Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hikaye, tuhaf

Tuhaf Bir Hikaye

Eski 07-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tuhaf Bir Hikaye



Adam, ütopik bir dünyanın tuhaf büyüsü içindeydi…


Aslında karyolasının üstünde yatıyordu sırtüstü Başının altındaki yastığını az yükseltmiş, yorgun başı yastıkta dayalı ve gözleri de kapalı

Yerçekimine yenik, öyleydi ama sanıyordu ki onu yenmiş ve yükselmiş, yüksekte bir yerde gökte ve ak bir bulutun üstünde…

Adam, ne yerde ne gökte; arada bir yerdeydi

Ütopik bir büyünün içinde…


*

Dünya, yuvarlak kocaman bir toptur Kendi etrafında döner durur, çok içmiş başı dumanlı bir sarhoş gibi Ve başı döndükçe de durmaksızın döner bir ışığın çevresinde; âşık bir mecnun gibi

Avare veya divane


*

Çok parlak, çok keskin, çok büyük bir kılıç vardı İnsafsız

Adam, iki eliyle sıkı sıkıya kavramıştı sapından Bacaklarını açmış iki yana, kendini germiş ve hiddetlenmiş ama yalımlar çakmıyordu gözlerinden, adam sakinceydi

Ama kesecekti…

Kılıç sımsıkı elindeydi ve yer yüzeyine yatay bir şekildeydi

Ve karar verip savurdu kılıcını adam Dünya ekvator çizgisinden kesildi anında ve iki parçaya ayrıldı


İnsanoğlu denen yaratık da canlı veya cansız her varlık gibi dünya denen topun bir parçasıydı Fiziki bir dünyada ne varsa onda da aynısı vardı Mineraller, proteinler, vitaminler… İki hidrojen ve bir oksijen bolca, demir, çinko, azot, fosfor, kalsiyum…

Ayakları topraktaydı ama başı yukarıdaydı Başında akıl taşıyan bir beyni vardı ve cansız değil canlıydı Beyni olan başka canlılardan da çok farklıydı Ama gene de dünyanın bir parçasıydı

Parçacığı…


Dünya, ekvator çizgisinden kesilmiş ve ikiye bölünmüştü Üst taraf yarım elma, alt taraf aynı elmanın yarısı Dünya canlıydı, tıpkı canlı bir insan gibi Aynı insan… Kesilince ikiye ayrılmıştı ve üst yarısında başı ve kolları vardı Alt tarafında da kıçı ve bacakları…


Beyni hala çalışıyordu Ellerini oynatıyor, parmaklarını kıpırdatabiliyordu Ama bacakları tutmuyordu ve ayakları basamıyordu Ve altına kaçırıyordu ne yazık!


Adam acıdı ona Aldı alt yarıyı, üst yarıya yapıştırdı Baktı ki dünya, gene eskisi gibi yusyuvarlaktı

Yuvarlakça…

Adam sakinceydi ve kesik dünyanın tuhaf haline gülmekteydi istemese de

Kılıç gene elinde…

Kesecekti Bu sefer yatay olarak değil dikine Sapından tuttu iki eliyle sımsıkı; bacaklarını iki yana açıp sağlamca bastı yere Gerindi Dünya durmaksızın dönüyordu ve merkezkaç kuvvetten ötürü yerçekimi vardı

Kesecekti…

Kılıcı başından yukarıya kaldırdı ve gerinip salladı Başından kıçına… Tepeden tırnağa Yani kuzeydeki kutuptan ta güneydekine…

Çok parlak, çok keskin, çok büyük kılıç indi tepesine Dünya ikiye ayrıldı Bu sefer yuvarlak al yanaklı bir elma değil, kırmızı bir havuç gibi İki yarım iki yana yıkıldı kaldı

Bir yarımda bir kol bir bacak, öbür yarımda bir kol ve bir bacak… Kıpırdamıyorlardı İki ciğerin biri bir tarafta, diğeri öbür tarafta… Solumuyorlardı İki böbreğin biri bir tarafta, öbürü diğer tarafta… Gözler ayrı, kulaklar ayrı, tek burundan solumaktaydı Bütün ikiler birbirinden ayrılmıştı ve tek başlarına kalmışlardı Adam görmüyordu belki ama yalnızlık zordu ve ağlıyorlardı Tekler, zor da olsa ayakta kalıp hayatın güçlüklerine katlanabilirlerdi belki ama…

Yürek tekti ve orta yerinden kesilmiş, kanamaktaydı Beyin tekti ve iki parça edilmiş; çalışmamaktaydı Teklerin işi zordu Çok! Ve kalpsiz ve beyinsiz yaşanmıyordu Yaşamamak…


Adam, attı elindeki kılıcı İki yarımı birleştirip bir bütün etti Can yerine gelmişti ve çok sevindi…


Adam, karyolası üstünde sırtüstü ve gözleri kapalı… Ütopik dünyasının içinde ve tuhaf büyünün etkisinde, soyut bir biçimde…


Gök ve yer ufukta bir çizgide birleşmekteydi Üstte gök, altta yer ve arasında kızıl bir çizgi

Gece ve gündüzse tek değil iki çizgide birleşmekteydi Çünkü gündüz ve gecenin her ikisi de peşi peşineydi ve takip o şekilde süregitmekteydi

Gök yorgan yer döşekse… Ya da gök maviden bir çarşaf, yer de yeşilden ise, bileşkeleri düz ve renksiz bir çizgiydi Dünya her ne kadar dönüyor görünse, öyle bilinse de yaşam düz bir çizgiydi aslında Başlangıcı ve sonu bilinemeyen… Dönüp geriye gidilemeyen… Ve git git bitmeyen…

Gece ile gündüz, iki renkli bir yorgan kılıfı, yani siyah beyaz bir nevresim gibiydi İki tarafları da birleşikti ve aralarındaki çizgi tek değil ikiydi

Çizgi ne kara ne de ak…

Gene, yaşamla ölüm arasında da tek ve ince bir çizgi vardı Görünmez bir çizgi Ama bu çizgi dijital değil anolog bir çizgi Dijital gösterge bir, iki, üç diye sayıp gider Nettir yani Anolog gösterge, ara yerdekileri, yani küsuratları da gösterir giderken Sayıların arası doludur ve o zaman görüntü net değil fludur

Doğumla ölüm arasındaki yaşamın göstergesi anolog bir göstergedir aslında Doğumla ölüm arasında işleyen süreler uzunluk bakımından kişilere göre farklı farklıdır Yani kim ne kadar yaşayacak bilemezsiniz ama yaşanan bölümü somut olarak görürsünüz Yani insan hayatı; dijital gibi net değil; işleyen küsuratlar da göründüğü için flu bir biçimdedir Yani vektöryeldeki çizgi somut değil, soyut bir çizgidir kısacası Mesela, elektrik akımı gibi…


Adam, canlı bir adamdı ve yaşıyordu Tepe yerinde kocaman bir başı vardı ve başının içinde çalışıp işleyen bir beyni vardı Beynin içinde de akıl denen o şey vardı Adam, akıllı bir yaratıktı…


Bilim, beyni bir soğana benzetirmiş Yani, bilim adamı bir kimse, daha kolay kavrayalım ve onu iyi anlayalım diye beyni tıpkı bir soğan başına benzetirmiş ve kabaca öyle ifade edermiş Bir soğan başı gibi kat kat katmanlardan oluşurmuş ki, her katın işlevi ayrı ayrıymış ve ayrı görevler üstlenmekteymiş Mesela; işlevsel açıdan üç bölüm olarak ifade edildiğinde ve ön beyin, orta beyin ve art beyin dediklerinde ve bu bölümler müthiş bir sorumluluk duygusu içinde bıkmadan, usanmadan ve hata yapmadan çalıştıklarında canlı dedikleri insan mekanizması tıkır tıkır işlermiş onun sayesinede

Ön beyinin üst düzey işlevleri varmış Kendi düzeninde çalışır kontrollü, yani o bölümün kontrolü insanın kendi elinde değil Kalp gibi, dalak, böbrek, ciğer gibi iç organların bilinçli bir şekilde ve düzenli işleyişi gibi Mesela soluk alıp verme gibi…

Orta ve art beynin ise bilinç dışı işlevleri varmış Bilinç dışılığı insan kontrol edebilir mi? Edebilirmiş Mesela insanoğlu yürümek iter Onu kontrol eden bölüm der ki ona; “önce ayağa kalk” Ardından ayaklara der; “yere bas” Bacaklara da der; “adım at!” Emir verir ve işlevi gerçekleştirir

Mesela insanoğlu; bir şeyi tutmak isterse, uzatır elini tutar Sevmek isterse eli yumuşacıktır Tokat atmak isterse sert bir taş gibi…


Ya duygular?

Hareket etmek gözle görülür, elle tutulur somut bir şeydir de acaba duygular nasıl bir şey? İşte o zaman da duygusal beyin devreye girer ve düzen böylece işler gider

Eğer çalışma düzeninde bir aksaklık varsa o zaman düzgün işleyen düzen bozulur

Düzen bozulunca ne olur?

İnsan şaşalar, bocalar ve bu sebepten bozuk görüntüler ve bozuk sesler çıkmaya başlar…


Demek ütopik adamın, yani birisinin küçültüp adamcık ettiği koca adamın düzeni bozulmuştu ki, kendisini beyaz bir bulutun üstünde görüyordu Yani; ne yerde ne gökte, sanki arada bir yerde ve o ütopik büyünün içinde…

Adam somuttu aslında Canlı ve kanlıydı Ekvator çizgisinden kesilip ikiye bölünmemişti Baş ve kollar üst yerdeki parçada, kıç ve bacaklar da alt parçada Yani, yukarıdan aşağıya doğru bölünmemişti havuç gibi Yani yarım değildi hiçbir şeyi Kalbi bütündü ve atıp atıp duruyordu

Ve ölmemiş, yaşıyordu

Adam canlıydı belki ama bir soyutluk içinde kaybolmuştu Çünkü uyumuyordu ve gözleri yumuktu

Duygusal bölüm devrede… Ama bir bozukluk içindeydi galiba!

Adamcık…

Adam, ütopik bir büyünün içinde soyuttu Kadın ümit vermiş ona, öylece bekliyordu Gelecekmiş ama biraz bekle mi ne demiş kendisine Bu yüzden bekliyordu Bekliyordu ama kadın gelmiyordu nedense Ve yalvarıyordu ütopik adamcık iki gözü iki çeşme; ne zaman geleceksin diye…

Ne yerde ne gökte, arada bir yerde; sanıyordu ki, kendisi beyaz bir bulutun üstünde…

Adamcık…

Ömrünün üçte ikisini tüketmişti de, şimdi hayatının son deminde

Bekliyordu…



Adam, önce yoktu Sonra; canlı birisi onu doğurdu Sonra memesini emdi, sonra yedi içti ve büyüdü, gelişti Okudu, evlendi, ev bark sahibi oldu Bir işi oldu, çalıştı Çalıştı çabaladı para kazandı ve familyasına baktı Ve bir gün geldi ki, istemese de yaşlandı Bu sebeptendir ki şimdi mevsim, sonbahardı…

Adamım iki kızı ve bir de oğlu vardı Onlardan dört tane torunu vardı Arada bir onları seviyor, çikolata şeker filan veriyor, gezdiriyor, dönme dolaba, çarpışan arabalara filan bindiriyordu ama yalnız!

Adam yalnız…

Artık çalışmıyor ve üretmiyor Sadece tüketiyor ama o da kendisini mutlu etmiyor

Ruhu yalnız adamın…

Yüreği yalnız…

Gönlü boş ve yalnız…

Çünkü onlar tektiler ve birileri çekmişti kılıcı acımasızca ve onları kesmişti ne yazık!

Bir kolu olmasa… Bir gözü olmasa… Bacağının biri aksasa… Böbreğin birisi iflastaysa bile ötekiyle idare edecekti ama yalnızdı ruhu ve o tekti

Ruhu da tekti aslında ama kankası ikiziyle hayat sürüp gitmişti Ama birkaç yıl önce o da çekip gitmişti insafsız bir şekilde Yani, ölmüştü Yani hayat arkadaşı… Yani çocuklarının anası, adamın karıcığı


Bu muydu bütün mesele? Kim bilebilir ki! Onun kendi iç dünyası… Belki de bir geçiş dönemiydi adamın yaşadığı Sosyal yaşantısı başka türlü şekillenmişti Biyolojik yapısı değişiyordu Üretmiyor ve sadece tüketiyor; yani, başkası mühim değil de kendi gözünde işe yaramaz biri kendisi Kim bilebilir ki! Bir de karısı ölmüş ve ruhu çökmüş yalnız mı yalnız bir kişi…

Hoşgörülüyüz bu yüzden kendisine ama onun ölçüsü ne ki? Hoşgörü hoşgörü iyi de o da bir yere kadar Toplum denen bir olgu yok mu? Onun bazı kuralları yok mu? Her şeyin bir sınırı vardır elbet Çünkü hayat, kısır bir döngü… İnsan doğar, büyür ve ölür Yani, bir yokluktan gelmiştir ve sonunda göçüp gider aynı yokluğa O gider öbürü gelir Biri gider başka biri gelir Ve döngü devam eder


Adam, kesilmiş gibiydi orta yerinden Hem de ekvator çizgisinden yatay değil de tepeden aşağıya Kalbi yarımdı bu yüzden adamın Beyni bütün değil yarımdı Her ikisi de yarım yamalaktı ve düzgün çalışmamaktaydı Duygusal beynin bir lob’u bir yarısında, öbür yarısı öteki lob’unda; demek düzen bozulmuştu Yüreğinin yarısı da yok ki, ne yapsın; bekliyordu adam Birisi çıkıp gelse de iki yarısını birleştirip onu bütünlese!

Kimdi o birisi?


Adam, karyolasından kalktı Çalışma masasında bilgisayarı vardı Klavyenin tuşlarına bastı ve yazdı

Ama…

Adam, hala ütopik dünyasının tuhaf büyüsü içinde! Satmış mıydı ki dünyanın anasını? Yeter mi demişti acaba! Kanunlar, kurallar, gelenekler, görenekler, kim ne der ne söylerler, ahlakmış, etik bilimlermiş, şuymuş, buymuş…


Adam, hayatın son deminde miydi? Pişman mı yaşamıştı bunca yıllarını? Bıkmış mıydı her şeyden? Noktalardan, virgüllerden, ünlemlerden nefret mi etmişti? Sınırsız bir özgürlük ne güzel; öyle mi diyordu içinden? Ölüm korkusu mu hissetmekteydi yoksa! Yani tükenmiş miydi artık?

Yazık!

Geçmişinden pişmanlık duyuyorsa ki, demek akılsızca yaşamış; ne çok yazık!

Bilmiyordu ki, hayat denen yaşam düz bir çizgiydi ve sürüp sonsuza dek gidecek bilinmeyerek Vektöryel bir göstergede başlangıcı ve sonu olmayan… Biri doğacak ve ölecek O, ölecek gidecek ve başkası gelecek…

İnsanoğlunun ki kısır döngü bu süreğenlik içinde… Yaşamla ölüm arasında ince bir çizgi ve anolog göstergedeki küsuratlar…

Küsuratlar, tabii ki bulanıklaştıracaktı iki sayının arasını doğal olarak Ve bir, iki, üç diye net sayılar da olacaktı onun hayatında Bu yüzden güldüğü anlar da olacak tabii Üzüldüğü zamanlar da Neşelenip şenlendiği, mor hüzünlerde titrediği ve yalnızlıklar içinde acayip sıkıntılar çektiği de…


Beklemesin miydi ki adam, bir gün gelecek diye? Bizi ilgilendirmez, kendisi bilir…


Adam, yerdeydi Çökmüş, sırtında ak boyalı bir duvar vardı Başı bu duvarda dayalı… Gözleri açık ama donuk… Bakışları tavandaydı Boş boş… Bir odanın içinde yalnızdı adam Tek başına…

Koca adam…

Adamcık…

Aslında kıçı yerdeydi Başı bedenindeydi Okyanus çizgisinden keskin bir kılıçla kesilmemişti Beyin hâkimiyetini her an sağlayabilir Dikkat etmek lazım! Çünkü o, yani beyin hala başının içindeydi ve kesik değil bir bütün halindeydi

Baş kocaman Ve beyin insan beyni, akıllı ve soğan gibi kat kat… Tepeden tırnağa doğru kesilmemişti gerçeklikte Kalbi sağlamdı Ve kan damarlarda dolaşmaktaydı ve hala oksijen taşımaktaydı hücrelerine Hâkimiyet her an sağlanabilir, istemli kontrol düzene getirilebilir ve doğru bir işlev yeniden kurulabilirdi Dikkat etmek lazım!


Ama…

Adam, hala ütopik dünyasının tuhaf büyüsü içinde ve kendi halinde…

Ne yerde, ne gökte; arada bir yerde ve sanıyordu ki, kendisi beyaz bir bulutun üstünde… Çaresizce

Bekliyordu…

Birisi bekle demişti ona Bekliyordu Bekle bakalım biraz Ama bir türlü gelmiyordu Umutsuz vaka!


Adam, ütopik bir adamdı Öyle bir dünyası vardı Öyle sanmakta ve öyle yaşamaktaydı

Ütopik aşk…

Yani platonik Yani en başında yenik… Yazık, umutsuz vaka!

Yani, akıl baştan gidik…


*

Adam belli, kadın da…

Aslında ikisi de kara kaplının içinde

Adam, “adamcık” belki, kadıncık ise evli…

Ve zavallı kadıncık;

Bilemiyorum…


Adam hala bekliyor…

Kadınsa kancık, kıs kıs gülüyor…

İkisine de yazık!


*

Lütfen aklınıza mukayyet olun ve kendi dünyanıza asla kılıç çekmeyin!

Ve bizim dünyamıza da…

Lütfen!

Çünkü o bize çok lazım…

Hepimize…

Sevsek de sevmesek de bize lazım!


Eli kılıçsızlara ve her şeye rağmen zıvanadan çıkmamışlara saygılar ve sevgiler…

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.