Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kapıdaki, karanlık

Kapıdaki Karanlık 2

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kapıdaki Karanlık 2



Kapıdaki Karanlık 2 Hikayesi - Karanlık Hikayeleri - Aynur Engindeniz - Aynur Engindeniz Yazıları

Titreyerek koltuğa oturdu Aklı hala ağaçta asılan kafadaydı Birazcık korkusunu yenebilse, pencereden bakacaktı, ama yapamıyordu Yerinden kalkamıyordu Bütün ömrü boyunca korkmadığı her şeyden şu an toplu olarak korkuyordu


Gözlerini kapıya dikti Her an çalacakmış gibi ürperiyordu � Ah şu yalnızlığım� dedi � Ne olurdu bir babam olsaydı da kucağına giriverseydim, ya da adam gibi bir kocam


Bütün ömrünü korunaksız geçeiren bir insan için, çok yeni ve karmaşık duygulardı bunlar Gözyaşlarına bulanan yüzü, çektiği korku ve hüznü ayna gibi yansıtıyordu Zavallı kız bir süre sonra koltukta uyuyakaldı Gördüğü karanlık kabuslardan olsa gerek, sabaha kadar çığlıklar içinde sayıkladı durdu


Uyandığında sabah ezanı okunuyordu Ortalık henüz ağarmaya başlamıştı Bir süre sonra uyku sersemliğinden kurtulup, dün gece olanları düşündü Olayları bir türlü toparlayamıyor, parça parça hatırladıklarını birleştirip anlamlı bir bütün haline getiremiyordu


Gözleri, başı, hatta vücudundaki bütün kemikler ağrıyordu Aklına ağaçtaki kafa geldi Geceki soğuk rüzgar yeniden vücudunu sardı Arkası hala mutfak kapısına dönüktü Bu durum belki normal bir anda gayet normal bir şey sayılabilirdi ama, şu dakikada Nazan için son derece korkutucu bir vaka idi Sanki arkasını döndüğü kapıdan, korkunç yaratıklar çıkacak, ellerindeki hançerlerle sırtını delik deşik edecekler gibi bir evhama kapılmıştı


Biliyordu ki bir kere kapıya bakabilse bu evhamdan eser kalmayacaktı Hatta bütün bu yaşananlar, tamamen psikolojikti, yaşadığı acı ve çirkin hayatın son noktada patlaması idi İçinde saklı kalanların dışa vurumuydu


Ani bir kararla yüzünü kapıya döndü O dakikada sanki bütün canı ağzına toplanmış gibi, nefesi tıkandı Kulakları uğuldamaya başladı Gözlerini ayırmadan kapıya bakıyordu Sanki bir saniyeliğine gözlerini çekecek olsa, alemin bütün ruhları mutfak kapısının önüne doluşacak gibi hissediyordu Bir müddet sonra kendine geldi Duyuları yavaş yavaş normal haline dönmeye başlayınca ayağa kalktı Ağır adımlarla mutfağa yöneldi Hem bir bardak su içecek, hem de kendisine, korkusunun yersiz olduğunu ispat edecekti


Mutfak kapısını iyice geri itip lambayı yaktı Burada hayal ürünü canavarlardan eser yoktu �Kaçıncı asırda yaşıyoruz, adamlar ayda bulamadılar, ben mutfağımda arıyorum yaratıkları, olur iş değil � diye kendi kendine söylendi Korkaklığına hem çok kızıyor, hem de çok şaşırıyordu


Musluğu açtı, bir bardak su aldı Tam ışığı kapatıp çıkacaktı ki; üst katta bulunan akvaryumdaki balıkların, tezgah üzerindeki tavada tepindiklerini gördü Korkudan elindeki kristal bardağı yere düşürdü Bir tavadaki yeşil, turuncu, beyaz balıklara, bir de yerde parçalanan bardağa bakıyordu


Altı parçaya bölünen kristal bardağın her parçasından kendisine bir göz bakıyordu Öyle bir şoka girmişti ki, ne çığlık atabiliyor, ne kaçabiliyordu İçinden, bu yaşına kadar ne işe yaradıklarını bir türlü kestiremediği, bildiği bütün duaları okudu Bu da onun için yeni bir duyguydu Yandaki sehpanın üzerinde katlı duran sofra bezini yavaşça çekti Hızlı bir şekilde yerdeki cam kırıklarının üzerine attı O anda ince çığlıklarla, örtünün altından altı ayrı siyah duman tütmeye başladı Bir süre sonra dumanlar kayboldu Balıklara baktı Hem tepiniyorlar hem de kendi aralarında fısıldaşıyorlardı Fısıltılar gittikçe tek bir ses haline geldi Daha dikkatli dinleyince sesin manasını çözdü Balıklar � su � diyorlardı �Su, su, su� Gittikçe volümü yükselen sesle gayri ihtiyarı musluğa yöneldi Tezgahın altından aldığı küçük leğene su doldurdu Balıkları leğene atmak için elini uzattığında, bir kez daha hayrete düştü Tezgahın üzerinde ne balık, ne tava vardı�Hatta tava duvardaki yerinde asılı duruyordu


Leğendeki suyu geri döktü Bir bardağa daha su doldurdu ve içti � Galiba şiddetli bir hastalık, korkunç bir buhran geçiriyorum� diye düşündü Korka korka yerdeki sofra bezine baktı Yere eğilip yavaşça bezi çekti Yerdeki kırık bardak parçalarından eser yoktu � Bugün yapacağım ilk iş, bir asabiye doktoruna gitmek olacak � diye düşündü


Ama hala kafasının bir köşesinde, cevaplanmamış iki soru vardı Esrarengiz bir şekilde çalan zil ve büyük ceviz ağacında gördüğü kafa�Ağaçtaki kafa düşüncesi ister istemez tüylerini yeniden diken diken yaptı Yine de bunların da mantıklı bir açıklamasını bulacağından emindi Beyni, tüm bu yaşadıklarının gerçek olmasındansa, psikolojik bir rahatsızlığı olduğu yargısını tercih etmişti bir kere


Üst kattaki odasına çıkarken, merdivenin bittiği küçük boşlukta, sehpanın üzerinde duran akvaryuma baktı � Kim bilir balıklar düşündüklerimi bilse ne çok gülerlerdi � diye düşündü Uyduruk bir gülümsemeyle derin bir nefes aldı Odasına girdi Yavaş adımlarla pencereye yaklaştı Perdeyi açtı Nefesini tuttu, çekingen gözlerle ağaca baktı O an ta ciğerlerinden sökülüp gelen bir kahkaha kopardı Sinirleri öyle boşalmıştı ki; ağaca bakarak dakikalarca kahkahalarla güldü �İlahi Nazan, kelleye bak! Meğer tüm gece halüsinasyonlar görmeme sebep olan korkunç kafa, gece bahçeye fırlattığım maskeymiş Güya Havva�yı korkutacaktım, korkan ben oldum, hem de ne korkma�� diye düşündü


Bulmacanın bu kısmı da çözülmüştü Geriye bir tek faili meçhul kapı çalınması kalıyordu Onu da sinirlerinin yorgunluğuna verdi


Şimdi yine aynı şekilde kapı çalınınca ister istemez, fırtınanın ilk gününde yaşadığı bu buhran aklına geldi O gece olanları, doktorun da yardımıyla yorgun sinirlerine bağışlamıştı Ama şimdi ne düşüneceğini bilemiyor ve çok korkuyordu


Yalnız kalmamalıyım diye düşündü Aklına en yakın komşusu Havva geldi Gerçi annesi yaylaya gittiğini söylemişti ama dönmüş olabilir diye düşündü Telefon etti Bu sefer Havva�nın kaçık kardeşi Sedat açtı telefonu Nedense bu çocuğu hiç sevememişti


Sedat on yaşında, yaramazlıklarıyla mahalleye yaka silktiren bir çocuktu Durdan , duraktan anlamaz, toplum içinde nasıl konuşulacağını dahi bilmezdi Bu Neriman Teyzenin yetersiz terbiye vermesinden değil, Sedat�ın uslanmaz mizacından kaynaklı bir durumdu En çok beş vakite beş daha katıp secde eden Neriman teyze oğlunun bu durumundan rahatsızdı ama elinden de hiçbir şey gelmiyordu Güzellikle anlattı olmadı, dayanamayıp dövdü olmadı, hacıya hocaya cinciye gitti yine olmadı Velhasıl Sedat böyle �deli� lakabıyla kaldı�


Bir an telefonu kapatmayı düşündü Sonra korkusu, Sedat�a olan gıcıklığından daha ağır bastı

� Ablan evde mi?�

� Niye, ne yapacaksın ablamı?�

� Bir kere de münasebetsizlik etmeden konuş! Havva evde mi?�

� Neden, çok mu korktun? � Nazan şaşırdı Sedat korktuğunu nereden anlamıştı Yoksa bu kapı olayı onun işi olabilir mi diye düşündü Pek ala olabilirdi Zira bu deliden her şey beklenirdi

� Soruma soru ile cevap verme Nerde ablan�

� Yok evde Korktuysan ben geleyim Nazan Abla

� Hayır ne korkması? Nerden çıkarıyorsun bunu?�

� Gök gürültüsü ve fırtına var ya Bütün salak kızlar fırtınadan korkar Oradan anladım

� Sen gerçekten baş belası bir çocuksun� deyip telefonu kapattıKorkusu dağılmış, sinirden yüzü kızarmıştı Sedat�ı çağırmaktansa kabuslarını tercih ederdi


Pencereden baktı Fırtına biraz da olsa sakinleşmişti En azından rüzgar durmuştu Karşı evlerin çatılarına baktı Çatılardaki kiremit aralarından sızan yağmurlar evleri park havuzlarındaki süs şelalelerine çevirmişti Ortalık o kadar sakindi ki; bu sakinlik bile Nazan�ı korkutmaya yetiyordu Keşke şu anda kalabalık bir caddede vitrinlere bakıyor olsaydım diye düşündü


Perdeyi çekip sobanın karşısına oturdu Düşünceler içinde uyuyakaldı Uyandığında çoktan hava kararmıştı Hatta saat yirmi bire geliyordu Gündüzleri bu kadar uyumak adedi değildi Hatta istese de uyuyamazdı Kendindeki değişikliklere hayret ediyor, düşünüyor, anlamlı bir açıklama bulamıyordu Kalktı, doktorun verdiği ilaçlardan yuttu Sarı, mavi yeşil bir sürü küçük hap�Ama hiç biri içindeki evhamları bastırmasına yetmiyordu Kitaplığına göz gezdirdi İstemeye istemeye de olsa Cinler Alemi adlı, dedesinden kalma kitabı eline aldı Bu çok eski, yıpranmış, rengi yeşile dönmüş Osmanlıca bir kitaptı Osmanlıca bilmiyordu ama kitabın içinde dedesinin küçük kağıtlara yazdığı, yer yer yazıları silinmiş çeviri notları vardı Küçük kağıtları sayfa aralarından çıkarıp, bir kenara ayırdı


Kitapta acayip şekiller, resimler ve krokiler vardı Ateşte yakılan insan tasvirleri, kara kediler ve köpekler, kurbağalar�Hiç birine bir anlam veremediği gibi kitaba baktıkça daha çok korktuğunu hissediyordu


Küçük bir kızken kurbağalarla oynamayı çok severdi Onları yakalar gizlice kestiği giysilerinden kurbağalara elbiseler dikerdi Sonra da onları o giysili halleriyle salıverirdi Bazen aklına gelirdi Acaba hayvancıklar o giysilerden nasıl kurtulmuşlardı, ya da ömürlerince paçavralar içinde mi yaşamak zorunda kalmışlardı


Bir keresinde, yine böyle yakaladığı bir kurbağayla oynarken üvey annesi geldi Nazan ona belli etmeden kurbağayı elindeki salça kutusunun altına sakladıÜzerine de koca bir taş koymayı ihmal etmedi Sabah uyanır uyanmaz ilk işi kurbağanın yanına gitmek oldu Yavaşça kutuyu kaldırdı Ama altında kurbağa yoktu Taş da üzerinden düşmemişti O vakit çocuk aklıyla üvey annesinden şüphelendi � Mutlaka beni gördü, ben uyuyunca da kurbağayı salıverdi� Diye düşündü Sonraki günlerde dedesine olayı anlattığında, dedesi:

� Bir daha kurbağalarla oynama Aklın ermez ama onlardan bazıları gerçekten kurbağa olmayabilir� demişti Ne o zaman, ne sonraki zamanlarda dedesinin ne demek istediğini anlayamadı


Dedesi kara kedi ve köpekleri de hiç sevmezdi Evin etrafında gezmelerine dahi müsaade etmezdi � Uğursuz yaratıklar defolun� diye, nerde görse kovardı Mutlaka bütün bunların okuduğu bu kasvetli kitapla bir alakası vardı


Biraz daha büyüyüp aklı ermeye başladığında dedesi ona bu tür yaratıkların, hayvan kılığına girmiş cinler olabileceğini söylemişti Ama Nazan�ın aklı bu tür fikirleri daima inkar etti Zamanla asi mizacı, onu gözüyle görmediği hiçbir şeye inanmaz bir hale getirdi


Şimdi neden bütün ömrü boyunca reddettiği bu boyuta ait bir kitabı okuduğuna bir anlam veremedi Ama zihni istekle sayfaları çevirmesini emrediyordu Kitabı yanına koydu Dedesinin notlarını aldı Eski el yazısıyla yazılmış, yer yer nemden silinmiş kağıtları kitaptaki düzene göre sıraya koydu Okumaya başladı :


1Tercüme: �Cin�in lugattaki manası gizliliktir, görünmeyen gizli varlıklar demektir Cinlerin asıl suretini gören olmamıştır Cinlerin hakikatini göremeyiz Çünkü cinler metafiziktir, manadır görülmeyecek kadar latif varlıklardır


Düşündü, acaba görünmez varlıklar gerçekten var olabilir miydi? Neden bu sorgulamaya düşmüştü ruhu Neden yıllardır sıkıya savunduğu fikrinden şüphe eder olduBir buhran, bir tesadüf neden onu bu kadar tedirgin edip inandıklarından şüphe eder hale getirmişti


Aklı bu saçmalığa bir son vermek isterken, kalbi derin bir merakla yanıyordu Okumaya devam etti:


2Tercüme: Cinler dünyadaki insan sayısının beş katıdır Ömürleri 800 ile 1000 yıldır hatta daha fazladır insanlar gibi hayat şartları var Birbirleriyle evlenebilir, hatta çoluk çocuk sahibi olabilirler


Eğer bütün bu yazılanlar gerçekse, bu çok korkunç bir durum� diye geçirdi kalbinden �Madem cinler olacaktı, neden insanlar var? Ya da neden insanlar da onlarla aynı özelliklere sahip değil? Bu adaletsizlik

3Tercüme: İnsan, Allah katındaki 5 Saf özelliğiyle dünyada yaşamaya elverişli değildi, bundan dolayı 5 Saf özellik, Allah�ın sonsuz kudretiyle, dünyevi 5 maddi özelliğe çevrildi bunlar; Nefis, Ateş, Hava, Su ve Toprak�tır

Okudukça zihni karışıyordu � Bütün bunlar saçma büyücü hikayelerinden başka bir şey değil� diye düşündü Elindeki notları kitabın arasına koydu ve kitabı masanın üzerine attı Kitabın arasından bir tane not kağıdı yere düştü Ama Nazan bunu fark etmedi

Televizyonu açtı İnsan görmek istiyordu, günlük olağan sıradan olaylar Hiç sevmediği magazin programlarına bile razıydı Yeter ki normal bir şeyler olsun

Elinde kumanda kanalları dolaşırken zil çaldı Sanki bütün sesler susmuştu, televizyonda konuşan adam ağzındaki kelimesiyle donmuştu Yalnızca zilin sesi ve duvardaki saatin sesi vardı�Tik tak, tik tak�

Nazan ne yapacağını şaşırdı Korkudan ağlamaya başladı Titreyen ellerine baktı Sonra gözleri yıllar önce dedesinin hediye ettiği, duvarında asılı duran karınca duasına gözü kaydı Ayağa kalktı, sandalyenin üzerine çıkıp duayı yıllardır asılı durduğu yerden alıp avuçlarıyla göğsüne sıkıştırdı Gözyaşları içinde, çocukluğundan beri ilk kez dua etti � Allah�ım beni koru

Zil tekrar tekrar çalıyordu Nazan ne kadar çalarsa çalsın açmamaya karar verdi Nasılsa açtığında karşısında bir gelen olduğunu göremeyecekti

Çabuk adımlarla merdivenleri çıkıp odasına girdi Karınca duası yazan kartı dudakları arasına sıkıştırıp beyaz pijamalarını giydi Duayı koynuna sokup yatağına girdi Tıpkı çocukken korktuğu zamanlarda yaptığı gibi yorganı yüzüne çekti

Zil durmuştu Ama Nazan hala yatağından çıkacak cesarette değildi Tekrar tekrar dua ediyordu � Allah�ım beni koru� � Bu yalnız ve çaresiz kulunu koruSen çaresizlerin çaresi, kimsesizlerin kimsesisin Sen yetimlerin öksüzlerin sahibisin Yetim ve öksüz Resulün hürmetine beni de koru� Daha önce böyle bir dua duymamıştı Kelimeler sanki kendi istemi dışında diziliyordu dudaklarında Titremesi durmuştu İçinde tarif edemeyeceği bir güven vardı şimdi Kaynağı neydi bilemiyordu

Göz kapakları ağırlaştı Lambaya bakıyordu Lambanın parlak ışıkları arasında bir kadın yüzü belirdi Siyah saçlı, çok güzel bir kadınOna çağırıyordu� Nazan, Nazan! Nazlı kızım!� Kimdi bu kadın�Gördüğü hatırladığı kimseye benzemiyordu � Nazan, korkma Zil çalacak, kalk kapıyı aç� Kadın kayboldu Nazan yatağında doğruldu Korku içinde titreyerek beklemeye başladı �Ne olursa olsun artık dayanamayacağım Açacağım kapıyı Bu kadarı saçmalık� dedi Gerçekten de birkaç dakika sonra kapı yeniden çaldı Yerinden kalktı Merdivenlere aşağı inerken gayri ihtiyarı balıklara da baktı Dünyadan habersiz suya baloncuk çıkartmakla meşguldüler Salona indi Odada derin bir sessizlik vardı Duvar saatine baktı Saat nasıl olduysa 2145 te durmuştu Zil tekrar çaldı Derin bir nefes alıp kapıya yöneldi Elleri titriyor açamıyordu � Bismillah� dedi ve kapıyı açtı

Kapı önünde kimse yoktu Ama bahçe kapısından çıkmak üzere olan Havva�yı gördü Sevincinden olanca gücüyle � Havva, Havva evdeyim, gitme gel lütfen!� diye bağırdı Havva tam kapıyı açacakken yüzünü Nazan�dan yana çevirdi � Nerdeydin Nazan? Çok merak ettim Işığında yanıyordu

� Lütfen gel, anlatacaklarım var sana�

� Tamam, anneme söyledim zaten Bu gece sende kalacağım


Havva tam arkasını bahçe kapısına dönmüştü ki bahçe kapısı açıldı Beyaz bahriye askeri elbisesi giymiş bir genç elindeki kalın sopayla Havva�nın her iki omzuna birer değnek vurdu Kızcağız olduğu yere yığıldı Bahriyeli merdivenleri ikişer ikişer çıkıp bütün avluyu kaplayan üzüm asmasından üzümler toplamaya başladı Bir adım daha atsa Nazan�la burun buruna geleceklerdi Adam Nazan�a hiç bakmadan kolundaki beyaz sepete üzüm dolduruyorduBir müddet sonra geldiği gibi bahçe kapısından çıkıp gitti


Dili tutulan Nazan kapıdan bir adım dışarı atıp Havva�ya bakmak istedi Kız az önce bayılıp düştüğü yerde değildi Yok olmuştu

Başı döndü, dişlerinin titrediğini gözlerinin kapandığını hissetti Olduğu yere yığılıp kaldı

�Nazan�Nazan�Aç gözlerini�

Nazan çığlık çığlığa yerinden fırladı Kendisine şaşkınlıkla bakan Havva� görünce bir çığlık daha attı

� Sen ölmedin mi�

� O ne demek şimdi Nazan, neden öleyim

�Asker sana vurdu

�Sen belli ki çok korkmuşsun canım Seni kapı önünde baygın buldum İçeri taşıdım Sürekli bahriyeli diye sayıkladınKız yoksa bahriyeliye mi aşık oldun ha?� Havva ne kadar Nazan�ı yatıştırmaya çalıştıysa başaramadı Kız gözlerini kapıya dikmiş öylece bakıyordu


Havva su almak için mutfağa gidince Nazan ayağa kalkıp kapıya yöneldi Kapıyı açtı Sonra da avlunun lambasını Her taraf henüz yeni yeni tomurcuklanan üzüm salkımları ve asma yapraklarıyla doluydu



Aynur Engindeniz

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.