Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Tıp / Biyoloji / Farmakoloji

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kısa, mikrobiyolojinin, tarihcesi

Mikrobiyolojinin Kısa Tarihçesi

Eski 07-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mikrobiyolojinin Kısa Tarihçesi



Ilk Çaglarda Ilk insanlar, hayatin baslangici, doga, dogal olaylar (yagmur, kar, dolu, simsek, yildirim, gök gürültüsü, zelzele, su taskinlari, vs), ay, dünya, yildizlar, günes, bulasici hastaliklar ve ölüm gibi kavramlar üzerinde fazlaca durmuslar, içinde bulundugu veya yakin iliskide olduklari toplumlarin törelerine göre bazi izahlar ve yorumlar yapmislar ve bunlara inanmislardir Çözümleyemedikleri konularda, bunlari, insan veya doga üstü kuvvetlere, ilâhlara, cinlere ve seytanlara veya mucizelere baglamislardir Hastaliklar ve ölümlerin, tanrilar veya insan üstü güçler tarafindan, yeryüzündeki kötü kisilere ceza olarak gönderildigine inanmislar ve bu inançlarini da yüzyillar boyu devam ettirmislerdir Kötülüklerden ve kötü ruhlardan kurtulmak için, bu insan üstü kuvvetlere tapilmasi, adak verilmesi korku ve saygi duyulmasi ve dua edilmesi, o devirlere ait dinsel kisiler tarafindan siki bir sekilde ögütlenirdiBu amaçlari gerçeklestirmek için, özel yerler, tapinaklar yapildigi gibi, tanrilarin gazabindan korunmak için de çesitli hayvanlarin yani sira bazen insanlar da kurban edilirdi

Yapilan arkeolojik kazilarda, kaya tabakalari arasinda bakteri fosillerine benzeyen olusumlara rastlandigi ve bunlarin milyonlarca yil öncesine ait oldugu bildirilmistir Hatta, kömür tabakalari içinde bakteri fosillerinin bulundugu Renault tarafindan da iddia edilmistir Permian tabakalarinda rastlanilan dinozorlarin hastalikli kemiklerinin bakteriler tarafindan meydana getirilmis olacagina kuvvetle bakilmaktadir Dinozorlardan ayri olarak, magara ayilari ve diger hayvanlarin fosillerindeki kemik bozukluklari ve eosen devrine ait üç tirnakli atlarda tesadüf edilen dis çürüklerinin de mikrobial orijinli olabilecekleri ileri sürülmüstür

Milattan Önce 8000-7000 yillari arasinda Mezopotamya bölgesinde yasayan insanlarin hastaliklar, ölümler ve bunlarin nedenleri hakkindaki bilgi ve görüsleri yok denecek kadar azdi Bunlarin, insan üstü kuvvetler tarafindan olusturulduklarina inaniyorlar, bunlardan korkuyorlar ve bu duygularini da saygi ve tapinma tarzinda gösteriyorlardi Zamanla, halk, bazi bitki ve hayvanlarin zehirleyici nitelikte olduklarini ve bir kisim bitkilerin de bazi hastaliklara iyi geldigini ögrenmis ve böylece, yenecek veya yenmeyecek, bitki ve meyveleri belirlemisler ve hastaliklarin sagaltiminda kullanilacak olanlari da saptamislardir Ilkel yasantinin hüküm sürdügü bu dönemde hayata, dogaya ve dogal olaylara insan üstü kuvvetlerin hakim olduguna inanilirdi

Eski Misirlilar döneminde (MÖ 3400-2450), yagmur sularini toplamak ve lagim sularini akitmak için kanallar, arklar ve borular yapilmistir Eski krallik devresinde baslayan bu tür çalismalara yeni kralliklar döneminde de (MÖ 1580-1200) devam edildigine rastlanilmaktadir Bu tarihlerde bazi saglik kurallarinin konuldugu ve bunlara titizlikle uyuldugu papirüslerden anlasilmaktadir En eski papirüs olan Kuhn papirüs 'ünde (MÖ 1900) köpeklerdeki paraziter hastaliklardan ve muhtemelen, sigirlardaki sigir vebasindan bahsedilmektedir Bunlarin sagaltimi için hayvanlarin kendi hallerine birakilmasi ve tütsü edilmeleri önerilmektedir Smith papirüs 'ünde (MÖ1700) yaralarin sagaltiminda taze etin, ve hemorajilerde koterizasyonun kullanilabilecegine dair bilgiler bulunmaktadir Bu papirus, o devirlere ait bazi önemli tibbi bilgiler de vermektedir Ebers papirüs 'ünde (MÖ 1550), hastaliklarin esas nedenlerinin seytanlar oldugu ve hastaliklarin ancak sihir ve dualarla giderilebilecegi belirtilmektedir Bazi hastaliklarin tedavisinde sinek ve timsah pisliklerinin ve farelerin yararli olacagina da inaniliyordu Hayat solugunun da sag kulaktan çiktigi zannediliyordu Heredot 'un eserlerinde, Misirlilarin tuzu antiseptik olarak kullandiklari belirtilmektedir Elliot Smith tarafindan bulunan ve MÖ 1000 yilina ait oldugu sanilan mumyalarda spinal tüberkulozise rastlandigi açiklanmistir

Eski Yunanlilar dönemi MÖ 3400 yillarina kadar uzanmaktadir Ancak, bu periyoda ait bilgiler pek yeterli degildir 1850-1400 yillarinda bazi saglik kurallarinin konuldugu, ventilasyona dikkat edildigi, ark ve kanallarin açildigi, mabetlerin ve yerlesim yerlerinin kaynak su ve agaçlik yerlerde kurulmasina özen gösterildigi anlasilmaktadir Tababet ve tedavinin kurucusu veya babasi sayilan Hipokrat (Hippocrates, MÖ 460-377), halk sagligi ve hastaliklari konusunda 7 cilt kitap yazmis ve bunlarda sitma, lekeli humma, çiçek, veba, sara ve akciger veremine ait bilgilere yer vermistir Tip alanina deneysel yöntem, gözlem ve arastirma prensiplerini getirmis olan Hipokrat, hastaliklari vücüdun vital sivilarindaki bozukluklara baglamis ve hastaliklari akut, kronik, epidemik ve endemik olarak siniflandirmistir Ayrica, yaralarin sagaltiminda kaynatilmis su ile irrigasyonu, operatörlerinin ellerini ve tirnaklarini temizlemelerini, yaralarin etrafina bazi ilaçlarin sürülmesi gerektigini de vurgulamistir Bilgin, hastaliklarin topraktan çikan fena hava ile su, yildiz, rüzgarlarin yönü ve mevsimlerin etkisiyle olustuguna da inanmistir (miasmatik teori) Hipokrat, ayni zamanda, 4 element (ates, hava, su, toprak), 4 kalite (sicak, soguk, nem, kuru) ve vücudun 4 sivisi (kan, mukus, sari safra, siyah safra) üzerinde de bilgiler vermis, bunlari ve birbirleri ile olan iliskilerini açiklayan görüsler getirmistir Senenin çesitli mevsimlerinde isinin ve nemin degismesinin hastaliklarin çikisinda önemli rol oynadigini da savunmustur Aristo (Aristoteles, MÖ 384-322), veba, lepra, verem, trahom ve uyuz hastaliklari ve bunlarin bulasma tarzlari hakkinda bazi açiklayici bilgiler vermistir Ayrica, temasla bulasmaya da dikkati çekmis ve vebali hastalarin soluk havasinin bulasici oldugunu da belirtmistir Empedokles (Empedocles, MÖ 450-?), Sicilya'da batakliklarin kurutulmasinin malaryayi kontrol altina alacagina deginmis ve malarya ile batakliklar arasinda bir iliskinin varligini gözlemistir Aristofan (Aristophanes, MÖ 422-385) malarya ve bulasmasi hakkinda bilgiler vermistir Zamanla, miasmatik görüs ve düsünüs, yerini vücuttaki dogal delikler (porlar) teorisine birakmistir Bunun taraftarlari arasinda, Eskülap (Esclepiades, MÖ 124), Temison (Themison, MÖ 143-23) ve Tesalus, (Thesallus, MS 60) gibi düsünürler bulunmaktadir Bu bilginler arasinda da bazi farkli görüslerin olmasina karsin, genelde birlestikleri ortak nokta, vücudun dogal delikleri arasindaki uyumun degismesinin hastalik ve ölümlerin nedeni olacagidir Galen (Gallenos, MS 120-200), hastaliklarin nedenleri hakkinda daha ziyade, miasmatik görüse katilmis ve desteklemistir Bilgin, Hipokrat 'in 4 sivi teorisini kabul etmekte, sivilarin azalmasi veya artmasini hastaliklarin nedeni olarak göstermekteydi Galen, gözlemlerine göre, sahislari 4 gruba (kanli, flegmatik, safrali ve melankolik) ayirmistir Galen, ayni zamanda, kan almanin bazi hastaliklarin sagaltimi için yararli olacagini da düsünmüstür

Anadolu'da büyük bir imparatorluk kuran Hititler (Etiler, MÖ 2000) hastaliklarin ilahi kuvvetler tarafindan olusturulduguna inanirlardi

Romalilar döneminde, su ve lagim kanallarinin yapildigi, temiz gida ve içme suyuna önem verildigi anlasilmaktadir

Eski Ibraniler (MÖ 1500), Babilliler’in hastaliklarin nedenleri ve ölümler hakkindaki görüslerini, genellikle, benimsemislerdi Bu dönemde, hastaliklardan korunmak için bazi kurallarin konuldugu ve adli tibba ait de bazi esaslarin saptandigi açiklanmaktadir Ancak, Ibraniler arasinda, hastaliklarin günahkâr insanlara, ilâhi kuvvetler tarafindan gönderildigi görüsü yaygindi Liviticus 'un kitabinda, dogumdan sonra kadinlarin çok iyi temizlenmeleri gerektigine, menstrasyon hijyenine, bulasici hastaliklardan korunmaya, temiz olmayan esyalara dokunmamaya, izolasyon ve dezenfeksiyonun bazi hastaliklarin (veba, uyuz, antraks, sara, trahom, verem, frengi) kontrolünde gerekli olduguna dair bazi açiklamalar bulunmaktadir Bu dönemde, difteri, lepra, gonore ve diare bilinmekteydi Musa peygamber (MÖ 1300), zamaninda bazi saglik kurallari konulmussa da, bunlara sonradan uyulmamistir Bu dönemde, özellikle, gida hijyenine önem verilmis, domuz eti, ölmüs hayvanin eti, deniz kabuklu hayvanlarin eti, kan ve yagin yenmemesi ögütlenmistir

Hindular (MÖ 1500) döneminde, Sanskrit'ler de, hastaliklarin nedenleri olarak seytanlar, cinler ve büyücüler gösterilmektedir Büyük kral Asoka (MÖ 269-232) zamaninda hayvan hastanelerinin kuruldugu ve tarihi yazilarda tedavi ile iliskili bazi bilgilerin bulundugu açiklanmistir Hindistan ve Seylan'da MS 368'de, hastanelerin kuruldugu belirtilmektedir Sustrata (MS 500) dogal ve doga üstü olarak 120 hastalik bildirilmistir Bu dönemde, malaryanin sinekler tarafindan bulastirildigi bilinmekte ve farelerin de vebadan öldüklerinde evlerin terk edilmesi geregine dikkat çekilmektedir Sustrata, bunlarin yanisira, çocuk bakim ve hijyenine ait bilgiler de vermektedir Sacteya adli sanskritte de insanlari çiçege karsi asilamada kullanilan yöntemler bildirilmektedir

Eski Çin Medeniyeti (MÖ 3000-2000) döneminde yazilan "Materia Medika" adli kitapta kan dolasimina ait bilgiler verilmekte, dolasimin kanin kontrolünde yapildigi, kanin sürekli ve günde bir defa dolastigi bildirilmektedir Ayrica, kitapta, akupunktur ve nabiz hakkinda da bazi bilgilere yer verilmistir Bu dönemde, Çin'de frengi, gonore ve çiçek hastaliklari bilinmekte ve bunlara karsi bazi önlemlerin de alinmakta oldugu belirtilmektedir Milattan Sonra 2 asirda hashasin agri kesici olarak kullanildigi da zannedilmektedir Wong Too (MS 752), insan ve hayvanlarda rastlanilan hastaliklar ve bunlarin sagaltim yöntemlerini "Dis Alemlerin Sirlari" adli eserinde 40 bölümlük bir yazida toplamistir Konfüçyüs (MÖ 571-479) döneminde kuduzun tanindigi ve bazi önlemlerin alindigi bilinmektedir Eski Çin döneminde, hastaliklarin nedeni olarak, erkek ve olumsuz unsur olan Yang ile disi ve olumlu öge olan Yu 'nun arasindaki düzenin bozulmasina baglanmaktadir

Milattan önceki dönemlere ait olan Eski Japonya'da, hastaliklarin ilahi kuvvetler tarafindan insanlara ve hayvanlara gönderildigine inanilir ve bazi saglik kurallarina da dikkat edilirdi

Eski Iran'da, hastaliklarin nedenleri ilahi ve büyüsel kuvvetlere baglanmaktadirZerdüst dinini temsil eden Avesta adli kitapta hastaliklara, hekimlere ve saglik kurallarina ait bölümler bulunmaktadir Iyilik tanrisi olan Ahura Mazda ve karanliklarin ruhu (seytan) Ahirman kabul edilir ve bunlara saygi gösterilir ve dualar edilirdi

Babil döneminde (MÖ 768-626), saglik kurallarina dikkat edildigi, hastaliklari önlemek ve sagaltmak için bazi ilaçlarin kullanildigi, bu konulara deginen 800'den fazla tabletten anlasilmaktadir Hastalari tedavide, ayin ve dualar edilir ve büyüler kullanilirdi Zincir vurmak ve kamçilamak da dahil olmak üzere, insanlarin içindeki seytan ve kötü ruhlari çikarmak ve atmak için 50'ye yakin çare belirtilmekteydi Hastalanan sahislarin cinlere ve seytanlara yakalanmasi tarzinda düsünülürdü Bu dönemde, lepranin bilindigi, bulasici oldugu ve hasta kisilerin ayrilmasi gerektigine de inanilirdi

Milattan önceki Türklerde, insan ve hayvanlardaki hastaliklara ve jeolojik ve meteorolojik olaylar ile fena ruhlarin (Erklik) yol açtigina inanilirdi Iyi ruhlar ise insan ve hayvanlari korurlardi Ülgen en büyük tanriyi, Erklik de kötülükleri temsil ederdi Samanlar, kötü ruhlarin yaptiklari fenaliklari ve hastaliklari önlerlerdi Ruhlara inanma temeli üzerine kurulan Samanizm'de samanlar (ruhlarla iliski kurabilen dinsel kisiler), hastalari iyi etmek için çesitli dualar okur, danslar yapar ve esyalari atesten geçirirlerdi

Müslümanlik döneminde, insan ve hayvan hastaliklari hakkinda bir çok yazilar yazilmis ve gözlemler yapilmistir Ilk hastanenin Sam'da MS 707'de kurulmus oldugu açiklanmistir Bagdat'da yasamis olan Ebubekir Mehmet bin Zekeria El Razi (MS 854-925), yazdigi "Tip Ansiklopedisi'nde" çiçek ile kizamik hastaliklarini tanimlamis ve bulasici hastaliklarin fermentasyona benzedigini bildirmistir Buharali Ibni Sina (Avicenna, MS 980-1038), bulasici hastaliklarin gözle görülmeyen kurtçuklardan ileri geldigini ve korunmak için temizligin önemli oldugunu vurgulamistir Ayrica, yazdigi kitaplarda, bazi hastaliklari da (plörizi, verem, deri ve zührevi hastaliklar) tanimlamis ve korunmak için de bazi ilaç adlarini vermistir Abu Marvan Ibn Zuhr (MS 1094-1162), tip konusunda 6 cilt kitap yazmis ve birçok hastaliklari da (mediastinal tümor, perikarditis, tüberkulozis, uyuz, vs) tarif etmistir Ak Semsettin (MS 1453), kitabinda malaryanin ayni bir bitki tohumu gibi, görülmeyen bir etkeni oldugunu ve vücuda girdikten sonra üredigini açiklamistir

02 Orta Çagda

Orta Çag döneminde de Hipokrat ve Galen'in görüsleri kabul görmüs ve fazlaca taraftar toplamistir Roger ve Roland (11 ve 12asirlar arasinda) Salorno'da kurulan ilk bagimsiz medikal okulda çalismislar, kanseri tanimlamislar, paraziter hastaliklarda civali bilesikleri kullanmislar ve irinin yaranin içinde meydana geldigini bildirmislerdir Orta Çag döneminde, veba, lepra, erisipel, kolera, terleme hastaligi (muhtemelen influenza) ve frengi gibi hastaliklar oldukça fazla yaygindi Milyondan fazla insanin bu hastaliklardan öldügü açiklanmistir Venetian Hükümeti, infekte gemileri limanlara sokmamak için bazi karantina önlemleri almis ve bir halk sagligi örgütü kurmustur (1348) Boccacio (1313-1375), yazdigi Dekameron (decameron) adli eserinde, öldürücü ve yaygin olan vebanin bulasmasi hakkinda ayrintili bilgiler vermistir Bu dönemde, sirke antiseptik olarak tavsiye ediliyordu

03 Rönesans Döneminde

Rönesans Döneminde (1453-1600), bilimde ve özellikle tip alaninda yeni gelismeler meydana gelmistir Hastaliklarin nedenleri olarak gösterilen ilahi ve insanüstü kuvvetlere inanisa ve miasmatik görüslere karsi çikilmaya baslandi Deneylere, gözlemlere ve bu tarzdaki arastirmalara önem verildi Paracelcus (1493-1541), hastaliklari 5 esas nedene (kozmik, gidalardaki zehirler, ay ve yildizlar tarafindan kontrol edilen dogal olaylar, ruh ve seytanlar, ilahi nedenler) baglamistir Çiçek, tifo, kizamik gibi hastaliklar 1493-1553 yillari arasinda oldukça yaygin ve öldürücü seyretmekteydi Fracastorius (1478-1553), yayimlandigi kitabinda (1546), bulasici hastaliklarin jermler (Seminaria morbi) tarafindan saglamlara nakledildigi, bulasmada direkt temas, hastalarin esyasi ve havanin önemli oldugu üzerinde durmustur Böylece, ilk defa jerm teorisi ortaya atilmis ve bulasmada da canli varliklarin (Contagium vivum) rol alabilecegi düsünülmüstür Fracastorius, ayrica, veba, frengi, tifo ve hayvanlardaki sap hastaligi üzerinde de bazi çalismalar yapmistir Bir sahisdan digerine geçen hastaliklarin, o sahisda da ayni veya benzer hastalik tablosu olusturdugu, Fracastorius'un gözlemleri arasinda yer almaktadir Von Plenciz (1762), Fracastorius'un görüslerini benimseyerek, hastaliklarin gözle görülemeyen küçük canlilar araciligi ile bulasabilecegini ileri sürmüstür

04 Mikroskobun Gelistirilmesi

Mikroskoplarin temelini olusturan ilk basit büyütecin Roger Bacon (1214-1294) tarafindan yapildigi ve bazi objelerin incelendigi bilinmektedir Hollandali bir gözlükçü olan Zacharias Janssen 1590 yilinda, iki mercekten olusan basit bir büyüteç yaparak, bazi objeleri 50x ve 100x büyütebilmistir Cornelius Drebbel ve Hans'in da, 1590-1610 yillari arasinda benzer tarzda bazi büyütme aletleri gelistirdikleri açiklanmistir Galileo Galilei (1564-1642), 1610 yilinda, Italya'da, bir tüp içine yerlestirdigi bir seri mercekle, daha fazla büyütme gücü elde etmistir Kepler, 1611'de, iki mercekten olusan bir büyütme aleti gelistirmistir Petrus Borellus (1620-1689), yaptigi büyüteçle uzaklari daha iyi görebildigini açiklamistir Robert Hooke (1635-1703) ve Nehemiah Grew gelistirdikleri büyütme aletleri ile (200x) bazi objeleri ve bitkileri incelediklerini açiklamislardir Hooke, 1665'de, yayimladigi Micrographia adli eserinde yüksek organizmalarin ve flamentöz mantarlarin mikroskobik görünümlerini çizmis ve bunlar hakkinda bilgiler vermistir Athanasius Kircher (1602-1680), 32 defa büyütebilen aleti yardimi ile vebali hastalarin kaninda bazi kurtçuklari gördügünü iddia etmistir Histolojinin kurucusu olarak taninan Italyan bilgin Marcello Malpighi (1628-1694), basit bir mikroskop yardimi ile akciger dokusunu incelemistir Jan Swanmmerdan 1658'de, alyuvarlari mikroskopla incelemistir Pierre Borrel (1620-1671), bakterileri görebildigini iddia etmistir

Hollandali bir tüccar ve amatör bir mercek yapimcisi olan Antony van Leeuwenhoek (1632-1723), 200 defadan fazla büyütebilen ve iki metal arasina yerlestirilmis bikonveks mercekten olusan büyütme aleti ile yaptigi çesitli incelemelerde mikroskobik canlilar dünyasini bulmayi basarmistir Bu nedenle kendisine mikrobiyolojinin kurucusu gözü ile bakilmistir Yaptigi arastirmalar arasinda, kanal ve ark sularinda protozoa, bir gece bekletilmis yagmur sularinda bakteri, dis kiri, biber dekoksiyonu, mantar,yaprak, salamander kuyruk kan dolasimi, seminal sivi, idrar, gaita, vs, materyaller, esas konusunu olusturmustur Ilk bakterileri 1676 yilinda görerek, sekil ve hareketlerini izlemis ve sekillerini çizerek bu konuda hazirladigi 200'den fazla mektubunu Londra'daki "Phylosophical Transaction of the Royal Society" ye göndermis ve Ingilizce olarak yayimlanmasi saglanmistir Bu mektuplarinda, özellikle, dis kiri ve biber infusyonundan yaptigi muayenelerde milyonlarca küçük canliya (hayvanciklara, animaculate) rastladigini da belirtmistir Arastirici, ayni zamanda, bakterileri yüksek isida tuttugunda veya sirke ile muamele ettiginde öldüklerini de belirtmistir

Huygens, 1684'de, iki mercekli oküleri gelistirmistir Chester Moor Hall ve John Dalland, 1773'de, birbirlerinden bagimsiz olarak, dispersiyonu düzelten mercekler gelistirdiklerini açiklamislardir JN Lieberkühn, 1739'da, A van Leeuwenhoek'in mikroskobunu daha da gelistirmistir Chevalier, 1824'de, mikroskopta birçok mercekleri bir araya getirerek basarili olarak kullanmistir JJ Lister, 1830'da, modern mikroskobun prensiplerini koymustur Ernest Abbe (1840-1905), 1870'de, akromatik objektif ve kondansatörü yapmis ve kullanmistir A Abbe ve Carl Zeiss (1816-1866), apokromatik mercek sistemini bulmuslardir Andrew Ross (1798-1853), 1843'de binoküler mikroskobu yapmistir JJ Woodvard, 1883-1884'de, mikroskop yardimi ile fotograf çekmeyi, Heimstadt, Carl Reichert (1851-1922) ve Lehmenn, ilk olarak fluoresans mikroskobu yapmayi basarmislardir Louis de Broglie elektron mikroskobun esasini bulmustur Max Knoll ve Ernst Ruska ilk elektron mikroskubu yapmislardir (1933)

05 Spontan Generasyon Teorisi (Abiyogenezis)

Uzun yillar, canlilarin kendiliginden meydana geldikleri görüsü, oldukça fazla bir taraftar bulmustu Bunlara göre, canlilar, çamurdan, dekompoze organik materyallerden, sicak sulardan ve benzer karakterleri gösteren durumlardan orijin almaktadir Van Helmont (1477-1544), farelerin meydana gelebilmesi için, toprak içeren bir tülbent içine bugday ve biraz da peynir konulduktan sonra ahir veya benzer bir yerde hiç dokunulmadan uygun bir süre bekletilmesinin yeterli olacagini iddia etmistir Ayrica, havada kalmis etlerde kurtçuklarin olusmasi da bu görüs için destek kabul ediliyordu

Francesco Redi (1626-1697), canlilarin bir önceki canlidan gelmekte oldugu görüsünü savunan ve bunu deneysel olarak gösteren ilk bilim adamidir F Redi, iki kavanoz içine et ve balik koyduktan sonra birinin agzini sikica baglamis ve digerini açik birakmistir Deneme sonunda, agzi kapali olan kavanozdaki et ve balikta kurtçuklarin bulunmadigini, buna karsilik açik olanda ise kurtçuklarin varligini göstermistir Tülbent üzerinde sinek kurtlarinin bulunmasina ragmen içinde olmamasi, kurtçuklarin sinekler tarafindan meydana getirildigi görüsünü de dogrulamistir Arastirici, ayrica, kurtçuklardan sineklerin meydana gelisini de izlemistir Böylece, etin belli bir süre içinde kurtçuklara dönüsü veya etin kurtçuk meydan getirmesi görüsü (spontan generasyon) gölgelenmis ve reddedilmistir Biyolog, sair ve lisanci F Redi, 105 parazitin tanimini yapmistir Bu görüsleri nedeniyle kilisenin zulmüne ugramis, odun yiginlari üzerine konulmus ve kanaatini degistirmedigi için de yakilmistir

Louis Joblot (1647-1723), samani iyice kaynattiktan sonra ikiye ayirarak kavanozlara koymus, bunlardan birinin agzini iyice kapatmis digerini ise açik birakmistir Açik olan kavanozda birkaç gün sonra mikroorganizmalarin üredigini buna karsilik, kapali olanda ise böyle bir seyin olusmadigini gözlemistir Böylece, L Joblot, bir kere ve iyice kaynatilarak her türlü canlidan arindirilmis bir ortamda, yeniden bir canlinin olusamadigi ve canlilarin kendiliginden meydana gelemeyecegini ispatlamistir Bu da, F Redi gibi, dekompoze hayvan ve bitki materyallerininin kendiliginden bir canli olusturma yetenegine sahip olamayacagi görüsünü benimseyerek, abiyogenezis teorisinin olanaksiz oldugunu kanitlamistir

John Needham (1713-1781), yaptigi denemede, isitilmis ve agzi kapatilmis et suyu içeren bir kavanozda bir süre sonra canlilarin üredigini gözlemis ve benzer durumu isitilmamis ve agzi kapali olan kavanozda da saptamistir Bu arastirmasina göre, J Needham, spontan generasyon görüsüne katilmis ve desteklemistir Buna göre, isitilarak tahrip edilen mikroorganizmalar sonradan yeniden hayatiyet kazanarak kendiliginden olusmuslardir Hayvansal dokularin "vejetatif veya vital kuvvetleri" olduklarina ve cansiz materyalleri canli hale getirebilecegine de inanmistir Bu görüs, bir natüralist olan Buffon tarafindan da dogrulanarak kabul görmüstür

Lazzaro Spallanzani (1729-1799), yaptigi bir seri deneme sonunda, J Needham'in çalismalarini ve görüsünü reddetmis ve isitmanin yeterli derece ve sürede yapilmadigini ileri sürmüstür L Spallanzani, isitmanin yeterli derece ve sürede yapildiktan ve agizlarinin, mantar yerine, atesle ve hava girmeyecek derecede kapatilmasi halinde herhangi bir animakulatin meydana gelmeyecegini açiklamistir Needham, bu görüse karsi olarak, uzun süre kaynatmanin organik maddelerdeki "vejetatif veya vital kuvvetleri" yok edecegini ve spontan jenerasyon için gerekli olan güçleri ortadan kaldiracagini belirtmistir Buna karsi, Spallanzani verdigi yanitta, ayni süre kaynatilmis et suyu veya saman enfusyonunun agzi açik birakilirsa belli bir süre sonra içinde tekrar animakulatlarin meydana gelecegini belirtmistir

Lavoisier, 1775 yilinda yaptigi denemelerde havada oksijenin varligini saptamis ve bunun yasam için gerekli oldugunu vurgulayarak, spontan jenerasyon teorisinin dogrulugunu iddia etmistir Arastirici, kaynatmakla siselerin içindeki oksijenin disari çiktigini buna bagli olarak da et suyu veya saman infusyonunda canlilarin olusmadigini da savunmustur

Schulze ve Schwann, Lavoisier'in oksijeni bulmasindan yaklasik 61 yil sonra, yaptiklari bir seri çalismada, eger hava sülfürik asit veya potasyum hidroksit solüsyonundan (Schulze, 1836) veya çok sicak bir cam tüpten (Schwann, 1837) geçirildikten sonra et suyuna veya saman infusyonuna gelirse herhangi bir mikroorganizmanin üremedigini gözlemlemislerdir Ancak, bu denemeye karsi çikanlar, havanin bu tarz isleme tabi tutulmasinin havadaki hayat jermlerinin asitten veya sicak cam tüpten geçerken tahrip olacaklarini ve böylece abiyogenezis'in olusamayacagini savunmuslardir Schwann, ayrica oksijenin yalniz olarak, ortamda mikroorganizmalarin olusmalarina veya üremelerine yeterli olamayacagini da açiklamistir

Schröder ve von Dush, 1854 ile 1861 yillari arasinda, Schulze ve Schwann'in arastirmalarina bazi yenilikler ilave etmislerdir Söyle ki, bunlar havayi asit veya isitilmis tüpten geçirmek yerine, pamuktan geçirerek et suyu veya saman infusyonuna vermisler Deneme sonunda, ortamda herhangi bir animakulata rastlamadiklarini açiklamislardir Bu deneme ile , hem pamugun mikroplari tutabilecegini ve hem de asit veya sicak havanin animakulat olusmasina zararli bir etkisi olmadigini da göstermislerdir Ancak, bazilari, havadaki tozlarda bulunan bazi canlilarin, havanin asit veya alkaliden veya pamuktan geçirilisi sirasinda tutulacagini iddia etmislerdir Sonralari, pamukta da mikroorganizmalarin bulunabilecegi ortaya konulmustur

John Tyndall (1820-1893), ön tarafinda cam bulunan agaçtan bir kültür kutusu hazirlamis ve iki yan tarafina camdan küçük pencereler yerlestirmis ve tozlari tutmasi için de , kutunun iç yüzü gliserinle sivamistir Yandaki küçük camdan gönderilen isik (isinlari) yardimi ile kutunun içinde tozlarin bulunmadigi saptanmis ve optikal olarak temiz bulunmustur Sonra kutu içindeki tüplere pipetle steril besiyerleri konmus ve tüpler alttan isitilarak steril hale getirilmistir Tüpler içindeki besiyerleri oda sicaklik derecesine kadar ilitildiktan sonra besiyerlerinin steril olarak kaldiklarini gözlemlemistir Bu denemenin sonucuna göre, toz içermeyen havanin mikropsuz olacagi görüsüne varilmistir Tyndall, yaptigi bir seri çalismada, mikroorganizmalarin iki formunun olabilecegine dikkati çekmistir Termolabil (vejetatif formlar) ve termostabil (sporlu mikroorganizmalar) Fraksiyone sterilizasyonla sivilarin mikroorganizmalardan arindirilmasinin mümkün olabilecegini de saptayarak kendi adi ile anilan Tindalizasyon (Tyndallization, fraksiyone sterilizasyon) yöntemini bulmustur

06 Hastaliklarda Jerm Teorisi

Mikroorganizmalarin bulunmasindan sonra, spontan jenerasyon (abiyogenezis) teorisi, yavas yavas yerini, bir canlinin diger canlidan türeyebilecegi (biyogenezis) görüsüne birakmistir

Viyanali bir doktor olan Marcus Antonius von Plenciz, 1792'de, "Hastaliklarda Jerm Teorisi" adi altinda yayimladigi bir eserinde konu üzerinde görüslerini açiklamis ve her hastaligin kendine özgü görülmeyen bir nedeni olduguna dikkati çekmistir

Louis Pasteur (1822-1895), kuduz, tavuk kolerasi ve antraks hastaliklari üzerinde bazi arastirmalar (korunma ve asilama) yapmis ve ayrica sarap ve biranin maya hücreleri tarafindan fermente edildigini de (fermentasyon) saptamistir Bunlarin yani sira, optimal kosullarin disinda üretilmeye çalisilan mikroorganizmalalar da bazi degismelerin meydana gelebilecegini, özellikle, virülensde olusan varyasyonlarin, asilama ile koruyucu etki göstereceklerini saptamistir Pasteur, 1879-1880 yillari arasinda, hayvanlardaki antraks hastaligina karsi hazirladigi iki attenüe susla (Pasteur-1 ve -2) bagisiklik elde etmis ve koyunlari bu hastaliktan korumustur Bu çalismalarin yani sira, 1885'de, kendi yöntemi ile virüs fiksli tavsan omuriligini bir desikatöre uygun bir süre (8-14 gün) koyarak kurutmus ve böylece hazirladigi asi ile korunmanin mümkün olabilecegini ortaya koymustur Bu konu üzerinde de Paris'te bir konferans vermistir Fermentasyon üzerindeki çalismalari sonunda da, Pasteur asagidaki esaslari ortaya koymustur:

1) Bira veya sarapta meydana gelen her degisme, bunlari fermente eden veya bozan mikroorganizmalar tarafindan ileri gelmektedir

2) Fermente eden etkenler, hava, kullanilan alet ve maddelerden gelmektedirler

3) Bira veya sarap herhangi bir mikroorganizma içermezse, hiç bir degisiklige ugramaz

Pasteur, yaptigi çalismalarin sonucuna göre, kendi adi ile anilan pastörizasyonun esasini da kurmustur

Bir Ingiliz cerrahi olan Joseph Lister (1827-1912), Pasteur 'ün prensiplerini cerrahiye uygulamistir Operasyonlarda dezenfektan bir maddeye (asit fenik) batirilmis sargilar kullanarak infeksiyonun önüne geçmistir Böylece, Lister cerrahide, antiseptiklerin önemini ve antisepsinin yerini ortaya koymustur (1852)

Alıntı Yaparak Cevapla

Mikrobiyolojinin Kısa Tarihçesi

Eski 07-16-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mikrobiyolojinin Kısa Tarihçesi



Schoenlein, 1839'da, deri hastaliklarindan olan favus ve pamukçuk'un mantarlardan ileri geldigini saptamistir

Edwin Klebs (1834-1913), Löffler ile birlikte difteri hastaliginin etkenini izole etmeyi basarmislardir Bilim adami, bunun yanisira, travmatik infeksiyonlar, malarya ve kursun yaralari üzerinde de bazi faydali çalismalar yapmistir Hayvanlarda da, deneysel olarak, ilk tüberkulozis lezyonlarini olusturmayi basarmistir

Karl Joseph Eberth (1835-1926), insanlarda tehlikeli bir hastalik olan tifonun etkenini (Eberthella typhosa) bulmustur

Robert Koch (1843-1910), mikroorganizmalari saf üretebilmek için kati besiyerlerini gelistirmis ve karisik kültürlerden saf kültürler elde etmeyi basarmistir Böylece, bakteriyolojiye yeni teknikler getirmistir Koch, ayni zamanda, hastaliklar üzerinde de bazi kriterler ortaya koymustur Bunlar da "Koch postulatlari" olarak bilinmektedir

1) Hastaliklar spesifik etkenler tarafindan olusturulurlar,

2) Etkenler izole edilmeli ve saf kültürler halinde üretilmelidir,

3) Duyarli saglam deneme hayvanlarina verildiklerinde hastalik olusturabilmeli ve

4) Tekrar saf kültürler halinde üretilebilmelidirler

Bu 4 görüs uzun yillar geçerliligini korumustur Koch, mikroorganizmalari anilin boyalari ile boyama yöntemlerini de gelistirmis ve bakteriyoloji alaninda uygulanabilir hale getirmistir Antraks hastaliginin bulasma tarzini ve etkeninin sporlu oldugunu da saptayan Koch, 1882'de, tuberkulozis'in etkenini de izole edebilmis ve sonralari, tuberkulozlu hastalarin teshisinde çok yararlar saglayan bir biyolojik madde olan "Tüberkülin"i de hazirlamistir

Otto Obermeier (1843-1873), 1873' de, Borrelia recurrentis 'i bulmustur Karl Weigert (1845-1904) bakterileri boyamada anilin boyalarini kullanmistir B Bang (1848-1932), sigirlarda yavru atimlarina yol açan hastaligin etkenini (Brucella abortus) bulmustur Agostino Bassi, 1835' de, ipek böcegi hastaligini açiklamis ve bunun kontak ve gida ile bulastigini göstermistir George Gaffky (1850-1918), tifonun etkenini (E typhosa) saf kültürler halinde üretmis ve tifonun etiyolojisini açiklamistir John Snow, 1839'da, epidemik koleranin sulardan bulastigina dikkati çekmistir William Welch (1850-1939), 1892'de, gazli kangrenin etkenini (C welchii) ve Hansen'de 1874'de, lepra hastaliginin etkenini (Hansen basili, M johnei) tanimlamislardir Nicolaier, 1885'de, topraktan tetanoz mikrobunu izole etmis ve hastaligi hayvanlarda deneysel olarak meydana getirmistir K Shige, 1898'de, dizanteri basilini bulmus Mleprae'nin de kültürü üzerinde çalismalar yapmistir Friedrich Löffler (1852-1915), Koch ile birlikte difteri basilini üretmeye çalismislar ve 1884'de saf kültürler halinde üretebilmislerdir W Löffler, 1882'de, domuz erisipel etkenini bulmustur David Bruce (1855-1931), malta hummasinin, nagana hastaliginin ve uyku hastaliginin etkenlerini bulmus ve uyku hastaliginin çeçe sinegi ile bulastigini da ortaya koymustur Ronald Ross (1857-1923), 1896'da, Plasmodium malaria 'nin yasam tarzini saptamis ve bunu aydinlatmistir Theobald Smith (1859-1934), Texas sigir hummasinin kene ile nakledildigini saptamistir Albert Neisser (1885-1916), insanlarda gonore'nin etkeni olan gonokok'lari bulmustur Hideye Noguchi (1878-1928), kültür teknikleri ve hayvan zehirleri üzerinde çalismalar yapmistir Treponema pallidum 'u da saf kültürler halinde üretmistir

07 Virolojinin Tarihçesi

Bakteriler üzerinde yapilan çalismalardan sonra, nedenleri saptanamayan bir çok hastaliklar konusunda da yogun arastirmalar yapilmaya baslanmistir Bakterileri geçirmeyen filtrelerin bulunmasi, bu yöndeki incelemeleri daha kolay hale getirmistir Pasteur, Berkefeld ve Chamberland kendi adlari ile taninan ve bakterileri tutan filtreleri yapmayi basarmislardir Iwanowski, 1892'de, ilk defa tütün mozaik virusunu bulmustur Yine ayni yillarda, Löffler ve Frosch, sigirlarda önemli hastaliklara yol açan sap virusunun filtreleri geçtigini saptamislardir Nicolle ve Adil Bey, 1899'da, sigir Vebasi virusunun filtreleri geçebildigini açiklamislardir Tword, 1915'de, Ingiltere'de ve d'Herelle, 1917'de, Fransa'da bakteriyofajlari bulmuslar ve bunlarin süzgeçleri geçtiklerini göstermislerdir W Reed ve ark1901'de, insanlarda sari humma (Yellow fever) hastaligi etkeninin filtreleri geçtiklerini kanitlamislardir

08 Immunolojinin Tarihçesi

Insan ve hayvanlari hastaliklardan koruma çalismalari çok öncelere kadar uzanmaktadir Bu yöndeki ilk adimi, bir Ingiliz olan, Edward Jenner (1749-1823) atmistir Bagisikligin kurucusu olarak tanilan arastirici, sigir çiçegi alan bir sahsin, insan çiçegine karsi bagisik olacagini ve hastalanmayacagini göstermis ve asilama ile immunitenin elde edilebilecegi görüsünü yerlestirmistir Pasteur de ayni tarzda, hazirladigi birçok asilarla (tavuk kolerasi, koyun antraksi ve kuduza karsi yaptigi asilar) ve bunlarla elde ettigi bagisiklik o devir için çok önemli buluslar arasindadir Emil Roux ve Alexander Yersen, 1888'de, difteri toksinini bulduktan sonra, Emil Von Behring de difteriye karsi antitoksin elde etmeyi basarmistir August Von Wassermann (1886-1925), frenginin teshisinde Bordet Gengou, fenomenini uygulamis ve kendi adi ile bilinen Wassermann reaksiyonunu ortaya koymustur Nuttal, 1888'de, hayvanlarin kaninda B anthracis için bakterisidal etkiye sahip maddelerin bulundugunu saptamistir Paul Ehrlich (1854-1916) ve Bordet bagisikligin humoral ve Elie Metschnikoff (1845-1916) da hücresel (fagositoz) yönlerini açiklamis ve bunlarin önemi üzerinde durmuslardir Jules Bordet (1871-1962) ve Gengou ile birlikte komplement fikzasyon reaksiyonunu bildirmislerdir Albert Calmette (1868-1933) ve Guerin ile birlikte BCG 'yi hazirlamislardir H Durham ve Max Gruber, 1896'da, mikroorganizmalarin spesifik antiserumlar tarafindan aglutine olduklarini göstermislerdir

09 Mikolojinin Tarihçesi

Mantarlarin varliginin taninmasi çok eski zamanlara (Devonian ve Prekambium) kadar uzanmaktadirBitkiler üzerinde mantarlarin üredigini ve bazi zararlara neden olduguna ait ilk bilgileri Vedas (MÖ 1200) vermektedir

Romalilar zamaninda, depolarda saklanan danelerde ve tahillarda mantarlarin üredigini Pliny (MS 23-79) bildirmektedir Yine bu dönemlerde, mantarlara ait bazi resimlerin çizildigi, Pompei'deki kazilardan anlasilmaktadir Loncier, çavdar mahmuzunu (Claviceps purpurae mantarinin sklerotiumu) taniyan ve bunun morfolojik özellikleri hakkinda bilgi veren kisi olarak taninmaktadir (1582) Clusius (1526-1609), mantarlar üzerinde arastirmalar yapmis ve elde ettigi bilgileri 28 sayfalik bir monograf içinde yayimlamistir

Gaspard Bauhin (1560-1624), mantar üzerinde arastirmalar yapmis ve hazirladigi "Pinax Theatri Botanici" adli eserinde 100 kadar mantarin özelliklerini bildirmistir (1623) Marcello Malpighi (1628-1694), Rhizopus, Mucor, Penicillium ve Botrytis gibi bazi mantarlar üzerinde arastirmalar yapmis ve bunlara iliskin özlü bilgiler vermistir (1679) Van Sterbeeck (1630-1693), yenilebilen mantarlarla zehirli olanlar arasinda ayrimlari belirtmeye çalismis ve bu konudaki görüslerini yayimlamistir

Hooke (1635-1703), mantarlar üzerinde birçok arastirmalar yapmis ve bunlari "Micrographia" adli yapitinda resimleyerek Royal Society 'ye sunmustur Arastirici, özellikle, iki mantar üzerinde (Phragmidium ve Mucor) incelemeler yapmis, bunlarin bitki olduklarina ve bitkilerden orijin aldiklarina inanmistir (1667)

Tournefort (1656-1708), çesitli mantarlar ve likenler üzerinde incelemeler yaparak bunlari, morfolojik ve diger karakterlerine dayanarak, 6 gruba (1-Fungus, 2-Boletus, 3-Agaricus, 4-Lycoperdon, 5-Coralloides, 6-Tubira) ayirmis ve "Element de Botanique" adli eserinde yayimlamistir (1694) Sebastian Vaillant (1669-1750), mantarlar üzerinde ayrintili çalismalar yapmis, bazilarini alfabetik olarak klasifiye etmis, önemli gördüklerinin de resimlerini çizmis ve "Botanicon Parisiense" adli kitabinda açiklamistir (1727)

Antonio Micheli (1679-1737), mantarlar üzerinde yaptigi inceleme ve arastirmalari grup isimlerinden yararlanarak siniflandirmis (Clavaria, Clathrus, Geaster, Lycoperdon, Phallus, Tuber gibi) ve bunlari "Nova Genera Plantarum" adli eserde yayimlamistir (1729) Arastiricinin, çizdigi resimler ve verdigi bilgilere dayanarak spesifik identifikasyon yapilabilir Bu eserin çok degerli oldugu ve mantarlarin ayrimlarinda bazi önemli anahtarlari açikladigi bildirilmektedir Kendisinin yaptigi özel klasifikasyonda bazi büyük mantarlara özel yer vermis ve bunlari Fungi lamellati (Agaricaceae), Fungi porosi (Polyporaceae) ve Fungi romosi (Clavariaceae) diye 3 gruba ayirmistir Botrys ve Rhizopus gibi bazi mantarlari da saf kültürler halinde üretmistir

Carl Von Linne (Linneaus, 1707-1778), bir botanikçi olan bu arastirici, kendi yaptigi klasifikasyon içinde mantarlari "Species Plantarum" adli yapitinda "Cyrptogamia Fungi" sinifinda toplamis ve Agaricus, Boletus, gibi bazi generik isimler de kullanmistir (l753) Gleditsch (l7l4-l786), mantarlarin sporlari ve sporulasyon özellikleri üzerinde arastirma ve incelemeler yapmis ve bu karakterlerine göre mantarlari 2 ana bölüme ayirmistir

Builliard, Discomycetes, Pyrenomycetes, Mucorales ve Mycetozoa 'lar üzerinde arastirmalar yapmis ve bulgularini "Champignon de France" de yayimlamistir (l79l) Hendrik Persoon (l76l-l836), mantarlara iliskin incelemelerini, taksonomik bir yapit olan "Synopsis Methodica Fungorum" da toplamistir (l80l) Ayrica kendisinin 3 volum halinde olan, l822 ve l828 yillarinda yayimlanan "Mycologia Europaea" adli çalismalari da vardir Arastirici, mantarlari 2 sinif, 6 ordo ve 71 genusa ayirarak bir klasifikasyon yapmistir

Schweinitz (l780-l834), Kuzey Amerika'da, North Carolina eyaletinde 3000 ve Pennsylvania'da da l200 mantar toplayarak incelemis ve bunlari "Synopsis Fungorum Carolina Superioris ve Synopsis Fungorum in America Boreali Medico Degantium" adli yayinlarda açiklamistir Elias Fries (1794-1878), bugünkü mantarlar sistematiginin esasini kurmus ve Isveç'de de mantar klasifikasyonu ile bir fonun kurulmasinda önderlik etmis olan arastirici çalismalarini "Systema Mycologicum" adli eserde toplamistir

Josef Cordo (l809-l849)' nun, mantarlar üzerindeki çalismalarini 6 cilt halinde olan "Icones Fungorum Hucusque Cognitorum" adi altinda yayimlanmistir Anton de Bary (1831-1888), mantarlarin yasam dönemleri üzerinde incelemeler yaparak bir çok kapali noktalari aydinliga kavusturmustur Mycetozoa 'nin yasam siklusunu dönemini 1859'da açiklamistir Harton Peck (1833-1917) de 2500 tür mantar üzerinde çalismistir

Andrea Saccardo (1845-1920), mantarlar üzerinde 1880 yilina kadar yapilmis inceleme ve arastirmalari, 25 cilt halinde olan ve ilki 1882'de yayimlanan "Sylloge Fungorum" adli eserde toplamistir Son cilt, ölümünden sonra 1931'de yayimlanmistir Bu çalismalarda, 80000 mantar türü bildirilmistir

Tulasne'nin güzel resimlerle süslenmis olan "Selecta Fungorum Carpologia" adli eseri 1861-1865 yillari arasinda ve 3 cilt halinde basilmistir Bunlardan sonra bir çok arastirici, mantarlar üzerinde çok degerli çalismalar yapmis ve bunlari siniflandirmaya çalismislardir Patouillard, Quelet, Cooke (1871-1883), Massee (1892-1895), Bresadola (1927-1932), ayrica, Engler, Prantl, Rabenhorst, Sydows, Oudemans, Seymour, gibi arastiricilar da mantarlar üzerinde inceleme ve çalismalar yapmislardir

Mantarlar, bitkilerde oldugu gibi, insan ve hayvanlarda da çesitli hastaliklara (mycoses) neden olurlar Mantarlarin bitkilerde hastalik olusturduguna dair birçok yayinlar vardir (Fontana (1767), Prevot (1807), Berkeley (1832), Kühn (1858), de Bary (1866), Hartig (1874), Woronin (1878), Whetzel (1918) Lafar, mayalarin endüstride kullanilmalari hakkinda, "Technische Mykologie (1904)" adli yayinda bilgi vermistir

Baliklarda (sazanlarda) Saprolegnia türü mantarlardan ileri gelen infeksiyonlar hakkindaki bilgilere, 1748 yilinda yayimlanan "Transactions of the Royal Society" adli bilimsel dergide rastlanmaktadir Richard Owen (1804-1892), Avian Aspergillosis üzerinde çalismalar yapmis ve bulgularini nesretmistir (1832) Agostina Bassi (1773-1856), ipek böceklerindeki mantar hastaliklari üzerinde çalismalar yapmis ve bulgularini bir monografta ayrintili olarak açiklamistir (1837) Berg (1806-1887), insanlardaki Candida albicans infeksiyonlari üzerinde arastirmalar yapmis ve bulgularini yayimlamistir David Gruby (1810-1898), insanlardaki Dermatophyt infeksiyonlari ile ilgilenmis ve bunlara ait bir rapor düzenlemistir Sabouraud (1864-1938), medikal mikoloji üzerinde çok degerli çalismalar yapmis ve bu konuda da bir kitap yayimlamistir (1910)

Bugün mantarlarin çesitli yönlerini (morfolojik, fizyolojik, biyokimyasal özellikleri ve antijenik yapilari, patojeniteleri epidemiyolojileri ve diger karakterleri) açiklayan çok degerli arastirmalar yapilmakta ve henüz kesinlik kazanmamis veya tam olarak bilinmeyen yönleri aydinlatilmaya çalisilmaktadir

10 Mikrobiyoloji Alaninda Nobel Ödülü Kazanan Bilim Adamlari

1901 Emil Von Behring Difteri antitoksini ve serumlarla sagaltma yöntemleri

1902 Sir Ronald Ross Malarya üzerinde arastirmalar

1905 Robert Koch Verem etkeninin bulunmasi ve verem üzerinde çalismalar, bakteri kültürleri üzerine arastirmalar

1907 CLA Laveran Hastalik yapan protozoonlar

1908 Elie Metschnikoff Bagisikligin hücresel yönü ve fagositoz

1908 Paul Ehrlich Humoral bagisiklik

1913 CRobert Richet Allerji ve anaflaksi

1919 Jules Bordet Bagisiklik ve komplement fikzasyon reaksiyonu

1928 CJH Nicolle Tifüsun naklinde bitlerin rolü

1930 Karl Landsteiner Insan kan guruplari üzerinde arastirmalar

1939 Gerhard Domagk Prontosilin bulunmasi ve antibakteriyel etkisi

1945 Sir Alexander Fleming, EBoris Chain, Sir HWalter Florey Penicilinin bulunmasi ve etkileri

1948 PHermann Müller DDT’nin bulunmasi

1951 Max Theiler Yellow fever asisi üzerinde arastirmalar

1952 SAbraham Waksman Streptomisinin bulunmasi

1954 JFranklin Enders, Thomas HWeller, Frederich CRobbins Poliomiyelit virusu ve diger viruslarin hücre kültürlerinde üretilmeleri

1958 Joshua Lederberg, George VBeadle, Edward LTatum Mikrop genetigi

1960 Sir FMBurnet Transplante dokularin immunolojik kontrolleri

1965 Andre Lwoff, Jacques Monod, François Jacob RNA’nin bulunmasi

1966 Charles Huggins, Peyton Rous Kanser ve kanatli sarkomu üzerinde çalismalar

1967 RGranit, HRHartlin, GWald Fotoreseptörlerin fonksiyonlari

1968 RWHolley, HGobind, MW Nirenberg protein sentezinde genetik kodlarin çalismasi

1969 MDelbrück, ADHershey, ELuria Bakteriyofajlarin hakkinda yayinlar

1970 JAxelrod SBernard Katz, Ulf von Euler, Earl WSutherland AMP’nin metabolizmadaki önemi

1971 ESutherland AMP’nin metabolizmadaki önemi

1972 Porter,RR, Edelman,GM Immunoglobulinler üzerinde sütrüktürel çalismalar

1973 KVon Frisch, KLorenz, NTimbergen Evolusyon ve analoji üzerinde çalismalar

1974 Cde duve, GEPalade Hücre anatomisi,sitokrom ve mitokondrialar hakkinda yayinlar

1975 DBaltimore, RDulbeco, HM Temin RNA’ya bagli DNA polimerase üzerinde

1976 Baruch Blumberg Serum hepatiti

1976 Daniel CGajdusek Latent virus hastaliklari

1977 Rosalyn Yellow Radio immunoloji üzerinde çalismalar

1977 Andrew Schally, Roger Guillemin Üç ayri hormon serbest birakma faktörleri üzerinde arastirmalar

1978 NOSmith, DNathans, W Arber Restriksiyon enzimlerinin bulunmasi ve bunlarin kullanilmasi

1980 BBenarerraf, GSnell, JDausset Histokompatibilite antijenlerinin bulunmasi

1980 P Berg, WGilbert rekombinant DNA teknolojisinin gelismesi

1980 FSanger DNA sekans analizlerinin yapilmasi

1982 AKlug Kristalografik elektron mikroskobun gelismesi, virus yapisinin aydinlatilmasi

1984 CMilstein, GJFKöhler Monoklonal antikorlarin elde edilmesi

1984 NKJerne Immunolojide teorik çalismalar

1986 ERuska Transmisyon elektron mikroskobunun gelismesi

1987 STonegawa antikor çesitliliginin genetik prensipleri

1988 JDeisenhofer, RHuber, HMichel Bakteri membranlarnda fotosentetik reaksiyon merkezleri

1988 GElion, GHitching Kanser, malarya ve viral infeksiyonlarin tedavisinde kullanilan ilaçlarin gelistirilmesi

1989 JMBishop, NEVarmus, SAltman Onkogenlerin bulunmasi

1989 TRCech Katalitik RNA’larin bulunmasi

1990 JEMurray Immunsupresif ajan kullanarak transplantasyon

1992 EHFisher, EGKrebs Protein kinasenin bulunmasi

1993 RJRobets, PASharp DNA’nin farkli segmentlerindeki genler

1993 KBMullis PCR’nin bulunmasi

1993 MSmith Site directed mutagenezis


Türkiye 'de Mikrobiyolojinin Kurulmasi

Yurdumuzda mikrobiyoloji alanindaki ilk çalismalar asi yapmakla baslamis ve buna da çiçek hastaligi ve asi hazirlama çabalari önderlik etmistir Bu yöndeki aktiviteler, 1840 yilindan sonra giderek gelismis ve çiçek asisi hazirlanarak basari ile kullanilmistir

Pasteur 'ün, Paris Tip Akademisi'nde, 27 Ekim 1885'de verdigi "Isirildiktan Sonra Kuduzdan Korunma" adli bildiri dünyada büyük yankilar yarattiktan ve ayni teblig 31 Ekim 1885'de Istanbul'da yayimlandiktan sonra, kuduz üzerindeki çalismalari yakindan izlemek amaci ile, Osmanli Hükümeti tarafindan, Tibbiye Mektebi Dahiliye Muallimi Dr Aleksander Zoeros Pasa baskanliginda, Veteriner Hekim Hüseyin Hüsnü ve Zooloji Muallimi Dr Hüseyin Remzi Beyler 'den olusan üç kisilik bir heyet, Pasteur 'ün yanina Fransa'ya gönderildi (1886) Bu heyetle birlikte, Padisah Abdulhamid, Pasteur 'e verilmek üzere, bir nisan ve laboratuarina yardim için 1000 altin göndermistir Paris 'de Pasteur 'ün yaninda 6 ay kalan ve kuduz hastaligi asisinin hazirlanmasi ve kullanilmasi konularindaki tüm bilgileri ögrenen heyet, yurda döndükten sonra da bu hastalik üzerindeki "Daül-kelb Ameliyathanesi"nde asi yapimina baslamistir (1887) Vet Hekim Hüseyin Hüsnü ile Dr Hüseyin Remzi Beyler de, Pasteur ve Chamberland'in eserini "Mikrob Emrazi Sariye ve Sarboniyenin Vesaili Sirayeti ve Usulü Telkihiyesi" adi altinda tercüme etmisler ve yayimlamislardir (1887) Ayrica, Dr Remzi Bey, "Kuduz Illeti ve Tedavisi" adli 19 sayfalik bir brosür nesretmistir (1890)

Tip Mekteplerinde 1891'de okutulmaya baslanan bakteriyoloji dersi, Veteriner Mekteplerinde ancak 1893'den sonra ve Dr Rifat Hüsamettin Bey tarafindan okutulmaya baslanmistir Istanbul 'da 1893 'de, kolera vakalarinin çikmasi üzerine, önleyici tedbirlerin alinmasi ve hastaligin üzerinde gerekli arastirmalarin yapilmasi için, Fransa'dan Dr Andre Chantemesse getirildi Istanbul'da 3 ay kadar kalarak kolera konusunda çok olumlu çalismalar yapan bu kisiye, Rutbei Üla ile nisan verildi Bu arada, Dr Chantemesse, ülkemizde bir bakteriyoloji laboratuarinin kurulmasi üzerinde israrla durdu ve böyle bir müessese kuruldugunda bunun idaresi için Dr Maurice Nicolle'i tavsiye etti Dr M Nicolle, 1893'de, Istanbul'a geldi ve Gülhane'de Tibbiye Mektebi civarindaki bir binada çalismaya basladi Bu laboratuar, sonradan, Bakteriyolojihane-i Osmani olarak adlandirildi ve Dr Nicolle buranin müdürlügüne atandi Çalisma konularinin fazla olmasi nedeniyle, bu bina da sonralari dar gelmege basladi Bu yüzden, Nisantasi 'ndaki Süleyman Pasa konagina nakledildi Bu yeni binada, bakteriyoloji üzerinde kurslar düzenleyen Dr Nicolle, doktor kursiyerlerin yani sira çok takdir ettigi Veteriner Dr Refik Güran'i da seçerek istirak ettirdi

Dr Maurice Nicolle (1862-1920), Istanbul'da kaldigi 8 sene içinde, laboratuarlari basari ile yürütmüs, çok kiymetli çalismalarda (sigir vebasi, keçi ciger agrisi, sark çibani, P aeruginosa'nin pigmenti, sigir babesiozu, pnömokok, vaksin virusu) bulunmus ve ülkemizde mikrobiyolojinin yerlesmesi ve gelismesinde büyük katkilari olmustur

Osmanli Imparatorlugu zamaninda bakteriyoloji ve viroloji çalismalari hem insan hekimligine ait çesitli müesseselerde (Telkihhane-i Sahane, Daülkelb Ameliyathanesi, Bakteriyolojihane-i Sahane, Mekteb-i Tibbiye-i Askeriye ve Mektebi Tibbiye-i Mülkiye ve diger laboratuvarlarda) ve hem de Veteriner Hekimlige ait organizasyonlarla (Bakteriyolojihane-i Baytar'i, Baytar Mektebi Alisi, Askeri ve Sivil Baytar Mektepleri, Pendik Bakteriyoloji hanesi ve diger müesseselerde) yürütülmüstür

Dr M Nicolle 'den baska, çalismalari ve buluslari ile adlari dünya literatürlerine geçmis çok degerli meslektaslarimiz bulunmaktadir Bunlardan kisaca bahsetmek yerinde olur Ahmet Refik Güran (1870-1963), Dr M Nicolle ile birlikte 7 sene gibi uzun bir süre çalismis, mikrobiyoloji alaninda birçok degerli çalismalar yapmis ve yayimlamistir Bakteriyolojihane-i Osmani'de; sularda bulunan kolibasillerin envari, Vebaibakari hastaligi ve serumu, lökosit sayimi, keçi ciger agrisi hastaligi; Baktriyolojihane-i Baytari'de: Barbon asisi, sarbon asisi, sarbon serumu, tavuk kolerasi asisi, kuru serum, kan alma ve vermeye yarayan alet ve periton kanülü yapan Dr Refik Güran, ayrica ilk Türk peptonunu da yapmayi basarmistir

Yukarida bildirilen çalismalari yani sira, daha birçok önemli incelemeleri ve ihtira berati almis oldugu buluslari da olan Dr Refik Güran, yurdumuzda bakteriyolojinin kurulmasinda, gelismesinde, bakteriyoloji laboratuar veya enstitülerinin açilmasinda, bakteriyologlarin yetismesinde çok büyük katkilari olmus bir bilim adamimizdir

Adil Mustafa Sehzadebasi (1871-1904), Dr R Güran'in çok yakin çalisma arkadaslarindan biridir Dr Nicolle ile birlikte ve özellikle sigir vebasi üzerinde yaptiklari arastirmalarla kendilerini dünya literatürlerine geçirmislerdir Bu iki bilim adami, ilk defa, sigir vebasi etkeninin filtreleri geçtigi ve süzüntünün hastalik yapici nitelikte oldugunu deneysel olarak ispat etmislerdir (1897) Fransa'da Prof Nocard'in yaninda da çalisarak difteri serumu hazirlayan Dr Adil Bey, ayrica, malleus ve piroplasmosis üzerinde de degerli arastirmalar yapmistir Kendisi, sivil ve askeri okullarda da bakteriyoloji ögretmenliginde bulunmustur

Nikolaki Mavridis (Mavraoglu) (1871-1955), Veteriner mikrobiyoloji alaninda çok degerli çalismalar yapmistir Özellikle, sigir vebasi, keçi ciger agrisi, malleus, tavuk kolerasi, barbon ve diger hayvan hastaliklari üzerinde kiymetli çalismalari vardir Mavraoglu, Refik Güran ve Adil Sehzadebasi Bey 'lerin çok yakin çalisma arkadaslaridir

Osman Nuri Eralp (1876-1940), bakteriyoloji ve viroloji üzerinde degerli arastirmalar yapmis bir bilim adamidir Çalismalarini, özellikle, tüberküloz, tüberkülin, sarbon, sigir vebasi, kolera, gonokok, frengi, sütte yasayan ve sütle bulasan mikroorganizmalar ve diger konular kapsamaktadir

Riza Ismail Sezginer (1884-1963), Baytar Yüksek Mektebinde salgin hastaliklar, bakteriyoloji ve gida kontrolü dersleri vermis, Istanbul mezbahasinin kurulmasinda önemli rol oynamis ve bunun laboratuvar sefi olmus ve ayrica kiymetli çalismalar yapmis olan bir bakteriyologumuzdur

Ahmet Sefik Kolayli (1886-1976), sigir vebasi virusunun insanlarda hastalik olusturmadigini, sigir vebasina tutulan hayvanlarin kesilerek etlerinin askerlere yedirilebilecegini, böyle etleri yiyenlerde hastalik görülmesi halinde kendisinin kursuna dizilmesini isteyen ve bu cesareti gösteren degerli bir bilim adamidir Çatalca'da bulunan aç ve gidasiz askerlerin bu etleri yemesinden sonra Edirne sehri düsmandan bu askerler sayesinde kurtarilmistir Sefik Kolayli Bey özellikle, sigir vebasina karsi serum hazirlamis ve böyle müesseselerde bulunmustur Ayrica, tüberkülin, mallein, tavuk kolerasi ve barbon asilari da hazirlamis, sigir vebasi, antraksin teshisi, çiçek asisi, keçilerin bulasici salgin ciger agrisi üzerinde de çalismistir

Yukarida adlari bildirilen bilim adamlarinin disinda, kendilerini bu ise adamis daha birçok kiymetli bakteriyologlarimiz bulunmaktadir Bunlar arasinda, Cafer Fahri Dikmen, Josef, Ahmet Hamdi, Ethem Eren, Mustafa Hilmi, Ibrahim Erses ve digerleri sayilabilir

Baslangiçta, hayvan hastaliklarina karsi hazirlanan asi ve serumlar ile insan hastaliklarini ilgilendiren biyolojik maddeler ayni bina içinde yapildigindan, Veterinerler ile Doktorlar birlikte çalismaktaydilar Sonra is hacminin ve eleman miktarinin artmasi üzerine laboratuarlar birbirlerinden ayrilmak zorunda kalmistir

Bakteriyoloji ve viroloji alaninda, Osmanli Imparatorlugu zamaninda, çalismis, degerli arastirmalar ve yayinlar yapmis birçok doktorlar da bulunmaktadir Bunlar arasinda, Hüseyin Remzi, Rifat Hüsamettin Pasa, Hasan Zühtü, Kemal Muhtar, Sait Cemal, Aleksandr Zoeros Pasa, Ahmet Sadi, Cemalettin Muhtar, Riza Arif ve digerleri Bu kisilerin de ayni sekilde, yurdumuzda mikrobiyolojinin gelismesinde ve yerlesmesinde önemli katkilari olmustur



Alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.