Sinemada Akımlar |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Sinemada AkımlarSinemada Akımlar Sinema denilen büyülü perde oyunları LUMİERE kardeşlerin yaptığı SİNAMASKOP denilen aletle birlikte doğmuş ve dünyada meydana gelen her yeni akımla birlikte yeni bir boyut kazanmıştır Akım sözcük olarak; "Sanatta, siyasette, düşünce hayatında ortaya çıkan görüş, yöntem, hareket, cerayan" anlamına gelmektedir Bu konuda ALİM ŞERİF ONARAN ise; "Resim, edebiyat, müzik, tiyatro, gibi öteki sanatlar nasıl yüzyıllar boyu çağın, siyasal, iktisadi, sosyal dolayısıyla kültürel etkilenmelerinden doğan akımlar ve ekollere bağlı bulunmuşsa, sinema da aynı nedenlerle, çağdaş bir sanat olmasına karşın, çeşitli akım ve ekollere bağlı kalmıştır" der ONARAN "Sinemaya Giriş" adlı yapıtında sinemanın maruz kaldığı akımları yedi grupta katagorize eder Bunlar şöyledir: 1 Dışa vurumcu alman sineması 2 Şairane gerçekçilik 3 Yeni gerçekçilk 4 Yeni dalga 5 Özgür Sinema 6 Yeni sinema 7 Deneysel sinema Bu sınıflandırmaya bağlı kalacak olursak herbir akım hakkında yüzeysel olarak şunları söyleyebiliriz: 1- Dışavurumcu Alman Sineması 1900Õlü yıllarda Fransa, Rusya, İsveç, Norveç, Çekoslavakya ve Polonya ile tek tük İnğiltere ve Amerika`da görülen bu akım gerçek anlamda kendini tüm sanatlardaki gelişmesiyle kendini Almanya«da göstermiştir Normal olanın dışına taşan, insanın bilinç altındakileri dışarı taşıması, yansıtması olarak söyleyebileceğim bu akım dilimizde"İfadecilik, anlatımcılık, kendilikçilik, ruhsal yaşantının içerikleriyle, tinsel içerikleri dile getiren çağdaş sanat akımı olarak karşılık bulur" (Demiray, 231) Öncelikle resimde görülmüş, daha sonra heykel, mimari, edebiyat, tiyatro ve müziğe yansımıştır "Duygusal tepkileri yansıtmak amacıyla çizgi ve rengin dogadan bagımsız kılınarak oldukça özgür bir biçimde kullanımıyla, kalın boya hamuru yogun renk, karşıt değerler ve biçim bozma resimde kullanılan Ekspresyonist üsluptur" (Britanica, 7:230) Diğer adıyla "Ekspresyonizm" olarak da bilinen dışa vurumculuğun resimdeki temsilcisi Picasso`dur Dışavurumcu akım en çok Almanya`da talep görmütür Bunun temelinde de Germen ülkelerinin yaşadığı toplumsal bunalımlar ve baskı rejimlerinin etkisi vardır Halk ve aydın kesim bastırılmış, sindirilmiş duygu ve düşüncelerini dışavurumcu (Ekspresyonist) bir tarzda sanata yansıtmışlardır Bir başkaldırının meyvasıdır dışavurumculuk 1919-1939 yılları arasında Almanya'da Alman dışavurumcu akımının etkisi ile Dışavurumcu Alman sineması ortaya çıkmıştır "Dışavurumculukta gölgeli bir ışıklandırma, gerçeküstü bir dekor, yapay rol yapma ve gerçek olmayan bir dünyada gezinen kameranın aşırı üslubu dikkat çeker Filmlerde kaba ve barbar görüntüler hakimdir Ölüm ve düşük yaşama ilişkin nesnelerle beraber, savaşın kızıştırdığı umutsuzluk ve erime bu dönemin konularıdır (Biryıldız, 38) Daha iyi bir dünyadüşlenir Bu düşle birlikte"Gerçekçilik"bir kenara bırakılmış, soyut ve metafizik olana yönelinmiştirGörselanlatım güçlüdür Güncel hayat dikkate alınmamış ve "BEN`İN" derinliklerine inilmeye çalışılmıştır" (Biryıldız, 51-52) Bu dönemde fantastik dünyaya ışık tutan belli başlı filmler şunlardır: PRAG'LI ÖĞRENCİ (1913)-YÖN: STELLAN RYE GOLEM (1914) -YÖN: HENRİK GALEEN HOMUNCULUS (1916) -YÖN: OTTO RİPPERT DOKTOR KALİGARİ`NİN MUAYENEHANESİ (1919) - ROBERT WİENA vs Bunlardan Doktor Caligari'nin Muayenehanesi'den kısaca bahsedecek olursak bu film ROBERT WİENA tarafından yönetilmiş olup, Dışavurumcu sinemanın başlangıcı kabul edilir Psikolojik filmlerin ilk örneği olarak kabul edilir Psikolojik filmlerin ilk örneği olarak kabul edilen bu filmin senaryosu KARL MAYER ve HANS JANWİTZ tarafından yazılmıştır Filmde DR Caligari adlı birinin "CESARE" adlı bir genci hipnotize edip ona cinayetler işletmesi anlatılır Film "ÖZNELLİĞİN" beyaz perdedeki yüzüdür Görsel bir şöleni andıran filmde insanların öfke, şiddet, sevinç gibi duyguları dekorda yer alan simerik şekillerle anlatılmaya çalışılmıştır "Kısaca Ekspresyonist Sinema "BEN'İN" derinliklerine inmiş, görüneni görünür kılmış ve kompleksleri ve kötülükleri görüntülemiştir" (Biryıldız, 51-52) İnsan içine ayna tutar 2- Şairane Gerçekçilik Şairane Gerçekçilik Fransa«da doğmuş ve en çok ilgiyi de bu ülkede toplamış bir akımdır Akım "ŞİİRSELLİK" ve "GERÇEKÇİLİK" olmak üzere iki dinamik üzerine temellendirilebilir "Akımın şiirselliği, seçilen mekanlarda ve film karakterlerinin davranışlarında yatmaktadır Islak caddeler, sisli limanlar ve kır kahveleri mekan olarak seçilmekle beraber, film karakterlerini, asker kaçakları, umutsuz katiller ve yaptığı evlilikten mutlu olmamış kadınlar oluşturmaktadır Filmlere marazi bir ruh hali hakimdir Genellikle yasak ya da imkansız aşklar anlatılmaktadır Akımın "GERÇEKÇİLİK" yönünü ise karakterlerin karşılarına çıkan yaşamın katılığın simgesi olarak görülen POLİS ve GANSTERLER'in varlığıdır" (Onaran, 1986:138) Akımın ortaya çıkmasında JEAN VİGO, MERCEL L'HERBIER ve JULIEN DUVIVIER gibi yönetmenler etkilidir Akımı temsil eden belli başlı filmler şöyledir: HAL VE GİDİŞ SIFIR (JEAN VİGO), GEÇİP GİDEN ÇATANA (JEAN VİGO) vs 3- Yeni Gerçekçilik 1945 sonrası İtalya'da doğmuş olan bu akımda sinema yeni bir boyut kazanmış, JEAN RENOİR`la birlikte "ŞİİRSEL REALİZM" tarzını benimseyen filmler yapılmaya başlanıyor Akıma göre "Genel erkek ve kadına yönelmelidir Gerçek hayat oluşumlarında kapıların dışında çekimler yapılmalı; adeta bir belgeselle aynı tarzda olmalıdır" (Biryıldız, 66) Yeni Gerçekçi yönetmenler kamerayı sokağa taşıyarak anti-stüdyo görüşünü oluşturdular HOLLYWOOD ışıklandırmasını gözardı ederek yerleşim yerinde doğal ışığı kullandılar Melodramlar bir kenara bırakılarak savaştan sonra zarar görmüş ülkelerin sokaklarına yöneldilerKamera ile en iyi şekilde eldeki anın gerçeğini yakalamaya çalışırlarken aktör ve aktristler de "DOĞAÇLAMA" yolunu seçtiler "ÇERÇEVELEME VE KAMERA HAREKETİ" 1930'lara doğru yerini esnek ve serbest kamera hareketlerine bıraktı Yerleşimdeki doğal sesleri kayıt etmek imkansız olduğundan dialog, müzik ve sesler sonradan ekleniyordu Öykü bırakılarak hayatın acı tecrübesine yakınlık kural haline geldi Hikaye örgüsü olmaksızın bir olay olduğu gibi görüntüleniyordu Fakirlik, işsizlik, savaş sonrası ekonomik kaos ve belirsizlik filmlerin başlıca öğeleriydi Filmlerde son yoktu ve gelecek belirsizdi İtalya«nın o günkü tarihsel koşulları nedeniyle insanların içine düştükleri trajedi ve boşluk filmlerde yaratılan boşluğun getirdiği acı ve belirsizlile yansıtılmıştır Bu akımın belli başlı yönetmen ve filmleri şu şekildedir: LUCHİNO VİSCONTİ (The Postman always rings twice /Postacı kapıyı iki kere çalar), (Terra Trema /Yer sarsılıyor), (Rocco ei Suoi Fratelli /Rocco kardeşler) ROBERTO ROSSELLİNİ (Roma açık şehir), (Hemşeri), (Germania anna Zero /Almanya sıfır yılı) VİTTORİA DE SİCA (Sciuscia /Boyacı ya da Kaldırım Çocukları), (Ladri Biciclette /Bisiklet Hırsızları) vs 4 - Yeni Dalga 1950 sonrasının Fransa«sında ortaya çıkmış bir sinema akımıdır Fransız Yeni Dalga akımı 2 Dünya savaşı sonrası varolan Fransız film yapım kurumuna karşı tepki olarak doğmuştur "İlk olarak kişilerin filmleri, aynı bir romancının kitap yazması veya bestecinin bir müzik parçasını yaratması gibi yorumlamaları gerektiğine inanmışlardır" İkinci olarak klasik HOLLYWOOD film yapımından farklı olarak yeni bir sinema dilinin bulunması gerektiğine inanmışlardırSavaş sonrası sarsıntıları aza indirgemek için hükümet destekli filmlerin yapımı CNC'nin (Contre National Cinematographie) 1946 Ekiminde kurulması, yabancı ortak yapımlı filmlerin yapımı (Savaş bitti, Çılgın Pierrot, Ve Tanrı Kadını yarattı) Fransız sinemasını yeniden canlandırdı Bu gelişmelerin etkisi ile 1960'ların başlarında Fransız Yeni Dalga film endüstrisinin kalbi ve ruhu haline geldi Bu akımın yönetmenleri esinlenmelerini olağanüstü bir Paris kurumu olan SİNEMATEK FRANSA'da buldukları sinema tarihinden aldılar Yeni Dalga yönetmenleri HOLLYWOOD'un yüzeyselliğinden kaçmışlardır Roberto Rossellini'yi örnek alarak Paris«in sokaklarına çıkmışlardır Sokaklarda doğal ışıklar kullanmışlardır "Yeni dalga yönetmenleri sonsuz kurgulama olanakları, kamera çalışması, ses ve mizansenle oynamayı sevmişlerdir Aynı zamanda sevilen filmlerden lar yapılmıştır Yeni Dalga klasik HOLLYWOOD öykülemesinden farklı bir stilde hikayeler yaratır Öyküleyici sahneler birbirini anlamlı bir biçimde izlemez Seyirci hiçbirzaman ne olacağını bilemez Komik bir sahnebir cinayetle tamamlanabilir Kurgulama can alıcıdır Yeni Dalga flmleri çok az net kapanışa ererler, sadece biterler Tipik yeni dalge öykülemesinde kişi ile toplum arasında çok az ilişki olduğu gibi karakterler hiçbir aile ya da politika bağı olmayan öğrencilerdir"(Biryıldız, 90-91) Bu akımı temsil eden belli başlı yönetmenler şunlardır: ALAİN RESNAİS (Nuit et Marienbad/Geçen yıl Marienbad) FRANÇOİS TRUFFAUT (400 darbe) JEAN LOC GODARD vs 5- Özgür Sinema 1956'da LİNDSAY ANDERSON, KAREL REİSZ ve TONY RİCHARDSON TARAFINDAN yönlendirilen, Anderson ve Reisz'in editörü oldukları SEQUENCE dergisinde düşüncelerini yayımladıkları İngiliz belge hareketidir Politik atmosfere de yansıyan bu akım yeni solun başlamasıyla ticari İngiliz sinemasını da etkilemiştir Çalışan sınıfın problemleri ve sosyal içerikli konularıyla İngiliz Sinema Enstütüsü (BFIY) tarafından destek gören bu akımın yönetmenleri ilk yapıtları olarak belgesellerle başarı kazanmıştır Ardından konulu filmlere geçilmiştir Akımı temsil eden başlıca yönetmenler ve filmleri şunlardır: LİNDSAY ANDERSON (This Sporting life) TONY RICHARDSON (Angry young men /Öfkeli gençler) KAREL REİSZ (Saturday nigth and Sunday morning / Sevişme Günleri) vs 6- Yeni Sinema Yeni Sinema akımı 1960«larda Brezilya'da yayılmaya başladı Amacı yabancı etkilerden uzak olarak kendi film kültürlerini oluşturmaktı NELSON PEREİRA DOS SANTOS, GLAUBER ROCHA VE RUY GUERRA gibi yönetmenlerin bayrak taşıyıcılığını yaptığı "Yeni Sinema" akımı kendi ülkelerindeki ve dünyadaki sinema izleyicilerine, toplumsal adaletsizliğin egemen olduğu bir ülkenin gerçeklerini, bazen bir belgeselin gerçekliğiyle bazen de Brezilya kültürünün izlerini taşıyan simgeleri kullanarak gözler önüne sermektedir Yeni Sinema elemanları yaptıkları filmlerde, anlatımdaki özgürlükleri ve yapımdaki bağımsızlıkları açısından örnek gösterebilecek bir akımdır 1967 sonrasıda dünyadaki gelişmeler siyasal, sosyal ve ekonomik alandaki bunalımlar Yeni Sinemacılara büyük bir darbe vurdu Toplmsal içerikli konulardan uzaklaşılarak renkli karnaval ve eğlence havalarına ilişik konular yer aldı yeni filmlerde Açlığın, tutkunun ve şiddetin sineması olan Yeni Sinema böylelikle yeni bir boyut kazandı ve gerçek amacından uzaklaştı Bu akımın temsilcileri şöyledir: GLAUBER ROCHA (TERRA EM TRANSE /Kendinden geçmiş ülke) ANTONİA DES MORTES (Borrauanto /Fırtına) RUY GUERRA (Os café jestes /Arzu plajı) vs 7- Deneysel Sinema Sinema ve Televizyon Terimleri Sözlüğü Deneysel Film için "Sinemada alışılmışın dışında yenilikler deneyen film çeşiti" tanımını veriyor (Özön, 1981:78) Kantz ise Deneysel Sinemayı açıklarken özgün ve gelenekselden ayrı çalışmalar yapan kişileri kapsar demektedir Sabri Kaliç ise Deneysel Sinema adlı yapıtında her yenilik getirmiş film Deneysel filmdir diye açıklar Deneysel Sinema hakkında tanımlar birebir yapılanı açıklamaya yeterli olmadığı gibi; bu çalışmaları da adlandırırken bir karışıklık söz konusudur Kaliç Deneysel Sinemayı adlandırmak için; underground (yeraltı) sinema, Avant Ğgarde (öncü) Sinema, Independent (Bağımsız) Sinema ve Expeirimental (Deneysel) Sinema gibi terimler kullanılmaktadır Deneysel filmleri tanımlamanın en iyi yolu onların "Tanım kabul etmez "oldukları gerçeğini görmektedir Deneysel film çekimlerinden dünya sinemasından örnekler verecek olursak şu filmleri sayabiliriz : TONY CONRAD (Flicker / Kırpışma, 1966) ANDY WARHOL (Sleep / Uyku, 1963) LOUİS DELLUC (Fievre) LOUİS BUNUEL (Un chien andolou /Endülüs köpeği) VİKİNG EGGELİNG (Diagrol symphanien /Çapraz Senfoni) vs dır |
|