Prof. Dr. Sinsi
|
Karanlığın Ağzı Büyüktür
Iraktan bakıp duralım, iyice ıraktan Yüz adım beriden
Sonra da sayalım, görüneni gördüğümüzü
Yaprak yılgını incir ağıcından başlayalım; dibine düşüp iki şak olmuş balkara bardacık  üzerine konup kalkan arılar  boncuk gibi dizilmiş karıncalar  boz kavruk toprak  yorgun tahta masa  sandalyeler, onlardan daha yorgun, bu yazın nasıl geçtiğini düşünür gibi duran babam Ha, bir de köpek var Masanın gölgesini üstüne çekmiş uyuyor Kulağını kaşımasaydı görmeyecektim Yok, öyküde bir daha anmayacağım Görüneni yazıyorum ya, işte ondan Evet, bir de köpek vardı Görünen bu
Yazın nasıl geçtiğini düşünmek Sıcaktan sünmüş beynin zorlaması
Oysa düşüp parçalanan bardacıklar, asmadaki üzüm salkımları arada da olsa düşen yapraklar yazın devrildiğinin kanıtı değil mi? Yok düşünecekler, düşünmek, düşlemek
İncir ağacı, bardacık, arılar, karıncalar, tahta masa, boz toprak, yılgın durup dururlar orda Babam mı, nerede olacak, buralarda işte Dolup dolup boşalıyor, bir içine , bir içinden Akşamı ediyor oralarda Önemsiyor kendini Öyle bir önemsiyor ki , direnemediği bir güçle birden ayaklanıyor yattığı yerden Sanırsın vuruşacak Eh, ayağa kalkmışken omuzlarını dikleştirip ellerini arkada bağlıyor Yürüyor Yok, kısa bir süre için Yani üç beş adımlık Sonra yakasına getiriyor ellerini Asılıyor İşte o anda konuşuyor da Anlamıyoruz, ama konuşuyor Hep gergin, hep kırılgan Hep kavgacı Gören onu ürkek bir koşu atına benzetir Her an fırıldayıp gidecek, dönmeyecek Ama buralarda Kızacak, bağıracak, konuşacak, yakasından çekecek Ördüğü kozanın içinde tutsak kalacak Kendini dinleyecek, pişman olacak, gülecek, hep buralarda olacak Ne iş?
Anneme bakarsan, bu günlerde babam bir hoşmuş Her şeye kızıyormuş Söylediğini bağıra çağıra söylüyor, sonra da, ya yanan sigarasından, ya da o an yaktığından derin bir nefes alıp ardından uzun uzun öksürüyormuş Öksürürken gülüyormuş da Öksürük, gülme falan filan
"Bu gülme de ne oluyor şimdi, diyor anam, delilik nişanesi besbelli "
Her akşam bir şey bulup köpürüyor ya, bu akşam da bu, sansar Dolamış diline, sansar da sansar
"O arkadaşına söz söyletmezmiş Yok bilmem ne yaptırmazmış İyi güzel de, sansar da kim? Hepimizin bildiği sansar değil mi? Sansar Oktay "
Babam da biliyor bunu
"Şimdi ne vardı kızacak", diyor kendi kendine Belli ki hoşnut değil o da durumundan Başını sallıyor, yineliyor sözünü:
"Ne vardı kızacak, ekliyor, o daha çocuk "
Bir akşam
Babam bir eliyle yakasını tutardı hep Öteki elinde sigara yoksa iki eli de yakasındadır Nereden alışmışsa Göz açtık öyle gördük Şimdi bir elinde sigara bir eli yakasında Tam karşımızda, bizlere bakıyor, tek tek Hepimizin gözü yerde Yüz bulamayınca, elindeki sigarayı yere çarpıp çıkıp gidiyor Fırlayan kıvılcımları atlayarak Çoğunlukla akşamleyin bahçede oluyor bu Bahçe kapısını örten çıngırak sesi duyulunca diller çözülüyor bizde Anam başlıyor ilkin:
"Doktorluk olmuş, haberiniz olsun Şimdi ne vardı kırıp dökecek Söylemişse söylemiş O daha çocuk Ne olmuş? Hilebaz Oktay'a Sansar demiş Demişse demiş O daha çocuk Sonra Oktay'a sansar demeyen mi var Bu yaştayım ben onu sansar bilirim hep Dillerde sansar aşağı sansar yukarı dolanır durur Oktay adını bilen yok Bilen ver da ünleyen yok Onca hayvandan sansar daha bir uygun sanki "
Anam başını sallıyor dilini tutamayıp:
"Sansar ki ne sansar Her göstermelik iş onda "
Susuluyor
Babamın sırtında fırlamış kemikleri düşünüyorum Ceketi yırtacak denli Bir yaprak düşüyor akşam karanlığında Bahçenin derininde toplanan akşam yayılıyor Asmanın altındayız Sokak lambası yanıyor Gölgesi bol, sarı bir ışık dökülüyor bahçe taşlarına Bakışıyoruz Babam gidince sessizlik gelecek diye düşünüyorum Nerdeee Daha bir bırbırlık daha bir babam kesiliyor ortalık Düşen yaprağın sürüklenişi bile babamın nefes alışı gibi İki çatallı, hır hır Oturan gözler kapının karanlığına çevrili hep Babam için söylenecekler çok uzun, dakikalarsa sayılı Bir çay içimi kahvede Sığmıyor Bir de korku Korku da ne Dövme sövme değil, o yok Yalnızca çene Kanı kurur insanın
Dönüyor babam Elleri yok babamın Ararken bir torba uzanıyor, ellerini görüyoruz
"Alın, diyor, kaynamış mısır getirdim Sayınızca Kavga yok "
İlk devinen anam; duyulur duyulmaz:
"Hangi dağda kurt öldü acaba?"
Diyerek doğruluyor Dizleri ağrır hep Elleri boşalan babam yakasına asılmış bize bakıyor Taşlıkta, ayakta Bir boşluk duyumsuyor kendinde Sigara yakıyor Ağzından, burnundan çıkardığı dumana oyunlar oynatıyor ki çeşit çeşit Anama bakarak yapıyor daha çok bunu Gülüşürken mısırlar bitiyor Aman yemez, yanında tutar Sevmediğinde mi , bilinmez Bilinen şey sevgisizliğin sisi Aramızdaki boşluğu öylesine doldurmuş ki babam o yanda, biz bu yanda kalmışız El bile sallanmıyor
Babamın düşü dünyası yok Hiç de olmadı Uçuşup duran kendisi var yalnızca Çok dertlenir Sıralı sırasız:
"Kimsesizim", der
Duyan anam da bu sözü kendisine yediremez sıralar:
"Ne demekmiş 'kimsesizim'; bizler neciyiz? Böyle diye diye , Allah etmesin, kalacak düttürü Leyla başına "
Anam 'düttürüyü' söylerken dudaklarından tükürük saçılır Gülüşürüz Elinin tersiyle dudağını siler
"Bana güldünüz değil mi?" der, kendisi bizden çok güler
Hep bizden kaçıp kurtulmak ister babam Sigarası gibi, öksürüğü gibi bunu da düşürmez dilinden Babamın kurtulmuş kimsesizliğini düşünürüm Tek başına çorap bile giyemezliğini Zayıftır, çok zayıftır Kolları, bacakları sonradan eklenmiş gibidir 'Çalı bacaklı' der anam ona Binde bir çalısına çorap giydirmeye uğraşsa, yanlamasına düşer, bakınır:
"Hay Allah, olmadı"der, doğrulur Bir daha bir daha düşer Çorap elinde sallanırken yere bakar, dalar O an babam çok uzaklarda olur Her organı yapıştırma ya, onlar orada kalır, görünür Gövdesi, kolları, bacakları, doğaldır ki başı da Ama babam yok Nice sonra gelir İskeletine doluşurken titrer:
"Hay Allah, olmadı" der
Uzun bir yolculuğun yorgunluğu ile susar Yeniden çoraplar Babam uzun uzadıya konuşup, bağırıp, çağırdıktan sonra, ağzını imdaaat diye ünlüyormuş gibi açar, yorgun düşer kalır öylece O açıklıktan soluk girip çıkar
sonra, böylece akşam, gece, sabah, yelkovana takılı döner  döner  döner  
ama bir gün durur
o gün Pazar
gece de
daha söz söylemeyeyim bunun üstüne
götürmez çünkü
Dönüyoruz, yanımda yalnızca köpek var
Turgut Acar
|