Prof. Dr. Sinsi
|
Kan Kırmızı Kaldı Geriye 7
Kan Kırmızı Kaldı Geriye Öyküsü - Erol Balcı - Kan Kırmızı Kaldı Geriye Hikayesi - Hikayeler
Korkunç çığlıklarla uyandı yatağından  Titriyordu  Belli belirsiz hareketlerle ellerini uzattı yana  Yatak boştu  
Korkunç bir kâbustu gördüğü  Sevdiği, ellerinin arasından dipsiz bir boşluğa düşüyordu  Korkunç bir kasırganın girdabında kurtaramamıştı o'nu  Yerden derin kıvrımlar halinde göğe yükselen, yükseldikçe kıvrımların genişliği artan, ışık huzmesini andıran bir fırtına alıp ellerinin arasında götürmüştü o'nu  Çok dayanmıştı bırakmamak için  Ama elleri yenik düşmüştü işte  
Saralı hastaların nöbetlerini andıran kasılmalar yaşıyordu bedeni  Ayakları, elleri istemsiz hareketlerle sallanıyor, bağırmak istiyor; ya da bağırıyordu da sesini kendisinden başkası duymuyordu  
Birden yüreği daraldı  Kalbi göğüs kafesinin içinde ezilmiş, örselenmişti sanki  Nefes almakta güçlük çekti bir an  Ayak parmaklarının uçlarına doğru yayılan ve gittikçe şiddetlenen bir ağrı sarmalının içine sürükleniyor, canı yanıyor ve tüm hücrelerinde hissediyordu acıyı  
Doğrulup kalkmak istedi yerinden; başaramadı  Gözleri bağlı bir insanın yönünü bulmasındaki telaşına, aceleciliğine ve ürkekliğine benzeyen hareketlerle, bir süre gezdirdi ellerini yatağın üzerinde  
Oyuncağını kaybeden ya da bulamayan bir çocuğun içsel hüzünlerini, düşsel kırıklıklarını yaşadı bir an  Kendisini; karanlık, korkutucu ve ürkütücü bir boşlukta yapayalnız kalmış, terkedilmiş öksüz bir çocuk gibi hissetti  
Korkulu rüyalar gördüğünde, usulca eşinin yanına sokulur, başını göğsüne yaslar, güvende hissederdi kendini  Fırtınalı bir havada, alabora olmakta olan bir geminin hallerine benzer sarsıntılar yaşadı içinde  Pusulasını kaybetmiş gibiydi  
Boğulmak üzereydi  Yaklaşacak fırtınanın ilk habercileriydi yaşadıkları  Ağlamak istedi  Ağlasa, bıraksa kendini duygularının fırtınasına rahatlayacaktı  Ellerini gözlerine götürdüğünde, ıslaklıklar çarptı ellerine  Rüyasında ağlamıştı ve yaşlar; rüyanın ardından dökülen yaşlar olmalıydı  Yatak soğuktu  
Boştu yatak  ''Aman Allah'ım Erol eve gelmemiş daha''  Hep en hüzünlü anlarında yanı başında olan, gördüğü her kâbustan sonra kaçıp sığındığı dalı yoktu yanında  Kolu kanadı kırılmıştı sanki  Kendisini zorlayarak doğruldu  Yatağın ortasında oturur halde kaldı öylece  Ne kadar beklediğini bilmeden, orada öylece karanlık boşluğu seyretti bir süre  
Oda zifiri karanlıktı  Gözlerinin önünde siyah resimler uçuşuyordu  Korkusu büsbütün artmıştı  Yoksa gördüğü rüya devam mı ediyordu  Elleri ile yüzlerini yokladı usulca  Saçlarına dokundu  Hafifi bir tokat attı kendine, canı yanmıştı  ‘Hayır, bir rüya değil bu, gerçek' dedi  
Karanlıkta gölge oyununu sonlandırmak, gözlerinin önünde uçuşan görüntülere son vermek için başucundaki lambaya uzandı elleri  Yaktı ışığı  Yine, hemen soluna baktı  Evet, evet, boştu yatağı  İçine bir hüzün çöktü yine  
Canının yanmasına aldırmadan zorlayarak kalktı yatağından  Pencereye yöneldi  Yavaş hareketlerle araladı perdeyi  Dışarıda yağmur yağıyordu  Pencereleri döven yağmurun sesini dinledi bir süre  Yağmurun serinliğini hissetti yüzlerinde  Gözleri hemen sokağın başında bulunan, yolu aydınlatan lambaya kaydı  Hiçbir canlı gelip geçmiyordu bu saatte  Sokak, ıssızlığa bürünmüştü sanki  
Gök gürlemesi ile sarsıldı  Bir ışık demeti hemen yanı başına kadar ulaşmış, her taraf bir anda gündüz yerine dönmüştü  Yağmur da gittikçe arttırıyordu şiddetini  
Gün içinde yaptığı telefon görüşmesini hatırladı birden  Biraz rahatladı  Eve geç geleceğini söylemişti ama gelmeyeceğini söylememişti ki  Gözü duvardaki saate kaydı  Vakit de gece yarısı ‘3' ü gösteriyordu  Gördüğü rüyanın şokunu atlatmaya çalıştı  
‘Hiç böyle geç kalmazdı  Bir şey mi oldu acaba'  Yirmi yıllık evlilikleri boyunca, saysan bir elin parmaklarını geçmeyecek azlıkta geç kalmıştı eve  
Geç kaldığı ender günlerde, karısını uyandırmadan sessizce yatağına uzanırdı  Kıyamazdı onu uyandırmalara  Sabah uyandıklarında da takılırdı bazen  ‘Ya, yanına yattım  Sana sarıldım, öptüm seni  Ama uyanmadın hiç  Ne biçim uykun var senin  Bir yabancı yatsa yanına hani  Sarılsa, öpse senin hiç haberin olmayacak' diye takılır, kızdırırdı onu  Eşi de; ‘Allah korusun  Bu bedene senden başkası dokunacaksa öleyim ondan daha iyi' derdi  
'Bu beden sadece seni bildi, senin kokunu çekti içine  Senin gözlerinde gördüm dünyayı ben  Sevgiyi, aşkı senle yaşadım  Öpüşmenin, sevişmenin ilk hazzını sende tattım  İlk seninle titredi yüreğim  Gökyüzüne seninle uçtu bu beden  Bir kuşun yürek çırpıntıları varsa içimde, sana borçluyum ben bunu  Senle büyüttüm ben içimdeki dostlukları  Paylaşmanın güzelliklerini senden öğrendim  Acı nasıl en aza iner, sevinçler nasıl çoğalır senle öğrendim  Çocukluğumda, gençliğimde, orta yaşlılığımda sen vardın  Anne oldum, kadının oldum ben senin  En uzun ayrılıklarda hasret nedir, özlemek nasıl bir duygudur, beklemek nedir seninle öğrendim ben  Bırakıp gidemezsin beni  Rüya bile olsa dayanamam sensizliğe  
Yavaş adımlarla mutfağa yöneldi  Sırtı gördüğü rüyanın etkisinden olmalı sırılsıklamdı  Terlemişti  Uzun saçları, mavi geceliğine yapışmıştı adeta  Sanki az önce pencerede değil dışarıda yağmurda gezinmiş bir insanın ıslaklığı vardı üzerinde  Duygularının ıslaklığı bedenine yapışmış gibiydi  
Yatak odasında çıktığında mutfakta yanan ışığı gördü  İçini bir sevinç kapladı  Erol, mutfakta olmalıydı  Geç vakitlere kadar bazen oturur, kitap okurdu  Mutfağı kullanırdı böyle anlarda  Çok siğara içerdi ve dumanın odalara yayılmasını istemezdi  Sık sık mutfağın kapısın açar havalandırırdı içerisini  Bu nedenle çalışma masasını geceleri mutfağa taşırdı  'Evet ya mutfakta işte  Kahretsin, ben de neler düşünüyorum böyle ya ‘  
Ya da geç gelmiş olduğundan bir şeyler yiyebileceğini geçirdi içinden  Uzun koridoru hızlıca yürüyüp bir umutla kapıyı araladı  Mutfak da boştu  Yatmadan ışığı söndürmemiş olmalıydı  Ya da küçük çocuğu gece bazen kalkar su içer, ışığı da söndürmezdi  Yatağına kadar karanlıkta yürümekten korktuğunu söylemişti bir keresinde  Bu nedenle ışık çoğu zaman açık kalırdı sabaha kadar  Yine aynısı olmaydı  
Birden mutfakta buzdolabının üzerinde durmakta olan telefonu gördü  'Neden telefon etmiyorum ki ben  Aptal gibi sağa sola girip çıkıyorum  Nasıl düşünemedim telefon etmeyi'  
Hemen elleri dolabın üzerindeki telefona yöneldi  Elleri yeniden titredi  Hızlıca cevapsız çağrılara baktı  Hiçbir çağrı görünmüyordu  Telefonu fırlatıp atmak istedi  Ama lazımdı şimdi işte  
Titreyen elleri ile numarayı çevirdi hızlıca  ‘Aradığınız kişiye şimdi ulaşılamıyor lütfen daha sonra'  Sekreterin son sözlerini bitirmesini beklemeden kapattı telefonu  İçine büsbütün korku düştü  Terlemesi yeniden başladı  Titriyor, ürperiyor, korkuyor, belli belirsiz adımlarla gecenin sessizliği içinde bir o yana bir bu yana gidip geliyordu  Gördüğü rüyanın etkisinde kurtulamamıştı daha  'Hayır beni bırakıp gidemezsin öyle  Ne olur hadi gel, kötü bir şaka yaptım de bana  Hadi, hadi ne olur  
Telefonu yeniden eline aldı  En sevdiği arkadaşı Suat ı aramalıydı  Gerçi onunla olacağını da söylememişti ama  Bir ses duymak istiyordu işte  Ara sıra onlara gider, kalırdı onlarda  Karısı da ortak arkadaşlarıydı  ‘Şimdi boşuna onu da telaşlandıracağım'  Ama dostluk saat kavramı tanımamalıydı işte  Numarayı çevirmeden dalmıştı  
Erol Balcı
|