07-10-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Kan Kırmızı Kaldı Geriye 8
Kan Kırmızı Kaldı Geriye Öyküsü - Erol Balcı - Kan Kırmızı Kaldı Geriye Hikayesi - Hikayeler
Kafeterya derin bir sessizliğe bürünmüştü  Sanki her şey, yuvasına çekilmiş gibiydi  Sesler dinmişti  Az önce; insanın yüreğinin derinliklerine seslenen gitarın sesi de susmuştu artık  Bedeni ve ruhu gevşemişti adeta  Okudukları yazılar da müziğin ritmine eşlik etmiş; sanki ruhu ve yüreği bir başka bedende gezer olmuştu  
Hafif tonda söylenen müzikten hoşlanırdı  Gün içindeki koşuşturmalar bitip evine dönerken, yolun mesafesine aldırmadan açardı hafiften müziğin sesini  Hele gitarın sesine dayanamaz, dinledikçe ruhunun gevşediğini, günün yorgunluklarını unuttuğunu düşünürdü  İyi geliyordu ona müziğin sesi  
Alışılagelmiş şoför tiplemesine benzemezdi hiç  Gerçi yaptığı işi gereği taksisine binen müşterilerin isteğine uyması da gerekiyordu  Bu nedenle, her türden bir müzik koleksiyonu bulundurmak zorundaydı  Ne yapsın; ekmek kapısı işte derdi  Müşteri her zaman veli nimetti nasıl olsa  
Sanki sokak lambaları birer birer söndürülmüş gibiydi  Gecenin sessizliği ruhunun sessizliğine eşlik ediyor; içeride loş bir ışık yanmaya devam ediyordu  
Ahmet; masasındaki dağılmış kâğıt parçalarına bakıyor, öykünün gerisini merak ediyordu  İlerleyen zamanın farkında değil gibiydi  Kafasını şöyle bir kaldırıp etrafına baktığında, kendisinden başka hiç bir müşterinin kalmadığını gördü  
Yine yalnız kalmıştı işte  Yalnızlık duygularını, hep ıssız yolda tek başına evine dönerken yaşardı  Eşinden ayrılalı üç yıl olmuştu  Son zamanlar geçinemez olmuşlar, gönüllüce ayrılmışlardı  Basit bir kıskançlıktı nedeni  
O tarihten sonra yalnızlığa gömülmüştü adeta  Yalnız yaşıyordu ve her eve dönüşünde hüzünleniyor, yalnızlık içinde gün geçtikçe büyüyordu  Her eve dönüş, büyümesiydi içindeki yalnızlığın  Kolay değildi; evin her noktasında anıları saklıydı  Nedense aynı duyguların ruhunda yeniden yükseldiğini hissetti  Demek; eve dönme vakti geliyor dedi içinden  
Garsonlar; yavaş ve yorgun adımlarla masaları topluyorlar, özenle örtüleri kaldırıyorlardı  Gitme ve yarına hazırlık aynı anda yaşanıyordu sanki  Bir çay daha içmek istedi  İyi bir çayı bu saatte bulması mümkün değildi elbet  Sadece biraz daha oturmak istiyor, yazılan notları okumanın heyecanını duyuyordu  İşin aslı geciktirmek istiyordu eve dönüşünü  
Gözleri ile garsonlara baktı  Onların gözü son müşteride değildi  Bir süre daha bakındı etrafa  Hesabı isteyeceğini sanan garsonlardan biri yavaş adımlarla yaklaştı şoför Ahmet'in yanına  
—Bir çay daha alma imkânım var mı garson bey  Gerçi toplandığınızı görüyorum ama  
—Özür dilerim efendim; servisimizi kapattık  Birazdan da kafeteryamızı kapatacağız  
—Haklısınız aslında ben de çok geç kaldım  Sizleri de beklettim anlaşılan  Okuduğum bir şeyler vardı dalmışım  Kusuruma bakmayın  
Zaten gün içinde kazanamayan ve son hastaneye taşıdığı yolcusundan da para alamayan Ahmet, cebindeki son parayla hesabı ödedi  Hatta bolca bahşiş yerine geçebilecek paranın da üstünü almadı bile  Bu günlük de böyle olsun bakalım diyerek önündeki kâğıtları özenle topladı  Bir kısmı ıslanmış olan kâğıtları da ayrı bir yere koyup kalktı masadan  Ağır ağır ve aheste adımlarla taksisine doğru yöneldi  Dışarıda yağmur dinmiş, ortalığı tertemiz bir koku sarmıştı  Derin derin nefesler aldı  İçine düştüğü girdaptan kurulmak ister gibiydi  
Taksisine binerek evinin yoluna doğru sürdü arabasını  Bir yandan yorulmuş ve uykusuz kalmış bedenini eve atmak istiyor; öte yandan da dönüşü geciktirmek için haklı bir mazeret arıyordu kendine  
İşte; yine eve dönüş başlamıştı bile  Acaba evde içecek bir şeyler kalmış mıdır diye düşündü  Hatırlamıştı  Dün gece aldığı rakısının dibinde bir kaç çift kalmış olmalıydı  İşi ihtimale bırakmak istemedi ama cebinde de parası yoktu ki  
Aklı da hastanenin aciline bıraktığı adamda kalmıştı nedense  Birden arabanın hızını azalttı ve durdu  Hastaneye gitsem, durumunu sorsam diye geçirdi içinden  Ama kararsızlığı kısa sürdü  Ve yeniden yöneldi evine doğru  İnşallah yaşıyordur diye de geçirdi içinden  Sahi ismi neydi acaba  Sormamıştı ki  Gerçi sorsa da cevap verecek bir durumda değildi  Sadece kısa bir konuşma yapabilmişlerdi hepsi o kadar  
Oysa taksiye binen müşterilerle hep kurulan diyaloglarda; nerelisin, ismin ne, ne iş yapıyorsun tarzından sorularla başlardı sohbetler  Klasik sorulardı bunlar elbet  Tabi bunlar olağan hallerde yaşanırdı  
Evine varmıştı  Arabasını her zaman park ettiği yere bıraktı  Kapıları yokladı son bir kez  Şöyle kafasın kaldırıp etrafa baktı bir kez  Sanki tüm şehir uyuyor dedi  Sessizliğe gömülmüş her şey  Bu saatlerde rastladığı sokak kedisine bakındı  Bir de ellerine  Elleri boştu bu kez  Demek kedi bile farkında her şeyin  Gülümsedi  
Cebinden çıkardığı anahtarlardan, evinin kapına ait olanı aradı bir süre  Buldu ve açıp girdi içeriye  
Evi darmadağındı; tıpkı duyguları gibi  Her şey bir yerlere savrulmuştu sanki  Ortalıklara atılmış çoraplar, gömlekler, pantolonlar  Mutfakta derin bir içki kokusu yayılıyor  Mutfak masası ve mutfak taşanının üzeri günlerdir yıkanmamış bulaşıklarla dolu  Yerlere saçılan gazete kâğıtları  Dağınık bir yatak  Pijamanın biri bir yerde; diğeri başka bir yere savrulmuş  İçleri izmaritlerle dolu kül tablaları  Birikmiş çöp poşetleri  Toz ve keskin küf kokuları  Sehpanın, televizyonun üzeri toz bulutlarına dönmüş adeta  Odaların kapıları açık  Dikkati çeken şey; bir tek odanın kapısının kapalı olduğu  Mutfağa yöneliyor  Sanki sek sek oynar gibi  Hatıraların üzerindeki tozları kaldırmazsan; tozlanıyordu her şey demek ki  Hüzünlendi  
Buzdolabını açıyor  Seviniyor nedense  Rakısı hala bitmemiş  Üstelik tahmininden de çok görünüyor  Temiz bir bardak arıyor  Rakısını dolduruyor  Yanına bir şeyler hazırlamak gelmiyor içinden  Kapalı odasına yöneliyor  
Olamaz! Böyle bir şey  Bir büyük çelişki var içeride  Sanki iki farlı hayat, iki farklı bir ruh  Başka bir hayat karşılıyor onu sanki  İnanılacak gibi değil  Her şey düzenli  Masasında düzenlice duran kitaplar  Zengin bir kitaplık  Tertemiz bir masa  Masanın üzerinde duran küçük bir resim çerçevesi  Bir kız resmi  Kızı olmalı  Düzgün tertemiz bir yatak  İki ayrı ruh, iki ayrı bir hayat yaşanan  Hem de aynı evde  
Bir müzik seti  Elleriyle uzanıyor ve'Andres Segovıa' nın gitarının sesine bırakıyor kendini  İçkisinden kocaman bir yudum alıyor  Elindeki kâğıtlardan bir tanesini okumak için alıp, sırt üstü uzanıyor yatağına  Okumanın keyfine dalıyor yeniden  Öykünün akışına bırakıyor kendini  
‘'insanlığın uzun koşuşu, toplumsal var oluşu, genlerine, kültür kökenine, ekonomik ve sınıfsal yapısına göre biçimlenirdi''  Okuduklarından aklında kalmıştı bu satırlar  Hangi kitaptı, yazarı kimdi, ne önemi vardı ki şimdi bunun  İlaç gibi gelmişti bu sözler işte  Ve ölüm bana hep uzak ve şah damarımdan daha yakın derdi  
Köylüydü ve ilk defa köylü olmasıyla övündü yıllar sonra  Gerçi; köylü olmasından utanmamıştı hiçbir zaman ama  Yine de kızardı köylü zihniyetine  Köylü kurnazlığından ise nefret ederdi  
Medeniyet deyince; şehirler gelirdi aklına  Işık, oralarda yükselirdi dört bir yana  Köyler şehirleşmeden dünya güzelleşemeyecek derdi  Ama şimdi, böyle düşünmüyordu artık  Şehir bir süredir boğuyordu o'nu  İşte bu nedenle; tam da bu nedenle kaçmak istiyordu geçmişine  
Ne yaşanırsa yaşansın; hep ilk tortular kalıyordu geriye  Ve hiçbir değer onları yok edemiyordu işte  Bilinçaltı diyorlardı buna  
Erol Balcı
|
|
|