Tarikat-İ Aliye-İ Nakşibendiyye |
07-12-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Tarikat-İ Aliye-İ NakşibendiyyeDoğumu ve Çocukluğu İsmi: Hace Muhammed Bahaeddin Lakabı: Şah-ı Nakşbend Nisbesi: Buharî ve Üveysî 718/1318 yılının Muharrem ayında Buhara yakınlarında Kasr-ı Hinduvan (daha sonra Kasr-ı Arifan olacak) denilen bir köyde doğdu 791/1389 yılında aynı yerde vefat etti Bahaeddin Nakşbend (ks), daha doğumunun üçüncü gününde iken köyüne misafir olarak gelmiş olan Hacegan Tarikatı şeyhlerinden Baba Muhammed Semmasî (ks -v 740/1339), ondaki üstün vasıfları basiretle görerek manevî evlatlığa kabul etti Manevi eğitimine halifesi Emir Külal (ks - v 777/1375)'i memur etti Nakşbend (ks) küçük yaşlarda Semerkant'a gidip ilim tahsil etti Onsekiz yaşlarında köyüne döndü Gençliği hakkında fazla bilgiye sahip değiliz Onunla ilgili en temel eser halifelerinden Selahaddin bin Mubarek (ks)'in O'nun vefatından sonra yazdığı "Eni-sü't-Talibin ve Umdetü's-Salikin" adlı eseridir Şemaili, Ahlakı Uzunca boylu, buğday benizli, büyükçe sakallı, güler yüzlüydü Boynu nur gibi parlardı Çok mütevazi bir hayat sürer, haramdan son derece sakınır, hediye getirene hediye ile mukabele ederdi Yaralı hayvanlara, sokakların temizlenmesine bizzat hizmet eder ve her fırsatta irşad vazifesini de ihmal etmezdi Yetişmesi Bahaeddin Nakşbend (ks) onsekiz yaşında iken, ailesi kendisini evlendirmeyi, evlenirken Baba Muhammed Semmasî (ks)'nin de hazır bulunmasını arzu ettiklerini söyleyerek Semmas'a gönderdiler Orada bir müddet Hz Şeyh Semmasî (ks)'nin hizmetinde bulundu Semmasî (ks)'nin vefatından sonra Emir Külal (ks), Kasr-ı Arifan'a gelerek Semmasî (ks)'nin vasiyyetini hatırlattı ve memleketi Nesef'e döndü Nakşbend (ks) uzun yıllar Nesef'e giderek Emir Külal (ks)'ın hizmetinde bulundu ve O'ndan tarikat adabını öğrendi : Bahaeddin Nakşbend (ks) her ne kadar Emir Külal (ks)'e intisab etmiş ise de en fazla, kendisinden çok önce vefat etmiş olan Abdülhalık Gücdüvanî (ks- v575/1179)'nin manevî tesiri altında kaldığını bizzat kendisi söylemektedir Tasavvufta bu usule "Üveysîlik Yolu" ismi verilir Bu tesiri Emir Külal'in "cehrî zikr"i ihtiyar etmesine rağmen kendisinin "hafî zikr'i tercih etmesinden de anlıyoruz ki, bu hali müridleri, Emir Külal (ks)'e şika yet yollu haber verdiklerinde, Nakşbend (ks)'in bu tutumunu hoş karşıladı ve ister Türk ister Tacik olsun bütün şeyhlerden istifade etmesini tavsiye etti Nakşbend (ks), önceleri Emir Külal (ks)'in halifelerinden mevlana Arif (ks) ile yedi sene arkadaşlık yaptı Daha sonra da Yesevî şeyhlerinden Şeyh Kusem (ks) ve Halil Ata (ks)'nın birkaç yıl hizmetinde bulundu Kübreviye Tarikatı'nın kurucusu Necmeddin Kübra (ks - v 618/1221)'dan da Mevlana Sultanuddin (ks), o da Mevlana Ahmed (ks), o da Baba Kemal (ks) vasıtasıyla terbiye aldı Bütün ömrü boyunca iki defa Hacca gitti İkinci haccında halifelerinden Hace Muhammed Parisa (ks-v822/1419)'yı da beraberinde götürdü Bir müddet Merv'de ikamet ettikten sonra Buhara'ya geldi ve hayatinin sonuna kadar orada kaldı Tarikat Anlayışı Emir Külal (ks) vefat etmeden kısa bir süre önce müridlerine "Bahaeddin'e uyun" demesi üzerine etrafında büyük bir kalabalık toplandı ve irşad faaliyetlerini bundan sonra hızlandırdı Nakşbend Hazretleri'nin en önemli tefrik edici hususiyeti şeriat karşısındaki tavrı, yabancı tesir ve unsurlardan uzaklığı, İslam alemini etkisi altına alan batınî ve felsefî hareketlere karşı sedd oluşu oldu İslam tasavvufu O'nunla en mükemmel şekline ulaştı Gönülden gönüle iş gören, tamamen Allah'a yönelen bir hayatın gerekliliği üzerinde ısrarla durdu O'nun için, hayatı Allah'ın huzurundaymış gibi sürdürmek, Allah aşkıyla dolu olmak, dikkati başka tarafa yöneltmemek, araya birşey sokmadan dünyevî bir mükafat, hatta bir insan tarafından methedilmeyi beklemeden sırf Allah'a ibadet etmek asıldır Müridlerini sohbetle yetiştirerek "Bizim yolumuz sohbet yoludur Halvette şöhret ve musibet vardır" derdi Zikir metodu olarak da "hafî zikr'i tercih etti Zikr-i Cehrî, Zikr-i Hafî Nakşîlerde cehri ve hafi kolu vardır Nakşîlerde, Halvetîler gibi deveranen, Rufailer gibi kıyamen zikretmek usulü yoktur Onlar, oturdukları yerde zikrederler Zikr-i şeriften mukaddem hatm-i hace gan yapılır Sonra tarz-ı mahsus ile, zikr-i şerifle iştigal edilir Halidî'lerde zikr-i hafi esastır Onlar zikr-i kalbîye müdavim olurlar Rabıta, tarîk-ı Nakşîde de rükn-i rekîndir Saliklerinde cezbe ziyade olur Esna-ı zikirde, bağırmak, şiddetli sayhalarla feryad u figan etmek, ağlamak, ıslık çalar gibi sadalar çıkarmak ve titremek gibi halat, zikr-i hafiye meşgul olanlar arasında pek çoktur Rical-i tarikat bunu makbul addetmezler Cezbe-i hakîkiyye için kimse bir şey diyemez Hakîkî cezbe hakkında denilmiştir: Bedreka-i kurb-ı Huda cezbedir Rehber-i erbab-ı Huda cezbedir Kaşif-i esrar-ı künüz-ı rumuz Fatih-i erbab-ı ata cezbedir Kayd-ı sivadan geçüren saliki Rabıta-i ehl-i fena cezbedir Cümle ibadata müvazî olan Müslia-i bab-ı reha cezbedir Hatıralar nakşım dilden silen Ruha cila kalbe safa cezbedir Ulema-yı süfiyye, esna-yı zikirde bu hali makbul addetmezler Anasır sıkıntısı addederler Salik-i mübtedîde zuhur eder bir haldir Mürşid-i kamilin en mühim hizmetlerinden biri, saliki bu vartadan geçirmektir Makam-ı cezbede kalan mürşid olamaz Zikr-i cehrî ve zikr-i hafinin her ikisi hakkında ayet ve hadis bulunmakla, efdaliyetinde ihtilaf olunmuşturBazıları, "Amel-i kesîr itibariyle zikr-i cehrî efdal, bazıları riyadan masüniyyeti cihetiyle,zikr-i hafi efdal" demişler Bir kısım ulema da, beynlerini cem' ederek "Mübtedîye zikr-i cehrî te'sirde ziyade olmakla efdal, müntehîye zikr-i hafi efdaldir" yolunda idare-i kelam etmişlerdir Hadisi Kutsi'de "Kulum beni kendinefsinde yalnız zikr ederse, ben de onu yalnız zikr ederim Eğer cemaat içinde zikr ederse, bende onu, onun cemaatinden hayırlı cemaat içinde zikr ederim" buyrulmuştur ki, bunda zikr-i cehrî ve hafi mertebelerine işaret olunmuştur Zikr-i hafi hakkındaki ayet-i kerîme,"Rabbini gönülden ve korkarak içinden hafif bir sesle sabah akşam an, gafillerden olma" (A'raf, 205) beyyine-i Kur'aniyyesidir "Babalarınıza seslendiğiniz gibi yahud ondan daha yüksek bir sesle Allah'ı zikr edin" (Bakara,200) ayet-i kerîmesi de, zikr-i cehrîye nazırdır Hatm-i Hacegan Herkes kemal-i adab ve rabıta ile diz üstü oturup, gözlerini kapar Şeyh efendi, "Ervah-ı akdes-i alî-şan-ı Nakşıbendî-ra ve sırr-ı enbiya ra ber-tarîk-ı niyaz, el-Fatiha" der Yine şeyh efendinin işaretiyle,yedi Fatiha-i şerîfe, yüz salavat-ı şerîfe, yetmişdokuz (Elem neşrah leke-inşirah Suresi), 1001 îhlas-ı şerîf, yüz salavat-ı şerîfe okumak lazımdır Buna "Hatm-i Hacegan" derler Şeyh Abdullah Salahuddîn-i Uşşakî hazretleri, izhar-ı Esrarı Nihan Ez-Envar-ı Hatm-i Hacegan nam eserinde, "Bayezîd-i Bistamî, Hace Hasan-ı Harakanî, Hace Yüsuf-ı Hemedanî, Hace Abdulhalık-ı Gucdüvanî ve Hace Bahaüddîn Şah-ı Nakşıbend (k s) hazeratı, bazı umur ve hengam-ı şedaidde suhulet ve kahr-ı a'da ve def-i bela için bu tertîb ile kıraatine devam ettiklerinden, onlara nisbet olunup, "Hatm-i Hacegan" denildi" buyurur Anadolu'da, ale'l-husus istanbul'da, Nakşî tarîk-ı alîsi salikanı, sair turuk müntesiplerinden ziyadedir Hele son zamanda Erbilî Es'ad Efendi tarafindan her tarafa sevk olunan hulefası delaletiyle müntesibînin mikdarı mühim bir yekune baliğ olmuştur Hatm-i Hacegan'ın medhi vadisinde bir zat-ı muhterem şöyle söylemiştir Erer maksuduna ol kimse Hatm-i Hacegan eyler Cihanın cah u iclalinde kesb-i izz ü şan eyler Bu hatmi okumak kesret virir emval ü evlada Giriftarı ider azad gamından şaduman eyler Bu hatmile bulur haif selamet şerr-i a'dadan Eda-yı deyni ol medyun olanlardan daman eyler Şifalar bahş idip ashab-ı emraza virir sıhhat Sülük erbabına esrarını Hakk'ın ayan eyler Bu hatmin feyz-i rühaniyyetin ol kimse anlar kim Tarîk-ı Nakşibendî üzre Hatm-i Hacegan eyler yollar |
|