Prof. Dr. Sinsi
|
İnsanın Ayaktaki Dengesi Nasıl Sağlanır ??
Hiç Düşündünüz Mü Ardakaşlar İnsanlar Nasıl iyi Ayak Üstünde sağa Sola Öne Arkaya Yürürken Koşarken Bile Düşmüyor Sizce Bu Bir Mucize Ve Bir yetenek Değil midir Yaratan Öyle Bir Yaratmıski Bu Yetenegi Coğu insanlar Göremiyor, Örneğin Söyle Düşünelim Bir oyuncak İnsan robotu Ayakta Durdulması zor Oysa İnsanlar için çok basit Bunları hepsini Sağlayan DENGE ! İşte Sizinle Araştırıp Buldugum bir Yazıyı Paylaşmak İstedim Buyrun 

İnsanın ayakta durabilmesi, yürüdüğü anda dengede kalıp düşmemesi, saatte 36 km hızla koşarken dahi mükemmel bir âhenk içerisinde muntazam hareketler yapabilmesi ve vücut yükünün taşınma vazifesi gibi O'nun bütün bu işleri, netice itibariyle mükemmel bir program ister
İnsan vücudu ve bütün diğer canlı organizmaların hayatlarını en ideal biçimde sürdürebilmeleri için, kendi nev' ve cinslerine göre vücut uzuvları tam bir "denge" içerisinde yaratılmıştır Biz buna, biyomekanik balans (= canlının mekanikî dengesi) diyoruz Bir misalini de adale - bağ ve kemikler arasında gülüyoruz
Yer çekimi kuvveti, gövdemizi daima öne ve aşağıya çekmektedir Buna karşı vücut kaslarının tonusu (denge için muhafaza ettikleri daimi gerginliği) yerçekimi kuvvetini dengeler; gövdenin ağırlığını ise omurga taşır ve kalça vasıtasıyla alt kısımlara nakleder İhtiyarlıkta veya hastalık durumlarında kifoz (kamburluk) veya lordoz (belin aşırı eğriliği) olduğu zaman, insanın dengesini koruyabilmesi için daha fazla kas gücüne ihtiyacı vardır Böyle kimselerin çabuk yorulmaları da bundandır Omurganın normalde mevcut olan eğrilikleri tamamen dik ve dengeli durması içindir Ve omurganın parça parça 33-34 tane ayrı (omur) dan müteşekkil kavisli bir sütun olması da; insan vücudunun her türlü hareketi rahat ve dengeli yapabilmesi içindir Pasif çatıyı meydana getiren kemiklere aktiftik kazandıran kaslardır Kemikleri uygun pozisyonlarda tesbit eden ana yapılar ise bağlardır İskelet sistemi; kemikler, kaslar ve bağlar sayesinde elâstikî bir yapıya bürünmüş olur Bu elastikiyet sayesinde bütün atletizm hareketleri yapılabilmektedir Denge durumuna yardımcı olan en büyük faktörlerden biri de ayak tabanının hususî yapısı ve bu yapıda kuvvetlerin dağılışıdır
Vücut ağırlığı: kalça kemiklerinin meydana getirdiği halka aracılığı ile iki tarafa bölünür ve kalça eklemi vasıtasıyla uyluk kemiğine iletilir Uyluktan diz eklemi vasıtasıyla ve bu eklemdeki "meniskus" ların çok şahane bir şekilde, adetâ amortisör görevi yapmasıyla ve bu arada çeşitli bağların ve kasların da dengelemesiyle ağırlık bacak kemiklerine, onlardan da ayak bilek kemiklerine aktarılmış olur Ayak bileği eklemine gelmiş olan kuvvet, ayakta üç bölgeye ayrılarak yere geçer; biri topuk kemiği, diğer ikisi de birinci ve beşinci ayak tarak kemikleridir Ayak bileği üst üste iki kemik ve bunlara değişik tiplerde bağlanmış beş küçük kemikten meydana gelmiş olup tarak ve parmak kemikleriyle devam eder (Şekil 1) Bu kemiklerin
yapılan bağlarla hususi bir şekilde düzenlenişi ve kaslarla eklem yapı ve eksenlerine göre hareketlilik kazandırılmış olması karşımıza içten dışa konveks bir ayak kubbesini çıkarıyor Ayak, bu yapısıyla dik duran bir canlı için en idealdir Değişik düzlemlere kolaylıkla uyum sağlama, ayağın bu yapısına bağlıdır Ayak parmaklarının durumu ise gövdenin öne doğru hareketini destekler Ayak parmaklarını kaybeden insanlar, ayakta dururken bilhassa yürürken büyük zorluk çekerler
Vücut ağırlığının kâinatta cereyan eden azamî iktisat prensibine uygun olarak kemik, kas, bağ ve eklemlerin dengeli bir şekilde meydana getirdiği ayak kubbesinden yere üç noktada dağılması bu fıtrî nizamın hassasiyetini gösterir Çok ağır ve mühim mekânik vazifeler gören ayağın, tabii şeklinin değişmesi, insana büyük rahatsızlıklar verir ve çalışma kabiliyetini de sınırlar Eğer, yüksek topuklu ayakkabı ile topuk kemiğinin yere temas seviyesi bozulacak olursa, vücut ağırlığının dengeli bir şekilde yere intikali güçleşir
Yüksek topuklu ayakkabıların kullanılmasıyla, yukarıda anlatılan ağırlığın dengelenme mekanizması bozulmaktadır İşin esas problem olan diğer bir yanı ise; vücudun bu bozulmayı gidermede zorluk çekmesidir (Şekil 2) de görüldüğü gibi; kuvvetlerin dağılışında, ayaktan gövdeye gelen kuvvetle, ağırlığı yere ileten kuvvet arasında bir "â" açılanması meydana gelmektedir Bu açılanma, bacak ve uyluk kaslarıyla dengelenmeye çalışılır; fakat kaslarda kısa zamanda yorgunluk hâsıl olur Kuvvetler dengesindeki bu bozukluk; zamanla, hususiyle uzun süre ayakta kalan, hızlı yürüyen, ayakta ve eğilerek çalışan insanlarda kendisini hissettirdiği halde, sonraları kalçadan başlayıp dize vuran ağrıların husulüne yol açar Bu iş, ağrılarla da kalmamakta, ileri yaşlarda diz ekleminde, kalça ekleminde ve S - S5 numaralı bel omurlarında (Şekil 3) artrozlara (eklemlerin dejeneratif hastalığı) ve kireçlenmelere yol açmakta, büyük bir güç kaybına ve ekonomik problemlere sebep olmaktadır
Hayatımız boyunca bizim ağırlığımızı taşıyan ve bizlere hayatımız için en ideal şekilde kurulmuş bir denge halinde bizlere takdim edilen kemik-adale-bağ sistemi hiç de tabiî olmayan müdâhalelelere gelmemekte, yaratılışına uygun şekilde yaşamak istemektedir Böyle bilerek yaratılan muhteşem mimari bir yapı karşısında insan, Yaratıcısının huzurunda eğilmez mi?
Evet Bir Başka Araştırdığım Konu ise Şu ;
Ayak Estetiği
Ayağını denk al, yoksa  
Ayaklarımız 26 kemik, 114 bağ ve 20 kastan oluşuyor Onlarla dünyayı, yaşamımız boyunca yaklaşık olarak 2,5 defa turluyoruz Ayaklarımızın yapısını ve nelere katlanmak zorunda olduklarını biliyor muydunuz
Ayak, bir sanat eseridir
Ayakları kimse takdir etmese de, istatistikler ediyor Beşikten mezara kadar, günde yaklaşık 150 milyon adım atıyoruz Yaşam boyunca, ortalama 100 000 kilometre yürüyoruz, bu da yaklaşık olarak dünya etrafında 2,5 tur anlamına geliyor Günde yaklaşık 3 kilometre yol yürüyen ortalama bir insan için oldukça etkileyici bir performans  Ancak, garsonlar, postacılar, gezginler ya da uzun mesafe, yürüyüş yapanların aldığı günlük mesafe rahatlıkla bunun iki veya üç katına çıkabiliyor
Kadavralar üzerinde araştırmalar yaptığı için konu hakkında bilgisi olan doğa araştırmacısı Leonardo da Vinci, "Ayak, 26 kemik, 114 bağ ve 20 kastan oluşan bir sanat eseridir"demişti Anatomik olarak bakıldığında bu sanat eserinin temel yapısını, 7 bilek kemiği, 5 tarak kemiği ve 14 parmak kemiği oluşturuyor Bu kemikler iç içe geçmiş iki kemer şeklinde: biri ayağın uzunluğu yönünde, ikincisi de ayağın ön bölümünde enine doğru  Çok sayıda bağ ve kas kirişi, tüm bu parçaların birbirine bağlanmasını ve birlikte çalışmasını sağlıyor Bir eldiven gibi hareketli ve esnek, ama aynı zamanda sağlam ve dengeli olmak gibi birbirine tamamen zıt iki temel işlevi ancak bu şekilde gerçekleştirebiliyor Ayrıca, dengede durma eylemi için birçok canlı dört desteğe ihtiyaç duyarken, insan iki ayaküstünde durabiliyor

Hareket halindeyken inanılmaz şeyler yapabiliyor 100 kiloya varan ağırlığı, topuklardan eklem kemiklerine aktararak yay görevi görüyor Topuk, derialtı yağ dokusuna bağlı bulunan odacıklarla dolu bir bağ ve yağ dokusundan oluşuyor Bu yapısıyla, yürüme sırasında serbest kalan hareket enerjisini frenleyen yüksek nitelikli tampon görevi görüyor Doktorlar, dünyada ayak kadar hassas ve güvenilir bir şekilde fren yapabilen başka bir sistemin (ABS de dahil) daha bulunmadığını belirtiyorlar
Ayaklarımızın taşıdığı yük
Yürüme sırasında sadece beden ağırlığını taşırken, koşma sırasında yaylanarak beden ağırlığının iki ya da üç katına fırlatması gerekiyor Bu hareketi, maraton koşusunda ayak başına 12 000 defa yapabiliyor Meksika'da yaşayan Tarahumara Kızılderilileri'nin koştuğu süper maratonda, ayaklar 36 saat boyunca hiç durmuyor Ve onlar daha birçok şeye dayanıyorlar Kaleciler, kale önünde topa vurup, hızım saniyeden bile daha kısa bir sürede 120 km/s'ye çıkararak 90 metre uzaklığa fırlattıklarında acı bile hissetmiyor Paten kayan bir kişi 60 km/s hızla virajı dönerken, ayağa, daha doğrusu 1,3 santimetre enindeki kızakların üstüne 650 kilogram basınç uyguluyor Ayak, yüksek atlama yapan atlete, çıtanın üstünden heyecan verici atlayışlar, balerine de parmaklarının üstünde nefes kesen dönüşler yaptırtıyor Tenis oyuncusunun zıplama hareketi, kikbokser'ın hızlı tekmeleri, jimnastikçinin artistik denge hareketleri onlar olmadan gerçekleşemezdi
Canlıya destek veren bu organlar sadece yürürken, hoplarken, dans ederken ya da koşarken de ağır çalışmak zorunda Normal ayakta dururken bile sürekli hareket ediyor, öne, arkaya yana eğiliyor ve bu sırada bedenimizin ağırlık noktasını sürekli değiştiriyoruz Bir de, genellikle pürüzlü zeminde hareket ettiğimiz ya da engeller üzerinden geçmek zorunda olduğumuz düşünülürse  O anda burnumuzun üstüne düşmememiz için, ayağımız yıldırım hızıyla tepki vermeli ve yeri güvenli kavramalı
Ayak tabanında bu işleri yapmakla görevli yüzlerce sinir reseptörü var Beynimize, ayakların bulunduğu yer ve zeminin nitelikleriyle ilgili sayısız bilgi gönderiyor Kafatasının içindeki bilgisayar da, ayaktaki ve bacaktaki kasları harekete geçirerek, doğru pozisyonu almamızı sağlayan belirsiz sinir sinyalleri gönderiyor

Seni gıdıgıdı cezası
Ortaçağ'da, ayakların duyarlı olmasından yararlanılarak insanlara cezalar veriliyordu Cezalandırılacak kişinin ayaklarını, ortasında iki tane delik bulunan tahta levhanın arasına kilitliyorlar, sonra da saman çöpleriyle gıdıklıyorlardı Çok kötü bir işkence olmalıydı
Ateş üstünde yürüyebilir miyiz?
Son birkaç yıldır, çeşitli korkulardan kurtulmak, motivasyonu artırmak ve "içerdeki ben"i bulabilmek için özel seminerler ve yöneticilik kurslarında, yanan kömürlerin üstünde yürüyebilme hünerini geliştirmek çok moda Bu, ruhun maddeye karşı bir zaferi mi yoksa bir mucize mi? Max-Planck Enstitüsü'nden bilim adamları bu ilginç olayın sırrını uzun süre önce çözmüşler 900 santigrat derece yerine 440 santigrat dereceye getirilen kor sıcaklığı, ayakların altında 100 santigrat derece olarak hissediliyor Bu sıcaklık da, önceden antrenman yapmasa da herkesin kısa bir süre için dayanabileceği bir sıcaklık
Aşırı yük
Aydınlanmanın dinlenmek bilmeyen filozofu Jean-Jacques Rousseau "Ruhumun hareket etmesi gerektiğinde, bedenim de hareket halinde olmalı" demişti Peki biz durmak bilmeyen ayaklarımıza nasıl teşekkür ediyoruz? Günün üçte ikisinde sağlıklı olmayan, koyu renkli, iyi havalandırılmamış deri, kumaş ya da sentetik malzemelerden yapılan ayakkabılar giyerek  Ya da onları spor yaparken bileğimizi incitip, kas liflerini yırtıncaya, sinir uçları iltihaplanıp kemiklerin ağrısından ağlayıncaya kadar yorarak Aslında çok dayanıklı olan yürüme aracımızın gücü bir gün, bir yerde tükenebiliyor Doktorlar, "Halux valgus"tan şikâyetçi olan insan sayısının hızla yükseldiğine işaret ediyorlar Bu rahatsızlık, özellikle kadınların ayaklarını sivri uçlu ve dar ayakkabılara sıkıştırmaya çalışmaları sonucu ortaya çıkıyor Ayaklar, kadınların, özellikle de yeni modayı takip eden gençlerin hoşlandığı şeylerden; yani yapısını bozduğu, eklemlere, tabana ve parmaklara zarar verdiği için doktorların ısrarla uyardıkları apartman ya da yüksek topuklardan nefret ediyorlar Uçları büyüyen parmaklar, çekiç parmaklar, nasniar, tabanı çökmüş, çarpık ya da düztaban ayaklar sık görülen şikâyetler  Bunlar, uygun olmayan ayakkabıların giyildiği çocukluk döneminden kaynaklananlar Bir de, ilerleyen yıllarda yaşlılık nedeniyle ortaya çıkan şekil bozuklukları görülüyor

Sahilde çıplak ayakla 
Ayaklar kendilerini, rahatsız ayakkabılardan kurtularak kaldırımlardan uzaktaki kıyılarda, kumların üzerindeyken çok özgür ve rahat hissediyorlar Doktorlar, ayak sağlığı için bu dinlenme programını daha sık öneriyorlar
Aşırı yüklenildiği için, ayak rahatsız olmaya başlayınca, bundan bütün beden etkileniyor Dizlerde ağrı başlıyor, sinirler iltihaplanıyor, sırt ağrıları başlıyor Bu şikâyetleri sporcular yaşadıkları zaman, doğrudan performansları ve bununla birlikte ruh sağlıkları etkileniyor Kondisyon sporlarıyla uğraşanların neredeyse yarısının ayaklarında şekil bozukluğu görülüyor Ve sporcular, ayak sağlığını korumak bir yana, kötüleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar Onlara işkence yapmak yerine daha çok ilgilenilmeli Ne de olsa insanları, canlıların hakimi yapan ayaklan  Laetoli'de ( Tanzanya-Afrika) bulunan fosil izleri, 3,5 milyon yıl önce yaşayan ve iki ayaküstüne kalkarak dünyaya hükmetmeye başlayan insanların gücüne sessizce tanıklık ediyor Yürümek için kullandığı araçları, balık yüzgeçlerinin evrimleşmiş şekliydi Bu yüzgeçler 400 milyon yıl önce canlılar ilk olarak karaya çıktıklarında, ikiyaşayışlılar, sürüngenler ve memelilerde farklı farklı yürüme araçlarına dönüşmüştü
Evrile çevrile ne hale geldik
Anatomik yapısı itibariyle insana en yakın canlı olan maymunlar için, ağaç tepelerinde ve dev ormanlarda en iyi hareket etmesini sağlayan araç ayakları değil, uzun parmaklan ve geniş taraklarıyla iyi kavramasını sağlayan elleriydi Yerde yürüyen insanda ise ayaklar, ayakta durmayı, yürümeyi sağlayan ve destek niteliğindeki yürüme araçlarına dönüştü

Zamanla, büyük parmaklar küçüldü ve tüm parmaklar biraz daha birbirine yaklaştı Bu nedenle insanlar, maymunlara büyük kolaylık sağlayan kavrama yeteneklerini kaybettiler Kaza ile ellerini kaybeden insanlar, yoğun egzersizlerle bu yeteneği kısmen tekrar kazanarak ayağıyla yemek yiyebiliyor, resim yapabiliyor ve yazabiliyor
En çok yüklenildiği an  
Balerin, ayakları üzerinde dans etmeye başlayınca, bedenin tüm ağırlığı 5 tane parmak üzerinde toplanıyor Uzun yıllar çalışılarak kazanılabilecek bir yetenek, Ancak, bu başarı, çoğu zaman ağır ayak hastalıklarını da beraberinde getiriyor
Hayran olduğumuz yetenekli ayaklar, şirin-küçük ayaklar, ayak fetişisti miyiz?

Küçük ve zarif bir kadın ayağı, hoş bir ayakkabı içine girdiği zaman, bazı insanlar ayak fetişisti bile olabiliyorlar Goethe bunlardan biriydi Şair bir yazısında "Güzel ayakları olan yaşlı bir kadına bakıldığında bile insanın içinden ayakkabısını öpmek geliyor" diyordu İsveçli yazar August Strindberg, kadın ayaklarını o kadar çok seviyordu ki, ayaklar onda psikolojik bağımlılık haline gelmişti "Bir Çılgının Savunması" adlı eserinde bu sorununu edebi olarak çözmeye çalışmıştı "Bir deli, burnu yerde 'bir av köpeği' gibi kadın izini takip ediyor" diyordu
Ohhhh  ayak kokuyor
Bu olay, 19 yüzyılda yaşayan ve sevgililerinin ayakkabısından şampanya içen aşıkların öykülerini hatırlatıyor Her halde kimyagerlerin daha birkaç yıl önce buldukları bir gerçeği onlar bilmiyor, ama hissediyorlardı: Ayak teri, bileşim olarak genital organlarda üretilen koku maddelerine benziyor ve dolayısıyla cinsel uyarıcı etki yaratıyordu
Prens Külkedisi'nin nesini beğendi?Yoksa prens ayak şeyi miydi?
.jpg)
Ayakların erotizmine, Grimm'in yazdığı "Külkedisi" adlı masalda da değiniliyordu Çirkin, aptal ve kocaman ayaklara sahip iki kız kardeş, prensin kalbini böyle kazanabileceklerine inandıkları için ayak parmaklarını kesmişlerdi Ama masal onların lehine gelişmiyor Geleneklere uyarak mutlu sonla bitmesi gerektiği için, genç prens seçimini, açgözlü, kötü kalpli üvey annesi tarafından pis işleri yapması için mutfağa kapatılan ve zarif, küçücük ayaklara sahip en küçük kız kardeş yönünde kullanıyor
Çinliler kadınlarının bu işkenceye katlanmasını neden istediler?
Ama asıl daha önce Gharles Perrault tarafından yazılan "Külkedisi"nde konu çok daha dikkat çekici ele alınmış: Prens, Külkedisi Sindirella'nın küçücük altın terliklerinden, daha doğrusu onu süsleyecek zarif ayaklarından çok etkileniyor Böylelikle çok eski bir güzellik idealini, yani küçük kadın ayaklarının daha çekici olduğu düşüncesini bir daha gündeme getirmiş oluyordu Masalın böyle bitmesi, kuşkusuz bir rastlantı değildi Bu masalın kaynağı Çin'den geliyordu Ve orada, küçük kadın ayaklarına duyulan tutku, iç karartan bir gelenekle en üst seviyeye tırmandırılmıştı Küçük ayaklara sahip olması için, üst tabakaya ait kadınların ayaklan daha altı yaşından itibaren aşağıya doğru kıvrılıp bağlanıyordu Daha sonra, her iki haftada bir iki santim daha kısa yem ayakkabılar giydiriliyordu 7,5 santimetre uzunluğa sahip ünlü lotus ayaklan böyle yaratılıyordu Kadınların küçük ayaklı olmasının Çinli erkekler için birçok avantajı vardı: Bu ayaklarla kaçamadıkları ve çalışamadıkları için, onlar üzerinde rahatlıkla hakimiyet kurabiliyorlardı Minik adımlarla yürüyebildiklerinden, vajina kasları çok geç yaşlara kadar çalışmış oluyor, erkekler de buna çok değer veriyordu
Avrupalıların ayaklara bakış açısı daha farklı  Avrupa kültürüne göre, güzel bir kadın ayağının yüksek kemerli olması gerekiyor Öyle ki, ayak tabanı ile parmak uçları arasından ince bir su akıntısı, ayak derisine dokunmadan rahatlıkla akabilmeli  Yüksek topuklu ayakkabılar, ayak köprüsünü istenilen yüksekliğe çıkartarak arzulanan çekiciliği yaratıyorlar, özellikle de kaldırımda çıkardığı tak-tak sesiyle  
Aslında ayaklar tarih boyunca çok önemsenmişti Eski tarihlerde savaş yapıldıktan sonra kazananlar boş yere ayaklarını yenilenlerin sırtına basmıyorlardı Bu, büyük bir zafer göstergesiydi Peki yenilen ne yapıyordu, o da zafer sahibinin ayaklarına kapanıyordu Günlük yaşamda da insanlar psikolojik savaşlar yaparken "birbirinin ayağına basmak" deyimini sıkça kullanıyorlar
İnançlar ve ayaklar

Engizisyon döneminde kilise, büyücülük yapmakla suçladıkları kadınların sihirli güçlerini, ancak ayaklan yere bastığında gerçekleştirebileceklerine inanıyordu Bunun için cadı, ölüm cezası uygulanarak yakılmadan önce, yere basmaması için ateşin bulunduğu alana kadar bir arabayla götürülüyordu
Papazlar, fakir insanların Tanrı önünde eşit olduklarını vurgulamak için onların ayaklarını yıkıyor
Birçok dinde tanrının evindeki kutsal zemine sadece çıplak ayakla basılabiliyor Tanrı, Musa'ya "Ayakkabılarını çıkar, çünkü üzerine bastığın yer, kutsal topraklardır" diyor Bu nedenle birçok insan yılın belirli zamanlarında kutsal toprakları ziyaret ederek hac görevlerini yerine getiriyorlar
Tanrıların izinden yürümek, ister bir inanç isterse de bir gelenek olsun, günümüzde de sürüyor Hollywood'un en göz alıcı dönemlerinde sahnelerin kahramanı olan yıldızlar, arkalarında, Los Angeles'taki Hollywood Bulvarı'nda betona dökülmüş ayak izlerini bıraktılar Hemen hemen her gün, gruplarca turist burayı ziyaret ederek, ayak izlerinin büyüsüne kapılıyor Kim, hayatında bir kere Humphrey Bogart ya da Greta Garbo'unun ayak izlerine basmak istemez ki?

Ayaklar masa altında gizli dokunuşlarla ifade ederken de bu hassas yapısı çok işe yarıyor Ayaklara masaj yaparken de öyle  Esoterik uzmanlarına göre, çok sayıda sinir, iç organlarımızı tabanımızdaki deriye bağlıyor Mide ve böbreklerimiz, karaciğer ve pankreasımız, eklemler; hatta tek tek dişlerimizin hepsinin tabanımızda bir temsilcisi var Masajla bu noktalar uyarılarak hasta organa iyileştirici sinyaller gönderilip, neredeyse tüm hastalıklar tedavi edilebiliyor Hatta varis ve kısırlık bile  

Kaynak: Focus Temmuz 2000
Aşağıdaki resim makalede yok Konu ile ilgili olduğundan ilave edilmiştir
Refleksoloji, ayaklara yapılan masajlarla, bedenin kendi kendisini iyileşme gücünün harekete geçirilmesidir
|