Evrim Teorisi Bir Yalandır |
07-13-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Evrim Teorisi Bir YalandırÖncelikle bu konunun amacının evrim teorisindeki maymun ile insanın ortak atadan geldiği görüşünü kanıtlarıyla yalanlamak olduğunu bilerek bu yazıyı okuyun ve ona göre yorum yapın Ayrıca konunun devamında evrimci iddialara verilen cevapları ve diğer kanıtları da bulabilirsiniz Bu forumda pek çok evrimi destekler konu açıldı O konuda bizzat cevap verdik ama hala evrim evrim diye tutturanlar var Onlara itafen bu konuyu açıyorum Burada araştırmalarım sonucu ulaştıklarımı derleyerek size sunucam Öncelikle evrim ispatlanamayan bir teoridir, eğer ispatlanmış olsaydı kanun olurdu ve bizim kabul etmekten başka çaremiz kalmazdı ama ispatlanamadı, ispatlanamayacak Bu yüzden zaten evrimin 200 yıldır bazıları tarafından sürekli ispatlanmaya çalışılmış ama ispatlanamamış bir yalandır İlk olarak dini kanıt, Kur'an ve diğer dini kitaplar canlıların birbirleriyle akrabalığını reddeder Hz Adem , yeryüzünde ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanlarin babasıdır HzAdem topraktan yaratılmıştır ve insanoğlunun konuşacağı tüm lehçeler ona öğretilmiştir HzAdem evrim yalanının en büyük kanıtıdır Kur'an'da ilk insan HzAdem'den itibaren tüm ayetlerinde bizden insan olarak bahseder ve diğer canlılarla akrabalığımızı kesinlikle reddeder Yaratılış Görüşü; Bütün canlı çeşitleri ayrı ayrı yaratılmıştır Bu canlılar ilk yaratıldıkları günden beri bazı değişimler geçirmiş olmakla birlikte tamamen başka türlere dönüşmemişlerdir Bu görüşe göre, insan ve diğer canlılar ayrı ayrı ve çeşitli zamanlarda yaratılmıştır Din kitaplarına göre evren ve evrendeki bütün canlı ve cansız varlıklar Tanrı tarafından yaratılmış olup bu yaratma bir anda olabileceği gibi yavaş yavaş da olabilmektedir Yaratılış görüşünde jeolojik devirlerde olan büyük tufanlardan da bahsedilir Bu nedenle bazı canlı çeşitlerinin toplu halde yeryüzünden yok olduğundan söz edilmektedir Özetle belirtecek olursak yaratılış görüşü, evrenin Tanrı'nın koyduğu kurallar çerçevesinde belirli bir düzene göre işlediğini ve bu düzenin tesadüfen ve kendiliğinden oluşamayacağını belirtir Bu görüşe göre evrendeki her bir varlık bir amaca göre yaratılmıştır Bu amacı belirleyen de Tanrı'nın kendisidir |
Evrim Teorisi Bir Yalandır |
07-13-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Evrim Teorisi Bir YalandırDin dedik inanmadınız, bilimsel olarak da açıklayalım Öncelikle size evrim masalını anlatmak istiyorum Önce aminoasitler tesadüfen birleşmiş, sonra proteinler tesadüfen birleşerek canlıları oluşturmuş Demişler ki bizim bu bilgileri unutmamamız lazım yoksa bir daha aynı şekilde oluşamayız bu bilgilerimiz bir yerde saklanmalı, biz en iyisi dnaları oluşturalım da burdan üretilelim demişler dnaları oluşturmuşlar Balık yanlız kalmasın bari, bir de balıkların üreyebileceği dişileri üretelim demişler ve dişileri de üretmişler Sonra demişler ki, sadece yumurtlayarak çoğalmasınlar bir de memelileri oluşturalım demişler ve memeliler oluşmuş Daha sonra bu balık suda sıkılmış karaya çıkmış karada da canlıya hep zarar veren mutasyonlar balığa acımış kara yaşamına uygun organlar verilmiş ve yaşamaya başlamış Karada da mutasyonlar demiş ki, alın şu kanatları uçun Ayrı ortamda yaşayan hayvanları da es geçmemiş, hepsine uygun özellikler vermiş Canlıları farklılaştırmış, en sonunda siz pek gerizekalısınız sizden bi akıllı ırk oluşturayım demiş insanı oluşturmuş Çok güzel destanlar üretmiş bu maymun Darwin amcamız, her gece çocuklarınıza bu destanı okumanızı öneririm Ben sesimi kaybettim, bunları dinleyerek hem eğleniyorum hem de uyuyorum Evrim teorisine göre tüm canlılar ortak bir atadan gelmiştir ve bu ortak ata mutasyon geçirerek yeni canlıları oluşturmuştur Ancak bugün bazıları sadece maymun ile insanın ortak atadan geldiğini söylemektedirler, fakat bu da bilimsel olarak imkansızdır İlk olarak canlılığın neden tesadüfle oluşamayacağını açıklayalım Bir gramın milyonda birinin, altı milyonda biri kadar olan ve canlılığın ana kaynağı olan bir protein molekülünün tesadüfen meydana gelebilmesi için kaçta kaç ihtimal vardır biliyor musunuz? İsviçre’li matematik bilgini Charles Eugenie Guye bu ihtimal rakamın 1 x 10160 olduğunu, yani on rakamının önüne 160 tane sıfır konarak okunacak bir rakam olduğunu tespit etmiştir Yine bir protein molekülünün tesadüfen meydana gelmesi için gerekli olan ihtimali rakamın gerçekleşebilmesi için ne kadar zaman kesitine ihtiyaç olduğunu biliyor musunuz? Bu muhtemel zaman kesitini de yine ünlü İsviçreli matematik bilgini 1 x 10243 olarak tespit etmiştir (Halbuki kainatın yaşı 15 milyar sene) Bir tek protein ünitesinin bile tesadüfen meydana gelmesi bu denli imkansızlığa sahip olduğuna göre, uçsuz bucaksız evrenin tesadüfle meydana gelmesinin ne kadar imkansız olduğunu düşünelim Sözünü ettiğimiz protein molekülleri amino asit zincirinden meydana gelir Ancak canlılık kaynağı olan amino asit zincirleri öyle muntazam olarak halkalanmışlardır ki, bu gün olduğu düzenden başka bir şekilde halkalanmış olsa, hayatın varlığı mümkün olmaz Peki bu günkü zincirlenme şekli nasıl meydana gelmiştir Atomların biraraya gelmesiyle denilecektir Peki atomların bir araya gelmesiyle neden başka türlü bir zincirleme olmamıştır? Acaba bu tür zincirlenmenin gerçekleşmesi için kaçta kaç ihtimal vardır? Bunu İngiliz biyoloji bilgini G B Leathes’den dinleyelim: bir protein molekülündeki amino asitleri meydana getiren atomların bir araya gelerek hayat için elverişli olan zincirleme bağlantıyı meydana getirebilmeleri –tabii tesadüfen- için mevcut ihtimal 1 x 1048 dir Hücrede o denli karmaşık bir tasarım var ki, bu yapının tesadüfen oluşması, ünlü İngiliz astronom ve matematikçi Sir Fred Hoyle’un ifadesiyle, “bir hurda yığınına isabet eden kasırganın savurduğu parçalarla tesadüfen bir Boeing 747 uçağının oluşması” kadar imkansızdı (Fred Hoyle, Nature, 12 Kasım 1981) Bilindiği gibi proteinler, amino asitlerin meydana getirdiği uzun zincirlerden oluşurlar Protein moleküllerinin atomları nasıl birbiriyle birleşmektedir? Eğer şimdi bildiğimiz şekilden başka şekille birleşecek olsalar hayat için elverişli olmak şöyle dursun hayatı zehirleyen en büyük faktör haline gelirler Bunu ünlü İngiliz bilgin J B Leathes hesap ederek bir proteindeki basit molekül atomlarının birleşebilmesi için gerekli olan metodu incelemiş ve bunun milyonlara ulaştığını görmüştür Bu ihtimal 1048 rakamıyla ifade edilmiştir İşte görülüyor ki ilmen bir tek protein molekülünün tesadüfen meydana gelmek üzere birleşmesi imkansızdır Bu, daha çok küçük bir amino asit molekülü içindir Ya bir de bitki ve canlıların organlarını meydana getiren milyarlarca canlı organizma için bu ne kadar uzak bir ihtimaldir Sadece amino asitler değil, daha yığınlarca komple bileşikler ve sayısız elementler ne olacaktır? Sayıları milyarları aşan yıldızlar ve gezegenler belli bir yörüngede yüzmektedirler Hiçbirinin kendi çekim alanından ayrılıp başka bir yıldızın çekim alanına girmesi veya birbirleri ile çarpışmaları mümkün değildir Bu biri Akdeniz’de diğeri okyanusta olup da aynı hızda aynı yöne giden iki geminin çarpışması kadar uzak bir ihtimaldir Konunun bilimsel açıklaması böyle Her şey bir kenara, konu basit bir şekilde anlatıldığında bile yine aynı sonucu vermektedir: Şayet önümüzde binlerce alfabetik harf fişleriyle dolu olan bir kutu bulunsa şüphesiz ki bir “anne” kelimesini meydana getirebilmemiz için gerekli olan harfleri yan yana düşürebilme ihtimalimiz vardır ama, çok azdır Fakat o harflerden uzun bir şiir veya bir oğuldan babaya yazılmış bir mektup meydana getirme ihtimali imkansız denmese de çok zor ve zayıftır Yine üzerinde 1’den 10’a kadar rakamlar bulunan on tane marka veya benzeri bir şey alıp bunları cebinize koyun ve iyice karıştırın daha sonra cebinize koyduğunuz bu rakamları cebinizden tek tek çıkarın Bunu yaparken sayıları 1’den 10’a doğru dizmeye çalışın Bu kez de üzerinde 1’den 100’e kadar sayılar alarak cebinize koyun ve bunları da sıra ile çekin, kaç çekilişte hiç fire vermeden 1’den 100’e kadar olan sayıları tesadüfen dizebilirsiniz? Bu sayıyı 1’den 1000000’a kadar çıkardığımızda hala sayıları 1’den 1000000’a kadar tesadüfen dizebileceğinize inanıyor musunuz? Hadi bu imkansız olaylar gerçekleşti ve canlılığın temel yapıtaşı proteinler oluştu Bu proteinler zeki varlıklar mı da birleşerek gözü-beyni ve diğer organları oluşturdu? Ve daha sonra nasıl oldu da zeki varlıklarmış gibi bu bilgileri saklamak ve farklı bir canlıda yeniden bir araya gelebilmek için DNA'ları oluşturdu? Ve daha sonra nasıl oldu da zeki varlıklarmış gibi DNA'daki bilgilerin taşınması ve yeni canlıları oluşturması için üreme sistemini oluşturdular? İşte buna imkan dahi yok Bütün bu mükemmel düzenin tesadüfle oluşmasına hangi akıllı insan inanabilir ki? Charles Darwin'in bu teoriyi ortaya attığı zamanında DNA'nın keşfedilmediğini de göz önünde bulundurunca bu teorininin ne kadar saçma olduğunu anlayabilirsiniz İsterseniz biraz da DNA'nın neden tesadüfen oluşamayacağından bahsedelim Gelişen teknoloji ve bilim ile birlikte ortaya çıkmıştır ki; evrimcilerin kendilerine delil olarak göstermek istedikleri tüm iddialar aslında Yaratılış Gerçeğini delillendirmekte, tüm bilimsel veriler evrimi yalanlamaktadır Evrimi yalanlayan bu bilimsel gerçeklerden biri de, Darwinistlerin hayali evrim senaryolarıyla açıklama getirmeye çalıştıkları genetik kod mucizesidir Bir dağın yamacında beyaz taşlarla 'Vatanımızı koruyalım' sözlerinin yazılı olduğunu ve karayolu üzerinde seyreden araçlardaki insanların da bu yazıyı gördüğünü farz edelim Hiç kimse bu şekilde bir dizilimin yer sarsıntıları ve fiziksel parçalanmanın etkisiyle yuvarlanarak, tesadüflerle meydana geldiğini düşünmeyecektir Çünkü burada kayalar, kendi doğalarında bulunmayan bir mesaj iletmektedirler Bu mesaj, alfabenin harfleri kullanılarak kodlanmıştır Buradaki kodlama, belli sembollerin (alfabenin harflerinin) bilgi taşıyacak şekilde eşleştirilmesi yoluyla yapılmıştır Bu şekilde bir kod ise zihnin ürünüdür Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü'nün yöneticisi Prof Dr Werner Gitt, bu gerçek hakkında şunları söyler: "Bir kodlama sistemi, her zaman için zihinsel bir sürecin ürünüdür Bir noktaya dikkat edilmelidir; madde bir bilgi kodu üretemez Bütün deneyimler, bilginin ortaya çıkması için, özgür iradesini, yargısını ve yaratıcılığını kullanan bir aklın var olduğunu göstermektedir Maddenin bilgi ortaya çıkarabilmesini sağlayacak hiçbir bilinen doğa kanunu, fiziksel süreç ya da maddesel olay yoktur Bilginin madde içinde kendi kendine ortaya çıkmasını sağlayacak hiçbir doğa kanunu ve fiziksel süreç yoktur" 1 Nitekim mantıklı bir cümle şeklinde bir araya gelmiş olan taşları gören insanlar bu durumda bilinçli sebeplerin, örneğin civardaki insanların zihinlerindeki düşünceyi kayalara bir kod yoluyla uyguladıklarını anlayacaklardır Şimdi bu taşları zihninizde milyonlarca kez küçültün ve moleküler ebatta hücrelerinizin çekirdeğinde dizili olduğunu ve 'genetik kod' sayesinde size ait özelliklerin bilgisini sakladığını düşünün Genetik kod da, kaya örneğinde olduğu gibi, doğada bulunan oluşumları, nükleotid ismi verilen molekülleri sembol olarak kullanır Kayaların taşıdığı mesaj, kayaların kendisinden kaynaklanmadığı gibi, genetik bilgi de bu moleküllerin kendisinden veya herhangi bir doğa kuvvetinden kaynaklanmamaktadır Dolayısıyla genetik kodun, maddeci bir bakış açısıyla hiçbir açıklaması bulunmamaktadır Yazar Dean Overman bu konuda şunları söylemiştir: "Genetik kodun içerdiği bilgi, tüm bilgi veya mesajlarda olduğu gibi, maddeden yapılmış değildir Anlam, kodun sembolleri veya alfabesinden kaynaklanan bir özellik değildir Genetik koddaki mesaj veya anlam, madde-dışıdır ve fiziksel veya kimyasal özelliklere indirgenemez, 'materyalizm koddaki anlamı açıklamaz'" 2 Genetik Kodun Tesadüfi Oluşumlar Arasından Amaçsızca Seçilmiş Olma İhtimali Yoktur Önde gelen bilgi teorisyeni ve biyofizikçi Hubert Yockey, en küçük genomda yaşamın mümkün olması için gerekli bilgi içeriğinin miktarını ölçmüş ve bunun rastlantısal olarak ortaya çıkma ihtimalinin 10186,000'de bir ihtimal olduğunu ortaya koymuştur3 Yockey, genetik kodun rastlantısal olarak ortaya çıkması için ise doğal seleksiyonun, evrensel koda ulaşmadan önce, 140 x 1070 farklı genetik kod keşfetmesi gerektiğini hesaplamıştır Gerçekleşme ihtimali 1050'de birden küçük olan olaylar, evrenin neresinde olursa olsunlar imkansız kabul edilirler4 Buraya kadar anlatılanları özetleyecek olursak, genetik kod; 1) Maddeci bir yaklaşımla açıklanamamaktadır, 2) Tesadüfleri kesin olarak reddetmektedir, 3) Bilgisayar teknolojisinden çok daha üstün bir yapı ortaya koymaktadır Genetik kodla ilgili olarak maddeci bir yaklaşımla açıklanması mümkün olmayan bir dördüncü konu vardır ki, evrimcilere tam bir açmaz oluşturmaktadır DNA, yalnız protein yapısındaki birtakım enzimlerin yardımı ile eşlenebilir Ama bu enzimlerin sentezi de ancak DNA'daki bilgiler doğrultusunda gerçekleşir Birbirine bağımlı olduklarından, eşlemenin meydana gelebilmesi için ikisinin de aynı anda var olmaları gerekir Hayatın kökeni araştırmalarının tanınmış bir ismi olan John Horgan bu ikilemi şöyle açıklar: "DNA; yeni DNA üretmek de dahil olmak üzere yaptığı işi, katalitik proteinlerin ve enzimlerin yardımı olmadan yapamaz Kısacası DNA olmadan proteinler var olmaz, ama DNA da proteinlerin olmadığı durumda oluşmaz" 5 Tanınmış evrimci Dr Leslie Orgel ise, 1994 tarihli bir makalesinde aynı gerçek karşısında şöyle demektedir: "Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleik asitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluşmaları aşırı derecede ihtimal dışıdır Ama bunların birisi olmadan diğerini elde etmek de mümkün değildir Dolayısıyla insan, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün olmadığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır" 6 Evrimciler, Genetik Kodla İlgili Gerçekler Karşısında Çaresiz Nature dergisinin 20 yıl boyunca editörlüğünü yapmış olan Sir John Maddox, genetik kodun kökeni konusundaki çaresizliklerini şu sözlerle ortaya koymuştur: "Genetik kodun kökeninin, yaşamın kendisinin kökeni kadar belirsiz olması can sıkıcıdır"7 Oysa elbette, genetik kodun kökeni gerçekte belirsiz değil aksine çok açıktır Genleri yaratan, onlara bilgiler kodlayan, onları sürekli olarak Kendi kontrolünde tutan Yüce Allah'tır Bu gerçeğe her ne pahasına olursa olsun zihinlerini kapatan evrimciler, içine düştükleri durumu kendileri oluşturmaktadırlar Kayaların yuvarlanıp, tesadüflerin eseri olarak cümleler yazabileceğine, kağıdın üzerine rastgele dökülen mürekkebin bir kitap oluşturabileceğine inanmaya denk bir düşünceyi her durumda savunma zorunluluğu onları son derece zor, açıklamasız ve sonuçsuz bir durum içine sokmaktadır Oysa insan, evrimci ön yargıları bir kenara bıraktığında genetik kod ile açıkça anlaşılan en büyük gerçeği; Allah'ın varlığını ve büyüklüğünü derhal görecektir Ciltlerce ansiklopedik bilginin gözle görülmeyecek kadar küçük bir alanda saklanması, hücrede 'okunması', 'tercüme edilmesi', şuursuz moleküllerin tesadüflerin eseri olarak başlatıp yönetebileceği bir sistem değildir Yüce Allah genetik kodu sonsuz ilmi ile var etmiştir “Allah O'ndan başka İlah yoktur Diridir, kaimdir O'nu uyuklama ve uyku tutmaz Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır Onların korunması O'na güç gelmez O, pek yücedir, pek büyüktür” (Bakara Suresi, 255) |
Evrim Teorisi Bir Yalandır |
07-13-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Evrim Teorisi Bir YalandırGenetik Kod Hücrede Nasıl Yorumlanır? * Genetik kod, hücredeki bilginin kodlanmasında kullanılan kuralları ifade eder ve protein sentezinde kullanılır Proteinler, hücrenin faaliyetlerinde çok çeşitli görevler üstlenen moleküllerdir Bunlar, amino asit adı verilen moleküllerin uç uca eklenmesiyle meydana gelen zincirlerdir Bedenimizdeki amino asitler yirmi çeşittir Amino asitlerin uç uca eklenerek meydana getirdiği proteinlerin sayısı on binleri bulur Proteinler, kendilerini meydana getiren aminoasitlerin niteliğine göre üç boyutta özel şekiller alarak katlanırlar Proteinin formu, işlevi açısından kritik derecede önemlidir Proteinin yapısında meydana gelecek bir bozukluk, ilgili olduğu moleküllere bağlanamamasına yol açar Bunun sonucunda ise organizmanın yaşamında aksaklıklar hatta ölümcül sonuçlar ortaya çıkabilmektedir * Hücrelerimizdeki on binlerce proteinin bilgisi, DNA molekülünde saklanır DNA molekülü, birbirine sarılmış iki iplikçikten meydana gelir Bu iplikçikler arasında ve basamaklar halinde nükleotidler yer alır Bu nükleotidler dört çeşittir ve isimlerinin baş harflerine göre A, T, G ve C ile gösterilir Bir insan DNA'sında yaklaşık 31 milyar nükleotid art arda sıralanır Bunlar aynı zamanda hücrede sentezlenen proteinlerin bilgisini saklayan 'kimyasal harfler'dir Bu harfler, her biri bir proteinin bilgisini saklayacak şekilde gruplanmıştır Bu gruplara "gen" ismi verilir Bir gen, 50 ila 2000 nükleotidden meydana gelebilir Genleri meydana getiren harfler ayrıca üçerli üçerli kodonları meydana getirirler Bir benzetme yapılacak olursa kodonlar kelimeler, genler ise cümleler gibidir Protein sentezi için hücrenin çekirdeğinde bulunan DNA'daki bilginin kopyalanması ve protein sentezi yapılan organele (ribozom) taşınması gerekmektedir Bu işlem hücresel makineler sayesinde gerçekleşir Bu sırada genetik kod sayesinde DNA'daki bilgi 'okunur ve tercüme edilir' * Hücredeki protein sentezi iki ayrı 'alfabe' kullanılarak gerçekleştirilir Bunlardan ilki, DNA'nın alfabesidir Proteinin bilgisi, DNA'da A, T, G, C ile gösterilen kimyasal harflerle kodlanır Diğer lisanın harfleri ise, proteinleri meydana getiren amino asitlerdir * Bir proteinin bilgisini saklayan bir genin üzerindeki bilgi, transkripsiyon ismi verilen bir işlemle DNA molekülü üzerinden kopyalanır mRNA (mesajcı RNA) molekülü ile hücrenin ribozom isimli organeline taşınır mRNA üzerindeki harfler ribozomda üçer üçer, bir diğer deyişle kodon kodon okunur Bu sırada tRNA (transfer RNA) molekülü, her bir kodonun karşılığı olan aminoasiti protein zincirine eklenmek üzere getirir Kodonlar okundukça amino asitlerin getirilip eklenmesi devam eder ve sonuçta ilgili protein üretilmiş olur Bu, aynı zamanda bir tercüme işlemidir Kodonların her birinin karşılığında ilgili amino asit yerleştirilmekte, bir diğer deyişle DNA diliyle yazılı bilgi bu defa amino asitler kullanılarak protein diliyle yazılmaktadır Bu mükemmel sistem ve komplekslik, evrimcileri tümüyle açıklamasız bırakan bir mucizedir Muhteşem detayları burada ancak yüzeysel olarak özetlenen bu sistem, Allah'ın sonsuz bir ilimle yarattığı bir sistemdir Bir ayette Allah'ın her şeye hakim olduğu şöyle bildirilmektedir: “Gökten yere her işi O evirip düzene koyar” (Secde Suresi, 5) kaynaklar: 1 Werner Gitt, In the Beginning Was Information, CLV, Bielefeld, Germany, s 107 2 Dean L Overman, A Case Against Accident and Self-Organization Rowman & Littlefield Publishers, 1997 3 Hubert Yockey, Calculating Evolution, Vol 3 No l, Cosmic Pursuit , 2003, s 28 4 Emil Borel, Elements of the Theory of Probability, Prentice Hall, Eaglewood Cliffs, New Jersey, 1965 5 John Horgan, "In the Beginning", Scientific American, cilt 264, Şubat 1991, s 119 6 Leslie E Orgel, "The Origin of Life on Earth", Scientific American, cilt 271, Ekim 1994, s 78 7 'The Genesis Code by Numbers,' Nature , 367:111, Ocak 1994 Daha sonra evrim teorisine göre ilk canlı olan balıklar sudan karaya çıkmış ve burada da yine tesadüfi mutasyonlarla el ve ayaklara sahip olmuş, karaya uyum sağlamış Aslında yanlız bu bile evrimin saçmalığını anlatmaya yeter Evrimciler suda yaşayan canlıların günün birinde, her nasılsa, karaya çıkarak kara canlılarına dönüştüklerini iddia ederler Oysa bu tür bir geçiş imkansız kılan sayısız anatomik ve fizyolojik faktör vardır Bunların en belirgin olanlarını şöyle sıralayabiliriz: 1 Ağırlığın taşınması: Denizlerde yaşayan canlılar kendi ağırlıklarını taşımak gibi bir sorunla karşılaşmazlar Oysa karada yaşayanların büyük bir kısmı enerjilerinin % 40'ını vücutlarını taşımak için kullanırlar Kara yaşamına geçecek bir su canlısının bu enerji ihtiyacını karşılayabilecek yeni kas ve iskelet yapıları geliştirmesi(!) kaçınılmazdır, fakat bu kompleks yapıların rastgele mutasyonlarla oluşması da mümkün değildir 2 Sıcaklığın korunması: Karada ısı çok çabuk ve çok büyük farklarla değişir Bir kara canlısının, bu yüksek ısı farklılıklarına uyum sağlayacak bir metabolizması vardır Oysa denizlerde ısı çok ağır değişir ve bu değişim karadaki kadar büyük farklar arasında olmaz Denizlerdeki sabit sıcaklığa göre bir vücut sistemine sahip olan bir canlı, karada yaşayabilmek için, karadaki sıcaklık değişimine uyum sağlayacak korunma sistemini kazanmak zorundadır Kuşkusuz balıkların karaya çıkar çıkmaz rastlantısal mutasyonlar sonucunda böyle bir sisteme kavuştuklarını öne sürmek son derece saçmadır 3 Suyun kullanımı: Canlılar için kaçınılmaz bir ihtiyaç olan su, kara ortamında az bulunur Bu nedenle suyun, hatta nemin ölçülü kullanılması zorunludur Örneğin deri, su kaybetmeyi ve buharlaşmayı önleyecek şekilde olmalıdır Canlı susama duygusuna sahip olmalıdır Oysa suda yaşayan canlıların susama duygusu bulunmaz ve derileri de susuz ortama uygun değildir 4 Böbrekler: Su canlıları, başta amonyak olmak üzere vücutlarında biriken artık maddeleri, bulundukları ortamda su bol olduğundan hemen süzerek atabilirler Karada ise suyun minimum düzeyde kullanılması gerekmektedir Bu nedenle bu canlılar bir böbrek sistemine sahiptirler Böbrekler sayesinde amonyak, üreye çevrilerek depolanır ve atımında minimum düzeyde su kullanılır Ayrıca böbreğin çalışmasını mümkün kılan yeni sistemlere ihtiyaç vardır Kısacası, sudan karaya geçişin gerçekleşmesi için böbreği olmayan canlıların bir anda gelişmiş bir böbrek sistemi edinmesi gerekir 5 Solunum sistemi: Balıklar suda erimiş halde bulunan oksijeni solungaçlarıyla alırlar Suyun dışında ise birkaç dakikadan fazla yaşayamazlar Karada yaşamaları için, bir anda kusursuz bir akciğer sistemi edinmeleri gerekir Tüm bu fizyolojik değişikliklerin aynı canlıda tesadüfler sonucu ve aynı anda meydana gelmesi ise elbette imkansızdır Ve sonra da bu canlılar X ışını, radyasyon, ultraviyole, bazı ilaç ve kimyasallar, ani sıcaklık değişimleri vb maddelerle oluşan ve canlılar üzerinde zararlı etkilere yol açan, bu zamana kadar yararlı tek bir örneği gözlemlenemeyen mutasyonlar ile türden türe farklılaşmış ve gelişmiş Şimdi de zararlı mutasyonların neden bu mükemmel düzenini oluşturucuları olamayacağından bahsedelim Bir canlının mutasyon geçirerek yeni bir canlı için bir DNA modeli oluşturması yani yeni bir canlı oluşturması imkansızdır, hele iki canlı oluşturması tamamen imkansızdır Hele ki bu oluşan canlılardan birinin yeryüzünün en üstün canlısı olması tamamen imkansızdır İlk olarak evrim teorisine göre mutasyonlarla kazanılan özellikler dölden döle aktarılıyordu ve evrim bu şekilde gerçekleşmiş oluyordu Daha sonra August Weismann, deneyinde 1500 farenin kuyruklarını 20 nesil boyunca kesmiş ve bunun sonucu olarak hiç bir farenin kuyruksuz doğmadığını görerek sonradan kazanılan kalıtsal özelliklerin dölden döle aktarılamayacağını ispat etmiştir Hem o söylediğin şey hakkında araştırma yaptım ancak birşey bulamadım Bu deneyden sonra, evrim teorisi de evrime uğradı ve mutasyonların sadece üreme hücrelerinde gerçekleştiği öne sürüldü Tabii ki de bu evrim masalını iyice zora soktu İşte aşağıda paylaştığımız bilgilerde de evrimin bu son kalesini yıkmaktadır Genlerde aniden gerçekleşen mutasyonlar olumsuz sonuçlar doğurur Mesela insan dnasındaki tek bir genin değişmesi ile insandaki kondrodistrofik cücelik oluşur, bu hastalıkta baş ve gövde normal olduğu hâlde, kol ve bacaklarda gelişme bozukluğu vardır Ayrıca radyasyona veya mutasyon meydana getirebilecek kimyevî bir maddeye maruz kalan bir zigotun veya gelişmekte olan embriyonun -genetik programında oluşan değişikliklerin büyüklüğüne bağlı olarak- organlarında, eksiklikler veya fazlalıklarla (iki kafalı, dört kollu gibi) olaylar meydana gelebilir ve bu tip hasarlarla doğanlar yaşayamazlar Küçük mutasyonlar ise, fenotipte küçük varyasyonlar meydana getirir İşte evrim teorisi, bu küçük mutasyonların birikeceğini ve nesilden nesile türü farklılaştıracağını iddia ederek -bu genetik mekanizmayı sınırlarının ötesine geçirecek bir abartmayla- türü tamamen farklı bir türe dönüştüreceğini iddia eder Meselâ; evrimcilere göre bir balığın solungacı, kurbağa akciğerine veya bir kertenkelenin bacağı, kuş kanadına dönüşebilir Karada yürüyen bir memelinin ayakları, yüzgece dönüşürken, kılları dökülüp deri altı yağ tabakası kalınlaşabilir, memelerinin emzirme mekanizması, doğurma şekli farklılaşabilir Yapılan deneylerle en küçük bir yeni organ bile geliştiremeyen evrimciler, bu konuda büyük sıkıntı içerisindedir Zebra balığının, böbrekleri ile ilgili genlere mutasyonlar yaptırılarak, yüzlerce farklı böbrek ve idrar yolu arızasına sebep olunmuştur Ayrıca evrimi ispatlamak isteyen evrimbilimciler kolay mutasyona uğrayan meyve sinekleri üzerinde gerçekleştirdikleri mutasyonla yeni organlar oluşturmaya çalışmış ancak meyve sinekleri ya sakat kalmış ya da ölmüştür Bu sonuçla da evrimciler bir kere daha hezimete uğramışlardır Eğer küçük mutasyonların yavaş yavaş birikerek âniden netice verdiğine inanırsak, ne zaman, ne şekilde, hangi yolla, hangi şiddette olacağı bilinmeyen sayısız tesadüfî mutasyondan her birinin, bir gâye gözeterek, şuurlu varlıklar gibi ne yaptığını bilerek, birbirlerini kollayarak, art arda düzgün bir sıra hâlinde ve dâima isabet ederek, sayısız popülasyon içinde her defasında aynı ferdin üreme hücrelerinde meydana geleceğini kabul etmek gerekir Meselâ, deniz kenarına gelen kara memelilerinin suda yaşayabilmesi için vücudunda yüzlerce anatomik ve fizyolojik değişikliği ortaya çıkaracak binlerce mutasyonun, hep aynı hayvanın üreme hücrelerinde, yavaş ve kontrollü şekilde, belli bir sırayla, çok hayatî bir zamanlamayla ve de isabetli olarak oluşması gerekir Ayrıca bu değişikliler sadece bir cinste değil, hem erkek, hem de dişide aynı zamanda ve karşılıklı meydana gelmelidir Bunun ise, ihtimal hesapları içinde yeri bile yoktur Bu imkansız aşamaları geçerek %99,9 zararlı olan mutasyon ile tek bir ortak atadan milyonlarca inanılmaz canlının (veya sadece maymun ve insanın) farklı ve olumlu özelliklerde çıkması ve bunun türden türe aktarılması nasıl oldu acaba? Ayrıca birikimli seçilime göre, bu imkansız olaylar sadece olumlu değil olumsuz olarak da gerçekleşebilmekte ve olumsuz özellikte mutasyon geçirenlerin ölerek kalıtsal özelliğini aktaramamasından bahsedilmektedir Ancak bunun için de evrimin bu zararlı imalatların fosillerini bulması gerekmektedir ki bu fosillere de ulaşılamamıştır Birikimli seçilimin bir diğer görüşüne göre de canlılar yavaş yavaş gelişmekte, bir anda evrim geçirmemektedirler ancak kambriyen patlaması da bu görüşlerini yalanlamaktadır Aynı şekilde evrim teorisini savunanlar bu evrimin neden günümüzde de yaşanmadığını açıklayamamaktadırlar Kanıt olarak maymunlarla insan dnalarının benzerliği gösterilmektedir Maymunlarla insanların dnalarının %99 oranında benzediği ise tamamen yalandır Çünkü insan dışında hiçbir canlının gen haritası tam olarak çıkarılmamıştır Bu benzetme insan ve şenpazedeki 30-40 temel proteindeki aminoasit dizilimlerin benzerliğinden yola çıkılarak ortaya atılmıştır Halbuki insanda 30 bin civarında gen ve bu genlerin kodlandığı 100 bin civarında protein vardır Ayrıca aynı yöntemlerle yapılan analizler sonucu solucan ve insan arasında da %75'lik bir oranda dna benzerliği çıkmıştır Ayrıntılı Bilgi; Maymun ve İnsan Bir diğer gösterdikleri kanıt ise kromozom sayısının benzerliğidir İnsanda 46, maymunda ise 48 kromozom vardır Eğer bu şekilde bir akrabalık bağı kurulacak olsaydı bizim, kromozomlarımız eşit olan patatesle akraba olmamız gerekirdi Aynı moleküllerden oluştuğumuz için diğer canlı türleriyle benzerlik göstermemiz normaldir Bu, evrime bir kanıt olarak sunulamaz Bir diğer evrim çıkmazı ise ara fosillerdir Ara fosiller özetle; bulacağımız fosilin bazı karakterleri daha geride kaldığı iddia edilen eski ataya; bazı karakterlerinin de yeni evrimleştiği iddia edilen ve jeolojik yaş olarak daha genç olan gruba ait olmalıdır Ara fosillere kanıt olarak bir fosil bulunamadığı gibi milyonlarca yıl önce yaşayan ve şu anda da yaşamaya devam eden canlı türlerinin atalarının fosillerindeki özellikleriyle şimdiki özelliklerinin tamamen aynı olduğu anlaşılmıştır Yani fosiller evrimi yalanlamaktadır Ayrıntılı bilgi; Arafosil Çıkmazı Gösterilen bir diğer kanıt ise 19 yüzyılın sonlarında Ernst Haeckel isimli evrimci bilim adamı "Bireyoluş Soyoluşun Tekrarıdır" (Ontogeny Recapitulates Phylogeny) olarak ifade edilen ve Rekapitülasyon teorisidir Haeckel tarafından öne sürülen bu teori, canlı embriyolarının gelişim süreçleri sırasında, sözde atalarının geçirmiş oldukları evrimsel süreci tekrarladıklarını iddia ediyordu Örneğin insan embriyosunun, anne karnındaki gelişimi sırasında önce balık, sonra sürüngen özellikleri gösterdiğini, en son olarak da insana dönüştüğünü öne sürüyordu Ancak bu teoride kısa bir zaman sonra çürütüldü ve Haeckel'in teorisini kanıtlamak için çizdiği resimlerin yalan olduğu ortaya çıkarıldı Ernst Haeckel'in Yalan Çizimleri ve Teorisi Ayrıca Termodinamikte Evrimi Yalanlar Ve evrimi destekleyen ve karşı çıkan bilim adamlarının görüşleri Destekleyen bilim adamları dahi bunun ispatlanmasının imkansızlığından bahsediyor |
|