Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
mehlika

Mehlika 3

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mehlika 3



Mehlika 3 Hikayesi - Mehlika Hikayeleri - Aynur Engindeniz - Aynur Engindeniz Yazıları

Annemin beni tarhanayla tehdit edişleri geliyor da aklıma, gözlerimde muzip bir ışık parıldıyor Bir tabak makarna uğruna, adını duyunca dahi tiksindiğim tarhanayı bir çırpıda içerdim “ Tarhana içilmezse, makarna yok…” Uğruna savaş verilmezse aşk yok…İşte ben, daha çocukken öğrenmiştim, “şu olmazsa, bu da olamaz” denkleminin ne anlama geldiğini


Bir de dedemi hatırlıyorum çocukluğumdan, hayal meyal…Beni ve cümle köy çocuklarını cami yanındaki namazgaha toplar, dünyanın “ aheng-i reftarı ( hareket düzeni, gidişatı)” hakkında uzun vaazlar verirdi Konuştuğu eski dilden miydi, yoksa çocukluğun kabahatinden mi, bilemem ama, hiç birimiz ne dediğini anlamaz, yine de konuşmanın münasip kısımlarında onaylama anlamında kafamızı sallardık


“ Evlatlarım, bahusus(özellikle) kızlar! Çok gülmek aklı ziyan eder Maazallah rint meşrep( başı boş) olursunuz da zelil zelil ortalıklarda dolaşırsınız Dünya öyle bir kıvama gelmiştir ki, alelusul(Kurallara uygun) yaşamazsanız, çokça ah u zar eder, hayattan bizar( usanmış) olursunuz O sebeple bir ayak evvel( bir an önce), şeraiti öğrenip, ona göre yaşamalısınız Aşıktaşlık( sevgililik) ayıptır İnsana gaileden( dert) gayri hiçbir şey vermez Oysa kalp öyle kıymetli bir uzuvdur ki, gailelerle harabeye çevrilemez Fütursuzca muhabbet eden, muvakkat(geçici) hayatın bitiminde rüsva olur Maatteessüf ( ne yazık ki) kızlar erkeklerle aşık atar olmuşlar Cazbantlara( orkestra) gitmeler …Tövbe tövbe Elhamdülillahi Teala, bizim köyün kızları pek vakarlı, pek iffetli…”


Dedemin konuşurken, anlattığı şeyin coşkusuna göre bazen seri, bazen ağır hareketlerle inip kalkan sakalına gülüyor, “ Ne gülüyorsunuz utanmazlar, Karagöz mü oynatıyoruz burada?” diye hiddetlendiğinde de, hep aynı yalanı uyduruyorduk “Ah dedeciğim, sen konuşurken, yere melekler iniyor Bize senin cennet hayatından fotoğraflar gösteriyorlar Sen ne mübarek alimsin Hacı Dedemiz!” O da her seferinde bize inanıyor, cümlemizin sonuna kadar keskin bir dikkatle dinliyordu Cenetten malumat aldığımıza öyle inanıyordu ki, “ Eee ne var o fotoğraflarda? Efendimizin etraflarında bir yerlerde miyim?” En haşarımız olan Cemil, “ Maatteessüf dedeceğim, O’nu görmedik ama üzülme, seni hurilerle gördük” Zavallı yaşlı dedem, kendisiyle alay edildiğini ancak o an anlıyor, yine de istifini bozmadan ahen-i reftartan kıssalar vaaz etmeye devam ediyordu “ Hınzırlar sizi, din nazik bir bahistir Müstehzi( alaycı) kelimelerle konuşmanız hiç münasip değildir


Hayat öyle sonsuz bir sergüzeşt ki, kahramanlarınızın, figüranlarınızın, doğrularınızın ve yanlışlarınızın neler olduğunu ancak son eşikte anlıyorsunuz O yüzden çocukluğumda kulağıma kazınan, anlamını ise lise kütüphanesindeki kitaplardan öğrendiğim, aheng-i reftara hiç itimat edemedim Hayatın bir düzeni varsa da eğer, Kudreti Sonsuzdan gayri kimsenin bundan haberi yoktur bence


Ben mesala, henüz kozasından çıkmış bir böcek iken, başıma bir aşk yüzünden türlü bela geleceğini bilemezdim Teorikte son derece iyi bildiğim alelusul yaşamayı, pratikte berbat etmişsem, telkinlerinde manası yok demek ki


Çocukluğun naftalin kokan hayallerinden, yaşadığım kokusuz, renksiz hayata dönüşüm, karşı yolun kenarına park eden arabanın fren sesiyle oldu Karanlıkta kim olduklarını seçemediğim bir adam ve bir kadın arabadan inmiş, el ele vaziyette bir şeyler konuşuyorlardı Saate baktım, gecenin bir yarısıydı Bir karı kocanın gezmeden dönmesi için epey geç bir vakit sayılırdı Öyle görünüyordu ki, bunlar aşk illetine tutulmuş iki çılgın sevgiliydi Öyle ya, karı koca olsalar, muhabbete yol kenarında değil, evlerinde devam ederlerdiKadın adamdan ayrılıyor, bir iki adım sonra tekrar geri dönüp adama sarılıyordu Bu benim çok iyi bildiğim bir filmin sahnesiydi Birbirinden kopamayan iki aşık…Bu hal birkaç dakika daha devam etti Sonra meçhul adam arabasına bindi, karanlık sokaklarda kaybolup gitti Arabayı son parçası görünene kadar seyreden meçhul kadın da hızlı adımlarla oradan uzaklaştı Bu sahne yüreğimin müzmin yarasını tekrardan kanatmıştı Aşk…


Gökyüzüne baktım Bulutlar Ayın önünü kesmişti ama , ışıkları bulduğu en ufak aralıktan yeryüzüne sızıyordu Bir tarafı karanlıkta kalan, bir tarafı parça parça da olsa mehlikanın ışığıyla aydınlanan ağaçlarda ötüşen gece böceklerinin sesiyle, yeniden baba ocağımdaki günlerime döndüm


Odamın penceresi portakal bahçemize bakardı Yaz kış açık olan penceremden geceleri bu bahçeye bakar, türlü hayaller içinde uyuyakalırdım Karşı köyün hep aynı saatte kapanan sokak lambalarına, dereyi takip eden toprak yoldan gelip geçen arabalara bakardımAşktan önce bu romantik tablo için ne düşündüğümü ya da neler yazdığımı anımsamıyorum, ama bu temaşadan büyük huzur duyduğumu biliyorum


Necdet Hoca hayatıma girdikten sonra, o bahçe, lambalar, yolar bambaşka bir mana kazanmıştı gözümde Lambaları onun açtığını ve kapattığını düşünür, gelip geçen arabalardan o inecek diye hayaller kurardım Sonra portakal bahçesinde oturduğumuzu, birbirimize aşkla baktığımızı tasavvur eder, dudaklarımda masum bir gülümsemeyle sonsuz rüyalara dalardım Bir kez elimi tutsun, bana benim ona baktığım gözlerle baksın diye ettiğim duaların haddi hesabı yoktu o günlerde Çocukluk aklı işte, Cuma geceleri namaz kılar, bir başkasının helali olan aşkımın bana nasip olması için niyaz ederdim Annemse her Cuma gecesi biz kızlarını yanına toplar, onun için hayattaki en büyük bergüzar olan namus hakkında telkinlerde bulunurdu Ama ben aşkı namussuzluk olarak görmüyor, lakırdısından hiç pay çıkartmıyordum Öyle bir namus kavramı vardı ki, sanki bütün kadınlar bu ulvi vecibeyi yerine getirmek üzere halk edilmişlerdi Kadının tek yaşam gayesi, birilerinin namus yükünü taşımaktı sanki Babasının namusu, kocasının namusu, oğlunun namusu…


Birgün takvimden bir yaprak koparıp bana uzattı annem “Oku bakalım ne yazıyor Mehlika’m “dedi Çok severdi takvim yaprağı okumayı Her günün sonunda yeni bir şey daha öğrendiği için mutlu olurdu Yazıları okudumYemek tariflerini bile Kız ismi oğlan ismi vardı o yıllarda takvimden öneri olarak Baktım “ Erkek ismi Afif, kız ismi Afife” Afif, namus anlamına gelir İster istemez düşündüm Erkek namus, kadın da namusa verilen…Hep verilen zaten kadın, hep birine yamalı, birinin eki…Fikri-Fikriye, Ali-Aliye, Emin- Emine…Hep birine, hep birine…


Annemin dünya düzeniyle kendiminki arasında bağdaşmayan bir yerlerin olduğunu ilk o an anlamıştım galiba Bu benim kafamdaki ilk başkaldırı, ilk sorgulayıştı


Bu düşüncelerle saati iki yapmıştım O kadar düşünecek şeyim vardı ki, uyursam hepsinin çözümsüz kalacağından, sabaha gözlerimi yeni bir heyulaya açacağımdan korkuyordum


Gözlerim bahçede, gönlüm ait olduğu yerde olduğu halde bir müddet daha öylece kaldım Portakalın Aya dönük yaprakları, sabah rüzgarıyla hışırdamaya başlamışken, iki gündüz arasına hapsolan gece, yanaklarımdan süzülen gözyaşlarımdan sırılsıklam olmuş halde, yerini gri bir aydınlığa bıraktı Biri ağladığımı görüyordu, emindim Karanlık, karaları saklarken, gözyaşları ak olanlar yakamoz misali parlar geceleri


“ Annem, biliyor musun,

Beyaza tahammülü olmayan Karanlıklar Prensi, Kendi elleriyle kendi gözlerini oydu Prensin göz pınarlarından yanaklarına süzülen mavi kan damlaları gürültüyle yere dökülüyor, Bulutların arkasına gizlenen güneş, küçük cep defterine hakikatleri kaydediyordu


Artık sallanan yaprak ağaçta kalamayacak, Eylül rüzgarına kapılıp, üzerine düşeceği toprağını arayacaktı


Dalı çatlatıp tomurcuk olmak, doğanın tüm elverişsizliğine rağmen yeşermek, toprağa düşmeye de gebeymiş meğer


Kimse, Eylülde kendi gözlerini oyan Karanlıklar Prensesini bilmeyecek, Prensin bir gece süren ağlayışına sonbahar denecek, bütün sonbaharın günahını Eylül yüklenecektir


Eylül bu yüzden ayrılıktır anne


Çalan telefonla kalemi elimden bıraktım Arayan, Necdet’in oğlu Ali Hasan’dı


Ali Hasan’la aynı okulda, aynı sırayı paylaşıyorduk Babasına aşık olana kadar en iyi arkadaşlarımdandı Yüz olarak şaşılacak derecede benzese de, mizaç olarak asla Necdet hocayla alakası yoktu Hayata sayfiye gözüyle bakar, güler eğlenir, gam kasavet nedir bilmezdi Bu yüzden de sınıfta Necdet Hocadan en çok laf işiten oydu


Dedim ya, Ali Hasan aşık olana kadar sıra arkadaşımdı Ne zaman ki, babasına bakışlarımı fark edeceğinden korktum, yerimi değiştirmek zorunda kaldım Herkes sebebini sordu, gerçeği söyleyemeyeceğim için, hayatımın ilk yalanını uyduruverdim


Ali Hasan, beni herkese sevgilisi olarak tanıtır, lise bitince Mehlika’yı kaçıracağım diye alay eder gülerdi Aslında hepimiz gülerdik


- Ali Hasan, arama demiştim

- Evet, demiştin Ama sana söylemem gereken çok önemli bir şey var

- Bana söylemen gereken hiçbir şey yok Annene de söyle, beni rahat bıraksın

- O ne demek şimdi?

- Git ona sor, anlatsın Çıkın benim dünyamdan, herkes gidenin kendisine bıraktığı mirasla oyalansın Gönlünden kime ne pay bırakmışsa…Anladın mı beni? Onu siz öldürdünüz, ben de kalbi kaldı, size de ahı…Kimse beni suçlamasın Bir daha soyadı Akyürek olan kimseden haber almak istemiyorum

- Beni dinlemelisin, lütfen! Pişman olursun…

- Annen seni de elinden alacağımdan korkuyor Arama bir daha

- Mehlika, sen inatçı bir aptalsın! Hep öyle oldun, öyle de geberip gideceksin Sana dinle diyorum, sen kendini aklamakla meşgulsün Necdet Hocanın mektupları var bir yığın, hiç de ak olmadığını gösteriyorlar Yazılmış, gönderilmemiş mektuplar Bizden esirgediği zamanı sana mektup yazarak, senle düşüp kalktığı anları hiç sıkılmadan anlatan mektuplar yazarak geçirmiş Beni dinleyeceksin…Necdet Hoca’dan nefret ediyorum…Senden de, ama söylemem gereken şeyler var Geçen hafta yanına gelişimin sebebi de buydu Ama söyleyemedim Lafı ağzıma tıkmayı başardın…


Necdet ve ben Ali Hasan’dan öyle bir muhalefet görmüş, öyle utanç verici hakaretlerine maruz kalmıştık ki, sözleri dokunmuyordu artık bana Ne söyleyeceği de umurumda değildi

Geçen hafta adresimi nasıl bulmuşsa bulmuş, evime kadar gelmişti Geçen yıllar içinde hayli olgunlaştığından, ilk görüşte Necdet sandım Öyle bir atışı vardı ki kalbimin, sevincim öyle büyük, şaşkınlığım öyle çoktu ki, Necdet sanarak Ali Hasan’ın boynuna sarılıverdim Dakikalar sonra beni geri itmesiyle kendime geldim Hiçbir gözün onun gibi bakamayacağını biliyordum aslında ama, şok kabîlinden bir şeydi benimkisi


İlk şoku atlattıktan sonra, Ali Hasan’ın mütecaviz bakışlarını tanıdım Onu eve alamayacağımı söyleyince, kasabadaki çay bahçesine gitmek üzere arabasıyla yola çıktık Yolda konuşan taraf hep o oldu Telefonda saydığının birkaç misli hakaretten sonra, ben de mukabele etmek zorunda kaldım Paylaşamadığımız şey, bir zamanlar ikimizin de hocası olan Necdet Akyürek’ti Artık baba olarak değil, insan olarak dahi görmediğini söylediği adamın tekrar yeryüzüne gelebilmesi için, geri kalan ömrümün yarısını verirdim Aslında hepsini verirdim Ama bir yarısını ona verip, diğer yarısıyla onu yaşamak ,onunla yaşamak ne güzel bir mucize olurdu “ Ben Necdet’i hepinizden çok sevdim” deyince direksiyonu bırakıp iki eliyle boğazımı sıktı, araba korkunç bir gürültüyle yol kenarındaki istinat duvarına çarpıp, devrildi Bereket versin ki, sadece kırık bir bacakla kurtuldum O da sadece birkaç sıyrıkla atlattı Sonrasında ne hastanede gördüm onu ne de evin civarlarında


Bacağıma ne olduğunu Ömer’e anlatamama nedenim buydu


- Ali Hasan, geçen hafta geldin, ne söyleyeceğini gördük Beni öldürmek istedin Bir daha senle görüşecek kadar aptal mıyım Beni rahat bırak

- Babam çalışma masasına senin için bir şiir yazmış, dinlemek ister misin Tam önündeyim o masanın Annem, kardeşlerim, ben her gün o masayı gördükçe ikinize de lanet ediyoruz Ne yazmış biliyor musun?


“Hep kavgada gökyüzüm

Güneş Ay’a sitemde

Ay yıldızlar içinde kalabalık,

Güneş yapayalnız

Ay seslenir her gece pencereme

“ O Mehlika! Adını benden alan kız!

Güneş yıldızlarını yaktı

Geceler ondan ışıksız”



Aynur Engindeniz

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.