Belki Birgün |
07-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Belki BirgünAynanın karşısına geçmiş, ağlamaktan şişmiş gözlerine bakıyorduBal rengi gözleri, üstündeki yeşil kazağın rengine bürünmüş, güneş ıslak siyah kirpiklerinin kuytusunda çoktan batmıştı Kendini çok çaresiz ve berbat durumda hissediyor, gözünden akan yaşları durduramıyordu Sanki gök delinmiş, bulutlar göz pınarlarından sağılıyor, hıçkırıklarından göğsü körük gibi kalkıp iniyordu Eğik başını, hafifçe yukarı doğru kaldırdı karşılaşacağı görüntüye kendisini önceden hazırlamak ister gibi göz kapaklarını yavaş yavaş araladı ve aynadaki feri gitmiş gözlerine daldı ’’Ağlamak bana yakışıyor ’’diye geçirdi içinden , nefesinden buharlaşan aynayı okşarcasına sildi ,tek tek yüz hatlarını inceledi Otuzlu yaşları çoktan geride bırakmıştı Çizgiler yüzüne vaktinden önce yerleşmiş göz kenarlarında oldukça belirgin bir hal almaya başlamıştı Kaz ayak çizgileri görmemezlikden geldi, ’’kaşlarımı almalıyım’’ diye düşündü Dağılan saçlarını tepesinde toplayınca gözleri yukarı doğru çekilmiş çizgiler de kaybolmuştu Bu haliyle kendini daha çekici buluyordu Yaşlarından ıslanan kazağını aşağıya doğru çekiştirerek düzeltti Bir gazeteciyle röpörtaj yapacakmış gibi ıslak peçeteye önce burnunu sildi , arkasından boğazını temizledi, aynaya bakarak ,aralanan titrek dudaklarından beklenmeyen ,erkeksi kalın sesiyle ’’ben bunları haketmiyorum’’ dedi Yansımadan cevap gelmedi Allah’ım yoksa deliriyormuyum ? Şu derbederliğime bak ;bir de düşündüklerime bu gel-gitlerde neyin nesiydi böyle, onbeş sene önce herkesin peşinden koştuğu ,mahallenin delikanlılarının paylaşamadığı Songülmüydü bu ? Ne kadar da zavallı görünüyordu, etrafına bakındı şu eşyaların dili olsa da anlatsaydı çektiklerini, kendine acıdı gözyaşları yeniden hücuma geçmişti Kalktığı sandalyeye yığılıverdi; muhabir ise aynanın sırlarında çoktan kaybolmuştuSon demine kadar ağlayacak ağlayacaktı , içindeki çaresiz çocuk büyüyene kadar’’ çökmüş omuzlarını hafif dikleştirdi Çocuklar okuldan gelene kadar bir sakinleşebilsem diye düşündü’’Bir daha beni kimse ağlatamayacak çocuklarımı üzemeyecek’’’’Ah kadersizim’’ diye hayıflanan annesinin sesi kulağında yankılandı ’’Kaderim mi ? Kaderim felan değil ’’dedi çok uzaklardaki annesine, Bu deli adamı başıma kendim musallat ettim Kendi akılsızlığım Artık içinden konuşmuyor kelimeler dudaklarından sesli dökülüyordu sonra aynaya dönerek ’’hayır, bu böyle tabiki devam etmiyecek ’’düşmemek için sandalyeyi sertçe kavradı Hiçbir şey için geç değil dedi, aynaya diklenerek sil baştan yeniden başlıyabilirim Perde aralığından buluta saklanmış kış güneşi nihayet görücüye çıkmış kız gibi Songül’e gülümsedi Biraz içi aydınlanmış kafasındaki kara bulutlar dağılmaya başlamıştı çok uzun sürmedi ,güneşin içeriye bakmasıyla geri çekilmesi bir olmuştu ’’ O da dayanamadı sana ’’ diyen tiz bir ses çınladı beyninde, vücudunu ürperdi sarmıştı, eski kırık dökük çerçevelerin arasından esen rüzgar alev alev yanan vücudunu yalayarak, çıplak taştaki ayaklarını hedeflemişti evin içi birden buz gibi olmuştu ne kadar da soğuktu sobaya kömür atsam mı ?atmasam mı ?diye biraz tereddüt yaşadıktan sonra, küçük bir poşet kömürü sobaya boşalttı köz sönmek üzereydi maşayla azıcık karıştırdı ,köz alevlenivermişti bile, yarına kömür yoktu ’’boşver ’’dedi içinden yarın Allah Kerim,bu sömestirde herşey değişecek nasılsa baştan başlıyacağım en baştan Evini göz ucuyla koloçan etti elde tutulur eşya yoktu Yerde silkelenmekten kenarları sökülmüş , onbeş senelik kilim ,sobanın üstünde asılı, yıkanmaktan ağarmış divan örtüleri vardıBakışları ,sağa sola çarpmaktan yamulmuş güğümü es geçerek karşılıklı iki divanın başucunda duran televizyon, birin de halen oturmakta olduğu dört sandalye, sallanmasın diye kırık ayağının birine karton sıkıştırılmış eski bir masa ve hepsini kucaklayan, boyaları yer yer dökülmüş soluk pembe badanalı duvarlarda asılı kaldı Kocası bu sene sözüm ona ’’boyayacağım’’diye nasıl da heveslendirmişti’’ Ama olsun’’ dedi ’’Herşey tertemiz’’ pis zengin evlerini düşündü ’’onları ben temizliyorum ’’pis şeyler ’’diye geçirdi içinden Öyle evi olsa kimbilir nasıl da temizler mis gibi o koltuklara kurulurdu ’’Herşeyin en iyisi bana layık! bana ! onlara değil ’’dedi Damarlarındaki şeytan yavaşça akıl tahtına oturmuştu ve olmadık şeyleri aklına getiriyor dengesini yitirmiş Songül’ü sürekli kışkırtıyordu’’ bunu yanına bırakma önce git onu bir güzel benzet ’’diyen sesle gittikçe öfkesi artıyor, sinirden sağı solu darma duman etmek istiyorduYoklukla geçen senelerin hesabını görecekti bu yaşadıkları onun yüzündendi çektiği yokluk, sahipsizlik, sefalet kararını vermişti Paltosunu giyindi artık üşümüyordu Önce Yalçın’ın sürekli gittiği birahaneye uğrayacak ,orda yoksa kahveye gidecek, hiç çekinmeden içeri girecek ve bütün erkeklerin bakışlarında hepinizin köküne kibrit suyu diyecek korkusunu çalımlayarak Yalçın’ın gözbebeklerine yürüyecekti afallamış , şaşkın kocasını hayal etti ve gülmeye başladı herkes ona acımaklı bakarken o utanacak utanacaktı Önceden planladığı aşağılayıcı bütün lafları sayacak, sonra ona saldırıp yumruklayacaktı Bu yumruklama sahnesi olmamıştı bunu seneryosundaki karektere uygun bulmadıPlanını tekrar yeniden düzenlediLaflarını sayacak, yüzüne tükürecek ve onu terkederek öcünü alacaktıBu seferki plan daha etkili geldi ona, kararlıydı paltosunun düğmelerini ilikledi kapıyı açmak için uzandı, çocuklar gelmeden bu işi bitirmeli ve onları da alıp uzaklaşmalıydı Hava buz gibi ayaza kesmişti ; biraz ilerleyince üzerindekiler Songüle ağır gelmeye başladı, paltosunu çıkardı koluna aldı hızlı adım ilerliyordu, köşeyi dönüp sadece caddeyi geçecekti Birahanenin kapısı açık onu bekliyordu Kalbi yerinden çıkacakmış gibi küt küt atmaya başlamış , heyecandan dudakları kurumuş ,dizleri titremeye başlamıştı Bu da neyin nesiydi böyle ! o cesur plan yapan kadına da ne olmuştu ? Tam sona yaklaşırken caddeyi bir türlü geçemiyordu, çakılmış kalmıştı Ne bir adım öne; ne bir adım geri sanki onu ayakta tıutan bütün sinirler işlevini kaybetmiş dizleri artık onu taşımaz olmuştu Olduğu yere yığlıverdi , şeytanı gözyaşlarıyla onu terketmişti, bütün enerjisi öfkesi yok olup gitmişti Ağlama krizi yeniden başlamış etrafını meraklı gözler sarmıştı Kalabalığı yarıp kendisini kollarına alan kocasını hatırlamıyordu Kendine geldiğinde, Yalçın’ın onbeş senedir gerçekleşmeyen vaadleriyle kendisini teselli eder bulduÇocuklar çokdan uyumuştu; kuruyan divan örtüleri üzerlerindeydi ,gözlerini hiç açmadı ,sükunete ihtiyacı vardı Bugünü çok kalabalıktı ;biraz kendi kendine kalmalıydı Fırtınalar dinmiş, köhne kayık yineYalçın kayalıklara çarpmıştı şimdi dingin sabahı bekleme zamanıydı artık ÇİĞDEM ULUS |
|