Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Atatürk Köşesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahmet, atatürk’ün, koruma, nakşibendî, polisi, rasih, tayşi

Atatürk’Ün Koruma Polisi Nakşibendi Ahmet Rasih Tayşi

Eski 07-12-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atatürk’Ün Koruma Polisi Nakşibendi Ahmet Rasih Tayşi



Atatürk’ün koruma polisi Nakşibendi Ahmet Rasih Tayşi


Soner Yalçın Atatürk'ün koruma polisliğini yapan Ahmet Rasih Tayşi'yi kaleme aldı


Hürriyet gazetesi yazarı Soner Yalçın bugünkü köşesine emniyetteki teşkilatlanmayı taşıdı Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile yaptığı görüşmeyi kaleme alan Yalçın, 1930-38 yılları arasında Atatürk’ün koruma polisliğini yapan Ahmet Rasih Tayşi'yi kaleme aldı


Atatürk’ün koruma polisi Nakşibendi’ydi


Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül telefonla aradı Emniyet teşkilatındaki tasfiyeler konusunda bazı bilgiler verdi Telefonu kapattıktan sonra aklıma iki emniyet görevlisi geldi: Biri Nakşibendi’ydi, diğeri ise Yahudi En iyisi birbirine hiç benzemez gibi görünen bu olaylar dizisini baştan anlatayım


BU hafta bu sayfada, liberallerin çok sevdiği, feyz aldığı senarist-yazar Ayn Rand hakkında bir yazı kaleme alacaktım


Tam yazıya oturacaktım ki, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül telefonla aradı


Arama sebebi, “Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor” kitabımdaki bir yorumumla ilgiliydi


12 Eylül 1980 darbesinin, emniyet teşkilatındaki solcu personeli emekli ettiğini, meslekten el çektirdiğini yazmıştım Sonra eklemiştim, solcu polisler teşkilattan atılırken, sağcı polisler önemli koltuklara oturtuldu


Bu iddiamı 12 Eylül’den önce hazırlanan İçişleri Bakanlığı personelini fişleyen/andıçlayan bir rapora dayandırmıştım


Gizli rapordaki “menfiler” tasfiye edilmiş, “müspetler” yükseltilmişti


Menfiler solcuydu


Bakan Vecdi Gönül’ün buna itirazı vardı


Bilinenin aksine 12 Eylül 1980’den sonra solculardan daha çok sağcı personelin tasfiye edildiğini söyledi Rakamlar verdi


Kendi kişisel görüşünü söyledi, devlet idaresinde insanların görüşlerinden çok vasıflarına/liyakatına bakılmalıydı Bunca yıllık devlet hizmetinde hep buna önem verdiğini vurguladı


Herkes konuşuyor


Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, “kişilerin gelip geçici olduğunu, kalıcı olanın devlet olduğunu” söyleyince araya girdim Konuyu değiştirdim Biliyordum ki Bakan Bey, hoşgörüsüyle, güler yüzüyle tanınan demokrat bir siyasetçiydi


“Sayın Bakanım” dedim, “devletin soruşturmadan, incelemeden her hassas olayı kamuoyunun gündemine getirmesi, halkın önünde tartışması; insanlarda kurumlara karşı güvensizlik yaratmıyor mu? Toplumu, kurumları, siyaseti bu kadar gerginleştirmenin kime yararı var? Buradan uzlaşma çıkmaz Ne çıkacağını bunca yıllık devlet, siyaset birikimiyle herkesten çok iyi bilirsiniz


Bakan Gönül her zamanki hoşgörüsüyle dinledi


Ben de fırsattan yararlanıp devam ettim: “Sağduyulu siyasetçilerin kamuoyunun önüne çıkması gerekiyor; lütfen televizyonlara çıkın, konuşun


Bakan Gönül kibarlığıyla araya girip, “O kadar çok konuşan var ki” dedi

“Bakınız Genelkurmay Başkanımız bile ne kadar az konuşuyor artık; biz siyasetçilerin de hassas konularda çok az demeçler vermesi gerekiyor” diye ekledi


Devlet ciddiyetinden bahsetti


Rahmetli Cemil Meriç’i, Nurettin Topçu’yu konuştuk


Baş davası ahlak olan bizim güzel insanlarımızı hatırladık


Sonra iyi niyetli temenniler ile telefonu kapattık


Telefonu kapattık ama benim aklımdaki Ayn Rand yazısı da uçup gitmişti!


Türkiye’de insanları, kurumları geren kamplaşma üzerinde düşünmeye başladım


İlginçtir!


Ayn Rand yerine aklıma bu yıl yaz ayında okuduğum, “Ali Emiri’nin İzinde” kitabı geliverdi!

Neden mi?



Ali Emiri’nin İzinde


Ali Emiri Efendi İstanbul’daki Millet Kütüphanesi’nin kurucusuydu

Mehmet Serhan Tayşi de uzun yıllar aynı kütüphanede görev yaptı Hayatını anlattığı kitabına bu nedenle, “Ali Emiri’nin İzinde” adını verdi

600 sayfalık bu hatıratta ilgimi çeken çok konu oldu Ama en çok da M Serhan Tayşi’nin babasının hayatı çarpıcı geldi bana

Ahmet Rasih Tayşi polisti


Ahmet Rasih Tayşi


1930-38 yılları arasında Atatürk’ün koruma polisliğini yaptı


Sekiz kişilik yakın koruma grubu içindeydi


Bu korumalar özel seçilmişti Hepsi yakın dövüş ustasıydı Keskin nişancılardı Bu özel ekibe İngiltere’den sağa-sola çekmeyen özel yapım tabancalar getirtilmişti


Atatürk İstanbul’a geldiğinde onlar da Dolmabahçe Sarayı’nda kalıyordu


Yani devlet Atatürk’ün hayatını bu sekiz polise emanet etmişti


Kitaptan öğrendiğimize göre, amaçları Atatürk’ü öldürmek olan iki Ermeni terörist vücutlarına sardıkları bombalarla Dolmabahçe Sarayı’na giderken yakalanmışlardı


Yakalayan ise Ahmet Rasih Tayşi idi Beşiktaş Deryakil durağına giden Şair Nedim Caddesi üzerinde yakalamıştı Atatürk bu olaydan sonra kendisine özel bir takdir belgesi vermişti


Neyse uzatmayalım, sanıyorum polis memuru Tayşi hakkında biraz bilgi sahibi oldunuz


Şimdi çok şaşıracağınız bir bilgiyi yazacağım


Buna ne demeliyiz


Koruma polisi Ahmet Rasih Tayşi, Atatürk’ün korumalığını yaparken sık sık kime gidiyormuş biliyor musunuz?


Melami Şeyhi Kemali Efendi!


Sadece ona değil


Eyüp’te Abdulhâkim Arvasi’yi de ziyaret ediyormuş Bu ziyaret daha ilginç aslında Çünkü Arvasi 1930’daki Menemen Olayı’nda da yargılanmıştı


Gerçi beraat etmişti ama yine de Atatürk’ün özel koruması Abdulhâkim Arvasi’yi ziyaret etmekte bir sakınca görmüyordu


Benzer şekilde Nakşibendi, Kadiri, Melami hocalarıyla görüşüyordu


Hatta Ahmet Rasih Efendi daha sonra Üstadı Ömer Efendi’den aldığı Melami hilafetiyle “şeyh” bile olacaktı


İşte bu konu önemlidir


Tüm bunlara rağmen Tayşi’nin Atatürk’ün özel güvenlik ekibi içinde olmasında bir sakınca görülmemişti


Polis memuru Tayşi ne zaman sakıncalı görülmüş biliyor musunuz?


Demokrat Parti döneminde!


Halk Partili olduğu için “kızak” göreve alınıvermişti!


Emniyet Amiri Samuel İzisel


Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile telefonu kapattıktan sonra Ahmet Rasih Tayşi’yi düşündüm


Bugün Atatürk aleyhinde neler neler yazıyorlar


Müslüman Tayşi’nin ardından aklıma gelen ikinci isim Samuel İzisel oldu


Samuel İzisel Yahudi’ydi


1877’de Alanya’da doğdu


Fransa’da Alyans Mektebi’nde okudu Burada İttihatçılarla tanıştı

İstanbul’da Darülfünun Mektebi’nde hukuk okudu


Serez ve Selanik mahkemelerinde görev yaptı


1909’da Beyoğlu Emniyet Amirliği’ne tayin edildi


1913’te Sadrazam Mahmud Şevket Paşa’yı vuran suikastçıların yakalanmalarında aktif olarak görev aldı Bacağından vuruldu ve bu olaydan sonra ömür boyu topal kaldı Devlet tarafından kahramanlık ödülü verildi


Ödülüyle gurur duydu ama ayağındaki sakatlık nedeniyle pasif göreve alınmak zorunda kaldı


Amirleriyle anlaşamayan Samuel İzisel çok sevdiği polislik görevini bırakmak zorunda kaldı Yıl 1923’tü


Ancak mesleğinden kopmadı 1937’de açılan Ankara Polis Enstitüsü’nde öğretmen olarak hizmet verdi


II Dünya Savaşı’nda Emniyet Müdürlüğü’nün baş tercümanlığını yaptı


Devlette bu gizli görevi yapan Samuel İzisel aynı zamanda Yahudi cemaati mütevelli heyetindeydi


Buna rağmen kimse ona kuşkuyla bakmamıştı Kimsenin aklına “acaba” sorusu gelmemişti


Samuel İzisel Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydı


O bir emniyet görevlisiydi


Ölene kadar mesleğini sevdi


Öyle ki


1948’de Polis Emeklileri ve Mensupları Sosyal Yardım Derneği kurucuları arasında yer aldı


Ve ne yazık ki bir yıl sonra hayata veda etti


Şimdi lütfen düşünür müsünüz?


Emniyet Teşkilatı tarihinde Müslüman Ahmet Rasih Tayşi de var, Musevi Samuel İzisel de


Peki sonra ne oldu?


Oyun içinde oyun


Ne oldu biliyor musunuz?


Emniyet teşkilatı çokpartili siyasi yaşamın başlamasıyla birlikte siyasetin aracı haline getirildi Siyasetin emrine sokuldu


Ve gelen hükümetler kendinden olmayanları tasfiye etti


Ve yıl 2009


Türkiye “Emniyet teşkilatı içinde cemaatçiler ve cemaatçi olmayanlar arasında çatışma varmış” tartışmasını yapıyor


İçiniz yanmıyor mu? Ne hale geldik/getirildik?


Herkes birbirini suçluyor İnsanların kurumlara güveni sarsılıyor


Hepimiz kuşkuyu paranoyaya çevirdik Sahi yoksa amaç bu mu?


Amaç devletin-toplumun aklını kaybetmesini mi sağlamak?


Ayakları bu topraklara basanlar bilmelidir ki, bu “siyasal depremin” altında hepimiz kalırız


Bu oyun bozulmalı


Osmanlı’da ‘dinlemeyi’ Böcekçibaşı yapardı


BİLİYORUZ ki, polisler uzun yıllar askeri teşkilat kadrosunda yer aldı


Modern devletle birlikte polisin görev alanı büyüdükçe, toplum ve devlet ilişkileri arttıkça emniyet teşkilatları bağımsız şekilde kurumsallaştırıldı

Yani dolaylı yönetiminden doğrudan yönetime geçildi


Modern toplumun kurumlaşmasıyla birlikte, devletin silahlı güçlerinde işbölümüne gidildi


İşte bu nedenle güvenlik “iç” ve “dış” olmak üzere ikiye bölündü Dış güvenlikten ordu, iç güvenlikten polis sorumlu tutuldu


Polisin tarihsel sürecine bakıldığında, gelişmesinde 1789 Fransız İhtilali ve 1848 Avrupa devrimlerinin büyük etkisi görülür


Polislik Fransız Devrimi’yle kökten değişikliğe uğradı Zaten bu devrim aslında bir kamu idaresi devrimiydi İnsanlık tarihinde ilk kez köylere kadar doğrudan idareyi uygulayan bir devlet yaratıldı


Yine ilk kez “kır polisliği” ve “kent polisliği” örgütlenmesine gidildi İç güvenlik meselesi profesyonel görevlilere teslim edildi


Fransız Devrimi’nin rüzgârıyla doğan 1848 Avrupa devrimleri de polisliğin nüfuz olarak büyümesine sebep oldu


Ayrıca sayısal olarak güçleri ve ekipmanları artırıldı


Bunun temel nedeni, yoksulların, işçilerin, devrimcilerin devletleri tehdit eder hale gelmesiydi Devlet kendini/sınıfını koruyabilmek için polisliği geliştirdi-büyüttü Çatışmada kazanan taraf olmak istiyordu


Uzatmayalım


Bu genel bilgilerden sonra gelelim bizim polis tarihine


Bizim polisin tarihi


Kolluk güçlerinin bizim tarihimizdeki adı kimi zaman “yarkan” oldu, kimi zaman “şad”, “tudun”, “subaşı” ya da “serasker”

Bazen görev alanları farklılaştı:


Cebecibaşı ve Cebeciler; Ayasofya, Kocapaşa ve Ahırkapı taraflarının; Kaptanpaşa; Kasımpaşa ve Galata semtinin; Bostancıbaşı ve Bostancılar; Üsküdar, Eyüp, Kağıthane, Boğaziçi, Kadıköy, Adalar ve Ayastefanos’un; Topçubaşı ve Topçular; Tophane semti ile Beyoğlu’nun kamu düzen ve güvenliğini sağladı


Böcekçibaşılar ise, suçluları izleme ve yakalama işleriyle uğraştı


Yani bugünün gizli dinleme yapanları gibi


Bilir misiniz bilmem, küçük dinleme araçlarına da “böcek” adı verilmektedir

Ayrıca başkentte sadrazamın, illerde de valilerin emrinde “Baştebdil” adı verilen istihbaratçılar vardı


Güvenlik makamları; Sadrazam, Yeniçeri Ağası, Falakacı, Cebecibaşı ve Cebeciler, Kaptanpaşa, Topçubaşı ve Topçular, Bostancıbaşılar, Kadı ve Böcekçibaşı’ndan oluşurdu


Taşrada ise, Kapıkulu ve Eyalet askerleri iç düzen ve güvenliğin sağlanmasından sorumluydu


Şehir ve kasabalarda Kollukçular, Yasakçılar, Bekçiler; Edirne Şehri ve çevresinde Bostancı Ocağı; Halep ve çevresinde Çöl Beyleri görevliydi


İç güvenlikten de sorumlu olan Yeniçeri Ağası, suç işleyenleri falakacılarına dövdürürdü Falakacılar, Yeniçeri Ağası’nın emri altında çalışan acemi oğlanlardan meydana gelirdi


Kullukçular, “karakulhane” adı verilen bugün “karakol” olarak isimlendirilen binalarda hizmetlerini yürütürlerdi


Polis Bayramı


Her yıl 10 Nisan’da Polis Haftası kutlamalarının yapıldığını biliyorsunuz


Bunun nedeni polis teşkilatının 10 Nisan 1845’te kurulmasıdır


10 Nisan 1845 tarihinde yayınlanan ve İstanbul’daki yabancı misyonlara da “Tezkere-i Umumiye” tarafından gönderilen “Polis Nizamnamesi” ile, ilk defa “polis” adı verilen bir zabıta teşkilatı kuruldu


Bunun da kökeninde 19’uncu yüzyılda başlayan “yenileşme” hareketi Tanzimat yatıyordu


Yeniçeriliğin kaldırılması; yeni ordunun kurulması da iç güvenlik meselesinin yeniden ele alınmasına neden oldu


Fransa’daki polis sistemi aynen alındı


Cumhuriyet döneminde 1922’de İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğü lağvedilerek yerine Ankara’daki “Emniyet-i Umumiye Müdürlüğü”ne bağlı il teşkilatları kuruldu


Fakat bu yıllarda polis teşkilatının kuruluş kanunu yoktu, gelişim bütçe kanunlarına bağlanmıştı


Uzun yıllar 1908 yılında çıkarılan “Polis Nizamnamesi”nin verdiği görev ve yetkilerle hizmet yürütüldü


Nihayet 1934 yılında, hâlâ kullanılan 2559 sayılı “Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu” ve 1937 yılında 3201 sayılı “Emniyet Teşkilatı Kanunu” çıkarıldı


Günümüzde polis teşkilatı gerek kadro gerekse teçhizat konusunda Avrupa polisiyle boy ölçüşecek duruma geldi


Ah bir de her fırsatta biber gazı sıkmasalar!

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.