Prof. Dr. Sinsi
|
Kehanetler Hakkında Geniş Bilgi
Kehaneti, en yalın anlamıyla, duyular dışı bir sezgi yoluyla, doğrudan doğruya geleceğin bilinmesi olarak tanımlayabiliriz
Kehanet olgusuna en ilkel kabile kültürlerinden en gelişmiş diyebileceğimiz uygarlıklara kadar her toplumda rastlamak mümkündür Örneğin Eski Yunan'ın Delf şehrinde bulunan Apollon Mabedi'ndeki "piti" ismi verilen kahinelerin özellikle Apollon'dan ya da evrendeki merkezi bir ilahtan geleceği bildiren cevaplar aldıkları ve bunları aktardıkları bilinmektedir Bu gelenek, o dönemde Eski Mısır'da, Hindistan'da, Mezopotamya'da, İslamiyet'ten önceki Güney Arabistan'da ve Çin'de çok yaygın bir sanattı Ayrıca Asya, Afrika ve Amerika'daki Şamanizm uygulamalarında da mevcuttu Eski çağlarda krallar önemli kararlarını kahin veya kahinelerine danışmak suretiyle alırlardı Bu toplumlarda çok çeşitli kehanet yöntemleri kullanılır ve günlük yaşamın önemli bir bölümünde kehanetlere başvurulurdu
Kehanette bulunan kişilere her çağda, her toplumda farklı isimler verilmiştir Bu isimlerden dilimizde en yaygın olarak yerleşmiş olanı "kahin" (erkek) veya "kahine"dir Kahin sözcüğünün anlamı, gaipten haber veren habercidir Burada kullanılan “Gaip"in kelime anlamı, göz önünde bulunmayan, nerede olduğu bilinmeyen veya görünmeyen alemdir Buradaki görünmezlik beş duyu ile algılanamayan anlamındadır Duyuların algılama sınırlarının dışında olan bu görünmez alem, ruhsal alem veya ruhsal boyut olarak da ifade edilmektedir
"Kehanet" ve "kahin"in sözlük anlamları ise şu şekilde ifade edilmiştir:
Meydana gelecek olaylar hakkında önceden hükümde bulunma
Kehanette bulunanlar dört grupta ele alınabilir:
1- Çok eski çağlardan beri var olan, birtakım yöntemlerle (divination) gelecekteki olayları bulmaya çalışan kahinler
2- ‘İlham’a dayalı vizyonlar veya ‘vahiy’ yoluyla gelecekten söz etmiş peygamberler
3- ‘Premonisyon’ sahibi kimseler
4- ‘Prekognisyon’ medyomları
Kahin: Meydana gelecek olayları birtakım yöntemlerle önceden bilmeye çalışan kimse
Kahinlik çok eski uygarlıklardan beri var olan bir uzmanlık alanıdır Kahinlikteki yöntemler iki gruba ayrılır:
1- Psişik yöntemler İstiareye yatarak veya kendiliğinden görülen rüyalar, zihinde aniden çakan düşünceler, önseziler sezgiler, ilhamlar, uyanıkken görülen düşler, halüsinasyonlar, vizyonlar, ekstatik translar ve çeşitli psişik yetenekler yoluyla edinilen verilen yorumlama
2- Maddi yöntemler
a–Fallar (el falı, yüz falı, su falı, kitap falı, sayı falı, nekromansi vb )
b– İşaretlerin gözlemi (astrolojik gözlem, nümerolojik gözlem, doğa olaylarını sosyal olayları ve diğer olayları gözlem, v s )
DURUGÖRÜ
Akademik dünyada, daha doğrusu parapsikoloji biliminde kehanet olgusu Klervoyance yani durugörü başlığı altında incelenmektedir Durugörü (Clairvoyance) beş duyunun dışında eşyaları ve fikirleri algılama ve görmedir diyebiliriz Ruhsalgörü de denebilir Esas itibariyle duyularla ilgisi olmayan ruhsal bir yetenektir
Durugörünün sınıflandırılması ile ilgili ilk çalışmayı ünlü Fransız metapsişikçi Dr Eugene Osty yaptı Onun yapmış olduğu gayet basit olan sınıflandırmada durugörü üç ana kısımda incelenmiştir
1- Basit Durugörü: Süjenin veya medyomun gözleri kapalı bir şekilde sadece etrafındakileri görebilmesidir
2- Mekan İçinde Durugörü: Medyomun, uzakta meydana gelen olayları ya da yerleri algılaması ve gözlemesi demektir Normal olarak gözlenmesi mümkün olmayan uzak mesafedeki veya kapalı, saklı olan eşyalar medyom tarafından görülür ve ayrıntıları hakkında bilgi verilir
3- Zaman İçinde Durugörü: Kısaca, geçmiş ve gelecek hakkında bilgi sahibi olabilmektir Görücü medyomun, uzakta olan eşyaları ve olayları görme yeteneğidir
KEHANET TÜRLERİ
Kehanetler akılsal ve sezgisel olmak üzere iki bölüme ayrılmıştır
Akılsal kehanetlerde genelde zihin yoluyla bir sonuca ulaşma mevcuttur Akılsal kehanetlerin başlıcalar astroloji, el çizgilerini inceleme (şiromansi ya da kiromansi), yazıyı inceleme (grafoloji) ya da yüz hatlarını inceleme (fizyonomansi) olarak sayılabilir Ayrıca bunların yanı sıra ikinci dereceden pek çok kehanet yöntemi de bulunmaktadır ve bunlar oldukça yaygındır Bu konuya birazdan değineceğiz
Sezgisel olanlar asıl kehanetleri teşkil ederler Bunlar duygu olarak, fikir ve zihni aniden aydınlatan "önceden biliş" (prekognisyon) şeklinde ifade edilmektedir Bu bir medyomluk türüdür ve burada herhangi bir biçimde aklı kullanma ve mantık yürütme söz konusu değildir Bu gibi kehanetlerin bazıları akla ters düştüğü için zihin tarafından reddedilse bile yine de gerçekleşmektedir Peygamberane kehanetler de bu gruba dahildirler
ATİK ÇAĞDA KEHANET MERKEZLERİ
Eski çağlarda, kahinlerin yetiştiği özel kehanet merkezleri vardı Bu kehanet merkezlerinin yerlerinin, yapılan araştırmalar sonunda son derece ince hesaplarla seçildiği ortaya çıkmıştır Orta Doğu’daki bu merkezler ilk bakışta rastgele, oraya buraya serpiştirilmiş gibi görünür Oysa, dağılımları bir model oluşturmaktadır Bu durum eski devirlerde hayli ileri bir coğrafya bilgisinin mevcut olduğunu gösterir Bir teoriye göre bu kehanet merkezleri ley hatlarının yani belli başlı enerji hatlarının kesişme noktalarına kurulmuşlardır
Günümüzden yaklaşık 2500-300 yıl önce ortadoğuda bulunan önemli kehanet merkezlerinin bazıları şunlardır:
Dodona, Delf, Kythrea (Thera), Girit adasındaki Omfalos, Güney Kıbrısta bulunan fakat henüz bulunamamış Paphos kenti, Libyadaki Triton Gölü, El Mare (Barce)
KEHANET YETENEĞİ HERKESTE VARDIR
Bu olgu insan şuuruna özgü bir yeteneğin eseridir ve bazı insanlarda doğuştan mevcut olmakla beraber aslında hepimizin içinde saklı durmaktadır Nitekim hemen hepimiz yaşamlarımızda en azından birkaç kez geleceğe ait ani sezgiler ya da rüyalarımızın gerçekleşmesi gibi -gerek kendimizde, gerekse çevremizde- olaylara rastlamışızdır Ancak genellikle bu tipten olaylara ya önem vermez ya da rastlantı deyip geçiştiririz Oysa bu olaylar bize şuurumuzun derinliklerinden göz kırpan muazzam yeteneklerin minik belirtileridir ve varlığımızda ve evrende işlemekte olan, duyularımızla algılayabildiğimiz şeylerin çok daha ötesinde, son derece derin ve şimdiki halde saklı bir düzenin küçük pırıltılarıdır
Bazı bireylerin psişik yetenekler konusunda oldukça fazla yetenekleri mevcuttur Bu kimselere genel olarak medyom ismini veriyoruz
Medyom, ruhsal varlıklarla bağlantı kurup, fizik boyutla ruhsal boyut arasında iletişim kurulmasını sağlayan, hassas yapılı, duyular dışı yeteneklere sahip insandır Genel olarak ruhsal varlıklardan etki alabilen herkes medyomdur Buna göre her insan veya her bedenli varlık ruhsal etkilere açık bir durumda olduğu için, her insan genel anlamda medyomdur Bu, insan varlığının en önemli özelliklerinden biridir Toparlayacak olursak medyomluk özelliği her insanda bulunmaktadır Fakat bazı kişilerde bu yetenek daha ön planda, daha gelişmiş durumdadır
Psişik yetenekler veya duyular dışı algılamalar her insanda bulunan yeteneklerdir Fakat medyomluk ise bunun çok daha ötesinde olan özel bir durumdur Görevleri ruhsal dünyadan aktarılan bilgileri insanlara ulaştırmaktır Onlar da insanlığın genel gelişim süreçlerinin biraz daha hızlanabilmesi için ellerinden geleni yaparlar
FAL VE FALCILIK
Bugüne kadar kehanetler hep eksik incelenmişlerdir Çoğunlukla inanmayanlarca inkar edilmiş ve sistemli olarak alay konusu olmuştur Halbuki iyi bir araştırmacı her türlü veriyi gözden geçirir Söylenenlerin karakteristiği, genellikle tarihlerinin söylenip söylenmediği üzerinde durur ve düşünür
Kahinlere eskiden “gaipten haber veren müneccim” derlerdi Kehanet doğal bir yetenektir İster müneccimlik, ister remmallik (Remmal: Remil döken, fal açan) olsun, isterse el falı, kahve veya diğer fallar olsun geleceğin bilinmesinin ancak özel bir konsantrasyon ve gevşeme hali içinde gerçekleşebileceğini söylemeliyiz Fal, tarihin her döneminde devlet adamlarının, idarecilerin, kumandanların hareketlerine etken olmuştur Eski Mısır’da, Roma’da, Yunan’da ve Osmanlı döneminde kişileri yönlendirmiştir
Eski Selection dergileri ABD’nin başkenti Washington’da Dikson adlı bir bakıcı kadına ait dikkate değer bilgiler vermektedir Bu kadın falcıdır, geleceğe ait keşifleri olmaktadır Kendisine müracaat edenlerden bu keşifleri için ücret almıyor
Bayan Dikson bir çeyrek asır öncesinden Çinin komünist olacağını, uzaya birinci Sputnik’in yollanacağını ve nihayet Başkan Kennedy’nin öldürüleceğini haber vermiştir
Bu gerçekleşen kehanetleri tüm dünyada şaşkınlık yaratmıştır Önemli liderler ve devlet büyükleri, kendisiyle sürekli olarak konuşmaktaydılar
Mesela Roosevelt soruyor:
-Rusya ile Amerika’nın uyuşması devam edecek mi?
-Hayır, fakat sonra Komünist Çin’e karşı birleşecekler
-Hangi Komünist Çin? Tamamen geleneklerine bağlı olan Çin  
-Evet, komünist olacak
Bayan Dikson’un kehanetinin hepsi gerçekleşmiştir
Bayan Dikson, ikinci defa Beyaz Saray’a davet edilmiştir
Roosevelt soruyor:
-Üstlendiğim vazifeyi tamamlamak için ne kadar zamanım kaldı?
-Parmaklarınızın ucuna dokunabilir miyim?
Başkan ellerini uzatıyor Bayan Dikson parmaklarını dokunduruyor, fakat söylemek istemiyor, Roosevelt ısrar ediyor Nihayet:
-Altı ay, hatta daha az  
Dediği gibi de oluyor
Geleceğimizi, şimdiki düşünce ve Fiillerimizin mantıksal bir biçimde geliştiği fikrinden uzak tutmalıyız Kahinler ve bazı falcılar büyük bir mozaik tablo içinden bir kesiti görür ve söylerler Bize mantıksızmış gibi görünen olaylar olabilir Kahinler diğer insanlardan daha geniş bir ruhsal görüş sahibidirler
Vagna Dimitrova bu tip kişilere güzel bir örnektir Yugoslavya ve Yunanistan sınırlarına yakın Petriç’de yaşayan, kehanetleri olan kör “görücü” bir kişiydi Şu ifadeleri ilginçtir: “Gördüklerimi insanlara söylemekten korkmuyorum, ama genellikle karı-koca meselelerinden söz etmeyi sevmiyorum Evli insanların geçmiş ve geleceği hakkında birçok şeyler görüyorum; onlara yardım etmek istiyorum, fakat bunun onlara hiç faydası olmuyor ”
Ayrıca geleceğin bilinmesi, kişilerde teşevvüşe sebep olabilir İnsanlar başlarına gelecek olayları bilselerdi iradelerini kullanmaz ve şaşkına dönerlerdi
Dünyanın her yerinde Vagna ile görüşmeye gelen kişiler vardı Dr Lozanov’un yaptığı araştırma da kehanetlerin % 80 gerçekleştiğini göstermektedir
Ruhsal tahminleri şaşırtıcı olarak gerçekleşen kişilerden biri de Clarisa Bernhard’dır
Hiç şaşmaksızın depremleri önceden bilmektedir Söz konusu üç deprem şunlardır:
1 26 Mayıs 1975’de (Pasifik saatiyle) gece yarısı 01 11 ‘de Azor adalarını sallayan deprem Bayan Bernhard bu depremin bir gün hata ile 25 Mayıs’ta olacağını bildirmişti
2 29 Kasım 1975’de Hawaii’yi sallayan deprem Bu depremi medyom tam gününde tahmin etmiştir
3 25 Haziran 1 976’da Yeni Gine’deki depremin Richter ölçeğine göre 7 şiddetinde olacağını bile önceden bildirmiştir Ve deprem 7,1 olarak ölçülmüştür
Fal ve kehanetleri yalanlıyor ve dikkate almıyoruz Ancak çoğu kez kendimizi, “saçma” ya da “olmaz böyle şey” dediğimiz olaylar içinde buluyoruz
Birde Sayın Ergün ARIKDAL'ın Kehanetlere bakış açısını paylaşalım ;
Kehanet, geleceğin bilinmesidir Geleceğin bilinmesi demek, insan şuurunun ötesinde (yani anlayabilme, kavrayabilme, tahmin, realiteyle olan ilgisi) bir şuur faaliyetinin mevcut olduğunu gösterir Yani bizim şuur halimiz, zihnimizin çalışış şekli, olayların tarafımızdan kavrandıktan sonra bitmediği, bir sebep-sonuç zincirine bağlı olmak üzere sürüp gitmekte olduğunu, evrensel bir determinizmin (ama daha ziyade dünya şartları ve bizim sistemimize bağlı olmak üzere) sürüp gittiğini gösterir ve aynı zamanda “rastlantı” veya “tesadüf” ismiyle söylenen hiçbir şeyin mevcut olmadığını gösterir Ters anlamıyla, tesadüf ve rastlantı yoktur Tesadüf ve rastlantı olarak ileri sürdüğümüz iddialar bir olayın geçmişiyle alakalı sebep ve sonuçları izleyemeyişimizden ve anlayamayışımızdan ve hatta bizim şuur bütünlüğümüzün çok dar alanlar içinde, basit aydınlanmalar içerisinde mevcut olduğunu gösterir
Eğer geniş bir aydınlanma içerisinde bir şuura sahip olsaydık, geçmişle ilgili sebep ve sonucu izler ve şimdiden ileriye doğru uzanabilirdik Demek ki bizim şuurumuz sadece şimdi ve burada mevcut olan varlığı aydınlatabiliyor O varlıkla ancak meşgul olabiliyor Geçmişle ya da gelecekle ilgili aydınlatma yeteneğine sahip değil Hatta onu da bırakalım, şuur alanımızın enerji etkinliği şimdi ve burada dediğimiz halde bile gayet keskindir Eğer böyle bir şey olabilmiş olsaydı Yani sürekli bir şimdi ve burada’yı sürekli bir şekilde izleyebilseydik, hepimiz “şuurlu varlıklar” olurdur Daha başka bir deyişle, kendi varlığımız, kendi bütünlüğümüz hakkında gayet kesin, iyi bir şekilde bir “kendi kendini hatırlama” halimiz sürekli olurdu
Örneğin ben kendimden pay biçeyim: bu satırları yazmaya başladığım an, sadece yazmak istediğim konuyla ilgiliyim ve şahsiyetim hakkında hiçbir bilgim kalmıyor Ben ne yapıyorum, niçin yapıyorum, gözümün önünden hepsi siliniyor Görüyor musunuz, birden bire ne kadar dar bir alana giriveriyoruz Halbuki kendini hatırlayan bir insanda, yani bu tarzda bir şuur düzeyine ulaşmış bir insanda, realite içerisinde kendisi ve realite arsındaki farkı her an görebilir Buna eski dilde “dildaşt” derler Farsça bir sözcüktür Ve “her an kendini hatırlamak” demektir Kuşkusuz onların çalışma sistemi de her an Tanrıyı hatırlamakla başlar dolayısıyla bu işi yürütebilmek kendi varlığını hatırda tutmaktır ve büyük bir mesafedir Onun için o insanlar kolay kolay kendi realitelerinin kurbanı olmazlar Herhalde duygusal realite, heyecan realitesi ve bunun içerisinde nefis v s tüm aldanmalara karşı kendi realiteleri daima uyanıktır Bunun için ayrıca “agah olma” tabirini de kullanırlar
Şimdi bizler için böyle bir durum söz konusu olmadığına göre, geleceğin bilinmesi gerçekten harika oluyor Normal ötesi bir şey oluyor Yukarıdaki türden insanlar için geleceği bilmek, o kadar önemli değildir Çünkü şuur bütünlüğü bakımından geçmişi de geleceği de kendi alanı içerisinde tutabilmektedir Onlar aynı zamanda ‘kaza’ ve ‘kaderi’ bildikleri için hem kendilerine, hem başkalarına ait olan geleceğe olduğu gibi boyun eğerler Çünkü hiçbir şekilde bu yasaların dışında hareket edilemeyeceğini de bilirler
Kehanetler yaygın olarak herkes tarafından gerçekleştirilemediğine göre, bizim irademiz dışında bir güç tarafından gerçekleştirilmektedir Bu aynı zamanda, bu güce sahip varlıklar için bize kendilerini hatırlama, tanıtma yolu olmaktadır Onlar daha serbest bir şuurda oldukları için, bedene bağlı olmadıkları için, geniş bir şuur aydınlanması içinde olduklarından geçmişi ve geleceği gayet mükemmel bir şekilde bilebilmektedirler Tıpkı çok yüksekten bir yolu, elinde dürbün ve telsizle izleyen bir pilotun durumu gibi Örneğin, “yoldan gitmekte olan araba şuradadır İki dakika sonra gizlemiş olduğumuz çukurun içine düşecektir ” Diyor Arabanın içindekiler için söz bir kehanettir Ama uçaktan onları seyreden pilot için bir kehanet değil, bir realitedir Pilot daha üst bir plandadır Gerçekten de hiçbir şeyden habersiz olarak (tuzağa) düşer Aşağıdakiler için bu olayın gerçekleşmesi bir “kader”di: “Nereden bilebilirdik? Kırk yıldır oradan geçeriz, meğer orada çukur varmış, ne bilelim kardeşim, biz kahin miyiz? Diyebilirler Ama yukarıdaki için kahin yoktur Aşağıdakilerin o olayı nasıl yaşayacaklarını aynısıyla çok önceden bilir Arada işte böyle bir incelik var
Bundan da anlaşılacağı gibi, ne maddesel evrende, ne de manevi evrende yalnız değiliz El elden üstündür Onlar geleceği bilirler Bazen insanların gidişini doğru yolda tutabilmek için geleceği yer yer bildirmek suretiyle bir üst kudretin mevcut olduğunu göstermek, bu şekilde de insanların uyurgezerlikten kurtulmalarına yardım etmek isterler Kuşkusuz insanların böyle bir bilgiye göre hareket etmeleri kendi çıkarları içindir, onlara yardam olması içindir Güçlüklerden daha kolaylıkla kurtulabilmeleri içindir Kısmen, ama ruhsal evrimin gereği olmak üzere bir ıstırap eprövünden geçilmesi gerekiyorsa, aksine, o yoldan da çevrilmez Kehanetler literatüründe bunun örnekleri de vardır Bazı olayların içinden muhakkak geçeceksinizdir Yani insan iradesi artık orada tamamen acz içindedir, güçsüzdür
Bu nedenle, insan hiçbir zaman, “benim iradem var, ben bunu yapıyorum, ben ötekini de yapabilirim…” dememelidir Bizim yaptığımız şeyler hep Mekanik İdare Sistemi’ne ait şeylerdir Yoksa Ruhsal İdare Mekanizması’na ait işleri biz hiçbir şekilde anlayamadığımız gibi, onlara müdahalede bulunacak herhangi bir girişimimiz de olamaz Ancak Mekanik Sistem’e bağlı olmak üzere bir takım değişiklikler yapmamız mümkün olabiliyor
Şimdi bana diyebilirsiniz ki: “tıpta çok harika şeyler yapılıyor Adam ilecekti, tuttular başka bir kalp bağladılar, adam iki gündür yaşıyor Şimdi kaderi bozduk mu bozmadık mı?” hayır, bozmazsınız Sadece Mekanik İdare Sistemi’ne bağlı bir varlığı ayakta tuttunuz, kaderi değiştirmediniz Kader zaten değişmez, vücut oraya bağlıdır Ama gerçekten ruh varlığına ait bir değişiklik, hiçbir zaman yolundan alıkonulmaz İnsanın edebini bilmesi lazım
Hayatın birçok olayları, eğer gerçekten olayı yaşıyorsak, bizim boyumuzun üstünde hareket eder Ama biz gerçekten doğru dürüst olay yaşamıyoruz Normal hayatımız içerisinde yaptığımız işler hep yürümek gibi, uyuyup, yemek yemek gibi, televizyon seyredip kavga etmek gibi hareketlerle geçiyor Dünya hayatımızın büyük bir kısmını gerçekten uykuda geçiriyoruz Çoğu zaman uyanık sandığımız zamanlarda da uyuyoruz Esasında gerektiği gibi hayatı yaşamıyoruz Realiteyle olan ilişkimiz, normal halde zayıftır Çünkü realiteyle olan ilişkimizin güçlü olması demek, onunla şuurlu bir işbirliği içinde olmamız demektir Halbuki hayatımızın üçte ikisi hayatla şuurlu olmadan devam eden Mekanik bir sisteme bağlı bir hayat içerisindedir Yatmamız, kalkmamız, sigara içmemiz, gevezelik yapmamız, iş yerimizdeki çalışmamız vs
Dikkat ederseniz, arada hep minik minik, birbiriyle ilişkisi çok zayıf bir takım küçük pırıltılar halinde şuur aydınlıkları mevcut Külli bir şey yok Bir günlük hayatınızı gözünüzün önünden geçirin Birbirleriyle ilişkisi olmayan, münferit olaylar Bir sütun halinde akıp geçmiyorlar Yani şuur içeriği bakımından gayet zayıf varlıklarız Şuur bakımından zengin değiliz Zenginlik demek, bir takım lafları, bir takım bilgileri kafamın içerisinden geçiriyorum anlamına gelmez, sakın ola… Ansiklopedici zihniyeti terk etmek en güzeli Maalesef tüm eğitim ve öğretim de gençleri ve hatta altı yaşındaki çocukları ansiklopedist yetiştiriyorlar Yani bundan 150 yıl önce başlamış olan bir akım, Türkiye’de yeni yeni ortaya çıkıyor yazık
Peki Sayın ARIKDAL'a göre kehanetlerin mekanizması nasıl işliyor ??
Kehanetler büyük ölçüde Akaşa Sistemiyle ilgili bir konudur Akaşa sistemi, bize, doğu teozofisinden intikal eden bir kavramdır Akaşa, bir kaşıt merkez sistemi, bir tür “Levh-i Mahfuz” yani bir yerde mevcut, saklı, örtülü, insanın gözünden uzak, insanın göremediği, hıfzedilmiş, insanın duyularıyla algılayamadığı bir şey Kuşkusuz, akaşanın çeşitli düzeylerde anlamları vardır Bireysel akaşalar olduğu gibi, toplumsal akaşalar da vardır Nitekim, “Levh-i Mahfuz”da, bazı sufilerce bu anlamda kullanılmaktadır Yani bireyin kendine ait kıymeti nasıl varsa, akaşası varsa, dünyanın da kıymeti dolayısıyla akaşası, Levh-i Mahfuz’u vardır Bu konuda çeşitli sufi teorileri mevcuttur
Bu teorilerin bir kısmının kendilerine göre çok haklı yönleri vardır İnsanın da bir ferdi akaşası olduğunu yukarıda belirtmiştik En azından bu, bugünün bilimiyle insanın şuuraltıdır Bize göre derin şuuraltıdır Yani derin şuuraltından maksadım, geçmiş hayatlarından itibaren getirmiş olduğu bilgi ve tecrübe yükü
Bu kayıtlar bizim için normal şartlarda meçhuldür, ama çok muktedir varlıklarca bilinebilir ve gerekirse bizim anlayacağımız şekilde dünyaya verilebilir Geçmişte bunun örnekleri çok görülmüştür Gelecek bu kayıtlarda hiç değilse ana hatlarıyla bellidir Ferdin çaba ve gayretleriyle değişiklikler her zaman söz konusudur Bir örnekle açıklayalım: Diyelim ki siz bir tüccarsınız ve bir gün oldukça tecrübeli bir yetkili geliyor, sizin gelirinizi giderinizi, hesap durumlarınızı inceliyor ve diyor ki, “bu gidişle yılsonunda karınız 12 milyon kadar olacaktır ” Ve bakıyorsunuz, yılsonunda gerçekten de 12 milyon değil de 13 milyon kazanmışsınız 1 milyonluk farkınız var Bu fark, sizin iradeniz ve gayretinizle yaptığınız bir farktır
Kuşkusuz iş bu kadar basit değil Ruhsal varlık ve ruhsal varlıkları yönetenler çok üstün prensiplerdir Bir insanın yeryüzüne neden geldiğini ve neler yapabileceğini çok önceden bildiği ve planladığı için, ayrıca kendi fiziksel tekamülünü bilip yönlendirdiği için bir kehaneti o varlıklar manzumesinden, o varlıklar kademesinden almak gayet makul sonuçlar halinde ortaya çıkar Yani doğru çıkar Zaten tüm manevi yollarda en kuvvetli kanıt, kehanetlerin tahakkukudur Mucizeler değil Mucizelere kulp takabilirsiniz Çünkü planda, psişik kanunların arada sırada görünmesinden ibarettir Bizde fizik kanunlar caridir
Dünya yaşamı (biyolojik yaşamdan tutunda, taş, maden yaşamına kadar) fizik ve kimyasal kanunlarla yürür Ama bir psişik kanunu, daha doğrusu fizik planın üzerinde bulunan başka bir planın başka bir realitenin kanununu getirip burada hareket ettirdiğiniz zaman mucize denen olay meydana çıkar Yani fizik kanunların dışına taşan, fakat gözümle gördüğüm kulağımla duyduğum, elimle dokunduğum olaylar meydana geliyor Fakat bunları fiziksel olarak izaha olanak yoktur Olmaması da gayet doğaldır Çünkü orada kullanılan kanun fizik plana ait değil, psişik plana, ruhsal plana aittir Eğer burayı üç buut kabul ediyorsanız, dördüncü buuta ait bir kanundur Burada bir flaşın bir an yanıp sönmesi gibi…
Ölü insan dirilir mi? Dirilir Başka bir kanun kullandığınız zaman, başka bir enerjiyi kullandığınız zaman, gayet kaba olan bir biyolojik mekanizmayı ayağa kaldırmak hiç bir şeydir Suyu yerden çıkartmak hiçbir şey değildir Asasını yere vuran Musa’nın su çıkarması bir radyestezi olayıdır Ama onu o anda yapabilmek, maddenin o halini bir anda değiştirebilmek önemlidir Onu fizik kanunla yapamıyoruz, onun için mucize geliyor bize Ama başka bir kanunla pekala bir araya getirebilirsiniz
Nitekim bunun basit örnekleri telekinezi olayları değil midir? Gerçekten namuslu medyomların, dürüst medyomların veya psişik insanların telekinetik olayları vardır “Düşünce gücü” diye isimlendirilen bir etkiyle gerçekten eşyalara tasarruf edebiliyorlar Bu, tüm milletlerde var Tüm manevi yollarda çalışanlar bunları yapabilmektedirler: postu da yürütür, insanı tökezletir de, gözünü de kör edebilir Karakterine göre, hastalıkları da iyi edebilir Dertlere derman olabilir Orada fiziksel hiç bir yasa kullanılmamaktadır “Nasıl oluyor?” diyorsanız O anda kullanılan başka bir yasadır
Şimdi, bu yüksek tasarruf sahibi olan bir varlık, üstün bir tasarrufa sahip olan bir varlık için dünyanın kendi içerdiği doğal tekamül ile bir insan varlığının geçirmesi gereken tekamül aşamalarını bir araya getirmek gayet kolaydır Allah için her şey kolaydır ‘Ol’ der olur Bu sistemi unutmayalım Demek ki, bir imkan var, demektir ‘Mümkünat’ dedikleri olabilirlik olasılığı daima vardır Olabilirlik, illa kendi dairesi içerisinde, yani fizik kainat kendi kanunları içerisinde olabilirlik anlamına gelmez Bu olabilirlik, başka yasaların da birbirine girmesi olasılığı demektir Bu olduğu zaman, siz hastanın başına elinizi koyarak başının ağrısını geçirebilirsiniz Bunu yapabildiğiniz gibi ağır bir hummayı da tedavi edebilirsiniz
Gerçekte eliniz mi tedavi etti? Yoksa sizden çıkan bir takım manyetik tesirler mi bu iyileşmeyi gerçekleştirdi? Asla Fizik yasalar zaten buna izin vermez Arada bir mediatör, bir geçirgen vardır Bir yasanın değişik bir mekanda kullanılmasında, elini koyan araç olmuştur Bundan ibarettir O da zaten o mekanizma için şart olan bir husustur O elin konulması da, o temasın yapılması da oyunun kurallarından biridir Onun için “yakından temasla” şifa vardır Hatta bazen öyle olaylara tanık olmuştur ki insanlar, el kendiliğinden gidip, gayrı şuuri olarak bir yere temas etmiştir Elini temas ettiren bundan hiç haberi bile yoktur ve hasta iyileşmiştir Böyle olaylar var, tomaturji dediğimiz Kendiliğinden olan şifa olayları var Birisi birden bire yerinden fırlıyor, sanki bir şey olmuş gibi bir dürtüye kapılmış gibi gidiyor hastanın bir tarafından yapışıyor ve bakıyorsunuz, hasta iyi oluyor Kim yapıyor bunu? Adam farkında bile değil Ondan sonra kendine geliyor “ne oldu, ben bir şey mi yaptım?”diye soruyor, sıkılıyor, kızarıyor, terliyor “Hayır” diyorlar, “sen mucize bir insansın Geldin kendiliğinden adamın koluna yapıştın ve iyileştirdin Kötürümdü, ayağa kalktı ” Farkında değil Tam bir uyku içinde, somnambül gibi hareket ediyor Bu nedir? Raslnatı mı? Kim yapıyor bunu, nereden geliyor bu güç? nasıl bir şey bu? kabul edelim ki kendi içinden geldi Gayrı şuuri olarak yaptı Şuur altında insanlığa yardım etmek arzusu vardı v s gibi materyalistik yakıştırmalar kolay, benzer şekilde, telkin olduğu da söylenebilir Ama telkinin de şartları vardır, her şey telkin olmaz Aslında burada çok ilginç yasalar dönmektedir
Bizim henüz farkında olmadığımız bazı yasalara göre, bazı muktedir varlıklar bazı şeyleri, bazılarına gördürürler Çoğunlukla muktedirler, insanlara birçok şeyleri yaptırırlar İnsan da zanneder ki, bunu kendimiz yapıyoruz “O taşı siz atmadınız, sizin elinizden biz attık ” Sen yapıyorum zannediyorsun Öyle sen daha iyi, çünkü o senin bencilliğinden ileri geliyor Bencilliğin sana bunu söyletiyor Dar bir şuura sahip olduğun için, öyle zannediyorsun Darmadağınıklıktan dolayı böyle sanıyorsun O halin öyle söyletiyor sana… söyle, zararı yok Ama yapan sen değilsin İnsanın bunu kavraması gerek Bu o kadar mutlu bir şeydir ki, üstün bir şeye vasıtalık edebilmek… ama bilerek…
Bedensiz varlık Dr Fritz’in çeşitli medyomları kullanarak ameliyatlar yapması gibi Bildiğiniz gibi Jose Arigo öldü Onun rehber varlığı şimdi başka birisiyle çalışıyor Gayet güzel ameliyat örnekleri görüyoruz Brezilya çalkalanıyor, birkaç yıldır
Dr Fritz geçen asırda yaşamış bir Alman doktordur Vefat etmiş, sonra Brezilyalı, iri yarı yapılı, biraz paraya düşkün bir medyomu kendine aracı tayin ediyor: Jose Arigo, onunla yıllarca ameliyatlar yaptı Kanlı, kansız, çatkıyla sayısız katarakt ameliyatları; biliyorsunuz… fakat sonradan Arigo’nun karması ağırlaşmaya başladı, çünkü bu yolda kendisine ait olmayan bir enerjiyi ve gücü kendisine aitmiş gibi kullanmaya başladı Yeteneğini maddesel çıkarlar uğruna kullanmaya yeltendi Halbuki aslında bazı güçler onu alır, yönetir, yönlendirirdi Bu bir örnektir İnsanlar şuursuz olarak bazı güçlerin (en azından ilahi gücün) otomatıdır Onun için defaatle söylüyoruz: insanlar irade sahibi değildirler İnsanlar bir takım programları yerine getirirler Ancak güçleri buna yeter İnsan otomattır, insan duygusaldır, insan içgüdüseldir, insan mekanik bir varlıktır Ama insan düşünür de… düşünürken de makine gibi düşünür Düşüncesini etkileyen unsurlar nelerdir? Saf düşünebilir mi? Açıkça düşünebilir mi? hangi etkiler altında düşünür? Hangi savunma mekanizmalarının etkisi altındadır
Ve böylece açık seçik, duru bir bilgiye, görüşe sahip olmadan ömür gelip geçer Yaptığı iş nedir? Bedenini beslemekten, duygularını şişirmekten ibarettir Veya bedenini yiyip tüketmekten başka bir şey değildir Beslenmez de Bir yere kadar besler, oradan sonra bedeni yemeye başlar O da çökmeye başlar Neresinden bakarsak bakalım, insanın iradesiyle bir takım bir şeyler yaptığı, kendini değiştirdiği pek öyle kolay söylenmez Yapılmıyor değil var Bu da yapılıyor Çok şükür bunun büyük numuneleri var, ama genellikle biz insanlar bunu yapamıyoruz Yani akıntı zaruretler, icaplar bizi nereye götürebiliyorsa, o tarafa gidiyoruz Ve bizim yönümüzü değiştirmek, bizi yönlendirmek çok kolay Parası olmayan bir adamın eline bolca para verin, seyredin neler oluyor! Başka bir şey yapmanıza gerek yok Yani irademizi yönlendirmek, şuradan şuraya götürmek kolaydır Basit birkaç mekanizmayla bize istedikleri şeyi yaptırabilirler Bu nedenle kolay kolay “irade hürriyetinden” söz edemiyoruz Yaptığımızı, istediğimizi zannediyoruz “Ben bunu istemiyorum” diyorum “Yapabilirim, içerim, içmem, giyerim, çıkarırım ” Diyoruz ama hangi şartlandırmalar ve dış etkiler altında?  
İstikbal ancak çok muktedir varlıklar tarafından, hani dünya yasalarının dışındaki yasalara tabi olan varlıklar tarafından gayet kolaylıkla bilinebilir Yukarısı için zor bir şey değildir Çok kolay bir şeydir Bizim için zordur Çünkü biz tek boyutlu düşünürüz “Lineer” düşünürüz Bir, iki, üç, dört, beş v s gibi gidecek sanırız “ben daha bugündeyim Yarını nereden bilirim, yaşamadım ki…” sen onu çoktan yaşadın Yaşayacağın şekil belli Büyük bir fark yok… her gün bir başka günmüş gibi Kendimizi avutuyoruz, ama genellikle hep aynı şeyleri yaşıyoruz Dedikodusu muhtelif, rivayet muhtelif ama, yapılan hep aynı iş İnsanın hayatında değişik ve farklı şeyler yaptığı zamanlar da vardır, ama farkında olmuyoruz galiba Değişik farklı şeyler yaptığımız anlar, onun da farkında olamıyoruz doğru dürüst Kuşkusuz bu da bir şuurlanmayla, uyanıklıkla ilgili bir konu
Son olarak gerçekleşen ilginç bir kehanet örneği ;
1975 yılında Dannion Brinkley’e yıldırım çarptı Brinkley öldü, bir tünelden geçti, tünelin ucundaki ışığa yaklaştı ve bu ışığın içinden çıkan, çok derin bir sevgi hissi ile dolu olduğunu algıladığı bir varlıkla karşılaştı Bu ışık varlık, Brinkley’e neredeyse her anını hem kendi hem de karşısındakilerin bakış açısından yaşayıp değerlendirdiği hayatını “bir film şeridi” gibi gösterdi O sırada, Brinkley’nin acil serviste bir sedyede yatan cansız bedenini hayata döndürmek için doktorlar ve hemşireler ellerinden geleni yapıyorlardı
Işık varlık, Brinkley’yi bedeninin daha yüksek hızda titreştiğini düşündüğü bir yere doğru çıkardı Burada enerji alanlarının oluşturduğu ırmaklara, göllere hatta dağlara benzeyen şekiller vardı Dağlardan birine doğru uçtular ve sanki içinden ışıldıyormuş gibi görünen ve katedrali andıran yapılardan oluşan bir kristal şehre vardılar Işık varlık, Brinkley’yi katedrallerden birinde yalnız bıraktı ama genç adam çevresinin başka türden varlıklarca sarıldığını hissediyordu Önündeki podyum yine birçok ışık varlık tarafından dolduruldu ve Brinkley çok önemli bir şeyler olacağını hissetti
Brinkley, önündeki podyumu dolduran ışık varlıkları saydı: on üç Bunların her birinin, yine insanların sahip olduğu duygu ve düşüncelerin türlerini temsil ettiklerini ya da içerdiklerini, telepati yoluyla algıladı Adeta burçlar kuşağını oluşturan karakter özelliklerini andırmaktaydılar
Varlıklar teker teker Brinkley’nin önüne geldiler ve göğüslerinden bir videokaset büyüklüğünde birer kutu dışarı çıktı ve genç adamın yüzüne doğru yaklaştı İlk kutunun yüzüne çarpacağı endişesiyle geri çekilen Brinkley, bu ve daha sonraki kutularda, sanki bir televizyon seyreder gibi, gelecekte gerçekleşecek olan dünya olaylarını gördü
O sırada bu görüntülerin gelecekteki olaylar olduğunu bilmeyen Brinkley’nin, doktor ve hemşirelerin yoğun çabaları sonucu hayata döndürüldüğünde, yakın çevresine ve daha sonra ÖYD araştırmalarını dünyaya tanıtan kişi olan Dr Raymond Moody’ye anlatacak çok ayrıntılı bir ÖYD hikayesi vardı Ama en önemlisi, on üç ışık varlığın gösterdiği kutularda izlediği 117 olayın hepsini kayda geçirmişti Üç yıl boyunca gördükleriyle ilgili hiç bir şey olmadı Derken, 1978 yılında kutularda gördüğü olaylar gerçekleşmeye başladı 1994 yılında yazdığı Saved by the Light (Işık Sayesinde Kurtarıldım) adlı kitapta Dannion Brinkley “Ölüp de oraya gittiğimden bu yana geçen on sekiz yıl içinde, bu olayların doksan beşi gerçekleşti,” demektedir
22 Kasım 2001 tarihinde yayınlanan Reuters kaynaklı bir gazete haberi, bizlere Dannion Brinkley’nin gelecekle ilgili bu vizyonlarını hatırlattı Acaba, bir vizyon daha mı gerçekleşiyordu? Habere göre, İsrailli bilim adamları, bir trilyonu bir deney tüpüne sığabilecek kadar küçük olan ve yüzde 99,8’lik doğruluk oranıyla saniyede bir milyar işlem yapabilen bir DNA bilgisayarı geliştirmişlerdi Bu haber, Dannion Brinkley’nin on ikinci kutuda gördüklerini andırmaktaydı: “Bu kutuda, Orta Doğu’dan bir biyoloji mühendisinin DNA ile oynadığını ve bilgisayar çiplerinde kullanılabilecek bir biyolojik virüs yarattığını izledim Bu keşif, bilim ve teknolojide büyük hamleler yapılmasına yol açtı Japonya, Çin ve Pasifik okyanusu kıyısındaki ülkeler bu keşif sayesinde ekonomik bakımdan büyük gelişme yaşadılar Bu teknolojiyi kullanarak üretilen bilgisayar çipleri, arabalardan tutun da uçaklara hatta elektrik süpürgelerine kadar kullanıldı ”
|