07-11-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ölümle Yaşam Arasındaki Fark
Ölümle doğum arasında bir fark yok demiştin bana Nasıl olurda fark olmazki ? birinde yok olup gidersin, ardından sel olmuş gözyaşları bırakırsın, diğer yandan sevinçten göklere ucarsın Hep bir cevabınd vardı zaten, tıpkı bunun içinde olduğu gibi
‘Çocuk doğduğunda niye ağlıyor?’ diye hemen sorunu yapıştırmıştın bana pek fazla beklemeden Elbette bir doktora sorsan sana ‘ciğerleri açıldığı için, yaktığı için’der belki  ne bileyim 
Cevabı yine verememiştim sana 
Sahi neden ağlıyor yeni doğan bebek! Belki ölümlü olduğunu anlamıştır, yada bu dünyada acıyıda yaşayacağını o an farketmiştir Bilmiyorum  sonuçta ölümle doğumun nasıl bir aynılığı olduğunu ben cözemedim 
Biri toprağa, diğeri beşiğe  belki bir canı alırken diğer canı veriyodur yaratan  belki bunun farkındayız belki değil   belki bir mesajdır yaşamımız hakında, ölümler  nerden gelip nereye gideceğimiz gibi  belki hayatımızda ne kadar boş şeylere üzüldüğümüzü, insanları boş yere kırdığımızı, kırıldığımızı anlamamız için verilen bir ‘derstir’   Ama anlayana 
Ağlar dövünürüz bir müddet, sonra carkın içerisindeki yerimizi alırız, bir dişli gibi  ve yaşamımızı çiğnemeye devam ederiz sorumsuzca, düşünmeden, etrafı yıkıp dökerek  Hiç bitmeyecekmiş gibi hayatımız, hiç yaşla dolmayacakmış gibi gözlerimiz, hiç acı cekmeyecekmiş gibi yüreğimizin derinliği, bir volkan yanığıyla 
Bana yine anlatmamıştın ölümle doğumun aynılığını  hep böle yapıyordun zaten; bir laf atıyodrdun ortaya, ayıkla pirincin taşını
Ha, bazen bir lafa birkaç laf daha eklerdin, tıpkı ölümle doğumda olduğu gibi 
Şey demiştin  ‘neden yaşadığının farkındamısın?’  Durup bir düşündüm gercekten ne için yaşadığımı  yiyip içmek gezmek için mi? Evlenip cocuklar yapmak, kocaman aile olmak, paraya para katmak, iyi bir (neye göre iyi ) yaşam sürmek için mi gelmiştik dünyaya? Kim sorguluyor ki zamanımızda bunu  Sorgulayanda ‘kafayı yedi heralde’ demiyor muyuz?
Evet, bu soru beni derinden vurmuştu  ‘neden yaşadığının farkındamısın?!! 
Bazen açılırdın, bir ırmak gibi coşar, kelimeleri peşi sıra dizer anlatmaya başlardın düşüncelerini  gel de yakala 
Şöle anlatmıştın birkeresinde:
‘hepimizin bir görevi var yaşadığımız sürece Kimimiz bir insan için cabalar, onun mutluluğu için çalışırız, kimimiz birilerinin, kimimiz de bir toplumun Ama en sonunda geldiğimiz noktada şunun farkına varırı; bizler kendimiz için değil başkaları için geldik bu dünyaya Başkaları için çalışıp başkalarını mutlu etmek için uğraşırken, yaşadığımız acılar bizlere bir törpü olurken, insan olmanın ve insanca, insanlara davranmanın kapılarını açmamıza yarıyordu aslında acılar Anlayabilirsek, acıyı bilgiye, mesaja döndürebilirsek  belkide büyük bir fırsatır bizim için acının en büyüğünü tanımak
Anlamak için şu yaşam denileve içerisinde hoyraça savurduğumuz mutluluklarımızı, mutlu olmak için küçük şeylere burun kıvırdığımız herşeyin elimizden nasıl kaydığını görmek için
Çok değer verdiğimiz bir şeyin aslında ne kadar basit ve yaşamımız içerisinde değer taşımadığını öğrenmemiz için hep acılar çıkmıştır önümüze Sadece acılar mı ? kırgınlıklar, hüzünler, kavgalar  Yaşamımızı bir ‘hiç’ uğruna harcadığımız değersiz onca şey  Peki ne olur sonunda? ‘püff’   Bir bakmışsınki elinde kalan bir avuç toprak  ve dönüp dolaşıp ayni yere geliyor insan; ‘anlayana’, toprak yaşamın mesajını cok iyi verir
Ne kadar zor geliyor bazen insana affetmek hoşgörü göstermek Hep ‘o özür dilersin, o hoşgörü göstersin, o şunu yapsın, bunu yapsın’ deriz ve karşımızdakinden bekleriz
Ve bana sölediğin birşey daha vardı, beynime kazınan; ‘Sen insan olarak ne yaptın, yüreğini dinledin mi?’ diye Belki yüreğimi dinleseydim, içimdeki o affedicilik, hoşgörüyü ortaya cıkarabilecektim
Peki sizce bu fark nedir  ?
|
|
|