Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kitap Dünyası

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
cydonia

Cydonia

Eski 07-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Cydonia





OLANLARI AZ KİŞİ DUYDU, GERÇEĞE BİR TEK KİŞİ İNANIYOR

RAFIK

Rafik Lübnan’ın en büyük sanat galerisinde çalışan bir güvenlik görevlisidir Daha önceden hiç bir tecrübeye sahip olmamasına rağmen, kısa sürede tüm galerinin vardiya amiri olur

Galeri civarındaki bir çok insan yeni binayla ilgili bazı hikayeler anlatmaktadırlar Oldukça rasyonel ve akıllı bir delikanlı olan Rafik bu söylenenlere pek kulak asmaz, ta ki güvenlik kamerasındaki hayaletin görüntüsüne şahitlik edene kadar Merak duygusu kendisini ve en yakın arkadaşlarını heyecanlı olayların peşinden sürükler

STIAN

Stian bir zamanlar Norveç’te kayak şampiyonu olmuş orta yaşlarında bir adamdır Bir turnuva esnasında geçirdiği kaza sonucu bir kaç yıl önce felç geçirmiştir -Doktorlar dahil- O’nu tanıyan herkes kendisinin bitkisel hayattan uyanamayacağına inanmaktadırlar Fakat bilinci uzun süredir açıktır ve mahkum olduğu vücudunda attığı çığlıkları kimse duymamaktadır

Yıllar sonra, beklenmedik bir ses kendisine dost olur ve Stian’a sınır tanımayan yeteneklere sahip yep yeni bir hayat bağışlar

SEAN

Sean, NASA’da çalışan hırslı bir astronottur Kurumun geri kalanından saklı yürütülen bazı operasyonların farkındadır

Genç astronotlar önemli bir göreve dahil edilmek yerine, yıllardır zorlu eğitimlere tabi tutulmaktadırlar ve yöneticiler tüm bütçelerini Mars’a gönderilecek bir başka robot için kullanmaktadırlar

Sean’ın sabrının tükenmesine ramak kala, uzun zamandır tanınan bölgede bir giriş bulunmuştur

Bölge adı: CYDONIA

***

Modern Mevlana

Eowyn tüylerinin diken diken olduğunu hissetti Ortamın serinliğinden ellerini kolları üzerinde gezdiriyordu Hala gözlerini açmamıştı Parmak uçlarının tenine dokunabildiğini hissetti Üşüyordu

Kendine geldiği anda irkilerek açtı gözlerini Korkuyla doğruldu yerinden O’nun uyanmasıyla bulunduğu yer daha da aydınlandı Yuvarlak beyaz bir masanın üzerine bırakılmıştı ve çırılçıplaktı Seri bir şekilde vücudunu yokladı Yaralandığını hatırlamıyordu ve vücudunda bir çizik dahi yoktu

“Neredeyim ben! Çıkarın beni! ” diye bağırmaya başladı Doğrusu sesini yükseltmeye de korkuyordu

İçinden – Acaba öldüm mü? – diye sordu kendisine Bir çeşit camdan yapılmış beyaz masadan uzaklaştı Adımını attığı yüzey de masa kadar soğuktu

Sanki odanın keskin olmayan aydınlatması Eowyn’in üzerindeydi Nereye gitse peşinden geliyordu Çok fazla yürümeden içinde bulunduğu odanın duvarlarını görebildi Bir çeşit hücreye hapsedildiğini fark etti Odanın soğuk duvarlarına dokundu Sanki camdan yapılmıştı, ama bir taş gibi görünüyordu Dokunduğu duvarın, içine salındıkları tünelin çeperlerine ne kadar benzediğini fark etti

Bir kere daha seslenmeye cesaret etmeye çalışırken birkaç söz yankılandı: “Sağ kurtulanlara mı aitsin? ”

Eowyn kollarını bağladı ve korkuyla duvarın yamacına çömeldi: “Bizler araştırmacılarız Hiçbir şeye zarar vermek için yollanmadık

Ses odanın içerisinde tekrar duyuldu: “Savaştan geriye kalanlardan mısınız? Yoksa başka bir ajan mı? ”

Dehşete kapılan Eowyn “Hangi savaştan bahsediyorsunuz? ” diye sordu ve aklına bir anda platform üzerinde bıraktığı Sean geldi Yaşlı gözlerle “Sean nerede? Ejder O’nu da kurtarabildi mi? ” diye sordu

“Ağlıyorsun Demek ki sen gerçekten de sağ kurtulanlardan birisin ” dedi ses ilk önce Eowyn diz çöktüğü köşede hıçkırarak ağlamaya devam ediyordu ve ses tekrar konuştu “Uyandığın masaya tekrar yat Sana yardım edilecek

Eowyn’in fikir sahibi olmadığı otoriteyle uzlaşmaktan başka bir çaresi bulunmuyordu Aynı zamanda güçlü bir kadındı, bu yüzden bu göreve getirilmişti Gözyaşlarını silip ayağa kalktı ve söylenileni yaparak masaya geri döndü

Genç kadın nereye hapsedildiği hakkında en ufak bir fikre bile sahip değildi Masaya uzandığı sırada bir an tüneldeki düşüşleri esnasında öldüğünü düşündü Aklına yıllar önce Tanrı’nın varlığına kendisini inandırmaya çalışan koyu Hıristiyan bir arkadaşının anlattıkları geliverdi Arkadaşının o günkü sözleri zihninde yankılanıyordu…Biliyorsun benim işim bilgisayar programları hazırlamak Eğer bir doktorsan, müşterilerin hasta insanlar olur Eğer bir programcıysan, müşterilerin sorunları olan insanlar olur Bu mesleğe alıştıktan sonra ister istemez insanların sorunlarını onlar sana bildirmeseler de görmeye başlıyorsun İnsanların bazı şeyleri tekrar tekrar yapmak zorunda kaldıklarını gördüğünde, beynin kendiliğinden çözüm yolları aramaya başlıyor

Üç gün kadar önce doğum günümdü Şirketin yeni sekreteri Sophie bana güzel bir tebrik mesajı göndermişti Doğrusu böyle bir şey beklemiyordum ve bu hoşluk beni baya mutlu etmişti Kendisine teşekkür etmeye gittiğimde O’na 150 çalışanın bulunduğu bir ofiste her gün nasıl doğum günü mailleri attığını sordum

Sophie her pazartesi sabahı haftalık kontrol yapıyordu Bütün çalışanların doğum günleri elindeki bir dosyada kayıtlıydı ve her pazartesi sabahı kendisine o haftanın raporunu çıkarıyordu

Bunun çok sıkıcı olduğunu düşündüm, neyse ki O bu işi severek yaptığını söylüyordu Her hafta masasına benim gibi birkaç kişinin teşekkür etmek amacıyla uğraması O’nu neşelendiriyormuş

Aynı günün akşamı evimde duş alıyordum Sophie’nin inceliğine karşılık kendisine bir iyilik yapabileceğimi düşündüm Yaptığı işi kolaylaştırmak için basit bir program yazabilirdim İnsanların doğum günlerini bir veritabanına yüklerdik ve program her sabah aynı saatte Sophie’yi uyarırdı O da daha sonra insanlara mail atmaya başlardı Bu sekreter kız için büyük bir kolaylık olacaktı

Daha sonradan daha iyi bir programın yapılabileceğini düşündüm Neden Sophie her sabah mail göndermek zorunda kalsın ki?

Bütün işlemleri otomatikleştirebiliriz Önceden hazırlanmış bir şablon yazıya insanların ismini ekleyebilirdik Daha sonra program her sabah kendiliğinden çalışır ve günü gelen insanlara önceden hazırlanmış olan mailleri atmaya başlardı Böylece Sophie tebrik yazısı gönderme işiyle bir daha hiç uğraşmak zorunda kalmazdı

Bir başka sorunu çözmüş olmanın verdiği tatlı mutlulukla tebessüm ediyordum Banyodan çıkmak için adım attığımda beynime yıldırım gibi bir fikir düştü

Peki ya bu çaba aracılığıyla hayat bulan ruha ne olacaktı?

İnsanlar kendilerine gönderilen mesajın bir bilgisayar tarafından üretildiğini rahatlıkla fark edeceklerdi Kimse ne sekreter kıza, ne de bir başkasına teşekkür etmek için kahve ikram etmeyi düşünmeyecekti Kendisine emredileni yapmaktan başka bir seçeneği bulunmayan duygusuz bir makine tebrik kartları göndermeye başlayacaktı ve kimse aldığı mail yüzünden mutlu olmayacaktı Bu işteki bütün anlam yok olacaktı

İşte O gün Tanrı’nın tam olarak bizi neden yarattığını anladım Tanrı tüm kutsal kitaplarda insanoğlundan önce melekleri yarattığını söylüyordu Onların akıllarında kötülük, zekâ, arzu, hırs, unutkanlık, nefret, sabır ve zevk gibi unsurlar bulunmuyordu

Melekler Tanrı’ya sadece saygı göstermeye programlanmışlardı Başka bir tercih hakları yoktu ve yaratan da onların bu iradenin dışına çıkamayacağını biliyordu İşte bu yüzden Tanrı bize bir ruh verdi ve bizler Dünya’da sarf ettiğimiz çabayla anlam kazanıyoruz O’nu tek başımıza kendi irademizle bulmamızı bekliyor Doğum günü geldiğinde hatırlanmak istiyor


Kitabın Yazarı : Sercan Leylek


Kitabın Yayınevi : Hayat Yayıncılık


Basım Tarihi : Ocak 2012



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.