Küçük Dev : Hücre |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Küçük Dev : HücreHücrenin yapısının ilk keşfedildiği yıllarda basit bir molekül yumağından ibaret yapılar olduğu zannediliyordu Ancak teknoloji ilerledikçe hücrenin iç yapısının inanılmaz derecede kompleks olduğu ortaya çıkmıştır Hücre konusunda ders kitaplarında anlatılan bilgiler hücrenin en kaba halini göstermekle birlikte kolaylıkla anlaşılması için organel ve hücre sistemlerinin çizimleri oldukça basite indirgenmiştir Eğer hücre üzerine araştırmalarınızı derinleştirirseniz, yanlızca hücre zarının bile oldukça karmaşık sistemlere sahip olduğunu keşfedebilirsiniz Bizlere verilen hücre bilgileri kısaca hücre zarı, mitokondri, endoplazmik retikulum ve nukleus'u kapsayan klasik bilgilerdir Bu sayfada hücrenin birkaç organel ile birlikte mikroskopik boyutlarına karşın akıl almaz karmaşık yapılarını özetlemeye çalışacağım Doğadaki tüm canlılar hücrelerden oluşmuşturTek hücreli olsun çok hücreli olsun her canlının yapısının temelinde hücre vardırBir bakteri veya bir Alg'in vücutları yanlızca bir hücreden oluşmasına karşın bir kedi, köpek,koyun vs diğer tüm canlıların vücutları ise birden fazla hücreden oluşurlarBu hücreler birbirleriyle sürekli br işbirliği içerisindedirler ve aralarında sürekli bir madde veya hormon alış verişi hüküm sürer Hücre yapı itibariyle basit gibi görünsede derinlerine inildikçe kompleksliğin boyutları artmaktadırÖrneğin hücreyi kuşatan zarın yapısı ışık mikroskoplarında çok yalın bir yapıya sahip gibi gözükür fakat yanlızca hücre zarının içerisinde bile akıl almayacak derecede kimyasal olaylar cereyan eder Mesela zarda iyon pompalarından kimyasal reseptörlere, yardımcı proteinlerden enzimlere kadar hemen her yapı iş görmektedir Nitekim hücre zarının çalışma mekanizmaları üzerine halen açıklık kazanamamış ve teoriler üretilen karanlık noktalar vardır Hücreyi ele alırken en dıştan en içe doğru yapıları teker teker ele alacağızYani hücrenin en uç bölgesi olan Membran (zar)' dan en iç bölgesi olan Nukleolus'a kadar her yapıyı teker teker ele alarak açıklamaya çalışacağız Hücre zarı (Membran) : Hücre zarının yapısı en basit olarak Fosfolipit adı verilen bir tabakadan oluşurBu tabakanın kalınlığı her hücre için farklı olmasına karşın ortalama kalınlığı 8 - 10 nm dir (Nano metre metrenin milyarda biridir)Aşağıdaki şekilde de gördüğümüz gibi fosfolipit tabakası birbirlerine sırt sırta dayanmış molekül gruplarından oluşmaktadır Altın rengindeki bilyeler ve bu bilyelere bağlı bulunan ipliksi yapılar görülmekte Altın rengindeki bilyeler proteinlerdir Bu moleküller biyokimyasal özellikleri itibariyle sulu ortamlara yaklaşma eğilimi gösterirlerSuyu seven moleküllere ise " Hidrofilik " denir Bu moleküllerin hemen altında bulunan ve karşı karşıya gelmiş ipliksi moleküller ise yağ molekülleridirYağ molekülleri ise suya yaklaşma değil kaçma eğilimi gösterirler Suyu sevmediklerinden dolayı bunlarada " Hidrofobik " denir Yağ ve protein molekülleri, hidrofilik ve hidrofobik özellikleri sayesinde şekildeki gibi bir dizilim gösterirler Zarda aynı zamanda kolestrol, zar proteinleri, reseptörler, karbonhidratlar, iyon pompaları ve enzimler iş görürKolestrol molekülleri protein - lipid tabakadaki sırt sırta vermiş molekülleri birbirine bağlamada iş görürZar proteinleri ise bazılar iyonları transfer etmede görev görürken bazılarda zarın üzerinde bulunan karbonhidrat moleküllerine yataklık yapar Şekilde mavi renkle gösterilmiş yapılar zar proteinleridir ve bu proteinlerin içlerinde kanallar bulunup zarın seçici geçirgen özelliğini belirlerÇünki protinlerin içlerindeki bu kanallardan hücrenin isteğine göre ya madde alınır yada dış ortama madde verilir Dikkat ederseniz bu proteinler zarın bir tarafından diğer tarafına kadar uzanırBu proteinlere " İntegral protein " adı verilirFakat zarı delmeden yazlıca yüzeylere tutunan proteinlerde vardırBu tip proteinlerede " Periferal (yüzeysel) protein " adı verilir Zar proteinlein görevlerini kısaca özetleyelim ;
İyon pompalarının çalışması ise tıpkı bir karınca gibidirBir molekülü tutarak diğer tarafa taşırlar ve bu işi hiç durmaksızın yaparlarZarın içinde moleküllerin bir taraftan diğer tarafa transferini sağlayan taşıyıcı molekül görlülüyorBu moleküller, taşınması zor olan ve difüzyon (yayınma) yoluyla geçemeyen büyük molekülleri ATP enerjisi kullanarak hücre içerisine veya hücre dışarısına taşırlar Bu molekül pompalarının, kalınlığı yanlızca 8 - 10 nm olana zarın içerisinde kusursuz bir biçimde çalışması ise insanı adeta hayranlık içerisinde bırakmaktadır Hücrenin zarı oldukça elastik bir yapıya sahip olup hücrenin büyümesine paralel olarak yüzeysel bir genişleme gösterirHücrenin % 75 ' lik bir kısımını ise su oluştururHücre zarı bu bakımdan sitoplazma ve organellerin dağılmaması açısından oldukça mühim bir görev üstlenmiştir Yukarıdaki ilk şekilde hücre zarı üzerinde yeşil renkli boncuk dizisine benzer yapılar görülmektedirBu moleküller " Karbonhidrat " molekülleri olup yanyana dizildiklerinde hücre zarının dış yüzeyinde ikinci bir örtüyü meydana getirirBu örtüye ise " Glikokaliks " adı verilir Glikokaliksin, hücre zarının iç yüzeyi ile dış yüzeyi arasında bir gradiyent farkı oluşturarak kimyasal taşıma ve reaksiyonların meydana gelmesi açısından önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir Hücre iskeleti : Hücrenin % 75 ' lik kısımının su olduğunu belirtmiştikİçerisinde bu kadar fazla miktarda su ihtiva eden bir yapının dağılmadan ayakta durabilmesi, hücre içerisindeki iskelet ve tıpkı kaslar gibi hareket eden bir tür sistem sayesinde mümkün olmaktadır Hücre içerisinde sistematik olarak yerleşmiş olan " Mikrotubul " ve " Mikroflament " ler hücre iskeletini meydana getiren ana unsurlardır Soldaki şekilde hücre zarının hemen altından yerleşmeye başlayan mikrotubul (mavi renkli çubuklar) ve mikroflamentleri (sarı renkli ağsı yapı) görmektesiniz Mikrotubuller düz yapıdadırlar ve dallanma göstermezlerKalınlıkları ise 20 - 25 nm arasında değişirMikrotubuller resimde çok basit birer çubuk gibi görünürler fakat iç kısımları oldukça karmaşıktırÖyleki mikrotubullerin içerisinde dairesel olarak sıoralı 13 adet alt birim vardırBu birimlerin arasında yani merkezde ise elektronca yoğun bir bölge vardır Mikrotubuller hücre bölünmesi esnasında sayılarını artırırlar Mikrotubullerin belli başlı görevleri ise sentriyollerin, sillerin ve kamçıların yapısal unsurlarını oluşturumaları şeklinde sıralanabilirBunlardan başka kan pulcukları ile daha birçok hücrede iskelet sistemini oluştururlarSinir hücrelerinde ise materyal transferinde iş görürler Mikroflamentler ise mikrotubullerin aksine ağsı bir yapı gösterirler ve kalınlıklarıda 7 nm kadardırYani mikrotubullerin 3 te biri kadar kalınlıktadırMikroflamentler hücrenin hareketi ve hücre kasılmasında fonksiyonel yapılardırMikroflamentler hücre içerisinde sayıca az olmasına karşın kas hücrelerinde oldukça gelişmiş bir yapıya sahiplerdirKas hücrelerinde hepimizin yakından tanıdığı iki proteini ihtiva eden iki çeşit mikroflament vardır Birinci mikroflamentimiz " Aktin " adı verilen bir çeşit protein taşırİkinci mikroflamentimiz ise " Miyozin " adı verilen diğer bir çeşit proteini ihtiva ederİçerdikleri proteinlerle birbirinden farklılaşmış bu mikroflamentler, mekaniksel ve kimyasal etkileşimlerle birbirleri üzerinde kayarak içinde bulundukları kas hücresinin hareketini sağlarlar Mikroflamentler aynı zamanda hücre zarının endositoz ve ekzositoz hareketlerini sağlayarak kese oluşturma yöntemiyle hücre içerisine büyük moleküllerin alınmasını sağlarlar Organeller : Hücre içerisinde herbiri birbirleriyle etkileşim içerisinde bulunan birçok organel ve bu organellere yardımcı unsurlar vardırFakat bu organeller gerek sayı olarak gerekse yapı olarak hücreden hücreye farklılık gösterebilir Biz en temel olarak bitki ve hayvan hücresini karşılaştıracağız Soldaki şekilde tipik bir hayvan hücresi görülmektedir Hayvan hücreleri ile bitki hücreleri yapı itibariyle pek fark göstermeselerde organel büyüklükleri, sayıları ve fonksiyonları bakımından farklılık gösterirler Şekildede görüldüğü gibi Nukleus hücrenin ortasında konumlanmıştırBundan başka hayvan hücrelerinin dış yüzeylerinde çeper yokturÇeper yanlızca bitki hücrelerine mahsus bir yapıdır Genel olarak bakıldığında hücre içerisinde organellerin oldukça homojen dağıldıkları farkedilebilir Bitki hücresi hayvan hücresiyle arasındaki fark oldukça belirgindir Bitki hücresinin en dış tarafında membran'a ilave olarak kalın bir yapıya sahip " Selüloz çeper " görülmektedirÇeper bitki hücresini hem dış ortamlardan korur hemde hücreye sertlik verirBu yüzden bitki hücreleri hayvan hücreleri kadar esnek değildir Ayrıca bitki hücresinde " Vakuol " oldukça büyüktür Vakuol esas olarak depo organı olarak iş görür ve yüksek miktarda su içerirMesela fotosentez reaksiyonları sonucunda elde edilen nişasta, karbonhidrat ve diğer besin maddeleri vakuolde depo edilir Bitki ve hayvan hücreleri arasında organeller dışında biyokimyasal farklarda vardırMesela bitki hücresinde fotosentez için gerekli olan " Klorofil " molekülü mevcutturVe yine bitki hücrelerinde polisakkaritler nişasta halinde depo edilirlerHayvan hücrelerinde ise polisakkaritler " Glikojen " şeklinde depo edilir ve hayvan hücrelerinde klorofil molekülü bulunmazBu yüzden hayvanlar fotosentez yapamazlar İlk organelimiz " Endoplazmik retikulum "Endoplazmik retikulum : Endoplazmik retikulum hücre içerisinde madde iletimini sağlayan boru ağı gibi iş görürHücreyi bir şehir gibi düşünürseniz endoplazmik retikulumuda bu şehrin su borusu şebekesi gibi düşünebilirsiniz Endoplazmik retikulum hemen hemen tüm hücrelerde bulunurFakat hücreden hücreye yapısal olarak farklılık gösterebilirÖrneğin bazı hücrelerde yassı kese şeklinde olmasına karşın diğer bazı hücrelerde ise tubular (boru şeklinde) bir yapı gösterebilir Şekildede gördüğünüz gibi endoplazmik retikulumun bir kesiti görülmektedir Şekilde gösterilen endoplazmik retikulum granüllü bir yapıya sahiptirYani üzerinde " Ribozomlar " tutunmuş bir vaziyettedir Bu tip organellere kısaca GER denir Endoplazmik retikulumun üzerinde garnül yani " Ribozom " bulunmayan tipleride vardırBöyle organellerede kısaca DER (Düz yüzlü ER) denirBazı hücrelerde DER ile GER yanyana konumlanırlar ve birbirleriyle bağlantılıdırlar DER ile GER çeşitli hücrelerde farklı olarak oranlanmıştırMesela pankreas ve kan hücrelerinde GER daha baskın bulunurken, adrenal korteks gibi hormon tabiatli sıvı salgılayan bezlerde ise DER daha baskın bulunurBuna karşın DER ve GER ' in eşit oranda yer kapladığı hücrelerde vardırÖrneğin karaciğer hücresi gibi Hücrenin nasıl ki çevresini kuşatan bir zarı var ise hücre içerisindeki her organelinde çevresini kuşatan kendine özgü bir birim zarı vardırŞekilde endoplazmik retikulumun kıvrımlı yapısı göz önüne alınarak zarların hangi tarafının göründüğü belirtilmiştir Kahverengi ile boyalı bölge, endoplazmik retikulum zarının dış yüzeyini temsil etmektedir Yani zarın bu bölgesi, içinde bulunduğu sitoplazmaya bakarken, mor ile boyalı bölge endoplazmik retikulumun iç tarafına yani " Matrix " ' ine bakmaktadır Üzerinde ribozom bulunan endoplazmik retikulum, ribozom tarafından üretilen proteinleri kendi bünmyesine alırBurada proteinler işlenerek fonksiyonel yapısına kavuşturulurÖrneğin üretilen protein bir enzim haline getirilecekse, protein, endoplazmik retikulum içerisinde işlendikten sonra hücrenin değişik yerlerine transfer edilirBundan ayrı olarak diğer materyaller, iyonlar ve besin maddeleride hücrenin gerekli yerlerine endoplazmik retikulum ile taşınırlar Organelimiz bundan ayrı olarak şimdi göreceğimiz " Golgi " aygıtına da biyokimyasal materyaller gönderirFakat bunu kanallarla yapmak yerine " Transfer vesikülleri " ile gerçekleştirir Golgi aygıtı : Şekli, ardışık olarak sıralanmış keselere benzeyen golgi aygıtı, endoplazmik retikulumla bağlantılı olarak vesikül üretmekle görevli bir organeldir Golgi aygıtı esas olarak 3 bölgeden oluşurBu organel nukleusa yakın bölgelerde konumlanmış olup nukleusa yönelik olan kısımı " Olgun bölge ", hücre zarı tarafına bakan kısım ise " Oluşma bölgesi " adını alırOrtadaki bölge ise geçiş bölgesidir Şekilde bir golgi aygıtının kısımları net olaka gözüküyor En alttaki kısımlar yukarıdaki bölgelere göre daha ince olup " Oluşma bölgesi " ' ni temsil etmektedirYukarıdaki kısımlar ise kenarları kalınlaşmış bir yapıya sahiptir ve "Olgunlaşmış bölgeler " ' i temsil etmektedirlerRibozomlar tarafından üretilen ve endoplazmik retikulumda biriktirilen polipeptidler (proteinler) daha sonra geçiş vesikülleri ile golgi aygıtına ulaşırlar (Şeklin en altındaki serbest vesiküller) Golgi aygıtına ulaşan polipeptidler, hücre tarafından üretilen polisakkaritlerle (şeker molekülleri) ile etkileşim içerisine girerek golgi aygıtı içerisinde bir seri işleme tabi tutulurBu seri işlemler devam ederken, moleküller golgi aygıtının olgun bölgesine yani şeklin üst bölgesindeki keselere doğru hareket ederlerVe nihayetinde golgi aygıtından kökenlenen bir zar vasıtasıyla sentezlenen salgı veya sindirici enzimler vesikül halinde sitoplazmada serbest olarak yüzmeye başlarlar Salgı vesikülleri, farklı hücrelerin ürettikleri farklı biyokimyasal özelliklere sahip maddeleri ihtiva ederlerBu biyokimyasal maddeler hormonda olabilir enzimde olabilir Sindirici enzim içeren vesiküllere ise " Lizozom " adı verilirLizozomların içerdikleri sindirici enzimlerin pH ' ı çok düşüktür ve asidik yapıya sahiptirİçerdikleri bu asidik tabiattaki sıvılarla hücre içerisine alınan besin maddelerini tıpkı midemiz gibi sindirmeye başlarlarLizozomlar aynı zamanda hücre içerisinde fonksiyonlarını yitirmek üzere olan yaşlanmış organelleride bünyelerine alarak eritip yok ederler " Otoliz " adı verilen hücre intiharlarıda lizozomlar tarafından gerçekleştirilen bir olaydırBir canlı öldükten hücrelerin içerisinde bulunan lizozomların zarları parçalanır ve lizozom içerisindeki asidik enzim serbest hale geçerSerbest hale geçen enzimler bütün hücre organellerine etki ederek onları eritir ve hücreyi yok eder Ölmüş bir hayvan cesedinin birkaç gün içerisinde çürüyüp kokmasının bir nedenide budur Ribozomlar :Genetik sayfamızda üzerinde durduğumuz ribozomların daha derinine inerek nasıl bir yapıya sahip olduklarını göreceğiz Ribozomlar her hücre içerisinde bulunan bir organeldirBakteri hücresinde hiçbir organel bulunmasa bile mutlaka ribozom vardırBunun nedeni ise enzim ve proteinlerin her hücre için mutlaka olması gerektiğidirDolayısıyla enzim ve proteinlerde ancak ribozomlar tarafından üretildiği için ribozom her hücrede mutlaka vardırFakat sayı olarak hücreden hücreye farklı olabilir Ribozomlar mikroskopla gözlendiklerinde küçük partiküller halinde görülürlerYalın gibi görünen bu partiküllerin bile fonksiyonlarını kusursuzca yerine getirebilmeleri açısından uygun bir morfolojik yapıya sahip olması, hücre içerisindeki dizaynı gözler önüne sermektedir Ribozomlar bildiğimiz gibi mRNA yı okuduktan sonra doğru tRNA yı mRNA üzerine yerleştirip protein sentezini gerçekleştiren organeldirFakat mRNA yı okuma ve tRNA yı yerleştirme işlemi hücre tarafından hassasiyetle yürütülen bir sentez işlemidirRibozom ise üstlendiği bu hassas görevi mükemmel anatomik yapısı sayesinde yerine getirir Şekilde biri büyük diğeri küçük iki adet ribozom " Alt birimi " görülmektedirBu alt birimlerin şekli bizim için oldukça anlamsız gibi gelsede protein üretimi için oldukça büyük önem taşırBu alt birimler bir araya gelip bağ kurduktan sonra " Ribozom kompleksi " ' ni meydana getirirler Ribozomlar RNA ve proteinlerden meydana gelirlerRibzom üzerinde mRNA nın bağlanacağı bir bölge bulunurki bu bölge mRNA yı tanıyarak ribozoma tutunmasını sağlarRibozom aynı zamanda tRNA yıda tanıyacak şekilde özelleşmiştirmRNA nın ribozoma nasıl bağlandığını ve tRNA ların ribozom üzerinde nasıl konumlanıp protein sentezlediklerini bir şekille görelim Birinci şekilde ribozom kompleksi ve bu kompleksin içerisinde ayırt edilen iki bölge görülmekte Birisi P bölgesi diğeri A bölgesi olarak adlandırılan bu bölgeler, tRNA ların bağlanma bölgelerini temsil etmektedirler İkinci şekilde, protein sentezini birinci tRNA ile başlatmış olan bir ribozom görülüyorProteini oluşturacak olan ilk amino asiti taşıyan tRNA ribozomun A bölgesine bağlanırBağlanmadan hemen sonra ribozom mRNA nın ikinci kodonunu (3 lü dizi) okumaya başlar ve tRNA yı P bölgesine doğru kaydırır A bölgesi böylelikle boşalmış olur (3şekil)Ribozom böyle yaparak birinci amino asititn hemen arkasından gelen ikinci amino asit için yer açmış olurİkinci amino asit A bölgesine bağlandığında amino asitlerde yanyana gelecek ve birbirleriyle bağ yapacaklardır Bu bağa " Peptid " bağı denirBinlerce amino asitin bağlanmış haline ise " Polipeptid " adı verilir İnsanı hayranlık içerisinde bırakan bu sistem yanlızca bununlada sınırlı değildirHücre, proteine çok fazla ihtiyacı olduğu zamanlarda derhal protein sentezini başlatırFakat mRNA nın okunup tRNA ların okunan bu kodonlara göre bağlanması hücre için hızlı bir işlem değildir Bu yüzden mRNA tıpkı kağıt fabrikalarında bir merdaneden çıkıp diğer bir merdaneye giren kağıtlar gibi, seri olarak dizilmiş ribozom kompleksleri tarafında ardı ardına okunurBunu aşağıdaki şekle bakarak açıklamaya çalışalım Şekilde bir protein sentez aşamasının gerçek halini görmektesiniz Ribozomlar tıpkı bir boncuk dizisi gibi yanyana dizilmişlerdirBiraz zor farkedilen mRNA ise bir ribozomdan çıkıp diğer bir ribozoma ardı ardına girmektedirResmin sağ tarafındaki protein zinciri sol tarafındaki protein zincirlerinden daha uzundur Çünki mRNA ilk olarak en sağdaki ribozom tarafından okunmaya başlanmış ve ilk protein sentezi sağdaki ribozomlarda başlamıştırBuradanda anlaşılacağı gibi mRNA nın ilerleme yönü sağdan sola doğrudur Hücre böyle bir mekanizma kullanarak birim sürede ürettiği protein zinciri sayısını, ribozom sayısı oranında artırmış ve zamandan tasarruf etmiştir Hücrenin zamandan tasarruf etmek için bu derece mükemmel bir sistem kulanması, üstün bir güç tarafında yaratıldığını apaçık ortaya koymaktadır Sizler şu an bu yazıları okurken vücudunuzdaki trilyonlarca hücre bu kusursuz mekanizma ile sessiz bir şekilde hiç durmadan protein üretmektedir Mitokondri : Mitokondri, hücre için gerekli olan enerjinin üretildiği bir organeldirBu organelde tıpkı diğer organeller gibi birim zar ile çevrilidir fakat iç kısımındaki zar dıştaki gibi düz değildir ve kıvrımlar meydana getirirBu kıvrımlara ise " Krista " adı verilir Mitokondri içerisinde cereyan eden kimyasal olaylar oldukça karmaşıktırHücrede bulunan üç binin üzerindeki enzimlerden ayrı olarak mitokondri içerisine yüzlerce enzim görev almıştır Şekildede görüldüğü gibi mitokondrinin iç tarafındaki zar oldukça fazla kıvrım yapmıştırZarın bu şekilde kıvrılmasının nedeni, yüzey alanını genişleterek daha fazla kimyasal reaksiyona yataklık yapmak içindir Mitokondrinin içerisinde özellikle fosforilasyon reaksiyonlarında ve elektron transfer zincirinde rol oynayan enzimler çok sayıdadır Mitokondrinin en fazla ürettiği biyokimyasal molekül ise ATP dirATP hücrenin enerji isteyen basamaklarında kullanılan ve yıkıma uğradığı zaman yüksek kaloride ısı veren bir moleküldürÜretilen ATP daha sonra mitokondri zarından sitoplazmaya geçer ve gerekli yerlerde kullanılır Şekilde bir bitki hücresine ait olan bu mitokondride, organelin membranına yerleşmiş olan proteinleri ve oksidasyonda rol alan enzimleri görmektesiniz Bu enzimler belirli molekülleri yapılarına alıp okside edebilir veyahut bu moleküllerden H (+) iyonu koparabilirlerKoparılan elektron ve protonlar mitokondri matriksi içerisinde dolanarak kimyasal basamaklara girerlerŞeklin sağ tarafında mitokondri matriksinden bir proton sitoplazmaya verilmekte, aynı zamanda ADP (Adenin di fosfat) ' ye bir fosfat daha bağlanarak ATP (Adenin tri fosfat) meydana getirilmektedir Tabii burada gösterilen ATP üretimi, sentezin son basamağıdırGerçekte bir ATP üretmek için mitokondri içinde çeşit çeşit reaksiyonlar meydana gelirATP üretmek için kullanılan moleküllerden biriside GlikozdurGlikoz 6 karbonlu bir molekül olup (C6H12O6) mitokondri içerisinde 3 karbonlu piruvata kadar parçalanırPiruvat oksijen varolduğu hallerde oksijenle tepkimeye girerek daha değişik maddelere indirgenirEğer ortamda oksijen yoksa okside olamazDolayısıyla önce " Laktat " ' a ve ardından " Laktik asit " ' e indirgenir Bizler koşarken eğer yeteri kadar nefes alamazsak, kandaki oksijen miktarı düşerKas hücrelerine ve hücrelerdende mitokondriye oksijen gelmediği zaman kaslarda piruvatın parçalanmasıyla laktik asit birikimi meydana gelirLaktik asit ise yorgunluğa neden olur Kanda yeteri kadar alyuvar bulunmazsa, hücrelere taşınacak olan oksijen miktarı düşerDolayısıyla spor yaptığınızda çok çabuk yorulursunuzKanınızdaki alyuvar miktarını artırmak için yine doğadan bize sunulmuş ilaçlar vardır Başlıcaları kırmızı üzüm ve pekmezNukleus (çekirdek) : Adındanda anlaşılacağı gibi nukleus hücrenin genellikle merkezinde konumlanmıştırFakat vakuolu çok büyük olan bitki hücrelerinde nukleus vakuol ile hücre duvarına sıkışmış bir vaziyettedir Nukleus yapısı itibariyle bir zar ile kuşatılmıştırBu zarda tıpkı hücrenin kendi zarındaki gibi porlar bulunur Nukleusun içerisinde ise DNA içeren kromatin iplikçikler bulunurBu iplikçikler hücre bölüneceği zaman katlanmalar yaparak kromozomları meydana getirirlerNukleus genelde bir tane olmasına karşın bazı hücrelerde birden fazla sayıda olabilir Nukleusun içerisinde bulunan sıvıya ise " Karyolenf sıvısı " adı verilirSözünü ettiğimiz kromatin iplikçiklerde bu sıvının içerisinde yüzerlerBu iplikler boyandıkları zaman üzerlerinde açık ve koyu renkte bantlar görülürBu bantların açık veya koyu görünmesi, o bölgedeki genlerin aktif veya inaktif olduklarını gösterir Soldaki şekilde nukleusun zarından alınan bir kesiti görmektesiniz Kesitte, nukleusun üzerindeki porların birisinin yarısı (por kesiti) diğerinin tamamı (nukleus zar poru) gösterilmiştirDiğer kesitte ise nukleus zarının ayrıntıları gösterilmiştirGörüldüğü gibi nukleus zarıda iki tabakadan oluşmaktadırBu tabakalardan birisi nukleusun içerisine diğeri ise sitoplazmaya bakmaktadır Ribozomlarda okunan mRNA nın nukleustaki DNA da sentezlendikten sonra sitoplazmaya geçmesi resimde görülen bu porlar sayesinde olur Nukleusun içerisinde " Nukleolus " (Çekirdekcik) bulunurNukleolusun etrafında ise bir zar yoktur yani nukleus içerisinde serbest haldedirYapılarında ise protein, RNA, fibrilller ve nukleusa bağlı kromatin iplikçikleri bulunurYani kromatin iplikçikler normalde nukleus içerisinde bulunurlar fakat nukleolus içerisine uzantılar yaparlar Nukleus, hücre içerisindeki tüm metabolik faaliyetleri kontrol eden beyin gibi bir organeldirÖrneğin hücrenin ne zaman dış ortamdan besin alacağı, ne kadar protein üretileceği, ne kadar hormon ve enzim üretileceği hep nukleus kontrolündedirBu kontrol sistemi ise DNA ile ortamdaki inhibitör (engelleyici) etkenler arasındaki" Feedback " mekanizması sayesinde olur alıntı |
|