Prof. Dr. Sinsi
|
Düş Yorgunu
Düş Yorgunu - Nuri Can
Düşünki, sevdiklerinden, doğup büyüdüğün topraklardan çok uzaklarda bir yerdesin Akşam olur kapanırsın dört duvarına  Konuşursun  Ağlarsın  Anlatırsın  Bağırırsın  Sesin yankısını yitirir duvarlarda  Halini bir soran, sesini bir duyan olmaz  Sonra ey der, hey der susarsın  Kıvrılıp yüreğinin içine büzülürsün bir köşede  Kıvranırsın  Kanarsın  Geldiğin yerler gelip çakılır usuna  Düşünürsün  Düşünür üzülürsün Üzülür Düşünürsün  
Acılar ki, zemheri kadar karlı, uzak bir yol gibi uzun Kimseler görmesin diye gözlerinde sel sel taşan yalnızlığı Kimseler duymasın diye, ışık sızmayan bir bodrumun karanlığına gömersin sesini Ey der susarsın, hey der susarsın, ah der susarsın, vay der susarsın, oy der susarsın Unutur yollar seni, unutur güvercinin  
Bir dost ararsın, elini uzatırsın elin havada kalır  Gözlerin tavanda, sözlerin ağzında çaresiz kalır  Uzun ince bir ah gibi, bir sızı gelip saplanır kalbinin tam orta yerine burgulu bıçak gibi  Ne kadar sevgi varsa kanar içinde işte o zaman, ne kadar özlem varsa yanar  Oturup ağlamak istersin şöyle doya doya ama akmaz bir damla yaş gözlerinde  Yüreğinin ağladığını hissedersin o an, yüreğinle beraber geçmişin de ağlar içinde  Ömrünce hep kırılırsın, kanarsın, durduramazsın kanamayı  Kırgın, kızgın, yorgun, bir o kadar da yaralısın  Hayat ki, hakkını hep başkalarına vermiştir ama yinede haklı çıkan hep başkaları olmuştur
Anlatamazsın derdini kimselere hep içine atarsın Acıların dehşetli dalgalarında yolunu yitirmiş bir gemi gibi kalakalırsın tanımadığın denizlerin ortasında, şaşkın bitkin, bir o kadar da yorgun ve çaresiz  
Unutursun içindeki ışıkların beyazlığını, bütün renkler siyaha çalmıştır artık Dalgın dalgın bakarsın sulara, Umut yaralı bir kuş olmuş, uçmuş elinden  Ayrılık sözleri su olup sızı sızı akar dilinde, içindeki bütün pınarlar kanamaya başlamıştır  
Kar yangını bir gecedir zaman artık, kahrolası ıssıs sokaklarda  Akşam şehire her gelişinde, hüzünle gelir Acılarını alıp gitmez  Kanadı kırılmış yavru bir kuş gibi sığınacak bir dal ararsın  Ve sessizce solursun bir hazan yaprağı gibi Önünde çocukluğun geçer, ilk gençliğin geçer yıl yıl Gömülürsün karanlığın en derin dehlizlerine  Hüzün kokar rıhtımlar, yalnızlık kokar Yalnızlık ölüm kokar  Bazen karanlıkta kalır tükenir nefesin   
Bazen gözpınarlarından akan damlalar, bir nehir gibi süzülerek Renin kirli sularına karışır Daralırsın, çıkıp bir dağbaşına haykırmak geçer içindeki ateşi, yankılı kayalara  Koşarsın doruklara, ayakların kırık, dikenler acımasız, yüreğin kanrevan  Hasretle sarılmak gelir son bir defa sevdiklerine
Hüznün yırtık gömlek gibi durur sırtında, kırılgan bakışlarında hüzün sızar aynalara her gece Ne kimselere anlatacak bir öykün var, mutlulukla başlayan Ne de bir sevinç, gözlerinde bahar yeşili umutlar taşıyan Suların ötesinde bir çiçek büker boynunu her akşam Adı gül, kokusu gül, rengi gül, gözyaşı gül, iki gözü iki çeşme Mutsuz avuntusuz ve suskun
Ey der susarsın, susar yürürsün yüreğinin yollarına sererek hıçkırıklarını, yağmur yağmur tomurcuklara yağar gözyaşların İçindeki kör karanlık patikalarda yolunu bulmaya çalışırsın ama nafile, kaderindeki hoyrat rüzgarlar bir yandan bir yana savurur incinen ince ruhundaki incinmişlikleri  
Ey gecelerinde kahrolduğum hayat, sokaklarında sırılsıklam ıslandığım şehir, artık bu yerlere sığamıyorum dersin Gökyüzünde katar katar turnalar göçüp gider sılana, turnalar gider sen kalırsın Uyku tutmaz geceleri, yitik düşlerinin gölgesine sığınınırsın, gölgeler gider sen kalırsın Bilirsin ki, göçmen hiç bir kuş uçamaz kanatları kırıksa  
Hasretin ince bir yol olur uzanır yangınlara, kırılır kendine saklaya saklaya içindeki gül Ardına saklanacak ne bir gölgen ne de duldan kalır Sevinçler dağıtırken acılar toplayan bir çardak kuşusun şimdi, şimdi ömrün, saçların kadar karlı ve puslu Hüzünlü bir ırmaktır şimdi yanaklarında yüreğine akan, bilirsin ki, artık hiç bir şey avutmaz seni, şefkatine sığındığın sıcak bir kucak bile Vefasız dünyanın ihaneti yiyip bitirir seni, Ezilmiş gelinciklerin çığlığında gizlersin sesini ve gözyaşını, kırların ürperişi gibi dökülür dudağında sözcükler Hıçkırıklar boğazına tıkanıp kalır her defasında, her defasında dudağında binlerce şiir kanar; binlerce şiir yanar içinde her defasında  
İhanetin, kalleşliğin, göğsünden vurulmuşluğun acısını taa iliklerinde duyarak yürürsün ıslak caddelerde Ne şarkıların, ne de şiirlerin bir tadı kalır dilinde Yanıp kavrulursun hasretin ateşiyle, bir çöle döner yüreğin Bir yanın Leyladır artık kıyılarının bir yanın Mecnun  Bir yanı Ferhatdır dağlarının bir yanı Şirin  Başını önüne eğer yürürsün  Bir hüzün yağmuru tepende, adım adım ölüme götürür seni adımların   
Nuri Can
|