Yaşayan Fosillerden Kılıçkuyruklar |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yaşayan Fosillerden KılıçkuyruklarYaşayan Fosil deyimi, geçmişte yaşamış, nesilleri tükenip geriye yalnızca fosilleri kalmış onbinlerce canlıdan çok daha önce yaratılmış olmalarına rağmen şaşırtıcı bir şekilde günümüzde hala soylarını sürdüren canlılar için kullanılan mecazi bir ifadedir Yoksa, canlıların kalıntıları olarak bilinen fosillerin, gerçek manada yaşayamayacakları herkesçe bilinir “Kılıçkuyruk” veya “Atnalı Yengeci” denilen canlının da bir Yaşayan Fosil olduğu, günümüzden 350 milyon yıl öncesine ait fosillerinin bulunmasıyla anlaşılmıştır Yaratılışı kabul etmeyen Evrim Teorisi, canlıların çeşitliliğini açıklayabilmek için, değişen ortam şartları, mutasyonlar gibi faktörlerin her canlıyı sürekli değiştirerek tamamen farklı başka canlılara dönüştürdüğünü iddia eder Dolayısıyla bu teoriyi savunanların Yaşayan Fosillerden memnun olmaları beklenemez Çünkü bu canlılar, yaratılışlarından nesli tükeninceye kadar bir canlının genel karakterlerini koruduğunun oldukça açık delilleridirler Kılıçkuyrukların günümüzde yaşayan dört türü vardır Bunların büyük kısmı Amerika’nın doğu sahilleri ve Japonya civarında yaşamaktadırlar Kızılderililer bunların kuyruklarını balık avlamak için, kabuklarını da kap olarak kullanmışlardır Bugün bile büyük kitleler halinde olta yemi olarak kutlanılmaktadırlar Yaygın olan türünün Latince ismi “Limulus polyphemus” olan Kılıçkuyruklar, kabuklu bir vücut, on ayak ve ayaklardakilerle birlikte oniki kıskaç ile ürkütücü bir görünüme sahip olmalarına rağmen tamamen zararsızdırlar ve kurtçuk, yumuşakça gibi canlılarla beslenirler Kış aylarını 10 cm’ lik bir çamur örtüsü altında geçirdikten sonra, 7 cm olabilen kısa ayakları ile deniz dibinde 50 km kadar sürebilen bir yolculuk yaparak, üremek için baharda karaya çıkarlar Bunların yüzbinlercesini Amerika’nın doğu sahillerinde birarada görmek mümkündür Gövdeleri ortalama 30 cm büyüklüğündeki bu eklembacaklıların dişileri, sahilin değişik yerlerinde, kumun 15 cm altına her defasında 3000-4000 kadar yumurta bırakırlar Bir ay kadar süren bu dönem içerisinde ise bu sayı 90000 civarına ulaşır Yumurtalar o kadar uygun şekilde bırakılmaktadır ki ne sulara kapılıp yok olmakta, ne de sıcaktan kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar 4-5 mm büyüklüğündeki larvalar 14 gün içerisinde bahar rüzgarları ile birlikte yuvalarını terketmektedirler Larvaların gelişmesi ise hava şartlarına bağlı olarak 6 hafta kadar sürmektedir Güney Amerika’dan, yaz mevsimini geçirecekleri Kuzey Amerika’ya uçan Knutt adlı milyonlarca deniz kırlangıcı, Kılıçkuyrukların yumurta alanlarına konarlar Ve bunların yumurtalarını afiyetle yerler Bu uzun yolculuk öncesi böyle ziyafetler olmaksızın 12000 km gibi bir mesafeye dayanmaları imkansızdır Arjantin’den hiç durmaksızın yedi günde ABD’de New Jersey’deki Cape May sahillerine gelecek ve iki haftalık dinlenmeden sonra Alaska’ya uçacak olan bu küçük kuşlar, göçleri sırasındaki enerji ihtiyaçlarını karşılamak için, ağırlıklarını iki katına çıkarmak zorundadırlar Bunu başarabilmeleri için ise biyologların hesaplarına göre günün 14 saatinin her 5 saniyesinde bir Limulus yumurtası tüketmelidirler Buna dayanılarak yapılan tahminlere göre sürüdeki bir deniz kırlangıcı 100000 yumurta yemekte ve bir sürüde de 100000 deniz kırlangıcı bulunmaktadır Bu da 10 milyar Kılıçkuyruk embriyosu yapmakta ve bunun toplam ağırlığı ise yaklaşık 45 tona tekabül etmektedir Görüldüğü gibi bu kuşlar her yıl milyarlarca yumurtayı yemelerine rağmen bu durum Kılıçkuyrukların nesillerini sürdürmelerini tehlikeye sokmamaktadır Kainatta var olan herşey bir gayeye yönelik olarak yaratılmış olup bu alem her biri diğerini tamamlayan sırlarla dolu hadiseler armonisinden meydana gelmiştir, Burada Yaratıcı, bir canlının hayatını sürdürmesi için gerekli fazla enerji ihtiyacını diğerinin aşırı çoğalmasına bağlayarak bir denge kurmuştur Aksi halde hem Kılıçkuyruk yavruları hem de deniz kırlangıçları ne gibi problemlerle karşılaşırlardı? Üzerinde düşünmeye değer! Bir deniz biyologu olan Frederik Bang 1956’da Kılıçkuyrukların kanını incelerken, amoebositlerin (kandaki akyuvarlardan) hayvanların kanındaki bakterileri izole ettiklerini ve çöktürdüklerini buldu Bang’ın bu buluşundan sonra bilim adamları ve farmakologlar, amoebositlerin çöktürme faktörünü ayırmayı düşündüler Ve nihai ürün olarak, Limulus Amoebocyte Lysate (LAL)’ı elde ettiler LAL insanlarda hayati tehlike oluşturan beyin zarı enfeksiyonunun teşhis edilmesinde kullanılıyor Daha önceleri böyle testler 48 saat sürer ve bir sincabın hayatına mal olurdu Bugün LAL sayesinde hastalık yapıcı zehirli metabolizma ürünü, kanın bir gramında milyarda bir nisbetinde bile bulunsa bir saat içinde tesbit edilebilmektedir Ticari laboratuarlar senede yaklaşık bir milyon Kılıçkuyruğun kanını elde etmek için çalışmaktadırlar Laboratuarlarda bu hayvanlar baş aşağı asılıp kalplerinin yanına bir iğne batırılarak kanlarının yarısı alınmaktadır Bu kan havayla temas edince maviye boyanır Çünkü kanlarında bakır ihtiva eden ve hemosiyanin denilen oksijen taşıyıcı bir madde vardır Sadece sersemlemiş vaziyette yaşadıkları yerlere tekrar bırakılan bu canlılar, kendilerini kısa zamanda toparlamakta ve kanlarını tazelemektedirler Bu hayvanların kanının sadece sözü edilen hastalığın teşhisi için değil, aynı zamanda kanser tedavisinde de kullanılıp kullanılamayacağı araştırılmaktadır İ Uğurlutaş |
|