Oksijen Molekülünün Seyahati |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Oksijen Molekülünün SeyahatiMasmavi bir okyanusun tertemiz koylarında oluşturulmuş bir oksijen molekülüyüm ben Güneş ışınlarının aydınlattığı sahillerde, güzel bir yosunun kloroplast organelinde, fotosentez reaksiyonları sırasında üretildim Kloroplastın lamelli birimlerinde dizilmiş klorofil molekülleri güneş ışınlarının uyarması ile elektron hareketlerinin merkezlerini oluşturur Klorofillerde oluşturulan fotoliz; su moleküllerinin ayrıştırılarak elektron, hidrojen ve bendeniz oksijenin üretildiği mu'cizevî bir rahmet tecellisidir Biz, bitki, yosun ve birçok tek hücreli tarafından üretilebiliriz Ben de siz insanların deniz marulu olarak adlandırdığınız, harika yaratılmış bir yosundan ışığın kullanıldığı bir dizi reaksiyonlar ile oluşturuldum Deniz marulu hücresinin kloroplastından süzülen diğer oksijen kardeşlerimle beraber su kabarcıkları içinde denizin ılık ve tuzlu sularına karıştım Güçlü bir difüzyonla kırmızı, mavi, yeşil vb rengârenk yosunları geride bıraktım Sünger, sölenter, mercan ve denizşakayığı gibi canlılar ile lüfer, çipura, dil balığı gibi muhtelif balıkların arasından sıyrılarak deniz yüzeyine doğru sevk edildim Denizin dalgalarında çözünmüş oksijen formatımdan farklılaşarak, serbest oksijen olarak atmosfere gönderildim Fotosentezin ışıklı reaksiyonları neticesi, bu şekilde her gün sulardan atmosfere doğru trilyarlarca oksijen molekülü kardeşlerimin sevki gerçekleşir Kara ekosisteminde milyonlarca canlı türü atmosfere bahşedilen bu molekül kardeşlerimi solunum reaksiyonlarında kullanır Atmosfer uçsuz bucaksız okyanus gibi maşallah Bazı oksijen molekülü kardeşlerim deniz canlılarının solunumu için suda çözünerek okyanus içinde görevlerine devam ederler Bazı kardeşlerim de masmavi gökyüzüne yükselerek güneş ışığının da tesiriyle atomlara parçalanırlar Sonra da atom (O) ve molekül (O2) kardeşlerim yeniden birleşerek ozon (O3) adlı üçüncü bir formata dönüşürler Ozon tabakası, portakal veya elmanın kabuğunun meyvesini sarıp sarmaladığı gibi yer küreyi sarıp sarmalayan atmosferde bulunur Atmosferde çok ince bir daire oluşturan ozon tabakası, canlıların genleri için zararlı olabilen mor ötesi ışınları emen kardeşlerimizden oluşturulmuştur Ben de yolculuğumda ferahfeza olan hava akımları ile helezonlar çizerek yüksek tepelere doğru yol aldım Yemyeşil dağların yaylaları âdeta beni kendilerine çekti Bir yanda kavak, söğüt, gürgen ve meşe ağaçları, diğer yanda çam, kestane ve ıhlamur ağaçlarının kokusu bütün bir yaylaya dalga dalga yayılıyordu Zümrüt yeşili dağ ve yaylalar fotosentez kabiliyetleri ile bana bol bol arkadaş oksijen gönderilmesine vesile oldular Benim bulunduğum deniz manzaralı bu dağlardan dört bir yana, şehir ve kasabalara, sahil şeritlerine doğru hava akım yolları oluşturuluyor Bu hava akımları binlerce canlının hayatlarını devam ettirmeleri için ve solunum yapmaları için çok önemliydi Atmosferde % 21 kadar olan oksijen yoğunluğumuz az olan bölgelere doğru difüzyon yolu ile durmadan akımlar yapar Bu akımlar karbondioksit denen moleküllerin akımları ile zıt gerçekleşir Her iki akımın da binlerce sırlı hikmeti vardır Oksijensiz solunum yapan bazı tek hücreliler bana ihtiyaç duymazlar Hattâ bazıları için öldürücü olabi-lirim Canlıların büyük çoğunluğu ise bize ihtiyaç duyar Oksijenli solunum ile milyonlarca canlının enerji ihtiyacı giderilir Benim molekülüm de üniversitede okumakta olan ve tatile memleketine gelmiş genç bir talebeye nasip oldu Delikanlı, arkadaşları ile soluk soluğa doğup büyüdüğü diyarlara ve özlemini çektiği yaylalara doğru giderken beni de bir solukta yutuverdi Aslında soluyuverdi desem daha yerinde bir kavram olur Soluma ile iki girişli dev mağaralardan birinde buldum kendimi Burun deliği denen bu ıslak mukuslu mağaradan süzülerek toz zerreciklerinden temizlenerek ve biraz da ısınarak uzun bir solunum borusuna gönderildim Kanalların yüzeyleri de ıslak ve temizlikçi siller vasıtasıyla kaplanmıştı Üniversite talebesi gencin sağlığı için çok önemli bu yapılar, moleküllerimi silerek ve temizleyerek beni binlerce baloncuktan oluşan alveol keselerine yolcu ettiler Alveol kesecikleri akciğer organının üç bölmeli sağ ve kalbe yakın iki bölmeli sol lopçuklarının her tarafını ters çevrilmiş dev bir çınar ağacı görüntüsünde kaplamıştı Trilyarlarca oksijen akımı, baloncuklardan kılcal damar borularına doğru geçişi kolaylaştırıyordu Baloncukların yüzeyini kaplayan yassı epitelyum hücrelerinin salgıları da bizim sıvıda çözünerek kılcallara rahatça nüfuz etmemize yardımcı oluyordu Diyafram denen karın ve göğüs boşluğu arasındaki bir organ ve kaburgalar, çocukların severek oynadığı tahterevalliler gibi çalışıyorlardı Önce kasılarak benim ve arkadaşlarımın atmosferden akciğerlere, sonrasında da kana doğru geçişimizi kolaylaştırıyorlardı Bütün bu hâdiseler belirli bir nizam, ahenk ve şefkat tecellileri ile zuhur ediyordu Gözden kaybolduğum sırada diyaframın gevşeyerek kubbeleşmesine ve kaburgaların gevşeyip daralmasına, bu vesileyle baloncukları sıkıştırdıklarına şahit oluyordum Diyafram ve kas hareketleri, beyin komuta merkezinden gönderilen sinyallere ve ihtiyaca göre, solunum derinliğini ayarlıyorlardı Meğer bu hareketler, artık karbondioksit ve su buharlarını atmosfere göndererek fotosenteze hammadde temin etmek için gerçekleşiyormuş "Genç beyefendi acaba soluk alıp verirken yaşadığımız kimi zaman tatlı kimi zaman da çileli yolculuktan haberdar mıdır?" sorusunu sormadan edemiyordum Evet, sağlıklı bir nefes için bütün insanlar şükretmelidir Bu büyük bir nimettir, büyük bir devlettir Neyse delikanlının alveol baloncuklarını sarmış kan damarlarına girince, kıpkırmızı renkte bir hücre beni yanına çekti Alyuvar hücresi dediğiniz bu yapı maşallah hem Mevlevîler gibi dönüyor hem de kan plâzması içinde akıp gidiyordu Ben de âdeta bu tasavvufî zikre kapılıp gittim Kırmızı renkli bu saraya benzeyen bina muhteşem yaratılmıştı Yaklaşık 280 milyon hemoglobin tezgâhı oksijen kardeşlerimizle işleyip çalışıyordu "Hem" kısmı demir, "globin" kısmı özel bir protein olan hemoglobin molekülü kırmızı renkli bir bileşikti Bu tezgâhların daha verimli çalışabilmesi için kırmızı küreler, zarlı organellerini feda ederek bol hemoglobin sentezi üretirler Düşünebiliyor musunuz, mm3'te beş milyon alyuvar hücresinin her birinde milyonlarca hemoglobin tezgâhı oksijen atomlarımızı taşımaktadır Bu işleyişlerde hepimiz Hayy-ı Kayyum olan Sanatkâr'ımızı alkışlayarak şükürle ve şevkle çalışırız Kan damarları öylesine bir mimarî sanatla yaratılmış ki, delikanlının bütün besin ve oksijen ihtiyaçları gideriliyordu Binlerce kilometrelik kan damarları yolculuğunda bakalım bana hangi organlarda çalışmam ve işlenmem nasip olacak Akciğer baloncuklarından toplardamar yolu ile lup-dup seslerinin geldiği güm-güm öten kalbe getirildim Aman Allah'ım! O ne müthiş bir ses! Gök gürlemeleri gibi sesler arka arkaya öylesine akustik yankı ve tınılar oluşturuyordu ki, Yüce Sanatkâr'ımızın varlığını daha bir hissederek haşyet ve hayretle irkiliyor, titriyordum Âdeta derin ve çok gizemli olan kalbin ruhanî soluklarını hissediyordum Kalbin odacıklarından sırasıyla kasılarak önce sol kulakçık sonra da sol karıncığa taşındım Sol karıncık büyük bir gürültü çıkararak ve kan doku malzemelerini sıkarak atardamar denen elâstik kanallara bizi sevk etti Bu sırada dev kapakçıklar arkamızdan kapanıyor ve geri dönüş mümkün olmuyordu Nabız dalgalarının musikileri arasında aort denen dev bir çağlayandan binlerce kollara ayrılan nehirlerden akmaya başladık Gencin hareketleri ve metabolizmasına göre bizim de yolculuğumuz yavaşlıyor veya hızlanıyordu Benim kısmetimde, delikanlının komuta merkezi olan beyin hücrelerinde çalıştırılmak varmış Daha önceleri de farklı fertlerin farklı organlarında görev yaptığımı hatırlıyorum Zannedersem biri üniversite profesörü, biri sanatçı, diğeri de hamile bir hanımefendiydi Hamile bayanın vücudundaki embriyonun solunumu enteresandı Bayanın plâsentasından, göbek kordonundaki kan damarları yolu ile rahminde büyüyen embriyoya geçmiştim Embriyoda kan damarları ile akciğer hücrelerine gönderildim Enteresan olan, akciğerler henüz açılmadan gelişime devam ediyordu Evrim görüşüne göre vazife yapamayan bir organın böylesine mükemmel gelişimi olamazdı Fakat gerçekler başkaydı Doğuma kadar gelişim devam edecekti Doğum sırasında ağlayan bebeğin ciğerleri açılacak ve içleri hava ile dolacaktı Son nefeste yine akciğer içindeki hava boşalacak ve ciğerler kapanacaktı Bazen hava kirliliği, stres ve uygun olmayan ortam şartları, vücudunda görev yaptığımız insanın da bizim de tadımızı kaçırıyordu Misafiri olduğum gencin vücudunda kendimi çok rahat hissettim Eh! Dışarıda Yüce Mevlâ'mın var ettiği enfes bir yayla havası, kekik ve dağ çiçeklerinin kokusu, kuzu melemeleri ve cıvıl cıvıl kuş sesleri delikanlıyı rahatlattığı gibi bizi de rahatlatıyordu Fakat bir dinlenme yerinde arkadaşının kullandığı sigara dumanı gencin solunum yolundan beyin hücrelerine kadar gelmişti Bu sırada dumanda bulunan karbonmonoksit gazı alyuvarlara yapışarak inhibitör tesiri yapmıştı Bu durum bazı hücrelerin yeterli solunum yapamaması neticesi kısa sürede ölümlerine sebep olmuştu Çok şükür delikanlı ortamdan uzaklaşmış ve fazla zarar görmemişti Şükür düşünceleri içindeyken, delikanlının korteks beyin kabuğu bölümünden art kafa kemiğine bakan görme merkezine alındım İnsan beyni tam teşekküllü süper bir üniversite gibi Görme, işitme, koklama, dokunma ve hareket gibi yüzlerce fakültede milyarlarca öğrenci (nöron) eğitim alıyor Genç öğrencinin beyin fakültelerinde yol alırken görme fakültesinin vazifeli odacıklarından birine gönderiliverdim Kan yolu ile beyin atardamarlarının kılcal bariyerlerine çarparken ihtiyacı olan hücrelere şefkat ve adaletle sevk ediliyordum Seyahatim sırasında anlattığım hâdiseler milisaniye gibi kısa bir zamanda gerçekleştiğinden bazılarını sizlere anlatmaya fırsat bulamadım Çünkü ara beyin talamus bölgesinden zekâ merkezleri olan kabuk bölgesine öylesine bir tasnif, tasarım ile sevkiyatlar gerçekleştiriliyordu ki, bunların her şeyi görür, bilir ve yapar bir Kudret'in icraatları olduğu anlaşılıyordu Bir şey çok dikkatimi çekmişti; bu beyin hücreleri tam bir oksijen tüketim canavarıydı Oksijen kardeşlerimi bol olduğumuz yerde güçlü bir mıknatıs gibi çeken alyuvar hücreleri, oksijenin az olduğu doku hücrelerinde serbest bırakarak ihtiyacı olan hücrelere gönderiyordu Ben de kendimi süratle bir görüntüleme hücresinin mitokondri denen enerji üretim tesislerinde buldum Parçalanan bir glikoz şeker molekülünün enerji üretiminde, kimyevî bağlarının ayrıştırılarak enerji ve ısıya dönüşmesi işleminde kullanıldım Bu sırada büyük bir enerji ve ısı açığa çıktı Açığa çıkan enerji ve ısı, delikanlının metabolizmasında ve vücut ısısının 36,5 0C'de dengelenmesinde kullanılıyordu Fakat olan bana oluyordu Çünkü serbest oksijen molekül yapım, su molekülündeki oksijenlere dönüştürülmüştü Bu, bir nevi redüklenme denen, hidrojen ve benim moleküllerimin birleşmesi hâdisesi idi Yani glikoz molekülleri parçalanırken, ben oksijen molekülü hâlinde reaksiyona giriyor, çıkarken de karbondioksit ve su tarzında çıkıyordum Bu tarzda trilyarlarca oksijen ve karbondioksit molekül dönüşümleri, takdir edilen hassas ölçülerle gerçekleştiriliyordu Bundan sonra seyahatim su molekül yapısında devam edecekti Önce hücre zarından yeniden kılcal damarlara geçtim Plâzma denen sıvıdan toplardamarlar yolu ile tekrar gök gürlemesi gibi seslerin olduğu organa geldim Vücut ısısının bir miktarını alarak akciğerlere pompalandım Akciğer baloncuklarından tahterevalli hareketiyle karbondioksit molekül kardeşlerimle beraber sırasıyla kılcallar, baloncuklar ve soluk borusuna getirildik Genç talebe kardeşimle vedalaşmaya fırsat bulamadan ağız denen dev bir mağaradan kendimizi atmosferin uçsuz bucaksız ikliminde bulduk Artık bana lütfedilen seyahate, su molekülündeki özelliklere ve arkadaşım hidrojenle olan birlikteliğimizden beklenen görevlere göre devam edecektim Ali Uğuz |
|