini bilse idi, İstanbul’u fetheder miydi?
El cevap: Asla!
Bu cevap değil kültür bakanına, ortalama kültürlü bir vatandaşa dahi yakışmaz!
Tarihin yeniden yazıldığı bir süreçte tarihten sıfır çeken, tarih şuurunun “t”sinden yoksun bir kişi siyaseten kültür bakanı olmaya devam ediyor
Atalarımızın zaten manastır veya kilise olarak tanıyıp tescil ettiği mekânların artık cemaatsiz kalmış olmalarına rağmen zaman zaman ibadethane olarak kullanıma açılması sözkonusu
Bunda tuhaf bir durum yok Bir mabed sonsuza kadar mabeddir
Ayasofya’nın veya başka bir mabedin hangi gerekçeyle olursa olsun ibadethane olmaktan çıkarılıp müze yapılması, “ibadethane” kavramı ile bağdaşmaz
Ayasofya Bizans’ın en büyük kilisesi idi
Mimari olarak diğer Bizans kiliselerinden hayli farklı bir yapı Osmanlı’nın tutku haline getirdiği cemaati tek büyük kubbe altında toplama fikrinin Osmanlı öncesi tecessüm etmiş tek örneği Bizans’ta da başka benzeri yok
İstanbul, fatihi olacak Mehmet Han tarafından son defa muhasara edildiğinde teslim talebine olumlu cevap alınsa idi, belki de statüsü değişmeyecekti Fakat Bizans teslim olmayı reddetti Fatih İstanbul’u barış yoluyla alamadı, o yüzden onun varlıkları üzerinde tasarruf hakkına sahip oldu Bu yüzden Ayasofya fetihten itibaren camidir
Yahya Kemal, İstanbul’un işgal altında olduğu günlerde devletin devamını ifade eden iki sembolden bahseder: biri Ayasofya’da fetihten beri hiç aksatılmadan okunan ezan, diğeri Yavuz Sultan Selim’in mukaddes emanetleri Topkapı Sarayı’na getirdikten sonra Hırka-yı Saadet dairesinde okunmaya başlanan Kur’an
Yahya Kemal’in Ayasofya ile ilgili yazısının yayınlandığı günlerde bu fetih sembolünün kiliseye tahvili için bastırılıyordu İdarecilerimiz ve askerlerimizin Ayasofya’nın işgalciler tarafından ele geçirilip kilise yapılmaması için gerekirse onu havaya uçurmayı göze aldıklarını biliyoruz
İstanbul işgal altında olduğu halde Ayasofya’da ezanlar susmadı Peki cumhuriyetin 10 yılından sonra ne oldu?
Ayasofya neden müzeye tahvil edildi! Cumhuriyetten 11 yıl sonra Sevr’e ait bir konu neden Sevr’i dayatanların istediği şekilde sonuçlandırıldı? Hani ya Lozan?
Bunlar bakanı aşan ciddi mevzular!
Ayasofya hakkında birçok dinin talebi olabilir miş!
Hangi dinlerin mesela?
Bu bakan daha önce doğduğu memleketinin onca meselesi dururken camilerinin pisuvarlarına takmış ve bu yolla genç bir valiyi görevinden uzaklaştırmaya muvaffak olmuştu
Şimdi de bu tarih şuurundan yoksun zata tavsiyemiz, ille de kendini Ayasofya ile ilgilenmek mecburiyetinde hissediyorsa, sadece pisuvarları ile ilgilenmeye devam etmesi!

--- Sonraki mesaj ---

Ayasofya… Cami mi, kilise mi, yoksa müze mi?

“Devekuşu”nun hikâyesini bilirsiniz… Bir “yük” yüklemek istemişler sırtına… Devekuşu, “Ben kuşum” demiş! “Madem öyle; uç, o zaman” demişler, bu defa da “Ben deveyim” demiş!

Bazı olaylar da “devekuşu”nun hikâyesine benziyor! “Deve” midir, yoksa “kuş” mudur, bir türlü anlaşılamıyor!
Daha doğrusu;
İşlerine gelince “deve” oluyorlar, işlerine gelmeyince “kuş!”
Meselâ, Ayasofya!
Sorsanız “Ankara”ya;
“Ayasofya bir cami midir, kilise midir, yoksa müze mi?”
Verecekleri cevap belli:
“Ayasofya bir müzedir!”
Farzedelim ki, bu doğrudur!
Peki ama, birkaç gün sonra Türkiye’ye gelecek olan Papa, “hangi Ayasofya’yı” ziyaret edecektir?
“Müze Ayasofya’yı” mı?
“Kilise Ayasofya’yı” mı?
“Cami Ayasofya’yı” mı?
Diyecekler ki;
“Müze Ayasofya’yı!”
Peki, soralım o zaman;
“Müzede ibadet edildiği görülmüş şey midir?”
Öyle ya;
Papa, Ayasofya’yı sadece “ziyaret” etmekle kalmayacak, orada “ibadet” de edecek!
Eğer “ibadet” edebiliyorsa, orasını “kilise” olarak görüyor demektir!

ATATÜRK’ÜN İMZASI TARTIŞMALI!
Oysa, biz biliyoruz ki;
Fatih Sultan Mehmed Han tarafından fethedilen İstanbul’da, “ilk Cuma namazı” kılınan mekândır Ayasofya!
Yani, 1453 yılından 22 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararına kadar da, “cami”dir!
Kaldı ki, Bakanlar Kurulu’nun “o kararı” da hâlâ “tartışmalı”dır!
Evet; “Bakanlar Kurulu”nun kararı ne kadar geçerli ve o kararın altındaki “Atatürk’ün imzası” ne kadar gerçekçi?
Bu “imza” olayı, yıllardır tartışılıyor
Ayrıntılara girmeden, sadece bir “soru önergesi”ni yeniden gündeme getirmek istiyorum
AK Parti Adana Milletvekili Atilla Başoğlu, yanılmıyorsam 22 Şubat 2006?da bir “soru önergesi” vermişti Meclis’e…
Atilla Başoğlu, Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesi ile ilgili 22 Kasım 1934 tarihli kararnamede birtakım çelişkiler bulunduğu, “Atatürk’ün imzasının sahte olduğu” ve metinde “ibadete kapatılacak” ibaresinin bulunmadığı iddiaları ile ilgili olarak Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in cevaplaması talebiyle TBMM Başkanlığı’na sunduğu önergede;
“Atatürk’ün ibadet bölümünün müze yapılması fikrine fevkalâde kızdığının Şükrü Kaya tarafından beyan edildiğini” ifade etmişti
Kararnamede farklı antetli kâğıtlar kullanıldığını belirten Başoğlu, kararname numarası ile tarihi arasında önemli çelişkiler tespit edildiğini bildirmişti
Kararnamede, “Katatürk” şeklinde bulunan imzasının soyadı kanunundan 3 gün öncesinin tarihini taşıdığı ve sözkonusu kanun çıkıncaya kadar kendilerinin “Gazi Mustafa Kemal” imzası kullandığının bildirildiğine dikkat çeken Başoğlu, şu soruyu gündeme getirmişti:
“Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 1997 tarihli incelemesinin, bu imzanın Atatürk’ün normal imzasıyla örtüşmediği, 1924 Anayasası’na göre Danıştay’ın görüşünün alınması ve mütalaanın kararnameye eklenmesi gerekliydi Bakanlığınıza bağlı kuruluşlar, konuyla ilgili incelemede bulunmuşlar mıdır? Ne gibi sonuçlara varılmıştır? Görüşleri nelerdir? Sözkonusu kararnamenin hükmü nedir? İddialar haklı ise kararnamede esasta hatalar mevcutsa, bunların tespiti sonrasında hukukî durum ne olacaktır?”
Buyrun, bir “tartışma konusu” daha!
Tartışacaksak, asıl bunu tartışalım!
“Atatürk’ün imzası, sahte midir, değil midir? Onun yerine imza mı atılmıştır?” sorusunu açıklığa kavuşturalım da, ondan sonra “müze” olduğu iddialarına inanalım!
Ve soralım:
Ayasofya, eğer “müze” ise, Papa’nın orada “ibadet” etmesine göz yumulacak mı?Bir soru daha:
Bir “müze”de ibadet etmek serbest ise, orada “namaz” kılan Alperen Ocakları’na mensup gençler niye gözaltına alındı?
Ne yani;
“Papa”ya serbest olan ibadet, “Alperen”lere yasak mı?

ASIL İŞGAL EDİLEN, KURTUBA CAMİİ!
Duydum ki, İtalyan gazeteleri şöyle başlık atmışlar:
“Ayasofya işgal edildi!”
Demek ki, Ayasofya’yı onlar da “kilise” olarak görüyorlar! Evet, öyle görüyor olmalılar ki, “Ayasofya’da namaz” kılınınca, nasırlarına basılmış gibi havalara zıplamışlar!
Peki ama, “kendileri” ne yapıyor?
Bir yandan “kilisede namaz kılındı” diye böğürüyorlar, öte yanda kendileri “camide ayin” yapıyorlar!
Evet, “cami”de!
“Kurtuba Camii”nde!
Daha önce de yazmıştım;
İspanya’da bulunduğumuz 11 Kasım 2005 günü; “Endülüs İslâm Medeniyeti”nin muhteşem eserlerinden biri olan ve fakat, “hançerlenip”, tam böğrüne “katedral” oturtulan “Kurtuba Camii”nde, sadece “2 rekât namaz” kılmamıza izin verilmemişti!
Ama, bu muhteşem caminin diğer bölümlerinde “ayin” yapılıyordu!
“Papaz”ların, “kardinal”lerin seslerini duyduğumuz o mekânda, “Kurtuba Camii” olarak kalabilen bölümün, ne yazık ki “mihrabı kapalı”ydı! “Minber” de “zincirli ve kilitli”ydi!
Dahası da var!
“Namaz” kılarsak, “anlayış” gösterilip gösterilmeyeceğini sorduğumuz İspanyol rehber; “Bırakın anlayış gösterilmesini” deyip, eklemişti: “Burada namaz kılmak, özellikle yasak!”

TAM BİR BATI İKİYÜZLÜLÜĞÜ!
Şimdi sormak gerekmez mi, İtalya’daki bu “Hıristiyan” güruha;
“İşgal edilen Ayasofya mıdır, yoksa Kurtuba Camii mi?”
Öyle ya;
Kurtuba Camii’nde her gün “ayin” yapılıyor! Ayasofya ise, “namaz”a kapalı!
“Camide ayin” yapan İspanyollara kimsenin gıkı çıkmıyor! Ama, Ayasofya’da “namaz” kılındı mı, hemen havalara zıplıyorlar!
Söyleyin aşkına;
“İkiyüzlülük” değilse, nedir bu?
Ama, asıl “çifte standart” bizde!
Hâlâ karar veremedik;
Ayasofya bir “cami” midir, “kilise” mi, yoksa “müze” mi?
Görünen o ki;
“Kesin karar” verilmediği sürece, bu tartışmalar devam edecek!
Ve biz, hep soracağız;
“Cami” ise, niye “namaz” kıldırılmıyor? “Müze” ise, Papa’nın “ibadet”ine niye izin veriliyor?
Var mı, bu soruların cevabını verecek biri!??

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.