Kadına Yönelik Şiddet Yanlız Değilsiniz! |
07-14-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kadına Yönelik Şiddet Yanlız Değilsiniz!KADINA YÖNELİK ŞİDDET YALNIZ DEĞİLSİNİZ! Dünyanın dört bir tarafında olduğu gibi Türkiye' de de yüz binlerce kadının insan hakları her gün ihlal edilmektedir Tahminlere göre, ülkedeki kadınların en az üçte birinden yarısına kadarı aile içi fiziksel şiddete maruz kalmaktadır Bu kadınlar dövülmekte, tecavüze uğramakta ve hatta bazı durumlarda öldürülmekte ya da intihara zorlanmaktadır Genç kızlar takas edilmekte ve küçük yaşta evlenmeye zorlanmaktadır Kadınlara yönelik şiddet, kadınların ve kızların insan haklarının ihlalidir; maddi ve manevi bütünlük hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, ifade özgürlüğü ve evleneceği kişiyi seçme hakkı gibi hakları ihlal eder Şiddet, işkenceye, zalimane, insanlık dışı ve onur kırıcı muameleye kadar varan hareketlere yol açabilir ve uç vakalarda yaşam hakkını ihlal edebilir Kadınlara yönelik şiddet, sağlık ve çalışma hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerden tam olarak yararlanmayı engeller Kadınlara yönelik şiddetin tanımı Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi kadınlara yönelik şiddeti; "ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyŞ olarak özgürlükten yoksun bırakma" (1 madde) şeklinde tanımlamaktadır Bu tanımın son yorumlamalarına "kurbanı ekonomik ihtiyaçlardan yoksun bırakmak" da dahil edilmiştir Kadınlara Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi'ne göre, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, "bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen" şiddettir Bildirge, önsözünde kadınlara yönelik şiddeti, "erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinin tarihsel bir göstergesi" ve "erkeklerle karşılaştırıldığında kadınları zorla bağımlı bir konuma sokmanın çok önemli toplumsal mekanizmalarından biri"olarak tanımlamaktadır Dünya Sağlık Örgütü eşlerin uyguladığı şiddeti, yakın bir ilişkide fiziksel, psikolojik ya da cinsel hasara yol açan her tür davranış olarak tanımlamıştır Bunların içinde aşağıdakiler de yer almaktadır:
Kadına yönelik şiddet konusundaki istatistikler, sadece ülkemizde değil, dünya genelindeki bir insan hakları felâketini açığa çıkarmaktadır
Aile içi şiddet farklı biçimlerde görülmektedir - tokat, yumruk, tekme ve dayak gibi fiziksel saldırıdan sindirme, sürekli küçümseme ve aşağılama, ailesinden ve arkadaşlarından tecrit etme, hareketlerini izleme ve kısıtlama, bilgiye ve yardıma erişimini engelleme gibi kontrol amaçlı tavırları da içeren psikolojik tacize kadar geniş bir spektrumda görülmektedir Dünya çapında
Tecavüz cinsel şiddetin en şiddetli biçimidir Ayrıca istenmeyen gebelik ve HIV/AIDS gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklara da yol açmaktadır Ancak, tecavüz, içinde damgalanmayı barındırdığı için, büyük oranda gerçeğin altında belgelenmekte ve nadiren cezalandırılmaktadır Dünya çapında
TÜRKİYE'DEKİ YASAL MEVZUAT: ANAYASAL HAKLAR: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın en temel ilkelerinden birisi, 10 maddede düzenlenen "kanun önünde eşitlik" ilkesidir
Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir KİŞİNİN HAKLARI VE ÖDEVLERİ
EVLİLİK Evlilik yaşı (TMK madde 124): Erkek veya kadın 17 yaşını doldurmadıkça evlenemez Diğer hukuki işlemler için asgari yaş sınırı 18'dir Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir Olanak buldukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir Yargıç kararını verirken, kişilerin evlilik için gerekli ruhsal ve bedensel olgunluğa sahip olup olmadıklarına dikkat eder Evlenme koşulları (TMK madde 124, 125, 126, 127): Ayırt etme gücüne sahip olmayanlar evlenemez Küçük, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez Kısıtlı, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez Kişi vesayet altında ise ve vasisi izin vermiyor ise kişi mahkemeye başvurarak izin isteyebilir "Hâkim, haklı sebep olmaksızın evlenmeye izin vermeyen yasal temsilciyi dinledikten sonra, bu konuda başvuran küçük veya kısıtlının evlenmesine izin verebilir," (madde 128) Evlilik izni için ikametgahın bulunduğu "Sulh Hukuk Hakimliği"ne başvurulur Akıl hastaları evlenmelerinde tıbbî sakınca bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemez (madde 133) Bir yandan bu madde "normal" yaşam sürebilecek olup da tıbben sorunu olmayan kişilerin evlenme haklarının önünü açıyor olsa da, uygulamada kadınlar açısından sorunlarla karşılaşmak mümkün Eskiden akıl hastalarının evlenmeleri kanunen tamamen yasakken bile, resmi olmayan nikahlarla bir akıl hastası zorla/görücü usulüyle bir kadınla evlendiriliyor, kadın istemeden de olsa bu kişinin bakımını üstlenmek zorunda kalıyordu Bu madde ile kadına haksızca ve rızası olmadan bindirilen bu yükün resmileştirilmeye çalışılması söz konusu olabileceğinden, dikkatli olmak gerektiğini düşünüyoruz Zorla evlendirme (madde 149, 150, 151) ve zamanında başvuru (madde 152): Hiç kimse zorla evlendirilemez Kişi küçük de olsa öncelikle kendi izni alınır Kişi yasanın evlenmek için aradığı yaştan büyük ise nikâh memurunun önünde hayır diyebilir ve kimse kendisini evet demeye zorlayamaz Zorlandığı durumda savcılığa suç duyurusunda bulunabilir Bir genç kız zorla evlendirilmiş ise;
Çeyiz: Çeyizle ilgili herhangi bir yasal düzenleme yoktur ancak kadın getirdiği eşyayı kanıtlaması halinde ayrılırken bu mallarını geri alabilir İspat için faturalar, belgeler veya tanıklar gerekebilir Ancak bazı Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, geleneklerin icap ettirdiği şekilde "çeyiz" olarak adlandırılan takı ve eşyaların kadına ait olduğu kabul edilmektedir Nişanlanma ve evlilik sırasında kadına hediye edilen şeyler kadına aittir Dava yoluyla dahi kadından geri alınamaz Evlilik öncesinde "mihir" senedi hazırlanmışsa, bu senette belirtilen malların kadına ait olduğu yasalarca da kabul edilmektedir Evlenme sözleşmesi: Nikah i Resmi Nikah
Aile Konutu Nedir? Eşlerin süreklilik gösterecek şekilde çocukları ile birlikte oturdukları ve yeni Türk Medeni Kanununa göre eşlerin birlikte seçtikleri, yaşamlarını sürdükleri herkesçe bilinen yer, aile konutu olarak kabul ediliyor Aile konutu; aralarında resmi evlilik bağı kurulan eşlerin ergin olmayan öz veya üvey evlatları ile birlikte oturdukları, barındıkları, iş hayatları, okul hayatları dışında günlük ortak yaşamlarını sürdürdükleri konut olarak tanımlanıyor Eşlerin devamlılık arz etmeyen geçici evleri, yazlık veya yayla evi gibi belirli sürelerle kullandıkları evler, otel odaları, tekneler aile konutu kapsamına girmiyor Sözleşme ile seçilebilecek mal rejimlerinde (Paylaşmalı mal ayrılığı, mal ortaklığı gibi) ölüm halinde geride kalan eşe, aile konutu ve eşyalar üzerinde üstün hak tanınıyor, böylece eşin yılllardır oturduğu ev ve eşyalardan yararlanmaya devam etmesi sağlanıyor Eğer eşlerden birisine ait bir dairede oturuluyorsa, bu eş aile konutunu dilediği gibi satamıyor, devredemiyor, satış vaadinde bulunamıyor, bağışlayamıyor, konutunu ipotek ettiremiyor, başkasına intifa veya oturma hakkı tanıyamıyor Bu durum, hukukumuz açısından yeni bir anlayış oluyor Çünkü mülkiyet gibi üstün bir hakkın kullanılmasına bir sınır getiriliyor ki bu da diğer eşin açık rızasına bağlanıyor Bu uygulama ile boşanma halinde örneğin kocasına ait bir dairede oturan kadın, tapu kütüğüne aile konutu şerhi verdirebiliyor Bunun için muhtar veya yöneticiden alınan bir oturma belgesi, tapu kayıt örneği, evlilik cüzdanı ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğü ne başvurmak yeterli sayılıyor Eğer bu şerh için iki eş başvurmuşlarsa şerhin kaldırılması içinde iki eşin birlikte başvurması gerekiyor Bu şerh olduğu sürece, konutun sahibi, diğer eşin rızası olmadıkça satış yapamıyor Eğer kiralık bir ev söz konusu ise ; örneğin kocanın imzaladığı bir kira akdinin artık koca karısının rızası olmadan feshedemiyor Tek başına tahliye taahhüdünde bulunamıyor Bu nedenle ev sahipleri için tek eşin imzaladığı kira akitleri veya tahliye taahhütleri yeterli sayılmıyor Ev sahiplerinin artık iki eşi birlikte muhatap almaları kendileri açısından daha uygun oluyor SOYADI Mayıs 1997'de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren yasaya göre, kadın kocasının soyadının önünde, evlilik öncesi soyadını da kullanabilmektedir Fakat aşağıdaki dava örneğinde de görüleceği gibi, sadece kendi kızlık soyadını kullanmak isteyen kadınlar için, Türkiye Cumhuriyeti Kanunları bu hakkı vermese de, tüm iç hukuk yolları denendikten sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılacak bir başvuru ile, Avrupa İnsan Hakları'nın ihlal gerekçesiyle, kadın lehine de karar verilebiliyor ve böylece kadınlar eğer dilerlerse sadece kendi kızlık soyadlarını da kullanabilecekler Kızlık soyadına AİHM desteği Cumartesi, 20 Kasım 2004 Mahkeme, Türkiye'nin, ayrımcılığı yasaklayan ilgili yasa maddesini 'kızlık soyadını kullanmaya izin vermeyerek' ihlal ettiği kararına vardı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), İzmirli avukat Ayten Ünal Tekeli'nin evlendikten sonra sadece kızlık soyadını kullanamaması nedeniyle açtığı davayı haklı buldu Mahkeme, "Sadece kızlık soyadının kullanılmasına izin verilmemesi ayrımcılıktır" dedi Ayten Ünal Tekeli, 1995 yılında Karşıyaka Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurarak evli olmasına karşın sadece kızlık soyadını kullanmak istediğini bildirmişti Ancak mahkeme bu talebi reddetti Bunun üzerine konu 1996'da AİHM'ye gitti Ünal Tekeli, kendisine sadece kızlık soyadının verilmemesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) özel hayatın ve ailenin korunmasını garanti altına alan 8 maddesine aykırı olduğunu öne sürdü İzmirli avukatın ikinci şikayetini ise, sadece kocanın kendi soyadını kullanmasının ayrımcılık yarattığı oluşturdu AİHM iki şikayeti birleştirdi Mahkeme, 16 Kasım'da kararını verdi Mahkeme, Türkiye'nin, sadece kızlık soyadını kullanmaya izin vermeyerek ayrımcılığı yasaklayan 14 ve buna bağlı olarak da özel hayata ilişkin 8 maddeyi ihlal ettiğini bildirdi Mahkeme, Türk hükümetinin "uygulama aile birliğini koruma amacı güden bir geleneğin yansımasıdır" savunmasını kabul etmedi Türkiye, Ayten Ünal Tekeli'ye mahkeme masraşarı olan 1750 avroyu ödeyecek AİHM'ye yaptığı başvuru haklı bulunan Ünal, karar sonrası "Kadınlar kazandı, Türkiye kaybetti Kararla Türk kadını AB'ye girmiştir" dedi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı, tüm evli kadınların önünü açtı Evli kadınlar, AİHM'nin kararını gerekçe göstererek mahkemelere başvuru yapabilecek AİHS ve Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine İlişkin Sözleşme'yi temel alabilecek olan kadınlar, talepleri kabul edilmezse AİHM'ye başvurabilecek Anayasa'nın temmuzda değiştirilen 90 maddesi, yasalarla uluslararası sözleşmeler çelişirse uluslararası sözleşmelerin uygulanacağını öngörüyor Mahkemeler, bu maddeyi gerekçe göstererek, kadınların istemleri doğrultusunda karar verebilecek (SD) Kaynak: Güven Özalp, Radikal; Gökçer Tahincioğlu, Milliyet, 17-18 Kasım 2004 ÇALIŞMA/İŞ HAYATI 1990 yılına kadar, yasa (TMK madde 159) evli kadınlara, ev dışında çalışabilmek için kocalarından izin alma zorunluluğu getirmekteydi 1980'lerden sonra başlayan kadın hareketinin çabalarıyla bu madde 29111990 tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilince bu zorunluluk ortadan kalktı SORUN: Kasım 2001'de kabul edilen yeni Medeni Kanun'un ilk tasarısında bu kararın iyice somutlaştırılması ve yasada, "Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir" şeklinde bir madde yer alması öngörülmüştü (madde 192) Ancak erkek egemen anlayışın çabalarıyla madde değiştirilerek, "Eşlerden her birinin meslek ve iş seçiminde ve bunların yürütülmesinde evlilik birliğinin huzur ve yararını göz önünde tutacağı" şeklinde, kadınların zararına esnetilmesi muhtemel bir cümle eklendi BOŞANMA / AYRILIK KARARI / AYRI YAŞAMA / VELAYET / MALLARDA TASARRUF YETKİSİ Boşanma: Medeni Kanuna göre kadın ve erkek için boşanma nedenleri farklılık göstermez, her iki taraf için de aynıdır Boşanma nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir (madde 161) Zina eylemi (sadakatsizlik) nedeniyle geçimsizliğe dayanarak boşanma davası açmak mümkündür Dava açma hakkı olan eşin, zina olayını öğrendiği günden başlayarak altı ay içinde, ve zinanın yapıldığı tarihten itibaren her durumda dava açmaya hakkı vardır Beş sene geçince dava hakkı düşer Affeden tarafın dava hakkı yoktur Erkeğin zinasını düzenleyen 441 madde, Anayasa'nın 10 maddesine yani "kanun önünde eşitlik" ilkesine aykırı bulunarak 27121997'de iptal edildi Kadının zinasını düzenleyen TCK 440 madde de 23061998 itibariyle iptal edildi Böylece, zina ceza gerektiren bir suç olmaktan çıkarıldı Artık zina sadece Medeni Kanuna göre boşanma sebepleri arasında yer alan bir fiilEşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir (madde 162) Boşanma nedenini öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her durumda, boşanmaya yol açan olayın meydana geldiği günden itibaren beş sene içinde dava açmayan eşin dava hakkı düşer Affeden tarafın dava hakkı yoktur Cana kastın anlamı açıktır: Bir kimse için yaşamsal tehlike doğuracak nitelikteki eylemler diyebiliriz Pek kötü davranma kavramı içine ise bir çok olay ve eylem girebilir Örneğin, dövmek, eziyet etmek, zorla cinsel ilişki kurmak, ağır hakaretlerde bulunmak gibi Onur kırıcı davranışın yorumu asıl olarak yargıca bırakılmıştır Örneğin, kocanın kadının çalıştığı işyerine veya katıldığı kurs yerine gelip ona hakaret etmesi onur kırıcı bir davranış olarak kabul edilirEşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir (madde 163) "Küçük düşürücü" suçlar, yüz kızartıcı olan ve olmayan suçları kapsayan geniş bir kavramdır Bu eylemler belirli bir sınırlamaya tabi değildir ancak örneklersek; hırsızlık, dolandırıcılık, ırza geçmek, fuhuşa zorlamak, adam öldürmek bu tür suçlar arasında sayılabilir Bu ve benzeri birçok durumda boşanma davası açmak mümkündür "Haysiyetsiz bir yaşam süren," örneğin sarhoş gezip olay çıkaran, ya da "küçük düşürücü suçlar" işleyen, örneğin hırsızlık yapan bir kocaya karşı açılan davada, boşanma kararının verilmesi için durumun diğer eş için birlikte yaşamayı çekilmez hale getirmiş olması gerekmektedir Bu gerekçelerle her zaman boşanma davası açılabilir Bir zaman sınırlaması yokturEşlerden biri, evlenmenin kendisine yüklediği görevleri yerine getirmemek için eşini terk ettiği veya haklı bir neden olmaksızın evine dönmediği takdirde, ayrılık en az altı ay sürmüş (dört ay ayrı yaşama, iki ay da ihtardan sonra eve dönmeyi bekleme süresidir) ve devam etmekte ise, terk edilen eş boşanma davası açabilir Diğerini evi terketmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın eve dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır (madde 164) Davaya hakkı olanın isteği üzerine hakim, diğer tarafa, iki ay içinde eve dönmesini ihtar eder İhtar, gerektiğinde ilanen (gazete ilanıyla olduğu gibi) yapılır Ancak, ayrı yaşama süresi dört ayı doldurmadıkça ihtar kararı verilmesi istenemeyeceği gibi, ihtar kararının karşı tarafa ulaşmasından itibaren iki ay geçmedikçe boşanma davası açılamaz Medeni Kanun'a göre eşler evlerini beraber seçerler, kendilerine yapılacak olan bütün tebligatlar bu adrese yapılır ve hukuken işleyecek süreler bu tarihten itibaren işler Bununla birlikte, evli bir kadın isterse ayrı bir ev tutarak orada yaşayabilir, kimse onu kocasıyla beraber yaşadığı eve dönmeye zorlayamaz Ancak kocası onun evine dönmesini isterse ona resmi bir yazı göndererek "terk" nedeniyle boşanma davası prosedürünü başlatabilir[*]Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tesbit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açılabilir (madde 165)Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir (madde 166) Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilirMadde 166 dışında saydıklarımız özel boşanma nedenleridir Madde 166 ise genel boşanma nedenidir "Terk" dışında kalan bütün diğer boşanma nedenleri, aslında genel boşanmanın kapsamına da girmektedir Bunun yanı sıra, boşanmaya yol açabilecek bir çok neden bu maddenin kapsamına girer; sevgi ve saygının bitmesi, kadının gelirinin zorla elinden alınması, aşağılama, eşin suç işlediğini ihbar ederek cezalandırılmasına yol açmak gibi Ancak madde 166 dışındaki boşanma maddeleriyle dava açıldığı taktirde, boşanma daha hızlı ve daha kesin olarak gerçekleşir Genel boşanma maddesi ile dava açmak, hakimin takdir yetkisini artırmakta, davaların uzamasına neden olmaktadır Yine bu maddeye dayanarak, evliliği bir yıldan fazla sürmüş olan taraşarın, her konuda anlaşmaları ve mahkemede hazır bulunmaları halinde, tanık dinlenmesine de gerek olmadan tek celsede boşanmaları mümkündür Bu maddeye göre; boşanma nedenlerinden herhangi birine dayanarak açılmış olan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesinden itibaren üç yıl geçmesi halinde, hangi nedenle olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa, eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilir Kadının boşandığı erkekle tekrar evlenmesi veya evlenmeden bir araya gelmesi konusunda hiç bir kısıtlama yoktur Ayrılık kararı / Ayrı Yaşama: Medeni Kanun madde 170'e göre "Boşanma sebebi ispatlanmış olursa hâkim boşanmaya veya ayrılığa karar verir" Boşanmak için mahkemeye başvurulmuş ise ve hâkim taraşarın barışabileceklerini düşünüyorsa ayrılık kararı verebilir ama ayrılık istemi ile mahkemeye başvurulmuş ise boşanmaya karar verilemez (madde 170) Boşanma nedenlerinden birine dayanarak ayrılık kararı için mahkemeye başvurulabilir, bu takdirde yargıç bir yıldan üç yıla kadar ayrılık kararı verebilir Bu ayrı yaşama kararından sonra taraşar hâlâ bir araya gelmemişlerse, bir tarafın isteği ile boşanmaya karar verilir (madde 171-172) Velayet Çocuğun velayeti TMK'ya göre ana-baba ayrımı yapılmaksızın her iki tarafa aittir Evlilik dışı doğan çocukların velayeti annenindir Hiç de eşitlikçi olmayan bir anlayış içeren, taraşar arasında çocuklara ilişkin bir anlaşmazlık çıkması halinde, örneğin çocuğun nasıl bir okulda okuması gerektiği, hangi dini seçeceği gibi bir konuda uyuşulamaması halinde, kanunda babanın oyunu geçerli kılan eski Medeni Kanun'daki 163'üncü madde kaldırılmıştır Taraflardan birinin ölümü halinde, velayeti sağ kalan taraf tek başına kullanma hakkına sahiptir Boşanma durumunda hâkim, hangi tarafın çocuğa daha iyi bakabileceğine inanıyorsa velayeti o tarafa verir Bu konuda erkeğin ya da kadının her hangi bir üstünlüğü yoktur Çocuğun kendisine verilmediği taraf mali gücüne göre çocuğun bakım ve beslenme giderlerine katılmak zorundadır (iştirak nafakası ödeyerek) Velayet hakkına sahip olmayan taraşa çocuğun bireysel ilişkisinin nasıl olacağına da, taraşarın anlaşmaları ya da anlaşamamaları hallerine göre-ancak her durumda çocuğun menfaatlerini gözeterek-hâkim karar verir (madde 182) Ana veya babanın yeniden evlenmesi velayetin kaybedilmesini gerektirmez (madde 349) Boşanma halinde kız çocuğun babaya, erkek çocuğun anneye verileceği gibi yaygın bir inanış vardır, ancak bu sadece bir rivayet olup, hiç bir geçerliliği bulunmamaktadır Türkiye genelindeki uygulamalara bakacak olursak, boşanma durumunda çocukların velayeti daha çok anneye verilir Ayrıca "küçük düşürücü suçlar veya haysiyetsiz yaşam sürme"ye dayalı boşanma davalarında, yargıç kusurlu olduğu kabul edilen tarafa çocuğun velayetini veremez Mallarda tasarruf yetkisi Madde 199, sırf kadına nafaka veya tazminat ödememek için mevcut mallarını başkalarına devretme yoluna giden, boşanmaya kararlı kocalara karşı bir önlem getirmektedir Bu maddeye göre, eşlerden birinin tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına karar verme yetkisi hakimdedir Hakim ayrıca taşınmaz mallarla ilgili olarak tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına kendiliğinden de karar verebiliyor Böylece başkalarının üstüne ev yaparak, başkalarına devrederek, eşlerin birbirlerinden mal kaçırmaları engellenmiş oluyor MAL REJİMİ / NAFAKA / MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT Mal Rejimi Mal rejimi, evlilik süresince malların nasıl tasarruf edileceğini (idare, harcama), ve boşanma veya ayrılık durumunda bu malların eşler arasında nasıl paylaşılacağını düzenler Yasal Mal Rejimi: Yasal mal rejimi, kendiliğinden ve genel olarak geçerli olan mal rejimidir Yeni Medeni Kanun'un 1 Ocak 2002'de yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, yasal mal rejimi Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi olmuştur YENİ MEDENİ KANUNA GÖRE MAL REJİMLERİ Yeni Medeni Kanunda dört çeşit mal rejimi vardır[*]Edinilmiş mallara katılma[*]Mal ayrılığı[*]Paylaşmalı mal ayrılığı[*]Mal ortaklığıBaşka bir mal rejimi seçilmediği takdirde, edinilmiş mallara katılma rejimi kendiliğinden geçerlidir Diğerleri seçimlik rejimdir Mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimleri, taraşarın noterde yapacakları bir "Mal Rejimi Sözleşmesi" ile seçilebilir ve ortaklığa girecek mallar burada belirlenir Ayrıca taraşar evlenme başvurusu sırasında da hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak bildirebilirler (madde 205) Bu gibi bir durumda, evlenme başvurusu yaparken kadının neye imza attığını iyi bilmesi çok önemlidir Edinilmiş mallara katılma rejimi kendiliğinden geçerli mal rejimi olduğu için, evlilik sırasında herhangi bir sözleşme yapmaya gerek olmaksızın bütün evlilikler için geçerlidir; diğer üç seçenek ile yasaya girmiş olan mal rejimleri ise, eşlerin evllik sırasında veya sonradan seçimi üzerine uygulanabilmektedir Edinilmiş mallara katılma rejiminde iki çeşit mal vardır[*]Edinilmiş mallar[*]Kişisel mallarKişisel mallar bölüşülmeyecek, sadece evliliğin başından beri edinilmiş olan mallar boşanma veya ölüm durumunda eşler arasında eşit olarak bölüşülecektir Eşler bir sözleşmeyle kişisel mallar listesine ekler yapabilirler Eşlerden biri, mal devrederek, hediye verip bağış yaparak diğer eşin payını azaltmaya çalışmışsa bile, yargıç paylaştırma yaparken bu malları hesaba katar Ölüm halinde ise sağ kalan eş önce evlilik sırasında edinilen malların payına düşen yarısını alacak, miras kalan yarım paydan ise diğer mirasçılarla birlikte payına düşeni alacaktır Ayrıca, sağ kalan eş istediği taktirde, evlilik sırasında oturduğu ev ve kullandığı eşyanın mülkiyetinin kendisine verilmesini isteme hakkına sahiptir Bölüşüme girmeyecek olan kişisel mallar:
Ayrıca kadın ev dışında çalışmadığı takdirde-ki kadınların büyük çoğunluğu evlenmeden önce dışarıda bir işleri olsa bile evlendikten sonra işlerinden ayrılıp bütün vakitlerini evlerine, çocuk ve kocalarının bakımına, temizliğine ve beslenmelerine ayırmaktadırlar- erkek dışarıda çalışıp para kazandığı için alınan her şey erkeğin üzerine kaydedilmektedir Kadının evdeki çalışmasının parasal bir karşılığı olmadığı için bu durum kadının boşanma durumunda, hiç bir şeye sahip olmadan, ömür boyu bedavaya çalışmış olması, ayrıca Türkiye koşullarında hiçbir sosyal güvencesi kalmaması anlamına gelir Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi taraşarın isteği üzerine kurulması gereken seçimlik bir mal rejimidir Buna göre, ayrılık veya ölüm halinde eşler arasında eşit olarak paylaştırılacak mallar şunlardır: rejimin kurulmasından sonra edinilen ailenin ortak olarak kullandığı ve yararlandığı mallar ile ailenin geleceğini güvence altına almaya yönelik yatırımlar İlk bakışta adil gibi görünen bu rejim, istismara açıktır Nelerin ailenin ortak kullanımına, nelerin de işyeri veya ticari kullanıma ait olduğu belirsizdir Ayrıca yukarıdaki önemli notta belirtilen hususlardan "Paylaştırmada işletmelerin ekonomik bütünlüğü gözetilir" maddesi burada da geçerlidir Örneğin eşinden mal kaçırmak isteyen bir koca, ortak konut dışında evler alarak, boşanma durumunda bu evlerin ticari amaçlı olduğunu söyleyerek paylaşıma dahil edilmemesini isteyebilir Aynı şekilde tarımla uğraşan bir koca, traktörünün paylaşım dışı tutulmasını isteyebilir Böyle durumlarda bir malın kendisine ait olduğunu iddia eden taraf bunu kanıtlamak zorundadır Mal ortaklığı rejiminin kabul edilmesi halinde, eşler kişisel sayılan mallar dışında kalan ve mal ortaklığına giren mallara ve gelirlere ortaklaşa sahip olurlar ve hiçbiri hissesine bağımsız olarak tasarruf edemez (harcama yapamaz) Eşlerin kişisel mallarının gelirleri de genel mal ortaklığı rejimine dahildir Eşlerden birinin:
Boşanma durumunda, genel olarak kadının mağduriyetini hafifleteceği varsayılan maddi karşılıklardan en çok bilinen ve uygulananı nafakadır Boşanma davası devam ederken, mağdur olan kadın ve varsa çocukların geçimini sağlamak üzere, hakim, talebe bağlı olmaksızın tedbir nafakasına karar verir Tedbir nafakası, dava tarihinden itibaren bağlanıp dava sonuçlanana kadar devam eden bir nafakadır (madde 169) Tedbir nafakasının dava sonrasında yoksulluk nafakasına dönüşmesi talep edilebilir Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan eş, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer eşten mali gücü oranında süresiz nafaka isteyebilir (madde 175) Buna yoksulluk nafakası diyoruz Ancak eski Medeni Kanun'a göre erkeğin kadından yoksulluk nafakası talep edebilmesi için, kadının refah içinde olması gerekirken bu madde "eşitlik" adına kaldırılmıştır Yoksulluk nafakasının, istenirse her ay değil toptan ödenmesine de karar verilebilir (madde 176) Velayet kendisine verilmemiş olan taraf, mali gücü oranında, çocuğun geçim ve eğitim-öğrenim masraşarına katılmakla yükümlüdür Çocuk lehine bağlanan bu nafakaya da iştirak nafakası adı verilir Ayrıca az bilinen bir uygulama daha vardır Medeni Kanun'un 364 maddesine göre "Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan annesine, babasına, çocuklarına ve kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür" Zor durumda olan, boşanma nedeniyle ailesinin sırt çevirdiği bir kadın, bu maddeyi kullanarak aile veya kardeşlerinden nafaka talep edebilir Maddi-manevi tazminat (madde 174): Maddi tazminat talep edebilmek için "mevcut veya beklenen bir yararın boşanma nedeniyle zedelenmiş olması" gerekmektedir Manevi tazminat talep edebilmek için ise boşanmaya yol açan olaylar nedeniyle "kişilik haklarının saldırıya uğramış olması" gerekiyor Yani, dayak, kötü muamele, hakaret, istek dışı cinsel ilişkiye zorlama, tecavüz, zina, itibarın zedelenmesi, sosyal çevrede yaşayamaz duruma gelmek vb koşullarda manevi tazminat talep etmek mümkün TÜRK CEZA KANUNU CİNSEL DOKUNULMAZLIK TCK'DE NASIL KORUNMAKTADIR? Yeni TCK, "Cinsel Dokunulmazlığı", kişilerin vücudu üzerinde, rızaları dışında cinsel davranışlarda bulunularak beden bütünlüklerinin ihlali olarak tanımlamaktadır "Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar", TCK'nın, 102,103,104 ve 105 maddelerinde yer almıştır Yeni TCK'nın, 'bireyin vücut bütünlüğünü koruma' amacını birinci sıraya almış olması nedeni ile eski yasamızda "ırza tecavüz ve ırza tasaddi" olarak anılan eylemler, yukarıdaki maddelerde 'cinsel saldırı' olarak ifade edilmekte ve cinsel davranışlarla, bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi cezalandırılmaktadır Cinsel saldırı suçlarının oluşabilmesi için aranan önemli koşul, bu suçu oluşturan eylemlerin, mağdurların isteği dışında ve zorla ya da aldatma ile gerçekleştirilmiş olmasıdır (TCK:102- 103) Yasamız, cinsel saldırıyı; "Cinsel arzuları tatmin amacına yönelik fakat cinsel ilişkiye varmayan davranışlarla, bir kişinin vücut dokunulmazlığını ihlal etme" olarak tanımlamaktadır Bu eylemin, şehevi arzularla yapılmış olması yeterlidir Bu suçun oluşması için şehevi arzuların fiilen tatmini aranmaz Bu tür eylemleri yapanlar, mağdurların şikayeti üzerine hapis cezası alırlar (TCK:102/1) |
|