Prof. Dr. Sinsi
|
Platonik
Platonik - Haşmet Şenses
Balkonda  Gece  
Hava yumuşadı gibi Tatlı tatlı esiyor arada Ama hala sıcak Atletle oturuyor, balkonun kuytusuna çektiği masasının başında
Saat gece yarısını geçeli çok oldu Daha şimdiden şişenin dibini görmek üzere Şu bir kaç yudumu da çekip, diplemeli şişeyi Sonra belki bir şişe daha açar  yok yok mutlaka açar
Yarın cumartesi; sorun değil, öğleye kadar yatar Zaten güneş, bütün gün beynine işledi durdu Ne keyifli şimdi, ne de tatsız Aralarda bir yerde işte Tam içecek kıvamda yani  zaten içiyor da Daha da içecek
Eli bir bardağına gidiyor, bir şişeye Ne düşüneceğini, ne düşleyeceğini bilemiyor Balkonun bir kuytusuna büzülmüş, yalnızca şarap içiyor
Düşünceler daldan dala geçiyor  
Derken  
Yoo  hayır, diyor alçak sesle Olmaz! Şimdi olmaz!
Sağa sola bakınıyor Balkonlarda ışık yok Kendisini duyacak kimse yok Zaten pek sarhoş da sayılmaz Daha yalnızca bir şişe  
Birden  öfkeyle yumruğunu indiriveriyor plastik masaya Tam düşecekken tutuyor bardağı, dikiyor kafasına Şişede kalan iki parmak şarabı da koyup, onu da içiyor
Biraz yatışana kadar sessiz ve hareketsiz oturuyor Sonra yine sakin, kalkıyor plastik sandalyesinden Mutfağa girip, boş şişeyi çöpe yolluyor Buzdolabından ikinci şişeyi alıp, karar değiştirmekten korkarak, çabucak açıyor
Gelip yine yerleşiyor masasının başına
İlk bardağın yarısı bir yudumda mideye iniyor Ardından, arkasına yaslanıp gözlerini kapatıyor Epeyce duruyor böyle
Gözlerini yeniden açtığında, direnmenin anlamsızlığını görüp, koyveriyor kendini Bu arada bakıyor ki, bardağın kalan yarısı da bitmiş
Ne zaman dolduruyor, ne zaman yarılıyor, ne zaman dipleyip yeniden dolduruyor bilmeden, dibinde iki parmak kalıyor yine şişenin
Bu arada Ebru`nun, küçük ve oval yüzü, çoktan gelip yerleşti zihninine, biraz belirsiz belki ama, ilgisiz bir haller var bugün onda Yudumlar arasında hiç konuşmadan, kızın da konuşmasına izin vermeden, bakıyordu yüzüne ya, bir iki dakikadır artık iyice içine bakıyor gözlerinin
Ebruuu  diye inliyor, artık kendini tutamayarak Nerelerdesin şimdi sen  uzaklardasın belli ki, beni hepten unuttun gittin Neler çektiğimi, bilmiyorsun hiç, hayalinin karşısında Kalp kalbe karşıdır derler ama, ben artık inanmıyorum Her gece beliriyorsun da ay gibi, hiç konuşmuyorsun
Alçak sesle de olsa, Ebru`nun adını söylediğini biliyor da, ardından gelenleri mırıldandı mı, içinden mi geçirdi ayırdedemiyor
Yavaş yavaş herşey birbirine giriyor Artık yelkenleri suya indirmiş  
Sen benim çocukluk aşkımdın Ebru, nasıl unuturum ben seni Şimdi belki Viyana`dasın  belki NewYork`da
Ama hep kalbimdesin Ebru Ne zaman içsem, aklıma düşüyorsun da  
Kızın yüzü, biraz gülümsedi mi ne? Gülümsüyor evet, hem de kendisine  
Ebruuu, diye inliyor yine
Kendi sesinin irkiltisiyle, sarsılıyor Şak  diye açıveriyor gözlerini
Paniklemiş gibi şaşkın, kavuşturduğu kollarının üzerine yasladığı başını hafifçe kaldırırken anlıyor masada uyukladığını
Bir telaşla aynı konumu alıyor kafası, sımsıkı kapatıp uykuya zorluyor kendini Kolayca da buluyor hemen
Ama bu kez Ebru yok Gitmiş
Ebru  Ebruu  Ebruuu  
Biri bana mı seslendi?
Tanrım, Ebru bu senin sesin Sonunda başardım Önce gülümsedin ve şimdi de  Tanrım! Binlerce kez teşekkürler ediyorum sana Ama görüntüsüz  bir Ebru`yu ben ne yapayım
Biraz daha şansını zorluyor Onunla konuşmalı, onun hatta tutmalı  Bir yığın şey söylüyor, bir türlü anlamını yakalayamadığı, sabuklamalar  Arada bir kaç sözcüğünü seçebilse de, Berlin  Amsterdam  daha çok kent adları  sonra yavaşça boşluğa doğru kayıyor hepsi  
Ertesi gün  Öğle  
Uyanınca uzun süre, gözlerini kırpıştırıp, birşeyler anımsamaya çalışıyor, ama boşuna Anladığı tek şey, balkonda, masaya kadar ulaşan güneşin ısısı kolunu ve yüzünü kavururken uyandığı
Tabi yine de uzun sürmüyor dün geceyi anımsaması Birden utanıyor, belli etmeden, sanki balkonun sağını solunu inceler gibi başı önüne eğilmiş, gözlerinin ucuyla çevrede kimse olup olmadığını öğrenmeye çalışıyor Güneşin öfke saçtığı satte tabi ki kimseler yok Daha erken saatlerde, kahvaltısını balkonda yapanlar, başucunda şişesi ve bardağı, horul horul uyurken ne gülmüşlerdir kimbilir
Şişeyi nasıl olup da devirmediğine şaşıp, kalkıp mutfağa giriyor Kalan iki parmak şarabı lavaboya boşaltıp, boş şişeyi diğerinin yanına yolluyor
Esneyip gerinirken, bu saatte kahvaltı yapmanın anlamsızlığını düşünüp, sallana sallana banyoya gidiyor
Aynadaki yüzü görünce dehşete düşüyor Su çarpıyor, hem de defalarca  
Pek değişen bir şey yok Neredeyse patlıcan moruna çalan gözaltları, yüzü biraz ışıyınca, daha da belirginleşiyor
Bu halde yemeğe dışarı çıkmak hiç de akıl karı değil, diye düşünürken, aklına geçen yıl aldığı güneş gözlüğü geliyor Güneşi, ışığı çok sevdiğinden, aslında laf olsun diye almıştı Ama bu gün bir işe yarayacak
Yüzüne defalarca su çarpıp, hızla giyiniyor, bir an önce çıkmak için Ama gözlüğü aradığı hiç bir yerde bulamayınca, deli gibi evin altını üstüne getiriyor Yok, bu halde imkansız çıkamaz Ter içinde ve nefes nefese kalmış bir halde buluyor, bir çekmecede
Gözlük elinde çıkıyor dışarı, küfürler ede ede, ne vardı bu kadar içecek diye, merdivenleri paldır küldür iniyor
Alt katın önünden geçerken hızlanıyor, her seferinde olduğu gibi Bir sonraki merdivene gelip bir kaç basamak inmişken, önünden hızla geçtiği kapının açıldığını duyuyor Biraz yavaşlayıp, daha sakin bir havada atıyor adımlarını, ama arkasından bir ses:
- Fazıııl, deyince olduğu yerde kaskatı kalıyor
Dönüp de bakmadan önce, çok uzun sayılacak bir süre öyle duruyor, kımıldamadan Telaşla elindeki gözlüğü takmak oluyor, neden sonra ilk hareketi Yavaşça dönüyor, şaşkınlığına sevinç görüntüsü vemeye çalışarak
- Ebru  sen!
- Ben ya Niye şaşırdın a deli çocuk?
- Yok şaşırmadım Be ben çok sevindim İnan ki  
Kapının önüne, kızın yanına geliyor Kekelemeden, sürçmeden konuşmak istiyor ama boşuna:
- Ne nereden çıktın sen ya?
- Töbe töbe Söylemeyeyim istersen
Bu, neredeyse artık her karşılaşmalarında rutin haline gelen kaba espiri karşısında, yine kızarmaya başladığını hissediyor Ama espiriden ve bunu Ebru`nun ağzından duymaktan değil Buna ve tüm o şakalarına alıştı çoktan Aynı kuyuya tekrar tekrar düşerken ne kadar aptal gözüktüğünü bilmekten utanıyor
- Yok söyleme, diyor zorla gülmeye çalışarak Sahi neden geldin?
- Gideyim istersen O gözlük neyin nesi öyle?
- Şey ne zaman diyecektim  ha gözlük mü? Geçen sene almıştım hiç takmıyordum aslında
- Ne o dövdüler mi seni yoksa?
Kahkahayı koyveriyor Ebru Fazıl bozuluyor biraz Çıkartmaktan başka çaresi olmadığını biliyor Çıkartıyor
- Ya, biraz akşamdan kalmayım da  
- İyi bari Desene şarap benzetmiş seni
Yine gülüyor Hep böyle, diyor içinden Fazıl Dalgacı kız Ah bir bilse bu hallerini bile ne sevdiğimi Ah bir açılabilsem
Ama ürküyor adeta bu düşüncesinden Asla, diyor Ölürümde  Asla!
Üzerine yine her yaz giydiği o dar tişörtlerinden birini giymiş Fıstıki yeşil, bütün hatlarını olanca rahatlığıyla  sonra yine o rengi solmuş kotu O da sarıyor tüm  
- İçeri gelsene
- Yok bir şeyler yemem lazım, derken daha pişman oluyor
- İyi ya daha ben de yemedim Gel sana bir menemen yapayım Babamla birlikte yeriz
Bütün bu özgür ve rahat kız halleri  Sonra ardından hep kahakahalarla biten o yarı açık, anlamlı şakalar Nasıl da kızmak istiyor ona ama, mümkün değil Ebru`ya kızması Kızmak mı? Ölüyor onun bu hallerine
- İstersen sonra şey yapalım  
- Sonra mı? Şey mi yapalım?
Kahkahası sahanlıkta çınlıyor Bir kez daha kızardığını hisseden Fazıl, tam lafı toparlamaya girişmek üzereyken:
- Bak geldin geldin, yarın beni buralar da ara ki bulasın
Bir sevinç dalgası yükselir gibi oluyor, Fazıl`ın içinden Demek gidecek
- Ama ne çabuk, hem nereye böyle?
Neredeyse sevinçten gözleri ışıldayacak ama, nasıl başarıyorsa, yüzünde hüzünlü bir ifade  
- Biliyor musun, seni her gördüğümde beni daha da kaygılandırıyorsun Fazıl Ayda bir kez, bir hafta sonu bizimkileri görmeye geldiğimi bilmezmiş gibi  Dün akşam geldim, yarın akşam dönüyorum yine İşim gücüm var
- Sahi öyle ya Hani geçen yıl bana, belki Avrupa`ya giderim demiştin, bir yıllığına Patronun gönderecekti filan hani, ona gidiyor aklım
- E yuh yani Daha geçen geldiğim de demedim mi sana, yattı o iş diye
Fazıl elini uzatıyor tokalaşmak için, gayri ihtiyari tutuyor uzanan eli Ebru
- Ne bu şimdi böyle?
Avrupa hikayesinin sonunu duyan Fazıl yıkılmış gözükmek için çabalamıyor bile, zaten darmadağın  
- Sahi ya, vedalaşır gibi oldu değil mi? Şey artık gitmem gerekiyor da Görüşürüz Yarın bir ara belki  
Ebru`nun elini hiç bırakacak değil ona kalsa ama, kızın sıkıldığı belli, gevşiyor parmakları
Fazıl gözlüğü takıyor
- Amaan, diyor Ebru abartılı bir ses tonuyla, hiç değişmeyeceksin valla Neyse hadi görüşürüz
Fazıl gözlükleriyle, hiç birşey söylemeyen tuhaf duruşuyla, hareketsiz ve konuşmadan dikilirken karşısında, kapıdan geçip, dönüp bakıyor Ebru Sanki her an kahakahalara boğulacak gibi bir hali var
Son bir veda sözü arar gibi kararsız haline aldırmadan, parmaklarını boşlukta sallayıp:
- Byyy, diyor Kapıyı kapattı kapatacak ya, yapamıyor Gitmeye yeltenmesini bekliyor Fazıl`ın
Sonunda,
- Görüşürüz, deyip kararlı bir hareketle dönüp merdivene yönelince, kız da kapatıyor kapıyı
Kapatmasıyla da sarsıla sarsıla gülüyor, ama sessizce Kedi gözünden bakıyor, gitti mi diye Sol yanda bir an görünüyor Fazıl, dik, mağrur duruşu ve komik gözlükleriyle, sonra merdivende yitiyor
Kapıya yaslanan Ebru yüzünde sevecen bir gülümsemeyle kendi kendine mırıldanıyor
- Düpedüz deli bu ya Sırılsıklam aşık bana Ama açılamıyor işte Bir başarsa  bir başarsa kedi olalı bir fare tutacak garibim O zaman ona kesinlikle hayır demiyeceğim Biraz daha oynayalım bu oyunu hele  
Yine gece  Yine balkonda  
Saat biri geçiyor Fazıl da ilk şişeyi, dün gecekilerin yanına yolluyor, ikinciyi açıp, ağır hareketlerle, öğlenden bu yana hala yitirmediği mağrurluğuyla oturuyor plastik sandalyesine
Bütün günü sokakta sürterek geçirdi Sıcaktan bunaldıkça klimalı marketlere, sinemaların giriş salonlarına, resim galerilerine, mağazalara attı kendini Ama daha çok sokaklardaydı bugün Ebru düştükçe aklına, gideceğini anımsayıp sevindi, çok da uzağa olmadığını anımsayıp hüzünlendi
Güneşte bir iyice kaldıktan sonra, şarabı da çekmeye başlayınca, zorla ayakta duran mağrurluk bir yana, devreler erimeye başlıyor yine
İkinci şişenin ikinci bardağına geçtiğinde, Ebru`nun cumartesi akşamını evde geçirmeyeceğini bildiğinden, eve dokuzdan önce gelmemek için, sokaklarda sürtme durumunu uzatabilmek adına çektiği çileyi anımsıyor da, içinde ılık ılık bir şeyler akıyor, gizli bir hazla Umarım geç kalmamıştır, deyip bir kedi gibi hızlı, çevik ve sessiz adımlarla kapısının önünden geçerken ki yürek atışlarını  hala zihninde tutuyor israrla İçinde Ebru`nun potansiyel olarak bile olsa bulunduğu her an, hazzın doruk noktası adeta onun için
Birden saati düşününce, gelmiş olabilir kaygısına kapılıyor Gelmişse bile uyumuştur çoktan, diyor Bunu ve öncekileri içinden dediğini adı gibi biliyor, ama sonrakiler için bir garanti veremiyor kendine Kalkıp balkonun yan tarafına, Ebru`nun odasının göründüğü yan tarafına gidiyor Işık yok, ne odada, ne de evde Gelmemiş de olabilir ama, derken bu kadar ince hesaplar içinde olamayı yakıştıramıyor coşkusuna
Sallana sallana gelip yine otururken, yıkılmaz mağrurluğu, pılısını pırtısını toplayıp gitmiş çoktan Bir yandan, heyecandan titriyor, öte yandan  
Bir şimşek gibi çakıveriyor zihninde, dün gecenin anısı
`Biri bana mı seslendi? `
Sarhoşluğu kısacık bir kesintiye uğruyor, bu sözlerle Ebru, zihninin Ebru`su sandığı o sesleniş, demek aşağıdan seslenen gerçeğiymiş, diyor Çoğu dolu duran ikinci bardak bir dikişle iniyor mideye Gün boyunca bir kez bile anımsamadığı bu ayrıntıyı, gerçek biçimiyle kavramak içini yakıyor birden Ama belki de başarmıştım  
Bunu anlamak istiyor ve kafasını kollarının yastığına gömüyor yine Hızla, hiç zaman yitirmeden uykaya ve Ebru`nun görüntüsüne kavuşmak istiyor Umduğundan da çabuk oluyor bu Ebru`nun görüntüsü sisli bir uzaklık da duruyor başlangıçta Artık alıştığı bir tuhaflık bu, uykudayken, sürekli bir farkındalık Yalnızca gecelerinin Ebru`su gibi, tuhaf ama, artık olağanlaşmış bir durum bu onun için
Ama yaklaşmıyor bile gecenin Ebru`su, asıl kötü olansa konuşmuyor
Ebruu  Ebruuuu  
Ses seda yok karşıdan Görüntüsüyse hala sisli Sonra bir mucize gerçekleşiyor, bu kez, üstelik adıyla sesleniyor ona:
Fazıl  sen misin? Fazııl  Faazıl  Hadi ama biliyorum, oradasın
Başardım sana bütünüyle ulaşmayı Hem sesin  hem kendin Bırakmam seni gayrı sevdiğim
Aşağıda, balkonun ön tarafında karanlığa bürünmüş Ebru`nun silueti, içtiği bir kaç biranın da kışkırttığı hınzırlığıyla, sızıyor Fazıl`ın düşünün içine, onun Ebru`sunun bedenine bürünüyor
Ben de seni bırakmam Fazıl  seviyorum seni şaşkınım
Sen şimdi nerelerdesin kimbilir Ebru? Hasret girmiş aramıza Belki Cenevre`desin, belki Roma`da Nerede olursan ol, n`olur beni unutma
Kıkırdıyor Ebru aşağıda, alçak sesle:
- Ayy şiir gibi ya, diyor Sonra yukarıya Fazıl`a:
- Senin için Buenos Aires`e bile giderim Fazıl, yeter ki, yakın olayım sana  
Haşmet Şenses
|