Prof. Dr. Sinsi
|
Mutsuz Göl
Mutsuz Göl Hikayesi - Göl Hikayeleri - Aynur Engindeniz - Aynur Engindeniz Yazıları
Çok eski zamanlarda, ovaların birinde küçük bir göl varmış Yakınlarında konuşup dertleşeceği kendi gibi bir göl olmadığı için çok yalnız ve mutsuzmuş En büyük hayali göçmen kuşlardan duyduğu büyük denizlere, okyanuslara kavuşmakmış Ama ne yazık ki çok yıllar geçmesine rağmen kolları bir türlü denize ulaşamıyormuş
Bu durum onu gittikçe sinirli ve huysuz yapmış Etrafındaki kalabalık ağaçlara, içinde yüzen sürü balıklara, su içmeye gelen kuşlara öfkeyle bakar olmuş �Hepsinin arkadaşı var, ama ben çok yalnızım � diye söylenip dururmuş
Her yağmurdan sonra, kolları olan nehirlerin denize kadar uzayıp uzamadığına bakar, küçük derelerin hala aynı yerlerinde olduğunu görünce , sinirinden titrer, sularını bulandırırmış
Etrafında yaşayan canlılar, derelerinden su alan köylüler bu durumdan çok şikayetçiymiş Kimse derdini bilmediği için bu bulanıklığın sebebini de anlayamıyor, �yağan yağmurdan galiba� deyip geçiyorlarmış
Sonunda balıklar bu duruma dayanamayıp toplanmışlar Son zamanlarda göle ne olmuş olabileceğini anlamak için tartışmaya başlamışlar Uzun süren tartışmalardan sonra hiç biri mantıklı bir açıklama bulamamış, aralarından birini seçerek gölle konuşmaya göndermeye karar vermişler Olanları onun kendi ağzından duymak en akıllıca iş gibi görünüyormuş
Balıklardan ağzı iyi laf yapan Sazanı konuşmacı olarak seçmişler Sazan kısa bir müddet yüzerek gölün ortasına varmış O sırada göl leylekle konuşuyormuş Sazan bir yosunun arkasına gizlenip burnunu hafifçe sudan çıkararak onları dinlemeye başlamış Sol taraftaki sazlığa baktığında kurbağanın da onları dinlediğini fark etmiş � Anlaşılan rahatsız olan sadece biz değilmişiz� diye mırıldanmış Ağzından çıkan baloncuklar fark edilecek diye de tedirginmiş Tekrar yüzünü leyleğe çevirmiş, dinlemeye başlamış
Göl üzgün bir sesle ;
_ Leylek kardeş, haydi yeniden anlat, denizler ne kadar büyük? Kocaman dalgaları var mı? Ucu bucağı görünmüyormuş doğru mu?
Leylek;
_Off! Daha kaç kere soracaksın küçük göl Biraz zamanım var İçirdiğin suyun hatırına anlatayım bari Çok uzun anlatamam sürüye yetişeceğim Sonra geri kalırsam yolumu bulamam
Biz göç zamanı dağların, tepelerin, ovaların , denizlerin, bazen de okyanusların üzerinden geçeriz Görmediğimiz bilmediğimiz yoktur
Denizlerin üzerinden geçerken çok yoruluruz Bazen o kadar büyük olurlar ki konup dinlenecek bir kaya bulmak için saatlerce, hatta günlerce uçarız
Pırıl pırıl kumsalları vardır, yaz aylarında insanlar çoluk çocuk yüzer , güneşlenir eğlenirler Hışırtılı dalgaları vardır Hele okyanusların dalgaları o kadar büyüktür ki, insanlar üzerinde bir tahta parçasıyla oradan oraya savrulmaya bayılırlar
Üzerlerinde koca gemiler yüzer Bir ülkeden bir ülkeye yük taşır o gemiler O kadar büyüktür denizler ve okyanuslar�
Küçük göl bir masal dinler gibi dinliyormuş Leyleği Anlattıklarını hayalinde canlandırıyor, içinde denize kavuşmak için büyük bir istek duyuyormuş
Onun hiçbir zaman üzerinde bir tahtayla sağa sola savrulacak kadar büyük dalgaları, upuzun, pırıl pırıl kumsalları olamayacaktı Bu düşünce onu yeniden sinirlendirmiş Sularında garip bir kıpırdı başlayınca Sazan, Leylek ve Kurbağa korkmuş
Leylek az ilerde bir dala konmuş Kurbağa �long� diye göle dalmış Bu sırada Sazanla burun buruna gelmişler
Sazan telaşlı bir sesle sormuş;
_Kurbağa kardeş, ne yapıyordun orada?
_Hiç ! Güneşleniyordum Sen ne yapıyordun?
_Hiç! Geziyordum,yosuna takıldım, demiş balık İkisi de bir an durmuşlar, yalan söyledikleri için birbirilerinin yüzüne bakamamışlar Önce balık doğruyu söylemeye karar vermiş
_Kurbağa kardeş, aslında ben buraya gölle konuşmaya gelmiştim Baktım Leylekle konuşuyor , bir yosunun arkasına saklanıp dinlemeye başladım Kötü niyetle değil, belki göle sormama gerek kalmadan neler olduğunu anlarım diye�
Kurbağa ağzına doldurduğu suları tekrar geri bırakarak;
_Neden sürekli titrediğini ve bulandığını mı soracaktın? Aslın da ben de onun için buradayım
_Peki anlayabildin mi derdini?
_Evet galiba denize kavuşmak istiyor Artık buralardan çok sıkılmış Macera istiyor galiba�
_Ama biz onu çok seviyoruz O olmasa halimiz ne olur?
Kurbağa tekrar bir taşın üzerine çıkmış Etrafı kolaçan etmiş Sonra yeniden suya dalıp balığın yanına dönmüş
_Sazan kardeş ortalıklarda kimse yok Gölle konuşmanın tam zamanıdır
_Tamam öyleyse, haydi gidelim
Kurbağa taşın üzerine zıplamış Balık sudan çıkamadığı için taşın dibinde kalmış Hafifçe burnunu dışarı çıkarıp beklemeye başlamış Söze ilk başlayan kurbağa olmuş
_Gölcüğüm, kaç zamandır bir gariplik var sende Durup durup bulanıyorsun, dalgalanıp köpürüyorsun Bu durumdan hem üzülüyoruz hem de rahatsız oluyoruz İnsanlar içmeye su bulamıyorlar sen bulanınca Söyle bize nedir bu halin?
_Siz de kimsiniz? Demiş göl �Ne diyorsun anlamıyorum Yok benim derdim falan Memnun değilseniz çıkın gidin İnsanlar da başka göllerden alsınlar sularını Ne de olsa benim gibi ayaksız değilsiniz Seçme şansınız var
Kurbağa biraz düşünmüş, sonra karnını gere gere konuşmaya devam etmiş
_Bak gölcüğüm, sen olmazsan bu çevrede pek çok canlı yaşam ortamı bulamaz Tabiatta gereksiz hiçbir yaratılmış yoktur Her şeyin bir görevi vardır Ağaçların görevi havayı temizlemek,erozyonu önlemek, canlılara yuva olmak gibi şeylerdir Sen olmazsan bu çevrede ağaç olmaz Balıklar olmaz Köylüler içecek su bulamaz Hastalıklar baş gösterir, sonra da ölümler Göçmen kuşlar su içmek için daha uzun yol kat etmek zorunda kalırlar Belki de bir çoğu suya varamadan ölür
Bütün bunları göze alarak denize gitmeye razı mısın? Eline geçecek kazanç ne olacak�Bir kere sen denizle bir değilsin Sana denizi anlatan bunu neden anlatmadı Deniz tuzludur, oysa sen tatlı susun Denize döküldüğün yerde artık tatlı olamazsın Dile değdiğinde yüz ekşittiren tuzlu bir su olursun Bunu ister misin?
Senin yerin burası Allah seni buraya layık görmüşse sebepsiz değildir Sızlanmak şikayet etmek hiç yakışmıyor sana
Küçük göl öfkeli bir sesle;
_Eee! Söylediklerin çok saçma Çok kolaysa sen ömrün boyunca o kaya üzerinde dur bakalım Size göre her şey hoş Bir de bana sorun Senin vıraklamalarından bıktım Korondan bıktım Hep aynı kuşların hep aynı şarkıları söylemesinden, ağaçların aralarındaki sohbeti dinlemekten, her şeyden bıktım Artık kurtulmak istiyorum sizden
Kurbağa sinirlenerek suya atlamış
_Benden söylemesi�Gerisi sana kalmış Sen denize ulaşamazsın Ancak hem kendine hem etrafındaki canlılara zarar verirsin bu düşüncenle Var gerisini sen düşün, demiş Balıkla beraber oradan uzaklaşmış
Göl aslında etrafındaki bütün canlıları çok seviyormuş Ama denize kavuşma arzusu her şeyden daha önemliymiş onun için
Hava kararmış Yıldızlar gökyüzünde yerini almış Küçük göl Gökyüzünü seyrederken uykuya dalmış Rüyasında bir ses O�na � Küçük göl, haydi buharlaş ve göğe çık Seni denize götüreceğiz � Demiş Küçük göl buharlaşıp gökyüzünde koca bir bulut olmuş Yükselmiş, yükselmiş�Bulunduğu yerden buharlaştığı yere bakmış O da ne? Yüzlerce balık kurbağa ve türlü canlılar göl yatağında tepinmeye başlamışlar Su olmadığı için ızdırap içinde kendilerini oradan oraya atıyorlarmış Kenarlardaki sazlar aniden kuruyup yok olmuş Göl yatağının etrafı susuzluktan ölen balıklar kurbağalar ve kuşlarla dolmuş Yan taraftaki ormandaki ağaçlar ve diğer bitkiler birer birer kurumaya başlamışlar İçindeki canlıların feryatları göğe kadar yükseliyormuş Kendinden beslenen dereler kuruyunca, göl yatağındaki ölümler dere boylarında da yaşanmış Köylüler içecek su bulamayınca türlü hastalıklara kapılmışlar Öyle ki ölüleri yıkamak için bile bir damla su bulamıyorlarmış
Ölmüş canlıların kokuları ta gökyüzüne kadar gelmiş O ana buluta dönüşen göl, yere inmek için yalvarmış Ağlamış, ama nafile Çaresiz rüzgara uyup denize doğru yola çıkmış Ama bir türlü göl yatağındaki canlıların, yıllarca beraber yaşadığı dostlarının tepine tepine can vermeleri gözünün önünden gitmiyormuş Sonunda denize varmış Yine o esrarengiz sesi duymuş;
_Haydi dökül denize�
Göl yağmur olup denize dökülmüş Ama daha ilk damlasında acıyla irkilmiş Tuzlu su damla damla her zerresini yakmış Bağırmış, ağlamış�Koca dalgalar bir o tarafa bir bu tarafa savurmuş sularını �Ah ben ne yaptım� diye feryat ettikçe aklına onun yüzünden yok olan koca ova geliyormuş
Tanımadığı balık türleri köpekbalıkları, ahtapotlar, deniz anaları, mürekkep balıkları, dev yengeçlerden o kadar korkmuş ki, sağa sola bakamaz olmuş Bu denizdeki canlıların hiç birini kendi sularındaki sevimli sazanlara, alabalıklara benzetememiş Denizin derinleri çok karanlıkmış Korkunçmuş Oysa o öyle miydi? Güneş sığ sularının dibindeki kumları ve çamurları bile pırıl pırıl parlatırdı onun
Gözlerinde son derece parlak bir ışık hissetmiş Işık yaklaştı, yaklaşmış Gözleri kamaşmış�Gözlerini usulca açtığında bir an nerede olduğunu kestiremedi Sonra sağa sola bakmış Ağaç dostları ,dereleri, sazları, sularında oynaşan küçük balıkları, su için kuşları, kenarındaki taşlarda koro halinde şarkı söyleyen kurbağaları , hepsi yerli yerindeymiş �Çok şükür hepsi rüyaymış�, diye sevinmiş
Hayran hayran akşama kadar onları seyretmiş O günden sonra da bir daha denize kavuşmak fikrini aklına bile getirmemiş
Kendini olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini , başına daha kötü felaketler gelmeden anlayabildiği için, Allah�a ömrü boyunca şükretmiş
Aynur Engindeniz
|