Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
mehlika

Mehlika 4

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mehlika 4



Mehlika 4 Hikayesi - Mehlika Hikayeleri - Aynur Engindeniz - Aynur Engindeniz Yazıları

Gözyaşları içinde telefonu kapatırken, taş olmayı diledim Rabbimden…Taş olmayı, bütün hissiyatımı kaybetmeyi…Fiziksel hiçbir darbe almadığı halde, acıdan dokunulamayacak hale gelen bedenimi terk etmeyi…Ya da yaşlanmayı…Ölümüne beş dakika kalan bir ihtiyar olmayı


Hani poligonda atış talimi yaparsınız da, bitiminde hedefi elinize verirler On ikinin etrafında delikler ararsınız…Ama yoktur Değil on ikinin etrafında, hedefin en geniş halkasında bile adınız yoktur Hayat bu benim için Boşa yaşanmış, ekstresinde hep borç görünen bir bakiye…Saha da en çok koşan, en yorulan, ama doğru düzgün bir pası dahi bulunmayan topçular gibiyim


Sabahları gün ışığı yanaklarına değince, “ Bugün başka bir gün, hadi kederini sıfırla, hadi kalk gül çatlamış aynana, hadi içinden bir şarkı mırıldan” dersin Ama korkarsın ayaklarını yorganın dışına çıkartmaya Geceleri kabuslarına giren hayaletin, yatağının altında saklandığını bilirsin “Ne de olsa yine gün bitecek , gece olacak yine… Ne gerek var kendini neşe için kurmaya “ Bir de bakmışsın ki, beş dakika önce umutla açtığın gözlerin, alemin bütün kederleriyle rengini değiştirecek Yalnız sabahları belli olan bahar bakışların, kül grisine dönecek


Kahvaltıdan önce kahverengi küçük şişeni arayacaksın Mutlaka ama mutlaka elinin altında olmalıdır Aslına hiçbir faydası yoktur sana Ama bir umut, tutunursun işte Güya gam kasavetin silinecek, güya sen de diğerleri gibi olacaksın


Taş olmayı dilerdim Günleri dünyadakilerle sınırlı


Kahverengi şişemi aradım Masanın üzerende olurdu genelde Bulamayınca bütün takatimi toplayıp, bütün evi aradım Daha önce arayıp bulamadığım ne varsa elime geldi, ama ilacımı bulamadım Son bir ümitle yatağımın başucundaki çekmeceyi açtım Orda her vakit yedek bir hap saklardım


Fotoğraflarım vardı o çekmecede Albüme hapsetmeye kıyamadığım solgun fotoğraflarım Geceleri göğsüme alıp uyumaktan, üzerlerine damlayan gözyaşlarımda yılmış fotoğraflarım


Babamla, üniversite sınavına giderken çektirdiğimiz fotoğraf geldi elime ilk Arkamızda koca bir savaş uçağı vardı Çok iyi hatırlıyordum o günü Ne çok gülmüştük


Mühendislik fakültesinin önünde bir grup veli ve öğrenci toplanmış, uçağı inceliyordu Babam kalabalığın önüne çıkıp, bir eli cebinde öbür eli ceketinin yakasında olduğu halde konuşmasına başladı:


_Ben, 1945’te bu gördüğünüz uçakla beraber Hitlerden kaçıyordum Yolumu kaybettim, fark etmeden Amerika’ya kadar gittim Saatlerce havada uçmaktan, insan yüzü görmemekten canım sıkılmıştı Biraz alçalıp, iki insan yüzü göreyim dedim


Eliyle uçağın kuyruğundaki kırığı işaret ederek:


_Aha işte şu gördüğünüz kırık alçalmaya çalışırken, Özgürlük Anıtına çarpmam ile oluştu Uçak hafif yara almıştı mecbur, geceye kalmadan eve dönmem lazım Malum; kadın dırdırı çekmemek için Neyse, uçtum uçtum, bir de baktım ki, Marilyn Monreo bir camın kenarından bacaklarını sarkıtmış atlayacak…iyice yaklaştım, saçın tuttuğum gibi jetin arka koltuğuna attım “ Sağ ol abi” dedi “ Hayatımı sana borçluyum


Neyse, keskin bir manevrayla ” U” dönüşü yapıp ülkeme doğru uçmaya başladım Tabi bizim artist arka tarafta durmadan konuşuyor:


_Adın ne?


_ Neco


_ Neco yoksa ben öldüm mü?


_Niye, beni huriye mi benzettin?


_Neco, sen ölsen, cennete mi gidersin cehenneme mi?


_Ya ne işim var cennette, orda hep sakallı cübbeliler var Oysa Cehennem ‘de sen varsın, dünyanın bütün çıplak kadınları orda…


Tabi kadın esprimi anlamadı Tam İstanbul’a iniş izni isteyecektim, bir de baktım Stalin’in jetleri geliyor Ben de dümeni bir keskin hareketle daha çevirip doğu istikametinde kaçmaya başladım Hayır, kaçmayacağım ama, savaş bizim savaşımız değil Neyse, Marilyn tutturdu “tuvaletim geldi” diyeAz sıkış, dedim havadayız, inelim öyle…Kadın dinlemiyor…Mecburen inişe geçtim İşte bu gördüğünüz yere Şu ilerde bir ağaç vardı o zaman Marilyn’e orayı gösterdim tuvalet yeri olarak “ Kusura kalma” dedim ” Frangamız yok” Sağ olsun yetkililer de hatırımızı sayıp, uçağın olduğu yere mühendislik fakültesini inşa etmişler


Babam bu hikayeyi anlatırken öyle ciddi bir yüz ifadesiyle anlatıyordu ki, şaşılmayacak gibi değildi El hareketleri, ses tonu değme tiyatrocuyu kıskandıracak kadar profesyonelceydi Herkes çok gülmüştü, özellikle kızlar


Sevgili babam, ne çok istemişti okumamı Ne çok hayali vardı bana dair Her akşam kitaplarımı defterlerimi okşar,” öğretmen olacak benim kızım” derdi Beni sınava götürdüğün de, benden çok heyecanlıydı Durmadan konuşuyordu “ Suyun bitti mi, şeker alayım mı, silgin kalemin kimliğin yanında mı? Aç mısın? Korkuyor musun?” Bir süre sonra sustu, bacakları, huzursuz bacak sendromuna yakalanmışçasına titriyordu Ama yüzünde kocaman bir tebessüm vardı “ Boş ver be kızım, yapabildiğini yap, yapamadığın kalsın Ben sağım çok şükür, seni okutacağım” deyişi hala kulağımın en kıymetli yerindedir


Ah, taş olmayı dilerdim baba! Muradına eremeden öldüğünü görmektense, taş olmayı dilerdim Sen okul kapısında sınavdan çıkmamı beklerken, ben giriş kağıdımın üzerine aşk şiirleri yazmakla meşguldüm


Çok istememe rağmen, çok da başarılı bir öğrenci olmama rağmen, üniversiteye gidemezdim Çünkü hayatımı çamura saplamıştım bir kere, çırpındıkça, senin bile beni kurtaramayacağın kadar derine batmıştım Hayatımın tek gayesi sevmek, bu sevginin aykırılığından duyduğum acıyı iliklerime çekmek olmuştu


Fotoğraf bir kez daha gözyaşlarımla kirini yıkadıktan sonra aradığım hapı avuçlarıma aldım Babacığımın bin bir ümitle gülümsediği resmi çekmeceme geri koydum


İlacı yuttuktan sonra, kanepeye uzandım Başım dönmeye başlamıştı bile Yüzler dönüyordu hafızamda Annem, kardeşlerim babam, Ömer, Ali Hasan…Tek bir yüzde takılıp kaldım Necdet hoca…


Yüzüme tutkuyla bakıyor, “üzülme, geçecek” diyordu “Az sonra geçecek Buradayım, yanındayım, küçük sevgilim” Üzerinde beyaz önlüğü var, cebinde bir kırmızı bir mavi kalemi…Yer yer kırlamış saçlarında garip bir ahenk var Sonra ellerimden öpüyor, sonra alnımdan Sonra…Kaybolup gidiyor Acılarım, ağırlıklarımla beraber


Gitme, diyeceğim dilim dönmüyor…Gitme…Ağır ağır kapandı gözlerim Bu günüm de her günüm gibi son buldu Acımın üzerine acı koyarak


********


_Ömer!


_Efendim…


_Günaydın Hala kızgın mısın bana?


_ Kızgın değil, Mehlika, kırgın…Ama boş ver, nasılsa bir kıymeti yok


_Ömer, ben hastayım galiba Yerimden kalkamadım bile Lütfen yanıma gel Kimim var senden başka?


Birine muhtaç yaşamak, acizlik, tutunup kalkamamak, yirmi altı yaşında bir kız için ne rezil bir hal Üstelik düşmüş haline bir müsebbip de bulamıyorsan Bütün soruşturmaların sonunda, kanıtlar seni gösteriyorsa kendi kendini asmaktan başka çaren yoktur Asılıp asılıp ölmüyorsan, bir can yoldaşın olmalı yanında Kimsesiz yaşanmıyor…


_Lütfen gel, Ömer… Sen de bırakırsan beni…


_Tamam, başımın belası Annemi ilçeye götüreceğim Birkaç gün teyzemde kalacakDönüşte sana uğrarım


_Şey, bir de ilacım bitti Eczaneye uğra, Hatice’yi aradım ben Sana verecek ilacı


_Yine başladın değil mi? Üçer beşer yutuyorsun ilaçları Yok sana ilaç falan!


_Tamam almayacaksan söylerim Hatice getirir akşama


_Mehlika…Sen var ya…Tamam alırım


Biliyordum, Ömer beni bırakmaz!


Penceremin perdesini sonuna kadar kenara çektim Yağmur yağıyordu dışarıda Camlardan süzülen yağmur damlaları, çürümeye yüz tutmuş çerçevelerden içeri sızıyordu Havluyla, çarşafla tıkamaya çalıştıysam da başaramadım


Kendi içimdeki harabeyle o kadar meşguldüm ki, babamdan yadigar bu evin, ruhumdan beter çürümüş olduğunu fark edemedim Oysa ne çok seviyordum bu evi Çocukluğumda duvarına çizdiğim tavuk resimleri hala durur Babam evi her boyattığında, o kısmı dokundurtmaz, öyle kalsın isterdi Ne iyi etmiş, şimdi o tavuk resimlerine baktıkça bir zamanlar çocuk olduğumu hatırlıyorum hiç olmazsa


Bu iki katlı evi rahmetli dedem yapmış, kendi elleriyle Dokuz kızı, üç oğlu bu evde yetişmiş Üç gelini bu evde beşer çocuk doğurmuşlar Bu evin duvarları hep fısıl fısıldır o yüzden Sanki gidenleri toprak ya da gurbet değil, bu çatlamış duvarlar almıştır Bazen babaannemin sesini duyar gibi olurum, bazen annemin…Dedemin…Halalarım, gizli sevdalarını anlatırlar bir birlerine Bilmiyorum, belki çaresizliğimin sanrısıdır bu sesler, belki de Rabbimin bana bir lütfudur Tüm günahlarıma rağmen…


Yağmuru izlerken düşündüm Birilerinin ahı olabilir miydi bu sonsuz mutsuzluk hissi…Annem ah etmemiştir bana Babam zaten her şeyden habersizdi, çok şükür Ama eğer ölüler bu dünyayı görüp hissedebiliyorsa, babam razı değil olmazdı yaşantıma Ah ederdi Necdet’in karısın ahı olacağını da sanmam Çünkü o, Necdet’i hiç sevmedi, değer vermedi Zaten ben olmasam da Necdet onla yaşamayacaktı Boşanmanın eşiğindeydiler Boşanmayı isteyen de kadındı Ne zaman ki beni öğrendi, evinin dişi kuşu oldu


Ali Hasan bir keresinde, annesinin Sivas’a tayin istediğini, belki kendisinin de gidebileceğini, ama babasının burada kalacağını söylemişti Açıkça ayrılacaklar dememişti, ama sıkıntılı hallerinden anlaşılıyordu bu gerçek Ne yalan söyleyeyim, bu duruma çok sevinmiştim O zamanlar, Necdet Hocadan hiçbir karşılık görmediğim ve beklemediğim halde, eşinden ayrılacağı düşüncesi vicdanımı serinletmişti


Necdet’in karısı Şükran, çok güzel bir kadındı Mavi gözlü siyah saçlı, yaşına rağmen hala peşinden koşuşabilecek bir güzelliğe sahipti Bense zayıf, daha çocuk fiziğinden pek kurtulamamış çer çöp gibi bir şeydim Bir tek gözlerimi beğenirdim Çok güzel bir hüznün, çerçeve edilmiş hali gibi gelirdiler bana Bir zaman sonra Necdet’ten de aynı şeyleri duyduğumda gözlerim daha bir anlam kazanmıştı benim için


Ben kimsenin ahını almış olamam, bu benim tercih hatam…Ama hatamı çok sevdim ben, hem de onu yok edecek kadar



Aynur Engindeniz

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.