Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Atatürk Köşesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilinmeyenler, çanakkale, ile, ilgili, savaşlari

Çanakkale Savaşlari İle İlgili Bilinmeyenler

Eski 07-12-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Savaşlari İle İlgili Bilinmeyenler



ÇANAKKALE SAVAŞLARI İLE İLGİLİ BİLİNMEYENLER
Alınamayan Gemiler: Sultan Osman I ve Reşadiye

Osmanlı Donanmayı Hümayunu, II: Abdülhamit’in kararıyla, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan beri çürümeye terkedilmiş bir durumdaydı Bunda, Sultan Abdülaziz’in çok önem vererek kurduğu donanmanın tehdidiyle tahttan indirilmesi ve Abdülhamit’in ‘benim de başıma gelirse’ düşüncesi büyük etken olmuştur 1903 yılında İngiltere’ye bu konuda bilgi veren Kraliyet Armadası Birinci Lordu Earl Selbourne, Türk donanması için “Mevcut bile değil” demişti
Osmanlı Devleti’nin donanma açısından güçlenmesi gerekiyordu Yunanistan da donanmasını güçlendirmeye çalışan bir başka devletti 1900’lerin başında denizlerde üstün olmak her şeyden önemliydi Çünkü kara yolları henüz o kadar gelişmiş değildi

Sultan Osman I
Yine aynı dönemde İngilizler tarafından “drednot” tipi gemiler geliştirilmişti Bu tip gemiler daha hızlı hareket edebiliyorlardı, yüzen bir filo gibiydiler, fakat yeni deneniyorlardı
1911 yılı baharında, Arjantin ile yaşanan amansız deniz çekişmesi yaşanırken, Brezilyalılar dünyanın en büyük savaş gemisine sahip olmak istiyorlardı Bu amaçla Brezilya; İngiltere, Newcastle’daki Armstrong şirketine bir drednot siparişinde bulundu ve adını Rio de Jenerio koydu 1913’e gelindiğinde Brezilya ile Arjantin arasındaki sorunlar giderilmiş, 1913 Temmuzuna kadar Brezilya’nın yaptığı düzenli ödemeler bu tarihten sonra kesilmiştir Brezilya gemiyi almaktan vazgeçmişti Armstrong Şirketi çok fazla telaşlanmamıştı çünkü gemiyi alacak biri mutlaka bulunacaktı
Osmanlı Devlet’i İngiltere’ye kırka yakın irili ufaklı gemi siparişinde bulunmuştu Başlangıç için o günün parasal karşılığı dört milyon Sterlin’e iki drednot ısmarlanmıştı Biri Reşadiye olacak drednotlardan diğeri ise Sultan Osman I adıyla alınacaktı Sultan Osman gemisi, Yunanlıların da katıldığı ihalede Osmanlı Devleti tarafından alınan Rio adlı gemiydi Süvarisinin kimliği bile saptanmıştı: Hamidiye’nin efsanevi kahramanı Rauf Bey

“Sultan Osman I” postakartı
Bu gemilerin alınabilmesi için yeterli bütçe olmadığından geniş çapta bir bağış kampanyası düzenlenmiş, o zamanın olanaklarıyla kahvelerde, halkın toplu olarak bulunduğu yerlerde, müsamere ve eğlencelerde sürekli olarak para toplanıyordu Bayram gibi vesilelerle öğrencilerin ellerine kumbaralar veriliyor ve bu kumbaralarla para topluyorlardı Önemli para yardımlarında bulunanlara “Donanma İane Madalyası” adı altında bir de madalya veriliyordu
Fakat işler umulduğu gibi gitmiyordu Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na Almanya ile sürüklendiği bu günlerde İngiltere gemileri verip vermemekte tereddüt ediyordu

27 Temmuz 1914’te Reşit Paşa vapuru ile Sultan Osman’ı teslim almak üzere, Bahriye Nazırlığı’nı ve Osmanlı Devleti’ni temsilen Rauf Bey Newcastle’ a varmıştır Churchill Sultan Osman’a el koymanın çok büyük bir diplomatik karmaşaya neden olacağını bilmektedir ama İngiliz Armadasının önüne çıkabilecek böylesi bir gemiyi teslim etmek de istememektedir Ve 3 Ağustos 1914’te Churchill’in açıklaması ile Sultan Osman ve Reşadiye’ye el konduğu resmi olarak açıklanmıştı Rauf Bey anılarında şöyle diyordu:

Sultan Reşat’ın Erin’e dönüşünü gösteren çizimler


“…Geminin son taksiti olan yedi yüz bin Lira da ödenmişti İşleri bir an önce bitirmek için denemelerin bir kısmından vazgeçerek fabrika ile 2 Ağustos 1914 günü geminin, bize teslimi konusunda anlaşmıştık Fakat parayı verişimizin ertesi günü için kararlaştırılan sancağımızı çekme töreni zamanından yarım saat önce İngilizler Sultan Osman’a el koydular
“…Gerektiği şekilde şiddetle protesto edildiyse de kimse oralı olmadı…
Bu gemiler paraları ödendiği halde teslim edilmemiş, paraları ise iade edilmemiştir Sultan Osman gemisi derhal İngilizleştirildi ve ismi “Agincourt” olarak değiştirildi Reşadiye ise Erin ismini aldı Fakat kaderi oldukça hazin oldu 22 Ağustos’ta seyre hazır olan geminin denenmesinde görülür ki silahları iyi çalışmamaktadır 26 Ağustos 1914’te onarım için çekilir Başarısız bir gemi olarak bir daha kimseye satılamaz ve 1922 yılında gemi sökücüler tarafından parçalanmaktan kendisini kurtaramaz
Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal İçin Yazılan İlk Şiir
Anafartalar Zaferi’nden sonra, Mustafa Kemal ismi herkes için kahraman anlamı taşıyordu Çanakkale’de görev yapan Türk askeri için onun adı moral kaynağı ve cesaret demekti, Müttefik askerleri bile kim olduğunu bilmedikleri bu komutana övgüler diziyorlardı Ian Hamilton bile günlüğüne, Türk askerinin çok iyi komuta edildiğini yazıyordu
Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal ilk kez burada gösterdiği kahramanlıkla bir şiirde yerini alıyordu Mehmet Emin Yurdakul Eylül 1915′de; yani muharebeler henüz bitmemiş iken; “Tan Sesleri” isimli ir şiir kitabı yayınlar Bu kitapta “Ordunun Destanı” adlı ve 15 Eylül 1915 tarihini taşıyan uzun manzumede, ilk dörtlük:
“Ey bugüne şahit olan Sarphisarlar
Ey kahraman Mehmet Çavuş Siperleri
Ey Mustafa Kemal’lerin aziz yeri
Ey toprağı kanlı dağlar, yanık yerler”
Böylece Mustafa Kemal adı şiirle halka mal edilmektedir Farklılığı vurgulanmaktadır
Muharebeler sırasında yerli ve yabancı basının M Kemal’e ilgisi yoğundur 2′nci Anafartalar Zaferi’nden sonra çok artar ve devletin planlı heyetlerinin dışında M Kemal ile doğrudan görüşebilmek için; 21 Ağustos’ta Polonyalı bir bayan gazeteci gelir ve 2 nci Anafartalar Zaferinin coşkusunu M Kemal’le birlikte yaşar 2 Eylül’de bir Alman gazeteci gelir 8 Eylül’de Türkiye’nin ilk filmcisi Necati bey gelir ve 3 gün çekimler yapar 10 Eylül’de Tanin yazarı Ekrem Bey, 21 Ekim’de Suriye yazar ve şairler heyeti gelir Özetle şöyle diyebiliriz Muharebeler sırasında o dönemin yazarları, çizerleri, ressam ve şairlerinin büyük bölümü; başarılarından dolayı M Kemal ile tanışmak için cepheye gelmişler ve intibalarını halka aktarmışlardır İşte bu aktarmaların sonunda M Kemal, halkın ağzında efsanevi kahraman olur Yakup Kadri, o günlerde duyduklarını “Atatürk” isimli eserinde şöyle anlatır:
“Bu genç kumandan, yanında bir avuç süngülü askerle, yerden, gökten, denizden gelen sürekli bir gülle, kurşun ve şarapnel sağanağının ortasında durmadan ileriye doğru atılıyor kollarıyla, kızgın boyunlarından yakalayıp denize yuvarlayacakmış gibi sıra sıra topları üstüne saldırıyor Bu insan, ateşte yanmıyordu Vücuduna kurşun işlemiyordu ve zırhlıların (savaş gemilerinin) attığı gülleler başının üstünden munisleşmiş, yırtıcı kuşlar gibi geçip gidiyordu”
Bu anlatım, Atatürk’ün tam bir masal kahramanı gibi algılandığını gösteriyor ki, o neslin de bir beklenti içinde olduğunu yine Yakup Kadri kitabının başlangıcında şöyle ifade eder
“Bizim ilk gençlik yıllarımız bir milli kahramana hasretle geçti” der
Atatürk’ün kazandığı bu haklı ün, Başkomutanlık’ta da etkisini gösterir Muharebelerin ilk ayı sonunda başarılarından dolayı rütbesi albaylığa yükseltilir ve toplam 3 madalya ve 2 nişan verilir Ayrıca kendisine iki önemli görev için tayin teklifi yapılır İlki, Temmuz 1915 ortasında, Trablusgarb’e ordu komutanı yetkisiyle ve Tuğgeneral (Mirliva) rütbesi ile gitmek arzusunda olup olmadığı sorulur İkincisi ise Anafartalar grup komutanı iken 1915 Ekim ayı başında, Irak Ordusu Komutanlığına tayin teklifidir Bu görev çok daha büyük ve önemlidir
Bu olaylar devleti yönetenlerin Atatürk’e bakış açısını sergilemektedir Yani daha muharebeler sırasında, henüz zafere erişilmeden Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal tanınmış ve hakkı teslim edilmiştir
Zaferden sonra ise Mustafa Kemal ismi, efsanevi bir kimlik kazanır, artık İstanbul’u Kurtaran Kahraman ünvanı ile anılır Gazeteciler, yazarlar kendisiyle mülakat yaparlar Halkın en büyük arzusu ise kendisini görmektir 1916′nın ocak ayında 16′ncı kolordu komutanı olarak Edirne’ye girişinde halk sokaklara dökülür
Atatürk’ün Çanakkale’de ve sonrasında Kurmay Başkanlığı’nı yapmış olan Orgeneral İzzettin Çalışlar, günlüğünde bu karşılanışı şöyle anlatır:
“28 Ocak 1916
…Yollar hıncahınç ahaliyle dolmuş, bütün mektepler karşılama için yerlerini almıştı Şehir saray gibi donanmış, peş peşe zafer takları yapılmıştı “Yaşasın Arıburnu ve Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Bey” yazılı levhalar asılmıştı…Edirne eşrafı, vilayet erkanı,konsoloslar hep oradaydılar…Bütün şehir, heyecan ve coşkulu sevinçle karşıladı Çiçekler, buketler takdim ettiler Alkışlar, her türlü nümayişler, tezahürat, her türlü tasavvurun üstündeydi…”
Görüldüğü gibi Atatürk’ün şöhreti, halkın kendisine layık gördüğü unvanlar, kendisine duyulan hayranlık o günlerde ortaya çıkmıştır Sonradan yakıştırma değildir Tarihte herhalde bir şehir halkı, hiçbir albayı bu şekilde karşılamamıştır Albay Mustafa Kemal ne Edirne’nin fatihidir, ne de Edirne’yi düşmandan kurtarmıştır Bunlara rağmen karşılanışın bir fatih’e yaraşır biçimde olduğunu anlıyoruz Sebep, Çanakkale’de yaptıklarıdır Yaptıkları ile kazanılan zaferdir Türk milletine, iki yüz yıldır hasret kaldığı zafer coşkusunu tekrar tattırmasıdır Bir büyük zafer armağan etmesidir
İZMİR BASININDA ÇANAKKALE
Çanakkale Muharebeleri,Birinci Dünya Savaşı içinde gerek İtilaf Devletleri, gerekse de İttifak Devletleri açısından önemli bir yere sahiptir Birinci Dünya Savaşı’nın uzamasına yol açan ve Türk ordusunun başarısıyla sonuçlanan bu muharebeler, Türk halkı için bir moral kaynağı olmuştur Bu kaynağı işleyen ve halka yayılmasını sağlayan basındır Bu işlevlerini göz önüne alarak bir şehir basınının, özellikle İzmir basınının seçilmesindeki amaç, İzmir’in Çanakkale muharebeleri ile olan bağlantısıdır İzmir İtilaf Devletleri donanmasınca Çanakkale ve İstanbul boğazlarını ele geçirmek için önemli bir koz ve baskı aracı görülerek bombalanmış, hatta dönemin İzmir Valisi Rahmi Bey’ e İzmir’i teslim etmesi halinde prenslik bile önerilmişti

İzmir basını, Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Muharebeleri’nin başladığı dönemde Ahenk, Anadolu, Köylü ve Duygu adlı gazeteler ile Muallim adlı bir dergiden oluşuyordu

İzmir gazetelerinin haber kaynağı, Karargah-ı Umumi’ den yayınlanan resmi tebliğler, yabancı gazetelerden ve haber ajanslarından ve İzmir dışındaki diğer şehirlerin basınından yapılan alıntılardır Yabancı basın ve haber ajansları, Türkiye’deki gelişmeleri Türk basınından daha da iyi takip edebiliyor ve İzmir gazeteleri neredeyse haberlerinin çoğunluğu yabancı basından alıntılarla veriyordu Ancak, bu İzmir basının pasif kaldığı anlamına gelmemekteydi
Nitekim, boğazdaki gelişmeler oldukça iyi değerlendirmelerle yansıtılıyordu
Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı içinde tek kazandığı cephe olan Çanakkale Cephesi ve buradaki muharebeler savaşın uzamasına yol açmıştır Osmanlı Devleti, bu cepheye özel bir önem vermiştir Bu önem, cephedeki kötü gelişmelerin,devletin uyguladığı sansürle gizli tutulmasını, başarıların ise bütün yurtta coşkuyla kutlanmasını sağlamıştır Bu coşku her yerde olduğu gibi, İzmir gazetelerinden de halka aktarılmıştır
Cephedeki başarıyı aktaran yazılar,halkın savaşı sahiplenmesini arttırıp, bu haklı davanın kazanılması için yardımların yapılmasını teşvik etmiştir Osmanlı Devleti’nin diğer cephelerindeki gelişmeler resmi tebliğler ve makalelerle bir iki paragrafla geçiştirilirken, Çanakkale’ye sütunlar ayrılmıştır

İzmir gazeteleri boğazlardaki gelişmeleri yakından takip ediyordu Bazen önemli haberleri yakalıyor bazen de isabetli tahminlerde bulunuyordu Örneğin, Anadolu Gazetesi’nin ilk gerginlik döneminde yakaladığı önemli haberlerden biri, İtilaf Devletleri’nin kendi aralarında yaptıkları boğazlarla ilgili gizli bir askeri anlaşma idi
Rusya ve İngiltere’nin yaptıkları bu anlaşmaya göre, harp çıkarsa Rusya, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına karşı askeri harekata girişecekti Yapılan önem tahminlerden biri de boğaza yönelik zorlamanın artacağı idi Ahenk’ in 16 Ekim tarihli sayısında yer alan bu tahmin doğru çıkmış ve İtilaf Donanması 1 Kasım 1914′te İzmir Limanı’nı, ardından 3 Kasım 1914′te de boğazları top ateşine tutmuştu Artık hızlı bir şekilde Çanakkale Muharebeleri’ne doğru gidiliyordu

İtilaf Devletleri boğazı geçme konusunda planlar yapmaya başladılar Bu doğrultuda , boğazdaki ve Ege Denizi’ndeki faaliyetlerini yoğunlaştırdılar Çanakkale boğazını almaya kararlıydılar Oysa İzmir gazeteleri daha önceki tahminlerinin ve haberlerinin aksine, İtilaf Donanması’nın fazla dayanamadan çekip gideceğini yazmıştı Örneğin Ahenk, “İngiliz ve Fransızlar Çanakkale Boğazı’nı zorlamak için dört beş gemiden fazla feda edemezler Bununla beraber iş bu fedakarlıkta beyhude olur Çünkü Çanakkale gayr-i kabil teshirdir” diyordu

İzmir basını saldırıya ihmal vermezken, 23 Kasım 1914 ‘te Fransız ve İngiliz donanmaların Çanakkale’ye saldırmıştı Ancak ,hükümet sansürle bu ve bundan sonra olabilecek saldırıları yok göstermeye başladı Örneğin ,23 Kasım 1914′te yapılan saldırı,Karargah-ı Umumi tarafından yok gösterildi Sonradan Birinci Ordu Komutanı olacak olan Von Der Goltz Paşa da bu saldırıların olmadığına dair beyanat vermişti Bu da Ahenk’te, “Von Der Goltz Paşa’nın Beyanatı”başlıklı yazıyla açıklanıyor ve Paşanın bu tür söylentilerden çabuk etkileneceği , dolayısıyla bunun önlenilmesini istediği bildiriliyordu

İtilaf Devletleri Çanakkale’ye düzenlenecek saldırının hazırlığını yaptıktan sonra, planları doğrultusunda 19 Şubat 1915′te Gelibolu Yarımadası’nda Seddülbahir ve Ertuğrul, Anadolu tarafında da Kumkale ve Orhaniye giriş tabyalarını imha etmek için saldırıda bulundular Bu saldırıda Türk ordusundan 4 kişi şehit olurken, 11 kişide yaralandı Oysa, yayınlanan resmi tebligatta, sadece bir Türk askerinin bacağından yaralandığı;İtilaf Donanması’ndan “Amiral gemisi ağır surette olmak üzere üç zırhlı…”nın da hasara uğradığı bildirilmişti
Sansür dolayısıyla gerçek sayılar saklanmıştı Köylü saldırıyla ilgili haberinde, Türklerden sadece “bir nefer şehit ve bir neferin”de yaralı olduğunu bildirirken Ahenk’te, İngiltere’nin bu saldırıya Fransa’nın dört zırhlısına karşın sadece iki zırhlısıyla katılmasının “İngiliz kurnazlık ve korkaklığının yeni bir misali” olduğunu ve “İngilizlerin ciddi tehlike gördükleri yere sefain-i harbiyeleri yanaştırmaktan tehaşi eyledikleri (sakındıkları) bununla da sübut bulmaktadır (ortaya çıkmaktadır) Çanakkale gibi müstahkem bir mevkii bombardıman için Fransız zırhlılarını öne sürmüşler ve kendileri Fransızların altı zırhlısına bedel yalnız iki gemi göndermişlerdir
Demek oluyor ki İngilizler Fransızları hala aldatmakta devam ediyorlar” şeklinde yorumluyordu İzmir basınının, haberler konusunda bazen çelişkiye düştüğü de oluyordu Örneğin Ahenk Gazetesi, İngiltere’nin iki zırhlı gönderdiğini yazarken Köylü Gazetesi de saldırıya dört İngiliz zırhlısının katıldığını belirmişti

İzmir gazeteleri boğazların durumunu ve geleceğini tartışa dursun, İtilaf Devletleri Şubat ayındaki başarısız girişimlerinin ardından, 18 Mart 1915′te kalabalık bir donanmayla boğazı geçmeye çalıştılar ama başaramadılar Bu saldırıda gerek İtilaf Devletleri gerekse de Türk kuvvetleri çok kayıp verdi İzmir gazeteleri 18 Mart saldırısını önce Karargah-i Umumi’nin yayınladığı resmi tebliğlerle duyurdu Tebliğlerde İtilaf kaybına yer verilirken Türk kaybına değinilmiyordu Tebliğleri yorumlar izlemeye başladı
Yorumlarda, 18 Mart’taki girişim, İtilafların Balkan devletlerini siyasi maksatla korkutup kendi yanlarına çekmek, Mısır ve Sudan’da uğradıkları hasarı telafi etmek için yapılmış boş bir çaba olarak değerlendirilmiş ve İtilafların bir kez daha başarısız olarak “Osmanlı ordusuna çatmanın kaça mal olduğunu Çanakkale hezimetinde” anladıkları ve bunu da itiraf ettiklerine değinmiştir Öte yandan, itilafların bu harekatta da başarısız olmalarının Rus kamuoyunda İngiltere’ye karşı düşmanlığın oluşmasına yol açtığı yazılıyordu Ruslar, başarısızlığın ve bütün kötü gelişmelerin sorumlusu olarak İngilizleri görüyorlardı Rusların savaş sonuna kadar devam ettirecekleri bu tutumu, Ahenk Gazetesinin Rusların Türklerin “hasta adam” olmadığını görmekten duydukları telaş olarak değerlendirmişti

18 Mart’ın ardından, İzmir basınında bir kara harekatının olacağına dair haberler gündeme gelmeye başladı Buna ilişkin yorumlarda, genellikle kara desteği olmaksızın denizden yapılan saldırıların etkili olmayacağı, ancak buna da İtilafların cesaret edemeyeceği vurgulanıyordu

Kara harekatının imkansızlıkları ve zorluklarıyla ilgili tartışmalar sürerken, İtilaf Devletleri 25 Nisan 1915′de Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yaptılar Kara çıkarmasında her iki tarafta çok kayıp verdi Bu cepheye çok önem verildiği için morali yüksek tutmak amacıyla, önceden yapıldığı gibi Türk kayıpları bildirilmedi Buna karşılık, İtilaf saldırıları ve verdikleri kayıplar, onları moral açısından çöküntüye uğratmak amacıyla sık sık haberlerde veriliyordu
Ahenk’in, Daily Telegraph’dan alıntı yaptığı, River Clyde Gemisi’nden çıkartılan 300 kişinin tümünün öldürüldüğünü bildiren haber buna bir örnektir……Bu haberle birlikte bazı haberler de, Türklerin lehine propaganda aracı olarak veriliyordu Bu haberlerden biri, İtilaf kuvvetlerinde yer alan Müslüman askerlerin Türk ordusuna katılmaları diğeri ise, esir edilen İtilaf askerlerinin Türkleri öven beyanatları idi Örneğin, bir Fransız onbaşı beyanatında, Türkleri kırmızı fesli, şalvarlı uzun mavi püsküllü olarak bildiğini ama farklı olduklarını top ateşlerine iyi karşılık verip düşman ateşinden iyi korunduklarını, Türkler süngü hücumunda başarılı oldukları için de, Fransız ordu komutanlarının Türkleri iyi avlamak için yanlarına sokuluncaya kadar ateş ettirmeyip yakından hepsini tümden temizlemeyi amaçladıklarını buna rağmen Türklerin iyi savaştıklarını belirtip yakalandığına çok üzüldüğünü ama “Türkler gibi kahraman askerlere yakalandığı için bu üzüntüsünün geçtiğini” söylüyordu…

Kara muharebelerinin şiddetlendiği Mayıs ayından itibaren tarafsız devletlerin alacakları tavır da, İzmir basınının gündemini belirleyen konulardan idi Gazeteler sık sık onların tavrı tartışan yayınlar yapıyorlardı…

Çanakkale Muharebeleri’nin devam ettiği ve Türklerin başarılı oldukları haberlerinin yoğunlaştığı günlerde, her yerde olduğu gibi İzmir basınında da, sık sık İtilaf ve tarafsız devletlerin gazetelerinin ve devlet adamlarının Çanakkale’deki Türk başarısını öven beyanat ve yorumlarına yer veriliyordu Bu övgüler, Osmanlı devlet adamlarının beyanatları ile de destekleniyordu… İttihat Terakki yönetimi ve özellikle Enver Paşa Çanakkale’ye özel bir önem vermekteydiler
Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu özel önem üç farklı gelişme yaratmıştır Birincisi, bu önem, cephedekilere moral veriyordu İzmir gazetelerinde sık sık okuduğumuza göre, Enver Paşa zaman zaman hem Çanakkale Cephesi’ni, hem de orada yaralanan askerleri tedavi gördükleri yerlerde ziyaret ediyordu Örneğin, Ahenk’te yer alan bir haberde Enver Paşa’nın Gelibolu’da yaralanıp, İstanbul’da Gümüşsuyu ve Gülhane’de tedavi altında olan askerleri ziyaret ettiği ve bunlara madalya verdiği bildiriliyordu İkincisi, Enver Paşa’nın pek sempati beslemediği Mustafa Kemal Paşa ile ilgili idi
Bu cephede başarının kazanılmasında, önce 19 ncu Tümen Komutanı ve sonra da Anafartalar Grup Komutanı olarak büyük rolü olan Mustafa Kemal Paşa’yla ilgili haberlere özel bir sansür konulmaktaydı Bu Enver Paşa’nın Mustafa Kemal’e duyduğu kişisel hırstan kaynaklanıyordu Örneğin, İtilaf Kuvvetlerinin şanslarını bir kez daha zorlamak amacıyla 6-7 Ağustos 1915′de yaptıkları çıkarmanın ardından gelişen Anafartalar ve Conkbayırı savaşlarındaki Türk başarısında, Mustafa Kemal Paşa’nın büyük rolü vardı Ama, gazetelerde Anafartalar’daki gelişmeler genel bir yorumla verilmiş ve Mustafa Kemal’den hiç bahsedilmemişti Üçüncüsü de, bu önem dolayısıyla ülke basınında İzmir örneğinde olduğu gibi yapılan yayınlarla, Türk halkı sahip olduğu her şeyiyle bu cephede savaşanlar için yardıma çağırılmıştı Bu çağrı etkili olmuştu ve İzmir gazeteleri hemen hemen her gün bu yardım haberleri ile doluydu

Kara muharebelerinin etkisini yitirdiği ve Çanakkale’den gelen çarpışma haberlerinin de azaldığı günlerdeyse, İzmir basınında, çarpışmanın başladığı Nisan ayından beri gündemini yitirmeyen barış olacağı söylentileri ile İtilafların Gelibolu’dan çekileceklerine ilişkin haberler daha sık yer almaya başladı İngilizler, Çanakkale’de elde ettikleri başarı her neyse, bunu kendilerine mal etmek ve özverilerini kanıtlamak için verdikleri kayıplarını abartırken, sömürgelerinin ve Fransızların kayıplarını az göstermişlerdi
Ahenk Gazetesi bu iddiayı desteklemek için, Avustralya ve Yeni Zelandalı esirlerden aktardığı haberinde, Anzakların, verdikleri kayıpların doğru rakamlarla açıklanmamasının, memleketlerinde tartışmaya yol açtığını ve ebeveynlerinin gönderdikleri mektuplardan birinde yazıldığı gibi “Çanakkale’ye gönderdiğimiz Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri demir zırh içinde midirler? Şimdiye kadar zayiat listelerinde bir şey görmedik” tarzında hayretlerini dile getirdiklerini biliyordu

İtilaf kuvvetlerinin Gelibolu’dan çekilecekleri haberine, Osmanlı devlet adamları da yayınladıkları beyanatları ile katılıyorlardı Enver Paşa bir yorumunda, “kemal-i emniyetle vaadedebilirim ki sulh görmezden evvel düşman ayaklarını oradan keseceklerdir Ve geldikleri yere süreceğiz Ve belki de daha ilerilere kadar süreceğiz” iddiasında bulunuyordu

İtilaf kuvvetlerinin Arıburnu ve Anafartalar’dan çekilmeleri tüm yurt basını tarafından olduğu gibi, İzmir basını tarafından da büyük sevinçle aktarılmıştı “Bu, Osmanlılık, Türklük namına ne büyük iftihara değer muvaffakiyetlerdir” sözcüğü bu yazılan ana temasıydı

İtilaf basınıysa, Çanakkale seferini bir hata olarak kabul ediyordu Örneğin, Daily Mail “Feci Bir Hayvanlığın Tarihçesi” başlıklı bir yazısından yapılan alıntıda Çanakkale Muharebeleri’ni” birçok cesur adamın kanı pahasına oynanan kumar oyunu ve efkar-ı umumiyenin iğfal edilişi” olarak değerlendiriyordu Olayın İslam dünyasına etkili olacağı hatta, Hint, Afgan ve Iraklıları İngilizler aleyhinde ayaklandıracağı ve İngiltere’nin buraları bırakmak zorunda kalacağı yorumları yapılıyordu
MUAVENET-İ MİLLİYE

Muavenet-i Milliye , Çanakkale’de yaşanan en önemli olaylardan birinin, Goliath’ın batırılışının kahramanıdır Müttefik ordularının komutanı olan General Ian Hamilton’un “Düşman madalyayı hak etti!” diye günlüğüne not düşmesine neden olan Muavanet-i Milliye’nin başarısı, Müttefik donanmasının Mondros limanına çekilmesine neden, Türk askerleri için de moral olmuştur
Çanakkale Seferi süresince İngiliz donanmasının maruz kaldığı en büyük felaket Goliath’ın batışıdır 13150 tonluk ve yedi yüz elli mürettebatı olan bu muharebe gemisinden ancak yüz seksen kişi kurtulabilmiştir Beş yüz yetmiş personeli, gemi ile beraber sulara gömülmüştü
Bu geminin batışı ile verilen zayiat büyük olmuştu, ama asıl önemlisi bu felaketin doğurduğu olaylardı Goliath’ın batırılışı üzerine İngilizler, Boğaz’ın zorla geçilmesi fikrinden tamamen vazgeçtiler 18 Mart Harekatı’ndan sonra donanmayla Boğaz’ı bir kere daha zorlamayı planlıyorlardı Çünkü kara harekatı da istenilen sonucu vermemişti ve kısa sürede de vereceği tahmin edilmiyordu Bu geminin batırılışı, bu plandan vazgeçilmesine sebep oldu Ayrıca geminin batırılışından iki gün sonra 15 Mayıs 1915′te, İngiliz Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Fisher, ardından da 17 Mayıs’ta, Çanakkale Seferi’nin fikir babası Churchill’in isifasına vesile oldu
Küçük bir Türk muhribi olan Muvanet-i Milliye Muhribi’nin başarısı, görüldüğü gibi, İngiltere kabinesinde kriz yaratacak şekilde etkili olmuştu
Olayın amacı, İngiliz gemisinin batırlışı ve gemi komutanının kim olduğu Türk kaynaklarında şöyle yer almaktadır:
“13 Mayıs 1915 tarihi, Muavenet muhribinin Morta koyunda demirli Goliath İngiliz muharebe gemisini batırması, Çanakkale Muharebeleri tarihinde önemli bir yer tutar
Fransızların Kerevizdere’de ele geçirmiş oldukları mevzileri geri almak için yapılan devamlı taarruzlara karşı, Fransızların harp gemilerinin yardımını istemeleri üzerine, her akşam iki muharebe gemisi Morto Koyu açığına gönderilmekteydi Bu gemilerin ateşinden hayli zarar görülmesi üzerine, 5 nci Ordu Komutanlığı Boğazlar Genel Müfettişliği’ne başvurarak bu kötü durumun giderilmesini istedi Bu amaçla, Muavenet Muhribi’nin görevlendirilmesine karar verildi
Marmara’da denizaltı karakol görevi yapan Muavenet, Kıdemli Yüzbaşı Ahmet Saffet komutasında olarak 10 Mayıs saat 1330′da Çanakkale’ye geldi
12 Mayıs’ta sona eren hazırlıklar arasında, kıyı boyunca seyir sırasında geminin dibe değmemesi için kömür ve yağın yarısı gemiden çıkarıldı Doksan kilo şarjlı üç Şuvartskopf torpidosu kovanlara sürüldü; bir tanesi de yedek olarak güverteye alındı Torpidolar, 1200 metre mesafe, 34 mil sürat ve iki metre derinliğe ayarlandı Düşmanın torpido ağı kullanmadığı saptanmış olduğundan, torpidolara ağ makası takılması ihtiyaç görülmedi Bu sırada Morto koyunda Goliath ve Kornvolis muharebe gemileri demirli bulunmakta , iki İngiliz muhribi Rumeli, diğer ikisi Anadolu Kıyısında ve biri de boğaz ağzının ortasında karakol yapmSakta idi
Müstahkem mevkideki bataryalar ile ışıldaklar ve diğer bütün ilgili birlikler, yapılacak taarruzdan haberdar edilmiş, Anadolu ışıldaklarının Muavanet’in seyir hattının aydınlatmamaları, Muavenet’i izlemeleri olasılığı olan düşman muhriplerini karşılamak üzere, bataryaların hazır bulunmaları, Muavenet’in dönüşte seyir fenerlerini yakacağı ve eğer izleniyorsa, baş tarafından beyaz işaret fişekleri atacağı bildirilmişti Havuzlar mevkiinde demirli olan bir filika da kırmızı bir fener gösterecekti
12 Mayıs saat 1840′da harekete geçen Muavenet, saat 1900-1930 arasında mayın hatlarını geçtikten sonra , 1940′ta Soğanlıdere önlerindeki mayın hatlarının hemen dışında demirleyerek, taarruz saati olan gece yarısını beklemeye başladı
Morto’daki (Morto-Soğanlıdere=7 mil) gemilerin ateşi ve ışıldaklarla yaptıkları aydınlatma, saat 2330′a kadar sürdü
13 Mayıs saat 0030′da demir alan Muavenet, sekiz mil hızla Rumeli kıyısına sürünürcesine seyre başladı Onbeş dakika sonra, iskele tarafından 600-800 metre mesafede rastlanan ve ağır yolla karşı rotada seyreden bir düşman muhrip takımı, Muavanet’i görmedi Saat 0100′da tam pruvada, Eskihisarlık burnuna bordalarını vermiş yatan iki muharebe gemisi fark edildi Torpido kovanları sancağa çevrilmiş durumda ağır yolla seyre devam olunurken, öndeki geminin (Goliath’ın) pırıldakla (O) işareti verdiği görüldü; görülmüş olan Muavanet’ten parola sorulmaktaydı Bu işarette aynen karşılık veren Muavenet, vakit kaybetmeyerek hemen hücuma kalktı ve saat tam 0115′te birbiri ardından üç torpidosunu işaretledi Bu anda mesafe 300 metre kadardı Torpidolardan biri Goliath’ın komuta köprüsü, ikincisi baş baca altına ve üçüncüsü de kıç tarafına vurdu Kısa zamanda batan Goliath, yedi yüz elli kişilik mürettabatından, gemi komutanı dahil, beş yüz yetmişini de birlikte götürdü
Muavenet, saat 0500′te Çanakkale önüne demirlediği vakit, büyük sevinç gösterileriyle karşılandı Aynı gün İstanbul’a hareket eden muhrip, ertesi günü istinye üssüne döndü ve merasimle karşılandı 16 Mayıs’ta gemi mürettabatı, Başkomutan Vekili ve Bahriye Nazır Vekili Enver Paşa tarafından bir takdirname ile kutlandı Bunu, nişan ve madalyalarla taltifleri ve gemi komutanının binbaşılığa yükseltilmesi izledi Muavenet’in, bu başarısı, Çanakkale’yi savunanların morali üzerinde önemli etki yaptı İngiliz harp tarihinin, (atak ve ustalıklı bir hareket) olarak kaydettiği bu olay, 14 Mayıs’ta toplanmış olan İngiliz Harp Meclisi’nde tam bir bomba etkisi yaptı NORFOLK ALAYI
1999 yılında İngiltere’de bir film yapıldı Filmin adı “All the King’s Men” Filmin öyküsü, Çanakkale Savaşları sırasında 12 Ağustos 1915′de Gelibolu Yarımadası’nda Küçük Anafartalar Bölgesi’nde Türklere karşı taarruza geçen, ancak başarısızlığa uğrayıp Türkler tarafından esir edilen ve de başlarından kurşunlanıp öldürülen bununla birlikte, yaralı olarak ele geçirilmiş oldukları halde “fazla acı çekmesin diye !” Türkler tarafından bir çiftlik evinde yakılan İngiliz askerleri üzerine kurgulanmış
Türkiye’de bilinmeyen ama, İngiltere’de son birkaç yıldır üzerinde durulan bu olay, İngiliz kuvvetlerinden 54Tümen, 163Tugay ve1/5 Norfolk Alayı’na mensup Sandringham Bölüğü’nden askerlerin yaşamış olduğu iddia edilen doğruluğu kesinlikle kanıtlanamamış bir olay
İngiliz yetkililere göre, IDünya Savaşı bitiminde özellikle 1/5 Norfolk Alayı’nın askerlerinin kayıp olduğunu ve Türklerden bu askerlerin akibeti konusunda bilgi verilmesini istemişler Ancak, Türk yetkililer bu konuda bilgi verememişler Nedeni ise, askerlerin yukarıda bahsedilen şekilde öldürülmüş olmalarıymış Oysa, olayın seyri daha farklıdır 12 Ağustos’ta Gelibolu Yarımadası’nda Küçük Anafartalar Ovası’nda Türkler ve İtilaf kuvvetleri arasında gelişen muharebede, İngilizlerin 163 Tugay’ı birlikleriyle, Türklere karşı tarruza girişmişler ancak, Türklerin kuvvetli top atışları ve keskin nişancılar (snayper) karşısında İngilizler büyük ölçüde zayiat vermişlerdir
54Tümen komutanı General Inglefield, 1/5 Norfolk Alayı’nın komutanı Yarbay Sir Horace Beauchamp, Sandringham Bölüğü’nün komutanı ise Yüzbaşı Beck’dir İngiliz kuvvetlerine orada müdahele eden, Türk kuvvetlerinden 36 Alay’dır Alay Komutanı Binbaşı Münib Bey’dir Askeri kaynaklarda Binbaşı Münib Bey, o günkü muharebeyi anlattığı Harp Ceridesi’nde İngiliz taarruzunun başarısızlığa uğratıldığı ve 35 esir aldıklarını ifade ediyor Bu esirlerden bazılarının ifadeleri de mevcuttur Bunlardan biri olan 3357 Sicil numaralı Er AGBrown (1/5 Norfolk Regt 54 Div 163 Brigade (East Anglian Division) yakalandıktan sonra Türk komutanlara verdiği ifadesi şöyledir;

“10 Ağustos 1915′de Tuzla Göl civarında karaya çıktım İsmini bilemediğim bir tepeye hücumda tepenin ancak eteğinde mecruh düşerek 12′de esir oldum Kumandanın ismi Engelfild ( Inglefield ) idi, fakat fırkanınkini veyahud livanın kim olduğunu bilemiyorum Ben ancak iki gün Anafarta’da bulundu?um için hiçbir şeyden haberim yoktur” Bu ifade, esir olan askerlerden birine ait Bunun gibi birkaç tane daha ifade var Oysa, İngilizlerin iddiası bütün hepsinin esir edildikten sonra kafalarından kurşunlanarak öldürüldüğüdür
Bu olayın doğruluğu henüz kantılanamamış olsa da şunu vurgulamak gerekir ki, 12 Ağustos’daki saldırıda Türkler, başarılı bir şekilde İtilaf saldırısını durdurmuşlardır İngiliz kuvvetlerine Türk sniperlerin müdahale etmiş olması ve savaş alanında ölenlerin kafalarından yada başka biryerlerinden yara alıp ölmeleri kaçınılmaz görünüyor ki bazı İngiliz ordu mensupları da yakın bir çatışmada bunun normal olduğunu söyleyebiliyorlar Bununla birlikte, savaş Atatürk’ün dediği gibi “gerekli olmadıkça bir cinayettir” ancak, İngilizlerin Gelibolu Yarımadası’na yaptıkları saldırılara, Türklerin vatanlarını savunmak için müdahale etmeleri de kaçınılmazdır
Dolayısıyla, insanlar bu yarımada üzerinde ayakta kalabilmek için canhıraş bir mücadele vermişlerdir ve ortaya bir insanlık dramı çıkmıştır Norfolk Alayı’nın yaşadığı iddia edilen bu olayın belki de bu kadar üzerinde durulması, bu alaya dahil olan Sandringham Bölüğü’nün Kral VGeorge’un hizmetkarlarından oluşmuş olması ve bunların Oglander’in kitabında anlattığı gibi Inglefield’in hazır olmayan birlikleri, dikkatsizce gündüz ve Türklerin çok iyi savunduğu bir bölgeyi almakla görevlendirmesi ve toplara ve keskin nişancılara karşı ölümüne göndermesi ve belki de bu hatayı örtbas etmek için de Türklerin, İngiliz askerlerini yakalayıp öldürdüklerini iddia etmiş olmasıdır

Türklerin yakaladıkları esirlere kötü davrandığı ve öldürdüğü yolundaki hikayeler sürekli anlatılmıştır İtilaf kuvvetlerindeki askerlere komutanları belki de iyi savaşmalarını sağlamak için olsa gerek “aman dikkat edin Türkler sizi yakalarsa öldürür veya yer” gibi akıl vermişlerdir Oysa, bilinen bir gerçek var ki, Türkler esirlerine her zaman iyi davranmışlardır Askerleri esir edip sonra da öldürmek ise genelde olmayan bir davranışdır
Özellikle Çanakkale Muharebeleri’nde Türklerin tam bir centilmen gibi savaştığını, İtilaf kuvvet komutanları da dile getirmişlerdir Türkler, hasta veya yaralı bütün esirlerle ilgilenmişlerdir Örneğin arşiv kaynakları incelendiğinde diş problemi gibi basit bir problem yaşayan esirlerin sağlığı için emirle dişçi göndermek, Türk komutanlarının sıkça rastlanan centilmenliğinin bir göstergesidir Acaba, İngiliz, Fransız ve Ruslar da yakaladıkları esirlere böyle mi davranmışlardır? Onlar tarafından yakalanan Türk esirler bunun tersini söylüyorlar Yapılacak araştırmalar, belki çok daha fazla bilgi ve gelişmeyi ortaya koyacak ve Çanakkale Muharebeleri ve yaşananları bir kez daha gün ışığına çıkartacak ve suçlamalara iyi bir cevap olacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.