Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hikayeleri, hızır

Hızır Hikayeleri

Eski 07-12-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hızır Hikayeleri



HIZIR HİKAYELERİ

Her Gördüğünü Hızır, Her Geceyi Kadir Bil



Bir gün annesi tarladan kaldırdığı buğdayları, biriyle Ubeydullah-ı Ahrâr'a gönderdi Ubeydullah-ı Ahrâr buğdayları ambara koymakla meşgûlken, buğdayları getiren kimse, boş çuvallarını alıp gitti Nereye gittiği ve hangi yoldan gittiği belli değildi Ubeydullah-ı Ahrâr o anda neden bu zavallı ve garib kimseden duâ almadığına üzüldü İçine garib bir ızdırap çöktü

Buğdayı olduğu gibi bırakıp koşarak o kimsenin peşine düştü Yanına vararak tevâzu ile kendisine duâ etmesini istedi ve;
-Beni gönlünüze alın Hâlime biraz inâyet nazarıyla bakın Belki duânız ve himmetiniz bereketiyle Allahü teâlâ beni bağışlar, merhâmet eder de yolum açılır, dedi

Onun yüzüne şaşkın ve hayret dolu ifâdelerle bakan zât;
-Zannediyorum ki Türk şeyhlerinin söyledikleri; "Her geleni Hızır bil, her geceyi Kadir bil" sözüne göre hareket ediyorsun Fakat ben hiçbir özelliği olmayan kendi hâline yaşayan bir kimseyim Elimi yüzümü bile lâyıkı ile yıkamayı bilmem Senin istediğin şeyden ben haberdâr değilim O bende yoktur" dedi

Ubeydullah-ıAhrâr duâ etmesi için yalvarmaya devâm etti O kimse, Ubeydullah-ı Ahrâr'ın yalvarışına dayanamayarak ellerini kaldırdı ve;
-Allahü teâlâ senin kalb gözünü açsın, diye duâ etti Bu duâ bereketiyle Ubeydullah-ı Ahrâr'ın kalbinde açılmalar oldu



Herşey aslına çeker


Bir padişah Hızır’ı görmek istiyordu Bir gün bunun için tellallar çağırttı:

-Kim bana Hızır'ı gösterirse onu armağanlara boğacağım,dedi

Birçok oğlu uşağı olan fakir bir adam bu işe talip oldu Karısına dedi ki:

-Hanım ben padişaha Hızır'ı bulacağımı söyleyip ondan kırk gün müsade alacağım Bu kırk gün için padişahtan size ömrünüz boyunca yetecek yiyecek, içecek ve para alırım Kırk günün sonunda Hızır'ı bulamayacağım için benim kelle gider, ama siz rahat olursunuz

Adamın karısı kanaatkar biriydi:

- Efendi biz nasıl olsa alıştık böyle kıt kanaat geçinmeye Bundan sonra da idare ederiz Vazgeç bu tehlikeli işten, dedi

Ama adam kafaya koymuştu Padişaha gidip Hızır'ı bulacağını söyledi Bunun için kırk gün izin istedi Hızır'ı bulmak için koşuşturacağı kırk gün zarfında ailesinin geçimi için sarayın ambarından tonlarca yiyecek, içecek ve nakit para aldı Bunları evine teslim edip kırk gün ortalıktan kayboldu Kırk günün bitiminde padişahın huzuruna çıkıp herşeyi itiraf etti:

-Benim aslında Hızır'ı falan bulacağım yoktu Ailece sıkıntı çekiyorduk Hızır'ı bulacağım diye sizden dünyalık almak istedim, dedi

Padişah buna çok kızdı:

-Padişahı kandırmanın cezasını hayatınla ödeyeceğini hiç düşünmedin mi? diye bağırdı

Adam da her şeyi göze aldığını söyledi Bunun üzerine padişah yanında bulunan üç veziriyle görüş alış verişinde bulundu

Birinci vezire sordu:

-Padişahı kandıran bu adama ne ceza verelim?

-Efendimiz, bu adamın boğazını keselim, etini parçalayıp çengellere asalım

Bu sırada peyda olan, nurani bir genç, vezirin sözleri üzerine söyle dedi:

-Küllü şeyin yerciu ila aslihi

Padişah ikinci vezirine sordu:

-Bu adama ne ceza verelim?

-Hükümdarım bu adamın derisini yüzüp içine saman dolduralım

Biraz önce ansızın ortaya çıkan genç yine:

-Küllü şeyin yerciu ila aslihi, dedi

Padişah üçüncü vezire sordu:

-Ey vezirim sen ne dersin, beni kandıran bu adama ne ceza verelim? Padişahım bana göre, bu adamı affedin Size yakışan, sizden beklenen budur Bu adam önemli bir suç isledi ama sanıldığı kadar da kötü biri değil Çünkü çoluk çocuğunun rahatı için kendini feda edebilecek kadar da iyi yürekli

Nurani genç yine söze karıştı:

-Küllü şeyin yerciu ila asıhı

Bu defa padişah o çocuğa yöneldi:

-Sen kimsin? İkide bir tekrarladığın o laf ne demektir?

Genç cevap verdi:

-Senin birinci vezirinin babası kasaptı Onun için kesmekten, etini çengellere asmaktan bahsetti Yani aslını gösterdi İkinci vezirin babası yorgancı idi Yorgan yastık, yatak yüzlerine yün, pamuk doldururdu O da babasına çekti Üçüncü vezirin ise babası da vezirdi O da soyuna çekti, büyüklüğünü gösterdi Benim söylediğim söz "Herkes aslına çeker" demektir

Vezir istersen (üçüncü veziri göstererek) işte vezir, Hızır istersen (kendini göstererek) işte Hızır, bu adamı mahcup etmemek için sana göründüm, dedi ve kayboldu




Hızır Aleyhisselam nasıl görülür?


Sultan II Mahmud Han zamanında yaşlı bir kadıncağız duymuş ki, Hazreti Hızır her gün yatsı namazında, Yeni Câmî'de görülürmüş Kendisi de zâten Hızır Aleyhisselâm'ı görmeyi öteden beri çok istermiş Duyduğu söz üstüne ertesi gün kocasına durumu bildirip, ondan izin alarak yatsı namazına Yeni Câmî'ye gitmiş Namaz çıkışında, avluda bir kenara çekilmiş ve başlamış çıkanlara dikkatli dikkatli bakmaya O pür dikkat çıkanları tâkip ederken, karşısından bir yaşlı amca çıkagelmiş

- Neye bakarsın hâtun?

-Dediler ki, bu câmîde her gece Hızır Aleyhisselâm görünürmüş Onu görmeye geldim

-Peki onu görsen nasıl tanıyacaksın?

-Bilmem

-O zaman buradan geçse, sen onu tanıyamazsın

-Doğru, nasıl da akıl edemedim

-Bak öyleyse, sana onu nasıl tanıyacağını öğreteyim

-Olur

-Arkamdaki câmîyi görüyor musun?

-Evet

-Işıklarına bak Söndü mü şimdi?

-A evet, söndü

- Şimdi bir daha bak, ışıklar tekrar yandı mı?

-Baktım Evet şimdi de yandı
-Peki öyleyse İşte aynı böyle, arkasında duran câmînin ışıklarını olduğu yerden kıpırdamadan yakıp söndüren birisini görürsen, işte o Hızır'dır
-Doğru mu?

-Doğru

-Hay Allah râzı olsun, demiş ve kadın beklemeye devâm etmiş Fakat tabiî herkes dağıldığı halde, târife uygun kimse çıkmamış Bizimki de mahzun eve dönmüş Kocası sormuş:

-Gördün mü Hızır Aleyhisselâm'ı?

-Yok, göremedim

-Vah vah

-Olsun, göremedim ama, nasıl görülür çok iyi öğrendim




Hızır ve Gelin

1930'lu yıllar Rize Anzer, halkın kendi tabiri ile Ancer Dünyaca balı ile meşhur olan Ancer Binlerce poleni ve şifayı içinde barındıran balıyla meşhur Ancer Kış Yaylacılık yapan Ancerlilerin bir kısmı aşağıya Rize'ye şehre inmemiş, kışlamışlar Yazdan yığdıkları otlarıyla, mallarını kışdan çıkarıp, bahara eriştirmenin çabası içindeler Evet hepsinin mal tabir ettiği koyunları, sığırları var, tektük birkaç tanesinin de kara kovanı var Şifa niyetine ilaç niyetine küçük bir kavanozu dolduracak kadar balları olurdu çoğunun O da kış bitmeden tükenir giderdi
Meryem Lezgilerin kızı Meryem Yeni gelin, beyini gurbete Samsun'a göndermiş O da o kış yaylada kışlamış Sabaha kadar kar yağmıştır Tam kürekle yolu açayım deyip, kapıya yönelmekte iken, kapısı çalınır Kapıyı açari İhtiyar bir adam selam verir ve:

- Kızım, ben Aşağı Ancerdenim, gelinim aş eriyor, canı bal çekti, Allah rızası için, bir iki kaşık bal verirmisin?

Meryem gelin düşünmez bile, Allah rızası değil mi der, dibinde üç dört kaşık bal kalmış olan kavonozu getirir , onun da yarısını ihtiyar'a verir İhtiyar:
- Allah razı olsun kızım, artsın eksilmesin der

Meryem, kavanozu koymak için geri döner Kavanozun ağzını kapatayım derken birde ne görsün, kavanoz ağzına kadar bal ile dolu Meseleyi anlar, kapıya koşar, kar ile dolu yaylanın uçsuzluklarına bakar Ne bir insan vardır ne de kar da bir iz Gelen Hızırdır
Aradan üç dört ay geçer, her gün bal yediği halde kavanoz her seferinde ağzına kadar bal ile doludur Sırrını hiç kimseye açmaz Yaza doğru beyi gurbetten gelir Beyine her öğün bal verir Bal bitmez, hem ancer balı olacak, bütün kış kalacak birde her öğün kaşık kaşık yenecek, bal bitmeyecek Beyini merak sarar, sorar, cevap alamaz Beyi en sonunda:

- Ne olur beni seviyorsan söyle ne oluyor bunda bir iş var

Meryem dayanamaz ve ağzı kapalı kavonozu da alır ve olayı anlatır Kavanozu açıp işte bak ağzına kadar dolu demek istediğinde bir de ne görsün?

Kavonozun dibinde iki kaşık bal kalmış
Evet, gerçek yaşanmış bir olay Belki sizin başınıza da geldi, belki gelebilir Meryem'in kavonozundaki bal bitmeyecekti Sizin de belki cebinizdeki araba parasını verdiğiniz bir ihtiyar ardından elinizi her cebinizdeki cüzdana attığınızda tükenmeyecek para Ama sakın ha Sakın ha Hızır ile karşılaştığınızı ve sırrınızı kimseye söylemeyin




Hızır Geliyor

Hoca, medresede ders verirken talebenin biri bazen ayağa kalkar Hoca sebebini sorar Talebe:

- Efendim Hızır geliyor da ondan

Hoca:

- Ben niçin göremem?

Talebe :

- Sorayım efendim, deyip tekrar geldiğinde sorar

Hızır Aleyhisselam'ın:

- Hocan süsü ile çok uğraşıyor Medreseye gelirken ayna önünde, cübbe sarık şöyle mi yakıştı, böyle mi yakıştı, diye fazlameşgul oluyor bu gibi haller manevi terakkiye manidir, buyurduğunu hocaya bildirdiği günden itibaren, ayna karşısına geçmeyi terkedip, süslenmekten uzak kalan hoca efendinin, sarığı eskiyip sallanmaya başaldığından "Saçaklı Hoca" ismi verilmiştir (Rahmetullahi Aleyh)
Terakk-i maneviye mani olan zinetten uzak kalmalı
Hatıratım, Ali Erol


Hızır olduğunu söylerim




Ramazan Cuma günü Cuma vakti Cami Cemaat tek tük camiye girmekte İmam kürsüde Girenlerin arasında O Hızır Hızır as da genç ihtiyar arasında onlardan biri gibi gidiyor bir köşeye oturuyor Kürsüde imam sohbete başlıyor Hızır'ın yanına kırklarında bir adam gelip oturuyor Cami yavaş yavaş dolmakta
Adam, bir müddet sonra uyuklar bir vaziyette sallanıyor, ha uyudu ha uyuyacak Hızır as adamı dürtüklüyor:

- Uyuyacaksın, der Adam:

- Uyumam, beni rahat bırak
Hızır as ses etmez, ancak ezan okundu okunacak, adam ha uyudu ha uyuyacak, bir daha dürtükleyerek:

- Uyuyacaksın dedim, der Adam:

- Ben de sana uyumam, beni rahat bırak dedim Rahat bırak beni Rahat bırak yoksa, Hızır olduğunu söylerim Buradan çıkamazsın Bu kalabalık sakalında bir tel bırakmaz
Hızır as susar ve gözlerine kapar, boynunu büker Allah'a yönelerek:

- Ya Rabbim! Bu nasıl iştir Bu kulun benim kim olduğumu bildi Bu nasıl iştirki bendeki listede bunun ismi yok

Cevap gelir:

- Sana verilen listede beni sevenlerin isimleri var O ise benim sevdiklerimden
Allah sevdiklerinden etsin Sevmek, seviyorum demek bir iddia İş sevilenlerden olmak
Hızıra söyle


Bediüzzaman Saidi Nursi Emirdağ veya Afyon hapishanesi'nde yatarken, bir gece Konya'nın Ladik kasabasına Ahmed Ağa'nın yanına geldi Ahmed Ağa'nın yanında o anda sadece oğlu Zekeriya vardı

Bediüzzaman tayy-i mekan ederek gelmişti Ahmed Ağa'nın odasının eşiğinde, ellerindeki kelepçeyi ve ayaklarındaki zincirleri çözdü, içeri girdi:
-Bu çıksın, dedi,
Zekeriya'dan ötürü, konuşacaklarım var
Ahmed Ağa:

-Mahzuru yok kardeşim, yabancımız değildir, oda duysun , dedi
Bediüzzaman:

-Ahmed Ağa, üstada Hızıra söyle, tahammülüm kalmadı, dedi

Ahmed Ağa:
-Olur, söyleyelim kardeşim Said, dedi

Bediüzzaman tekrar anında kelepçeyi ellerine zincirleri ayaklarına takarak geri döndü

Bir müddet sonra aynı şekilde Bediüzzaman yine geldi ve:
-Söyledin mi Ahmed Ağa? Ne oldu netice? diye sordu
Ahmed Ağa:
- Söyledim kardeşim Said, söyledim, dedi
Bediüzzaman:
-Ne dedi Üstad? diye sordu
Ahmed Ağa:
-Sabretmeni söyledi, dedi

Bediüzzaman bu cevabı alınca, bu defa kapıdan değil, pencereden çıkıp gitti Yine elleri kelepçeli, ayakları zincirli idi

Şimdi söyle bir sorulsa, hem tayy-i mekan edebiliyor, hapishaneye girip çıkabiliyor, kelepçelerini çözüp takıyor Hemde hapishaneden çıkmak için Hazreti Hızır'dan yardım istiyor Bu nasıl oluyor diye bir soru akla gelebilir

Evliyalar bu güce sahiptirler o kuvvet ve o tasarruf ellerinde var ama, izin almadan kullanamazlar İşte Bediüzzamanda o tasarruf kendisinde olduğu halde üstadı Hızır'dan izin almadan kullanamamıştır
Kaynak : Ladikli Ahmet Ağa, Mustafa Özdamar
Hızırı görmek istiyorum

Vaktiyle, saf-temiz bir adam, Hazreti Hızırı görmek derdine düşmüş Ona birileri:

- Filan çöle gideceksin filan istikamete doğru yürüyeceksin, işte oralarda bir yerlerde Hızır'ı görebilirsin, demiş

O da inanmış, o çöle gitmiş ve o istikamete doğru yüürmeye başlamış Gariban adam çölde epeyce yürümüş Bir müddet sonra birisiyle karşılaşmış:

- Selâmun aleyküm

- Aleyküm selâm

- Hayırdır, yolculuk nereye kurban? demiş karşılaştığı adam

- Ben Hızır'ı görmek istiyorum bu çölde bu istikamete gidersem görebleceğimi söylediler Gidiyorum işte

- Peki Hızır'ı görünce tanıyabilecek misin?

Saf adam:

- Vallahi, o hiç aklıma gelmedi demiş

- Üzülme Ben sana tarif edeyim: Benim gibi kara kuru, seyrek sakallı bir adamdır

- Eyvallah kurban demişler ve birbirlerinin tersine yürümüşler

Çok geçmeden aklı başına gelmiş, geri dönmüş ama, kara kuru seyrek sakallı Hızır (as) sır olup gitmiş

Adamcağız kulağını kaşımış ve

- Hay Allah, kaçırdık" demiş Hızır'ı kaçırdığını anlamış




İnsanların en bilgini



Musa (as) Beni İsrail'e hutbe irad etmek üzere ayağa kalktı Kendisine,

"İnsanların en bilgini kimdir?" diye soruldu:

-Benim, diye cevap verdi

Cenab-ı Hak,

"Allahulalem (yani en iyi bilen Allah'tır)" demediği için Musa'yı azarladı Ve:

"İki denizin birleştiği yerde bulunan bir kulum senden daha alimdir" diye ona vahyetti

Hz Musa (as):

-Ey Rabbim ben onu nasıl bulabilirim? diye sordu Kendisine:

"Bir zenbile bir balık koy, onu sırtına al Balığı nerede yitirirsen o zat oradadır" dendi
Dendiği gibi yaparak yola çıktı Kendisiyle beraber, hizmetçisi olan Yuşa İbnu Nûn da yola çıktı Beraberce yürüyerek bir kayanın yanına geldiler Hz Musa ve hizmetçisi dinlenmek üzere orada yattılar Balık kımıldayarak zenbilden çıkıp denize kaydı Allah ondan suyun akıntısını tuttu Öyle ki su kemer gibi oldu Balık için bir kanal meydana gelmişti Hz Musa (as) ve hizmetçisi bu manzaraya şaşırdılar Günlerinin geri kalan kısmı ile o gece boyu da yürüdüler Musa'nın arkadaşı ona, balığın gitmesini haber vermeyi unutmuştu

Sabah olunca Hz Musa (as) hizmetcisine:

-Hele sabah kahvaltımızı getir Biz bu yolculukta yorulduk, dedi Ama emrolunduğu yere gelinceye kadar yorulmamıştı

Hizmetçi:
-Hani bir kayanın yanına gelmiş yatmıştık ya! Ben balığı orada unuttum Onu hatırlatmayı, bana mutlaka şeytan unutturdu Balık denize şaşılacak şekilde sıvışıp gitmişti, dedi
Musa (as):

"Bizim aradığımız orasıydı" dedi ve hemen izlerinin üzerine geri döndüler


İzlerini takiben yürüyerek kayaya kadar geldiler Musa (as) orada örtüsüne bürünmüş bir adam gördü ve ona selam verdi Hızır (as) ona:
-Senin bu yerinde selâm ne gezer!
-Ben Musa'yım
-Benû İsrail'in Musa'sı mı?
-Evet
-Sen, Allah'ın sana öğrettiği bir ilmi bilmektesin ki ben onu bilmem Ben de Allah'ın bana öğrettiği bir ilmi bilmekteyim ki, onu da sen bilemezsin
-Allah'ın sana öğrettiği hakkı bana öğretmen şartıyla sana uymamı kabul eder misin?
-Sen benimle beraber olmak sabrını gösteremezsin Mahiyet ve hikmetini bilmediğin şeye nasıl sabredeceksin ki?
-İnşallah sen beni çok sabırlı bulacaksın Hem ben senin hiç bir emrine karşı gelmeyeceğim
-Öyleyse gel Ancak, madem bana tabi olacaksın, ben sana haber vermedikçe bana hiç bir şey sormayacaksın! dedi

Hz Musa (as):
-Tamam! dedi
Hz Musa ve Hz Hızır (as) beraberce gittiler Deniz kıyısında yürüyorlardı Bir gemiye rastladılar Kendilerin gemiye almalarını söylediler Gemi sahipleri Hızır (as)'ı tanıdılar Ve ücret istemeksizin onları gemiye aldılar
Hızır (as), gidip, geminin tahtalarından birini deldi

Hz Musa (as) ona:
-Bak, bunlar bizi bedava gemilerine aldılar, sen gidip gemilerini deldin, adamları boğacaksın Hiç de yakışık almayan bir iş yaptın! dedi
Hızır:
-Ben sana, "benimle bulunmaya sabredemezsin" demedim mi? dedi
Hz Musa:
-Unuttuğum şey sebebiyle beni sigaya çekme Bu iş sebebiyle bana zorluk çıkarma! ricasında bulundu
Sonra bunlar gemiden indiler Sahil boyu yürürken, çocuklarla oynayan bir yavrucak gördüler Hızır (as) yavrucağı yakaladığı gibi eliyle başını kopararak çocuğu öldürdü Musa (as):
-Masum bir çocuğu kısas hakkın olmaksızın niye öldürdün Bu çok yadırganacak bir iş! dedi
-Ben sana demedim mi, sen benim beraberliğime sabredemezsin! diye Hızır (as), Musa'ya çıkıştı Hz Musa:
-Ama bu birinciden de şiddetli idi" dedi ve ilave etti:

- Bundan sonra sana bir şey sorarsam, beni arkadaş etme, nazarımda bu hususta haklı sayılacaksın, dedi
Yola devam ettiler Bir köye geldiler Halktan yiyecek birşeyler istediler Ama kimse onları ağırlamadı Köyde yıkılmak üzere olan bir duvara rastladılar Hızır (as) eliyle şöyle göstererek: "Eğilmiş" diyordu Onu doğrulttu

Hz Musa (as) ona:
-Bir cemaat ki, kendilerine geliyoruz, bize ilgi gösterip, ağırlamıyorlar, yiyecek vermiyorlar Sen onlara bedava iş yapıyorsun, dilesen ücret alabilirdin! dedi
Hızır (as), Hz Musa'ya:
-Artık birbirimizden ayrılma zamanı geldi Şimdi sana sabredemediğin şeylerin te'vilini haber vereceğim, dedi

Resûlullah (sas) bu ara ilave etti:
-Allah Musa'ya rahmet buyursun Keşke, Hz Hızır'la beraberliğe sabretseydi de maceralarını bize nakletseydi, bunu ne kadar isterdim!
Ravi devam ediyor: Resûlullah (sas) buyurdular ki:

"Birinci (soru)su Musa'nın bir unutması idi Bir serçe gelerek geminin kenarına kondu Sonra denizden gagasıyla su aldı Hz Hızır bunu göstererek Hz Musa'ya, "Bak, dedi Benim ve senin ilmin ve diğer mahlukatın ilmi, Allah'ın ilminden, şu kuşun denizden eksilttiği kadar eksiltir"



Kaynak: Buhari, Tefsir, Kehf 2, 3, 4, İlm 16, 19, 44, İcare 7, Şurût 12, Bed'u'l-Halk 11, Enbiya 27, Tevhid 31; Müslim, Fedail 170, (2380); Tirmizi, Tefsir, Kehf, (3148); Ebu Davud, Sünnet 17, (4705, 4706, 4707)



Nasıl bir Hızır bekliyordun?


Akşehir Kaymakamı Ladikli Ahmed Ağa'ya:
- Ahmed Ağa, demiş siz hep görüşüyorsunuz, bir de bana göster Hızır Aleyhisselâmı!
Ahmed Ağa, Kaymakamın talebine yuvarlak çerçeveli bir cevap vermiş:
- Oğlum, nasibse görürsünüz inşallah! demiş

Ahmed Ağa'nın hayranlarından olan Kaymakam, bir Ramazan günü, iftara yakın, iftar sofrasına oturmuşlar, ailecek iftar topunu bekliyorlar Kaymakam sigara tiryakisiymiş Kaymakam tiryakiliğin verdiği ruh haliyetiyle beklerken, kapısı üç kez çalınmış Çıkmış bakmış Kaymakam, kapıda bir adam:

-Biseciii! Bise alırmısınız efendiii?

Arkasında da bir deve, geviş getiriyor geve geve

Ne desin Kaymakam?

- Ne bisesi be adam? Biseyi ne yapayım ben?

- Peki efendi kızma! Bizden sorması, sanki ısmarlamış gibiydiniz de Hadi iftar-ı şerifler hayrolsun! demiş, çekmiş devesinin yularını:

- Biseciii! Bise alan, katran alan

Kaymakam kapıyı kapatıp da sofraya dönerken, mırıldanıp kendi kendine içinden: Allah Allaaah! Bu saatte bise mi satılır be adam? Mübarek iftar vakti Fesûbhanallah! çekmiş

Bir müddet sonra tekrar Ladik'e gittiği zaman:

- Aşk olsun Ahmed Ağa, bize Hızır Aleyhisselâmı daha göstermeyecen mi Hacı Babam? diye sitem etmeye kalkınca, Ahmed Ağa:

- Size de aşk olsun hay guzum! Kapınıza gelen Hızır'ı kovarsınız, ondan sonra da gelir bize sitem yaparsınız! demiş

Kaymakam şaşkınlık içinde:

- Ne demek o? Ne zaman geldi Hacı Babam? diye sorunca, Ahmed Ağa:

- Ramazanın son günlerinde, siz sofrada beklerken kapınıza bir Biseci geldi mi?

- Geldi?

- Devesinin semerindeki katran küplerine dikkat ettin mi, semere bağlı mıydı, değil miydi?

- Ben bu tiryaki kafasıyla nerden dikkat edecem ona Hacı Babam?

- İçeceksen sen iç cigarayı oğlum! Cigara seni içmesin! Hem sen nasıl bir Hızır bekliyordun? Yakası kartlı, kravatlı birini mi bekliyordun? Kolalı gömlekli, ütülü pantolonlu birini mi bekliyordun? Neyse Gördün işte gayrı Görmedim diyemezsin! Kaçırdın ammaa, gördün işte yine de demiş ve teselli etmiş Kaymakamı, Ahmed Ağa, ama Kaymakam epey eyvah çekmiş tabiii




O Kendini tanıttı


Kânûnî, bir gün kayıkla Boğaz’da gezmeye çıkmıştı Ortaköy hizâsına gelince kıyıya yanaşıp, bir adam göndererek Yahyâ Efendiyi çağırttı O da yanında bir ahbâbı ile gelip kayığa bindiler Birlikte giderlerken, Yahyâ Efendinin ahbâbı, devamlı olarak Kânûnî’nin parmağında bulunan çok kıymetli bir yüzüğe bakıyor ve bu bakış dikkati çekiyordu Kânûnî bu hâli farkedince, parmağındaki o kıymetli yüzüğü çıkarıp;
-Siz gâliba, bunu merak ettiniz, alıp daha yakından, bakıp inceleyiniz, dedi

O zât yüzüğü aldı Evirip çevirdikten sonra, denize atıverdi Yahyâ Efendi hâriç, kayıkta bulunanlar çok hayret ettiler Biraz sonra o kişi inmeği arzu etti
Bir müddet gittikten sonra, o zât inmek istediğini bildirince,

Pâdişâh kayıkçıya;
-Kıyıya yanaş,dedi
Kayık kıyıya yanaştı O zât, ineceği sırada denizden bir avuç su alıp Sultana uzattı Avucunda biraz önce denize attığı yüzük vardı Yahyâ Efendi hâriç, kayıkta bulunan herkes, yine çok hayret ettiler Kânûnî, elini uzatıp yüzüğü alınca, o zât birdenbire gözden kayboluverdi

Kânûnî, Yahyâ Efendiye dönüp;

-Ağabey, ne oluyor, bu olanlar nedir ki? dedi

O da;

-Efendim gördüğünüz, Hızır aleyhisselâm idi, dedi

Bunun üzerine Kânûnî;

-O hâlde, bunu ne için, daha önce demediniz, bizi niye tanıştırmadınız?” deyince,

Yahyâ Efendi;
-O kendini, tanıttı hükümdârım, lâkin siz tanımakta, geç kaldınız hünkârım, buyurdu


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.